27 Temmuz 2011 Çarşamba

Sahilde Kafka - Haruki Murakami


Daha önce Murakami'den Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında'yı ve İmkansızın Şarkısı'nı okumuştum. Ama Sahilde Kafka gerçekten muhteşemdi. Murakami'nin diğer kitaplarındaki gibi bir arayış romanıydı bu da. Yazarın tarzını biraz Orhan Pamuk'a benzettim ama onda biraz alaycı bir mizah da oluyor içten içe, Murakami'deyse hüzün ağır basıyor hep. Bu kitap bana biraz Kara Kitap'ı da hatırlattı. Orda kayıp eşini arayan Galip vardı, burda ise kendisini ve belki biraz da annesini arayan Tamura var. Tamura 15 yaşında farklı bir delikanlıdır. Kendisi 4 yaşındayken annesi, evlatlık olan kızkardeşini de alıp evi terk etmiştir. Bu olaydan sonra Tamura'nın babasıyla ilişkisi de kopar, üstelik babasının oğluyla ilgili korkunç bir kehaneti veya diğer bir deyişle bir laneti vardır; oedipus trajedisidir bu, oğlu gün gelecek kendisini (yani babasını) öldürecek ve hem annesi hem de ablasıyla yatacaktır. Bu lanet hayatı boyunca Tamura'nın içine işlemiştir, o da kendini hep bundan kaçacağı gün için hazırlamıştır. 15 yaşına bastığında evi terk eder. Bu arada Karga isminde hayali bir arkadaşı vardır, Karga kendisinden yaşça büyük bir delikanlıdır ve zor durumlarda hep Tamura'ya yardım eder. Bana göre Karga, annesi Tamura'yı terk ettiği gün, yani 4 yaşındayken ortaya çıkmıştır, Tamura'nın zihni terk edilişinin acısıyla baş edebilmek için Karga'yı yaratmıştır. Yaşadığı Tokyo şehrini terk eden Tamura kendisine isim olarak Kafka'yı seçer; Kafka Tamura'dır artık o. İlginç bir nokta ise Kafka'nın çekçe Karga anlamına gelmesidir. Kitabı okumadıysanız ve okumak istiyorsanız bu noktadan sonra bu yazıya devam etmemenizi öneririm:)

Tamura rastgele bir bilet alır ve Takamatsu'ya gelir. Yolu Komura Kütüphanesi'ne düşer, burada danışma görevlisi Oşima ile bir dostluk kurar, evi terk ettiğini öğrenen Oşima ona yardımcı olmaya karar verir. Kütüphane müdürü Saeki Hanım'la da görüşüldükten sonra Tamura'ya kütüphanede kalacak yer verilir ve karşılığında ufak tefek işlere yardımcı olması beklenir. Saeki Hanım'ın oldukça ilginç bir hikayesi vardır, bu güzel kadın 20 yaşındayken sevgilisini kaybetmiş ve ardından 25 yıl ortalardan kaybolmuştur. Sonra yaşadığı yere geri dönüp, sevdiği adamın ailesine ait olan bu kütüphanede müdür olmuştur. 19 yaşındayken de Sahilde Kafka isminde sürreal sözlere sahip bir şarkı yazıp bestelemiştir, bu şarkıyla uzun süre meşhur olmuştur. Sahilde Kafka Saeki'nin sevdiği adamı temsil etmektedir.Saeki Hanım bugün 50 yaşındadır ve hala çok güzeldir.


İşte Takamatsu, Koçi kasabası buradan hızlı trenle yaklaşık 2 saat uzaklıkta. Ne kadar güzel bir doğa değil mi?

Tamura gördüğü her kadının annesi olma ihtimali olup olmadığını kafasında tartmaktadır. Saeki'nin yaşı buna müsaittir, ama diğer taraftan bu kadına aşık olmuştur. Bu arada Tamura'nın babası Tokyo'da cinayete kurban gitmiştir ve polis kendisini aramaktadır. Cinayetin işlendiği saatlerde Tamura üstünde kan lekeleriyle kendini kaybetmiş şekilde uyanır. Şimdi kehanet doğrulanmış mıdır yoksa doğrulanmamış mıdır? Bu noktadan sonra Tamura bilinçsizce kehaneti doğrulayıp bir an önce ondan kurtulmaya çalışma yoluna doğru sürüklenir. Saeki Hanım da içindeki yaralar nedeniyle Tamura'ya çekilmektedir, ikisi de bir şekilde birbirlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Karga yıllar önce kaybedilen sevgili midir yoksa?


