28 Aralık 2011 Çarşamba

Salgın- Contagion


Matt Damon, Jude Law, Gywenth Paltrow ve Kate Winslet'ın baş rollerini üstlendiği Salgın (Contagion) filmini seyrettim dün akşam. Imdb puanı 6,9 olan film bana umduğumu vermedi. Salgın hastalık konusu çok popüler ve iyi işlenirse çok çekici bir konudur okur veya izleyici için, çook uzun yıllar önce Albert Camus'un Veba isimli romanını okumaya başlamıştım ama o kadar korkutucuydu ki yarım bırakmıştım. Ama Salgın filminde konu o çekici haliyle değil de didaktik bir şekilde işlenmiş, peki burada bize öğretilmek, aşılanmak istenen nedir?

Bundan önce filmin konusundan bahsedeyim, dikkat spoiler olabilir! :)
Beth Emhoff (Gywenth Paltrow) iş gezisi için gittiği Çin'den dönüşünde hastalanmıştır, klasik nezle semptomları göstermektedir ama gittikçe kötüleşir, yine aynı sıralar Hong Kong'da bir garson hastalanır. Bir kaç gün içinde ciddi ölümler gerçekleşmesi Dünya Sağlık Örgütü'nü bir salgın şüphesiyle harekete geçirir. Kısa bir sürede hastalık yayılır, binlerce, on binlerce insan hastalanır ve ölür, dünya bu ne olduğu belirsiz hastalığın pençesinde kıvranmaktadır. Aşı çalışmaları canla başla devam eder ancak zaman geçmesine rağmen başarılı olunamamaktadır. Bağışıklık sistemini güçlendirerek virüsü yendiği düşünülen bitkisel bir ilaç kapışılmaktadır, ama tabi ki bunu bulmak da çok zordur, zaten bu ilacın da etkisi kanıtlanmamıştır. Alan Krumwiede (Jude Law) ise haberlerini blogunda yayınlayan bağımsız bir gazetecidir. Ona göre bu salgın ilaç şirketlerinin para kazanmak için başvurdukları bir oyundur, bitkisel ilaç hastalığı yenmede başarılıdır. Alan televizyonlara çıkar, sitesi her gün 12 milyon kişi tarafından takip edilir, kısacası ünlü olur. Bu arada hastalığı önleyen aşı da geliştirilir.

Tıbbi görevliler kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını tehlikeye atmak pahasına çalışmaktadırlar, bu uğurda hayatını kaybedenler de olur. Aşı geliştirildikten sonra tıp görevlilerine neredeyse hiç ayrcalık tanınmaz (doktorlardan biri bir çocuğu kurtarmak için kendi aşısını çocuğa yapar)ve adil bir şekilde halka dağıtım yapılır. Alan ise haksız yere halkı ilaç firmalarına karşı kışkırtmaktadır, oysa kendisi de sütten çıkma ak kaşık değildir, yaptığı asılsız spekülasyonlarla halkı sitesine çekip milyonlar kazanmıştır, sonunda tutuklanır. Dünya Sağlık Örgütü ve ilaç firmalarının yaptığı çalışmalar sayesinde salgın beklenenin çok altında bir kayıpla bertaraf edilmiş olur. Filmin sonunda salgının nasıl başladığını da görürüz, yarasa ve domuzlar yoluyla...

Evet, filmden ne öğrendik? "Salgınlar doğal yollardan çıkar, Dünya Sağlık Örgütü ve ilaç firmaları sadece halk sağlığı için çalışır, politik veya ticari meseleler sağlık sözkonusu olduğunda etkisizdir, bloglar gibi resmiyeti olmayan kaynaklar kendi çıkarları adına çalışır, bu gibi kaynaklardan alınan bilgilere güvenilemez."
Halbuki, örneğin kuş gribinin insanları kırmızı ete yönlendirmek için, veya tam tersi deli dananın benzeri bir yönlendirme yapmak için laboratuarda geliştirilmiş hastalıklar olduğu kuşkusunu taşımadık mı? Ya da ilaç firmalarının dünyayı sarsan skandalları ortaya çıkmadı mı? İşte starlar bir araya toplanmış ve bu film yapılarak kafamızdaki soru işaretlerine bir cevap verilmiş.

