27 Nisan 2011 Çarşamba

Paulo Coelho'dan Elif


Paulo Coelho'nun "Elif"ini bitirdim, çok sürükleyici bir kitaptı gerçekten. Yazarın daha önce "Simyacı" ve "Pieda Irmağının Kıyısında Oturdum Ağladım" isimli kitaplarını okumuştum. Elif'i de kısa sürede okuyup bitirdim, kitap gerçekmiş gibi yazılmış olsa da gerçek olamaycak kadar uçuk gelmişti önce, bu yazıyı yazmadan önce yazarın kitabıyla ilgili röportaj var mı diye bakayım dedim, ve ropörtajda hikayenin gerçek olduğunu gördüm, inanılmaz. Ayrıca ropörtajda yazar daha önce birkaç kez akıl hastanesinde tedavi gördüğünü de söylüyor.

Kitabın konusuna gelecek olursak; Paulo uzun zamandır evrensel enerjiyi hissedememekten, ne yapacağını bilememekten yakınmaktadır, ruhani yol göstericisi ona yollara düşmesini öğütler, her insan için kendini bulma yöntemi farklı olabilir ama Paulo için bu yöntem yolculuktur. Bunun üzerine Paulo imza günleri vesilesiyle pek çok ülkeyi ard arda ziyaret eder. Eşi Christina bir ressamdır ve eşini her konuda destekler, 25 yıllık beraberlikleri güven ve sevgi üzerine kurulmuştur, bu nedenle birbirlerinden uzak geçirdikleri bu uzun zamanı dert etmez.
Bu arada Paulo Rusya'da Hilal isminde bir Türk kızı ile tanışır. Hilal 21 yaşında çok yetenekli bir kemancıdır, Rusya'da başladığı keman eğitimine ara vermiş bir garip bir kızdır. Ona göre kendisinin Paulo ile ilgili bir misyonu vardır, onun için kutsal ateşi yakması, onun kendisini bulmasına yardım etmesi gerekmektedir. Paulo ilk başta bunu ciddiye almaz, ara sıra rastlanılan israrcı bir hayran olarak değerlendirir onu da. Ancak kız çok kararlıdır ve kendisini yazar ve yayıncılarından oluşan bir grupla ayarlanmış Transsibirya treniyle çıkılacak olan yolculuğa davet ettirir. Önceleri istenmeyen kişi olarak fazla yüz verilmeyen Hilal zamanla gruba kendini kabul ettirir, bu arada Paulo'nun da kıza karşı olan tutumu bu kabullenişi güçlendirir.
Kitaba adını veren Elif'e gelecek olursak,"Elif, geçmişe veya bugüne ait küçüklü, büyüklü bütün noktaları içine alan Kainat'ta bir noktadır." Araf, Arapça'nın ilk harfi Elif, Japonca'nın ilk harfi Ki vb. Paulo Hilal'le göz göze gelince benzersiz bir deneyim yaşar, geçmişin kapıları açılır ve anlar sırayla Hilal'in gözlerinden dışarı yansır. Paulo ve Hilal daha önce bir başka hayatta buluşmuş olduklarını görürler. Ancak Paulo bunun nahoş bir olay olduğunu sezmiştir. Her ne kadar Paulo'nun mürşidi J geçmiş hayatlara gidilmesine ve oralarla bağlantılı hataların artık kurcalanmaması gerektiğini savunsa da Paulo ilerleyen bölümlerde Hilal'le başka bir hayatta yaşadığı bu olumsuz deneyimi açıkça görür (ışık çemberi egzersizleriyle) , bu durumda bir şekilde ona kendisini affettirmelidir. Bu süreç ilerlerken aralarında duygusal bir yakınlaşma da olur ancak Paulo karısına olan bağlılığından hiç vazgeçmez. Sonunda ise aradığını bulur ve ruhu huzura kavuşur. Hilal de daha hayatın başındadır ve o da zaman içinde aradığını bulacaktır.

Kitapta Paulo'nun zaman, evren, geçmiş yaşamlar ve benzeri konularda arayışını, düşüncelerini yansıtıyor.
"Hepimiz kozmosun içinde başıboş dolaşan ruhlarız. Hayatlarımızın hepsini aynı anda yaşadığımız halde birini bitirip diğerine başladığımızı sanırız. Ruhumuzun özüne dokunan hiçbir şey unutulmaz, dolayısıyla geri kalanı etkiler."
Hoşuma giden diğer bir alıntı da şu; Hilal Paulo'nun ağzından "seni seviyorum" sözcüklerini duymak için çırpınıp duruyor, Paulo'nun cevabı ise şu;
"Seni seviyorum. Seni seviyorum çünkü dünyadaki bütün aşklar aynı göle akan farklı ırmaklar gibidir. O gülde kavuştuktan sonra hepsi tek bir aşk olur, yağmur bereketiyle toprağa yağar."
Paulo, uzun yıllar önce eşini kaybedişinin acısını hala dindirememiş olan 70 yaşındaki tercümanı Yao'yu da teselli ediyor, ona göre hepimiz, bütün ruhlar aynı bütünün parçalarıyız ve bir gün mutlaka yine birleşeceğiz.