Komura Kütüphanesi'nin planı, kitabı okuyup çok beğenen biri tarafından çizilmiş

Bu kitapta bol bol metaforlara yer verilmiş ve metafor konusuna diyaloglarda sık sık yer verilmiş. Açıkçası zaman zaman biraz kafa karıştırıcı olabiliyor. Ama bütün karakterlerin derin bir bilgeliği var. Bir de özellikle klasik müzik konusunda diyaloglar yoluyla bir çok bilgi edinebilirsiniz, bu bilgi verme işi de tam kıvamında olmuş, insanı sıkmıyor. Nakata Amca ve Hoşino kitaptaki sempatik ve gülümseten karakterler, onlar olmasa kitap bizi bu kadar sarmazdı diye düşünüyorum. Bir de tabi Johnnie Walker ve Albay Sanders var, onlar için de benzer şeyler geçerli. Nakata Amca'nın kedilerle olan diyalogları süperdi. Bir de iki tane ilginç noktadan bahsetmek istiyorum, bu kitaba tatile giderken otobüste başladım. Biraz okuduktan sonra, koltukların arkasında film oynatıcısına baktım, Ghibli stüdyosundan Büyük Dalgalar diye bir animasyon vardı, onu seyrettim fena değildi, animasyon Koçi kasabasında geçiyordu, hatta çocuklardam biri üniversiteyi kazanıp Kyoto'ya geliyordu ve Kyoto için arkadaşına "Bence Koçi daha güzel bir yer," gibi bir şey söylüyordu. Koçi ismini ilk defa bu animasyonla duymuştum. Film bittikten sonra kitap okumaya devam ettim. Bir kaç sayfa sonra Oşima Tamura'yı Koçi'deki orman kulübesine götürdü, doğrusu bir kaç dakika içinde bu isimle tekrar karşılaşmak ilginçti. Bence daha ilginç olanıysa şu; kitapta bir yerde Oşima "red herring"in ne olduğunu açıklıyor, "bu, kırmızı ringa balığı anlamına geliyor ve söylenen çok ilginç bir şey olsa da konu dışına çıkıldığında kullanılıyor," diyor Tamura'ya. Bu noktada kitabı kapatıp yemeğe gitmek üzere üstümü değiştirmeye kalktım. Elime tişörtümü alıp istemsizce etiketine baktım, tahmin edin ne yazıyordu? Evet, "red herring"! Ne kadar ilginç değilmi? Sanırım buna "eşzamanlılık" deniyor.
Evet kitabın konusundan kısaca bahsettim, çok çok kısaca çünkü bu kitap son derece zengin. Psikolojik, fantastik, melankolik, zaman zaman Alis Harikalar Diyarında tadı veren ve sizi etkileyecek bir kitap. Murakami'nin yiyecekler, karakterlerin giysileri, markalar, kitaplar ve müzikler konusunda verdiği ayrıntılar zenginlik katıyor ve kitabın içine girmenizi kolaylaştırıyor bana göre. Son zamanlarda okuduğum en sürükleyici ve değişik kitaptı, mutlaka tavsiye ederim.

Resim 2:imedia.io/photos/Takamatsu-2.jpg
Resim 3: http://farm1.static.flickr.com/12/15551827_d0fbc9d6b2.jpg