Artık Hollywood'un bu didaktik filmlerinden sıkıldım, hele aylar önce
seyrettiğim "Unknown" filminin sonundaki "GDO'lu gıdalar dünyada açlığı ortadan kaldırmak için geliştirilmiştir," tarzındaki mesajı beni neredeyse sinirlendirmişti.

Salgın filminin yönetmeni Steven Soderbergh, film bir şekilde izleniyor, zaten sonu da aynen beklediğimiz gibi, yavan bir film diyebilirim.

26 Aralık 2011 Pazartesi

Yeni yıl, sürprizler ve 2012 kitapları!


Bir süredir tembellik edip yazamadım. Öncelikle Hayat Melodisi'nin yıl başı etkinliğinden bahsetmek istiyorum, sevgili Gülin bloglar arası bir hediye çekilişi düzenledi, ben Gamlı Hazan ve Baharları, Mehtap'a hediye yolladım ve sevgili Keşke Gerçek Olsa, Damla'dan hediye aldım. Benim gibi bir kitap severe çok düşnceli bir hediye seçmiş, çok teşekkür ederim:)

Bu arada bir kaç hafta önce de Noni'den çok güzel bir hediye kazandım, onu da yayınlayamamıştım, bu güzel hediyesi için de ona teşekkür ederim:)Noni her ay çekiliş düzenliyor ve birbirinden güzel hediyeler dağıtıyor, blogunu çok severek takip ettiğimi de belirteyim:)


Yılın son ayına girmişken benim 2012 kitaplarım şimdiden hazır bile!
25 kitap, umarım 2012'de hepsini okuyup bitirebilirim.Bunların büyük kısmını her zaman olduğu gibi kitapyurdundan sipariş ettim. İşte kitaplarım:),


1. Mina Urgan'ın İngiliz Edebiyat Tarihi - İlk cildini okudum, geriye kaldı 4 cilt! Özellikle 3. cildini çok merak ediyorum, hemen başlayamam ama öncelikliler arasında:)
2. Anna Karenina - Hala okuyamadığım için biraz utanıyorum açıkçası, bu sene mutlaka okumalıyım, star gazetesinin güzel hizmeti.
3. The Lady Most Likely.. D&R'ın indiriminden almıştım, tarihi-romantik türünde, yılın sonlarına doğru sıra gelebilir..:))
4. Ayşe Kulin Nefes Nefese - Mor Kalemlik 'te yorumunu okuyup beğendiğim bir kitap, Ayşe Kulin'in her romanı gibi beğeneceğime eminim:)
5. Jane Austen - Nortanger Abbey - Özellikle gotik edebiyata dahil olduğunu öğrendiğimden beri daha da merak ediyorum:)
6. Jeff Lindsay -Dearly Devoted Dexter - Dizisini severek izledikten sonra sahaflarda görüp almıştım, kolay okunan bir tarzı var.
7. Jules Verne - Karpatlar Şatosu - Yine bir blogda görüp beğendiğim bir roman, vampir efsanesine farklı bir bakış, merak ediyorum, okuyacağım ilk Jules Verne kitabı olacak.
8. Charlot Bronte - Profesör - Dolunay ve Yeniay blogunda görüp listeme eklediğim bir kitap, hoş bir aşk hikayesi, sevgili Dolunay benim ricam üzerine blogunda bahsetmişti bu kitaptan:)
9. Chantal Deltenre - Bebek Töreni - Gece Kütüphanesi'nde görüp listeme eklediğim bir kitap, bir an once okumak istiyorum ve cook merak ediyorum:)