Bu arada Elif'i merak ediyorsanız; Paulo Coelho ile çekilmiş bir fotoğrafını şu adresten görebilirsiniz;
http://priyafengshuisolutions.wordpress.com/2010/11/30/prayer-of-forgiveness-the-aleph/

20 Nisan 2011 Çarşamba

Aşka İnanınca


Nicholas Sparks’ın “Aşka İnanınca” isimli kitabını okudum. Bu yazara ait okuduğum ilk kitap bu, ama yazarın romanlarından uyarlanmış pek çok film seyrettim; A Walk To Remember, Defter, Son Şarkı, Sevgi Fırtınası, Şişedeki Mesaj… Belki de o yüzden romandan da beklentim yüksekti. Kısaca konusundan bahsedelim; Jeremy daha önce başından bir evlilik geçmiş, yıldızı yeni yeni parlayan yakışıklı ve çapkın bir gazete yazarıdır, genellikle doğa üstü olduğu düşünülen olayların aslında bilimsel açıklamaları olduğunu kanıtlayan yazılar yazar. Bir gün küçük bir kasabadan bu tür bir olayla ilgili bir davet mektubu alır. Burada Lexie isminde genç bir kadınla tanışır, Lexie yaşadığı mutsuz deneyimlerden sonra kendini aşka kapatmış soğuk görünümlü ama oldukça çekici bir kadındır, kendisi kasaba kütüphanesinin sorumlusudur. Jeremy’nin kasabada geçirdiği birkaç günün sonunda bu ikisi birbirlerine aşık olurlar, ancak Lexie için bu ilişkinin bir sonu yoktur çünkü bu ilişkinin yürümesi için ya Jeremy yaşadığı New York’u bırakıp Lexie’nin yanına taşınmalıdır, yada tam tersi. Bu nedenle Lexie aşkını kalbine gömer ve Jeremy kasabadan ayrılırken ona bittiğini söyler. Genç adam kadına ne kadar aşık olursa olsun kadın ona seçme şansı bırakmamıştır, o da yıkılmış bir halde New York’a döner. Ama döndüğünün ertesi günü büyük bir sürpriz olur, Lexie’nin halası Jeremy’i ziyarete gelir ve Lexie’nin onu sevdiğini söyler ve neden böyle davrandığını açıklar. Bunun üzerine Jeremy kasabaya döner, Lexie her şeye rağmen kendisine koşup gelen bu adamın kendisini sevdiğine ve onun için değerli olduğuna ikna olur, böylece masal başlar. Açıkçası arka kapağı okuduğumda kitaptan daha çok şey bekliyordum, doğa üstü olaylarla süslü bir aşk hikayesi… Doğaüstü olay zaten çok sıradandı (mezarlıktaki ışıklar veya hayaletler) ve hiçbir gizem içermiyordu, kitapta da fazla bir yer işgal etmiyordu. Aşk ise bir iki gün içinde alevlenmişti ve açıkçası pek inandırıcı değildi. Hele sonu hiç inandırıcı değildi, özellikle de Jeremy’nin Lexie için Boone Creek kasabasına yerleşmesi… Bakalım Nicholas Sparks’ın aldığım diğer kitabı Başka Bir Aşkın Hikayesi daha sonra okunmak üzere sırada bekliyor.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Türkan Dizisi Yayından Kaldırıldı!!


Geçen perşembe günü Türkan dizisi final bölümüyle ekrana geldi.Beklenmedik bir şeydi bu, zaten önceki hafta da yayınlanmamıştı.Ekranın en seviyeli ve bence en izlenebilir dizisi apar topar yayından kaldırıldı. Zaten ilk bölümden itibaren yayın saati 22:30'du ve sık sık yayın saati ve günü değiştiriliyordu.
Pınar Öğün de kendisiyle yapılan bir ropörtajda dizinin bir ara pazar günü 20:00'e alınmasıyla ilgili şunu söylemiş; "Türkan”, çok geç saatte yayınlanıyordu. Bir önceki dizinin uzaması, reklamlar derken 23.00’te başlıyordu dizi. Perşembe günleri o saatte başlayan bir diziyi kim izleyebilir ki? Ben bile izlerken uyuyakalıyordum bazen. Bu kadar kıymetli bir hikâyenin o kadar geç saatte yayınlanması kayıptı açıkçası. Beni yolda görenler de bu konunun özellikle altını çiziyordu. “Kaçırıyoruz, çok geç saatte yayınlanıyor, çocuklarımız da izlesin istiyoruz” diyenler oluyordu. O nedenle dizinin pazar gününe ve saat 20.00’ye alınması çok iyi oldu."
Tabi bu benim hatırladığım kadarıyla sadece bir kaç bölüm sürdü.