24 Temmuz 2011 Pazar

Yeryüzü Melekleri


Bugün Kadıköy Alkım'a yolum düştü, açıkçası kitaplara göz atmaya fazla vaktim yoktu ama çıkış kapısının önündeki masada daha önce görüp de almadığıma pişman olduğum bir kitabı gördüm; Yeryüzü Melekleri. Vapuru kaçırmak üzere olduğum halde hemen aldım bu kitabı. 15 cm x 10 cm boyutlarında ufak tefek bir kitap, 2- 2,5 saatte bitirdim. Kendinizi diğer insanlardan farklı mı hissediyorsunuz? Başka insanlara ve hayvanlara yardım etmek sizin için önemli mi? Aşırı hassas mısınız? Şiddete hiç bir şekilde tahammülünüz yok mu? Bir yeryüzü meleği olabileceğiniz aklınıza gelmiş miydi?
Psişik bir psikolog olan Doreen Virtue, böyle hisseden kişilerin ne olduklarını anlamaları ve onlara yol gösterebilmek için yazmış bu kitabı. Bu arada kitabın kapağındaki resme bayıldım. Kitabın orijinal ismi olan Earth Angel şarkısını da çok severim bu arada, Geleceğe Dönüş filminde Marty'nin annesi ve babasının ilk danslarını ettikleri parça:) Neyse gelelim kitabımıza, yeryüzü meleklerinin bir çok alt grubu var; bunlar "bedenlenmiş melekler", "bedenlenmiş elementaller", "yıldız insanlar", "bilgeler" ve diğer alt veya karma gruplar olan "mistik melekler", "cüceler" , "deniz melekleri" ve diğerleri. Bir de gelişen ruhlar ve acemiler var. Her grubun farklı fiziksel ve davranışsal özellikleri var, bu kitapta her gruba üye olan ünlülerden de örnekler verilmiş. Örneğin Keanu Reeves'in "yıldız insan" grubuna dahil olduğunu öğrendim veya Liz Taylor "bedenlenmiş melekler" grubuna giriyormuş.
Bunlara inanalım veya inanmayalım kitabın sonunda hepimize hitap eden bir bölüm var;
"Endişelerimizin kaynağı başkalarının fikirleri üzerine fazla kafa yoran egomuzdur. Halbuki 'içinde bulunduğum duruma nasıl daha çok sevgi ve ışık katabilirim?' diye düşünürsek, bu bizimdoğal yeteneklerimizi ve güçlerimizi ortaya çıkarır..... Egomuz bizi misyonumuzu gerçekleştirmeden önce iyice hazırlanmaya teşvik ederek oyalar; 'önce kilo vermelisin, daha çok para kazanmalısın, evlenmeli, taşınmalı, eğitimini tamamlamalı ve bu şekilde devam etmelisin...' Oysa biz şimdiden hazırız, çalışmaya başlamak için bugünden daha uygun bir zaman olamaz! Kendini yetersiz ya da hazırlıksız hissetsen bile işe koyul! Belki kendini tam olarak hazır hissetmeyeceksin. O halde beklemenin ne anlamı var?"

Resim:http://i172.photobucket.com/albums/w39/CelebrityPsychic/Aearthangeles.jpg
Kitabın kapağındaki resimdir.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Sizi ilgilendiren haberleri kaçırmayın!


Gündemde merakla takip ettiğiniz bir konuda gelişmeler oldu mu? Sevdiğiniz yazarın yeni kitabı ne zaman raflarda olacak? Bu yaz ilginizi çeken bir kültür sanat etkinliği var mı? Peki en son moda trendlerini biliyor musunuz?

Böyle soruların cevabını merak ediyorsanız, hurriyet.com.tr'nin ücretsiz bir hizmeti olan Mind sizin için çok faydalı olabilir. Mind, önemsediğiniz konularla ilgili hiç bir haberi kaçırmamanızı sağlayacak. Merak ettiğiniz konularda yayınlanan haberler size e-posta aracılığıyla bildirilecek.

Peki Mind nasıl çalışıyor? Mind websitesine girerek (http://mind.hurriyet.com.tr) kaydolun ve takip etmek istediğiniz konuların listesini oluşturun. Örneğin: "diyet", "sergi", "Ara Güler", "defile" ve "Elif Şafak". Artık bu konularla ilgili yayınlanan haberlerden, tercih ettiğiniz sıklıkta gönderilecek e-postalar sayesinde haberdar olacaksınız.

Eğer bir haber yayınlanır yayınlanmaz haberdar olmak isterseniz, Mind'ın masaüstü uygulamasını da yükleyebilirsiniz. Ayrıca dilediğiniz zaman Mind websitesinden, takip ettiğiniz konularla ilgili geçmişte yayınlanan haber başlıklarına ulaşabilir ve bunları haber arşivinize ekleyebilirsiniz.

Mind, ilgilendiğiniz haberlere ulaşmanın en kolay yoludur. Siz de tıklayarak takip listenizi oluşturmaya başlayabilirsiniz...





Bir bumads advertorial içeriğidir.


12 Temmuz 2011 Salı

Nicholas Sparks - Düğün


Bu okuduğum ikinci Nicholas Sparks romanı. Bayağı methedilen bir romandı, açıkçası başlarda oldukça sıradan gidiyordu. 3 yetişkin çocuğu olan elli yaşlarında bir çifttir Wilson ve Jane. Ancak yıllar aralarındaki aşkı tüketmiş görünmektedir. Wilson'ın evlilik yıldönemlerini unutması herşeyin üstüne tuz biber eker. Yıllarca işkolik bir adam olarak eşinin ve ailesinin değerini bilmediğini şimdi eşi ellerinden kayıp gitmek üzereyken fark eder ama hiç bir şey için geç değildir. Ancak Wilson'ın eşini ve aşklarını kaybetmeye niyeti yoktur, bir sonraki evlilik yıldönümleri için müthiş bir plan yapar, bu arada da yavaş yavaş değişmeye ve eşini etkilemeye, onu geri kazanmaya çalışır. Kayınpederi Noah ona sık sık yol gösterir. Bu romanın Defter romanının devamı sayılabileceğini de söylemeliyim. Jane o romanda anlatılan Noah ve Allie'nin kızlarıdır.

Nicholas Sparks'ın filme çekilen diğer hikeyelerinin aksine burada hikayenin kırılma noktası romanın sonunda.Buradan sonrası bir iki film için spoiler içermektedir:) Örnegin A Walk To Remember'da kırılma noktası kızın kanser oldugunu öğrenmemiz. Şişedeki Mesaj'da kadının gazeteci olduğunu öğrendiğimiz nokta. Düğün'de ise sürpriz son sayfalarda ortaya çıkıyor, o noktaya kadar hemen hemen tekdüze ilerliyoruz. Yalnız romanda adamın eşine yaptığı sürprizler çok güzel, ama şunu söylemeliyim ki oradaki aşkın işlenişi pek etkilemiyor insani, belki yeni değilde yillanmış bir aşk olduğu içindir bahsedilen...
Romani 2-3 günde bitirdim çok kolay okunuyordu, sonu da güzeldi, Wilson'ın evliliğini kurtarma planı sizi çok etkileyecek:)Yazarın en beğenilen romanlarından biri olan Düğün hoş vakit geçirerek okuyabileceğiniz bir kitap.

Resim:http://encoreuneminute.tumblr.com/page/13

5 Temmuz 2011 Salı

Stephen King- Kubbenin Altında


Daha önce de bahsettiğim gibi büyük bir Stephen King hayranıyım ve en sevdiğim romanları 70'ler ve 80'lerin başında yazdığı romanlar ; Christie, Hayvan Mezarlığı, Sadist, Hayatı Emen Karanlık,Şeffaf, Çağrı, Medyum en sevdiklerim, hatta tekrar tekrar okuduklarım -(Kara Kule serisini de bir tarafa koyuyorum):) Bunlarda gerilim daha çok olaylardan kaynaklanıyor. Stephen King'in son yıllardaki romanları ise daha farklı, insan ilişkileri, insan psikolojisi ağırlıklı diyebilirim belki, çok fazla gerilim öğesi yok bana kalırsa. Son yıllarda beğendiğim romanlarından birisi Bag of Bones (1999 Bram Stoker Roman Ödülünü kazanmıştı), bir diğeri Duma Adası. Bunun dışında da beğendiğim pek olmamıştı, tabi ki sadık bir okur olarak seviyorum ve takip ediyorum ama o eski romnalrındaki tadı alamıyorum doğrusu. Belki o romnalar yazıldığı sırada dünya da şimdikinden daha farklıydı, bilmiyorum.

Gelelim Kubbenin Altında'ya, yine Mahşer tarzında destansı bir roman, Stephen King çok karakterli romanlar yazmayı seviyor, karakterlerin sayısı çok bile olsa hepsini ayrı ayrı tanıyıp anlayabiliyorsunuz. Konu yine doğa üstü bir durumla başlıyor, Chesters Mill kasabasının tepesine bir sabah şeffaf bir kubbe iner. Bu durum çoğu kişi için bir kabus olsa da bazıları da bunu bir fırsat olarak kullanılır. Kasabanın ikinci meclis üyesi ve ikinci el araba satıcısı Jim Rennie için bu hükmetme isteğini doyurmak için bir fırsattır. Kubbe inmeden bir süre önce Jim Rennie'nin oğlu Junior, ordudan ayrılmış ve kasaba kafeteryasında aşçılık yapmış eski Albay, Dale Barbara ile kavga etmiştir. Kubbenin inmesiyle birlikte kısa sürede kaos ortamı kasabayı etkisi altına alır. Su, elektrik, enerji ve gıda kaynakları sınırlıdır. Jim Rennie kasaba üzerindeki etkisini arttırabilmek için bunu kullanır. Polis Güçleri ile direkt bir ilişkisi olmasa bile bir anda her türlü yönetimi ele alır, insanlar bunun yanlış olduğunu görür ama güçsüzdürler. Yine de Dale Barbara'nın organize etmesiyle, bir taraftan kubbenin inişiyle ilgili araştırma yapıp olayı çözmeye çabalarken bir taraftan da Jim Rennie'nin haksız hareketleriyle mücadele etmektedirler. Kitap 1021 sayfa, bir noktaya kadar hızlı okudum, Junior karakteri veya Jim Rennie tarafından birden bire polis ilan edilen cahil, gücü ele geçirince içindeki kötülüğü de ortaya çıkaran tipler ilginçti, Stephen King'in insan psikolojisi ile ilgili gözlemlerini yansıttığı bu bölümler oldukça ilgimi çekti. Ama sonlara doğru aksiyon düzeyi arttıkça ilgimi kaybettim doğrusu. Bazı yerlerde, özellikle sonlarda Macgyver dizisindekine benzer durumlar vardı, okumada oldukça zorlandım. Son kısım biraz hayal kırıklığına uğradım diyebilirim, ama kitapta asıl vurgu beklenmedik durumlarda insanların gerçek karakterinin ortaya çıkışındaydı bana göre. Değişik bir kitaptı ama doğrusu ben yine benim gönlüm eski tarz Stephen King romanlarından yana. Kitabın sonunda Stephen King bana, benim gibi sadık okurlarına teşekkür ediyor, bu da çok hoşuma gitti:))