Kısacası izlenmemesi için herhalde ne gerekiyorsa yapılıyordu. Yine de benim gördüğüm kadarıyla oldukça fazla takipçisi ve seveni vardı dizinin. Yayından kaldırılma sebebi dizinin reying almamasıymış, gülelim mi ağlayalım mı?? Sadece Türkan Saylan'ın hayatı değildi verilen bir kişi isterse neler başarabileceği anlatılıyordu, dizi her izleyişimden sonra kendi hayatımla ilgili yapabileceklerim konusunda beni düşündüüryor, şevklendiriyordu. Üstelik sadece hikaye olarak bile olduça sürükleyiciydi, aşk da vardı umut da, 1960'ların havası, modası, adası da... Televizyonda izlediğim tek program da yayından kaldırışdı işte. Bu arada dizinin yayından kaldırılmasıyla ilgili de farklı iddialar var. Okumak isterseniz;
http://www.medyahayat.com/haber.php?haber_id=27046

Bence Türk halkı için bir kayıp oldu bu dizinin yayından kaldırılması.

4 Nisan 2011 Pazartesi

Patricia


Son olarak Grace Livingston Hill'in 1939 yılında yazdığı Patricia'yı okudum. Bu kitabı sadece 1,99 TL'ye Alkım'da sepetteki kitapların arasından bulup aldım. Kitap İngilizce ve karton kapaklı romantik cep kitaplarından, romantik seri falan diye geçmiyor gerçi ama. Bir kere eski zamanda geçen romanlar çok hoşuma gidiyor, insanların nezaketi, eski gelenekler gibi şeyleri okumak güzel, üstelik sinirinizi bozacak şeylerle karşılaşmayacağınız da garanti. Kitabın konusuna gelecek olursak, kısaca zengin kız fakir erkek diyebiliriz. Gerçi kitabın kahramanı Patricia ile fakir oğlan John roman boyunca pek az bir araya geliyorlar. Roman Amerika'da geçiyori Prentiss ailesi kasabanın zengin ailelerinden biri, Patricia'nın annesi Amanda kızının diğer zengin ailelerin kızları gibi özel bir okula gitmesini istiyor, bir de en yakın arkadaşının oğlu Thorny ile kızının yakın arkadaş olmaları konusunda ısrarlı. Diğer yandan her zaman sade ve alçak gönüllü bir kız olan Patricia tıpkı babasının da zamanında gittiği gibi devlet okuluna gitmek istiyor. Bu okul seçimi konusu kitap boyunca sık sık gündeme geliyor. Neyseki bu konuda baba George Prentiss ağırlığını koyuyor da Patricia devlet okuluna gidiyor. Burada Patricia kendisinden bir sınıf üstte olan John Worth'i görüyor ve her konuda başarılı ama yine de alçak gönüllü bu çocuktan hoşlanmaya başlıyor. Bu arada Patricia annesinin Thorny Bellingham'la arkadaşlık etmesi konusunda baskılarına katlanmak zorunda kalıyor. Annesine göre bu yakışıklı,kendisi gibi eğitim görmüş, zengin çocuk Patricia'nın gelecekteki ideal kocası. Ancak Thorny o kadar bencil ve zorba ki Patricia ondan nefret ediyor. Bu arada John Worth ile flört niteliği bile taşımayan bir kaç küçük görüşme içinde yeni duygular doğmasına sebep oluyor. Yıllar geçtikçe annesinin Thorny konusunda baskıları artıyor. Ancak tüm bu süre boyunca John Worth'ten hiç haber alınamıyor. Annesi kızı için, Thorny'nin evlenme teklifine düzgün bir cevap vermesi için bir parti düzenlemeye karar veriyor, kız oldukça çaresiz durumda ancak aynı gün John Worth kurtarıcı bir melek gibi birden kapıda beliriyor... Sonrasını tahmin etmek zor değil, mutlu son. Kolay okunan, hoş bir kitaptı.
Bu arada www.allreaders.com diye bir site keşfettim. Kitabın karakterleri ve içeriği hakkında kısaca bilgi vermesi açısından incelenmeye değer bence.
Patricia kitabı için genel bilgi: http://www.allreaders.com/topics/info_12965.asp
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...