Resim: http://i363.photobucket.com/albums/oo79/kayiprihtim/stephen_king/kubbenin-altinda-on-kapak-f.jpg

3 Temmuz 2011 Pazar

Yeni Resmim


İşte yeni resmim,kimonolu güzel bir Japon kadın kiraz çiçeklerinin açışını görmek için güzel bahçelerde yürüyüşe çıkmış, şemsiyesini de unutmamış:) bu resmi yapmak benim için çok zevkliydi, umarım siz de beğenmişsinizdir..:)

1 Temmuz 2011 Cuma

Source Code- Yaşam Şifresi


Dün Jack Gyllenhaal’ın başrolünü oynadığı Yaşam Şifresi “Soruce Code” isimli filmi seyrettim. Limitless’tan sonra son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden biriydi. Eğer filmi izlemediyseniz bundan sonrasını okumayabilirsiniz, ama bence okusanız da filmden hala zevk alabilirsiniz.

Yaşam Şifresin’nde kahramanımız Colter Stevens bir trende uyanır, karşısında hiç tanımadığı ve kendisine Sean diye hitap eden bir kız oturmaktadır.Colter hiçbir şey hatırlamamaktadır. Bir süre neler olduğunu anlamaya çalışırken birden kendisini "kapsül" denen başka bir yerde bulur. Askeri bir projenin parçasıdır Colter. Gelelim "yaşam şifresine"; Yaşam Şifresi şu; bir insan öldükten sonra yaşamının son 8 dakikasına ulaşılabiliyor ve yine ölmek üzere olan birinin beyinsel aktivitesi de bu 8 dakikalık kayıtta yaşatılabiliyor (!). Pek iyi açıklayamadım sanırım ama gerçekten karışık. Afganistan’da helikopter pilotu olan Colter Stevens çok ağır yaralandıktan sonra böyle bir programa dahil edilmiştir. Görevi tarih öğretmeni Sean Fentress’in Yaşam Şifresi’nden, bir dizi terörist saldırının ilk eylemi olarak trene konan bombanın yerini ve bombacıyı bulmaktır. Ancak tabi ki bunu 8 dakika içinde yapması gerekmektedir. Her yaşam şifresi deneyiminin sonu trendeki bombanın patlaması ile ve her ne olursa olsun Colter'ın ölümüyle sonuçlanmaktadır. Bunun amacı bomba tipi hakkında bilgi edinip bombacıyı teşhis etmek ve bombacının gelecekte yapacağı diğer eylemlere engel olmaktır. Çünkü Yaşam Şifresinin sağladığı 8 dakika içerisinde ne olursa olsun geçmişi değiştirmenin imkanı yoktur, ya da programı uygulayanların bildiği budur. Sonunda bombayı bulur ve bombacıyı etkisiz hale getirir. Ve böylece beklenmedik bir biçimde geçmişi değiştirmeyi başarır. İşin ilginci geçmişin bu şekilde değişmesi zincirleme bir etkiyle diğer olayları da değiştirir. Bu tren bombalaması hiç olmadığı için insanlar yaşamaya devam eder (bence buradaki hata Colter'ın hala Sean Fentress’in içinde olması, çünkü bu kaza hiç olmamış olduğu için Colter’ın da hiç Sean’ın içinde bulunmamış olması gerekir, son sahnede Sean ve Christine (trendeki kız) beraberken bizim gördüğümüz Colter’ın yüzüydü) , Sean ve Christine sevgili olur, Colter‘in sonunda yaşamına son verilmişken bu sefer onu yeni bir Yaşam şifresi görevi için hazırlanırken buluruz. İşte böyle oldukça ilginç bir filmdi, trendeki bomba olayı bana Speed filmini hatırlattı. Mutlaka izleyin bence:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...