10. Orhan pamuk - Saf ve Düşünceli Romancı, Bir kaç hafta önce "Saf ve Düşünceli Romancı"yı aldım ama daha okumaya başlamadım. Biliyorsunuz Orhan Pamuk en sevdiğim yazar, bir kaç gün önce rüyamda onu gördüm. Bir kafede karşılaşmışız, yanına gittim, biraz konuştuk, onunla bir kaç dakika olsun başbaşa konuşmak büyük keyifti, benim için bir kitabını imzalayabileceğini söyledi, ben de "Sizin benim için imzalayacağınız kitap kütüphanemin en değerli kitabı olacaktır," dedim. Sonra bana "Saf ve Düşünceli Romancı"yı okuyup okumadığımı sordu, ben "okumadım," deyince de "oku," dedi:) Doğrusu çok güzel bir rüyaydı, en sevdiğim yazarla rüyamda da olsa kısa bir sohbet yaptım.:)) O nedenle bir an once okumak istiyorum :)
11. Hikmet Hükümenoğlu Kar Kuyusu - Yeni yazarlarımızdan Hikmet Hükümenoğlu'nun kitapları oldukça olumlu eleştiriler almış, Kar Kuyusu da yazarın en beğenilen romanı sanırım, basarılı olduguna inanıyorum ve bir an once okumak istiyorum:)Yazarın internet sitesi de oldukça ilginç, tavsiye ederim.
12. Renkli Peçe- Somerset Maugham - Edward Norton ve Naomi Watts'ın basrollerını oynadığı muhteşem filmi izledikten sonra kitabı listeme eklemistim, merak ediyorum:)
13. Roald Dahl- Kancık - sanırım Beslenme Çantası'nda okumustum bu kitap hakkında, 4 hikayeden olusan olumlu elestiriler almış bir kitap, hikaye kitabı pek okumuyorum açıkcası ama hos olabilir:)
14. Marguerit Duras- Kuzey Çinli Sevgili- Mor Kalemlik'te "Sevgili" kitabıyla ilgili yorumu okuduktan sonra, Duras tekrar geldi aklıma, bu kitap Sevgili'nin devamı veya tamamlayıcısı niteliğinde, üstelik otobiyografik olusundan dolayı merak ediyorum.
15. Ruhlar Evi - Filmini çok beğenerek izlediğim bu kitabı çok merak ediyordum:)
16. Roald Dahl- Amcam Oswald- Beslenme Çantası'nda okumuştum sanırım, oldukça olumlu eleştiriler almış, merak ediyorum.( Merope'da da okumuş olabilirim.)
17. Acı Çikolata- Laura Esquivel - Bir Dilim Sohbet'te yorumunu okuduğum ve adını çokca duyduğum bir kitap, beğeneceğimi düşünüyorum ve merak ediyorm.
18. Anne Rice- Vampirle Görüşme- Çok övgü almış, filmini izlemedim, belki kitabı okuduktan sonra izlerim, merak ediyorum:)
19. Ann Radcliffe- Sicilyada Bir Aşk Hikayesi. İşte müthiş haberim, can yayınları gotik-romantik isminde bir seri baslatmış, çok sevindim, bu kitabı çoook merak ediyorum, 2013'e kadar serinin diğer kitaplarını almamak için kendimi nasıl tutacağım bilmiyorum!! bu arada www.goodreads.com diye bir site keşfettim, sanırım çok bilinen bir site, burada en iyi gotik romanlar listesinden oldukça faydalandığımı söylemeliyim.
20. Laura J. Rowland- Aşk Peşinde- Bronte kardeşlerin aşk maceraları, tesadüfen rastaladım ve ilginç geldi, merak ediyorum:)
21. Bir Cinayetin Psikanalizi- Jed Rubenfeld- Beslenme Çantası'nda görüp merak ettiğim bir kitap, güzel yorumlar almış, psikoloji, cinayet vs.. ilginç olmalı:)
22. Scarlett Thomas- Mr. Why'ın Sonu - Beslenme Çantası'nda görüp merak ettiğim bir kitap..
23. Kaplumbaga Terbiyecisi - Emre Caner- Anneme yılbaşı hediyesi olarak aldım, bakalım ilk yorumları ondan alacağım, Osman Hamdi'nin hayat hikayesi.
24. Ayşe Kulin'in Hayat ve Hüzün'ü.. bir arkadaşımdan ödünç almayı bekliyorum:)
Yeni kitaplarımı kitaplığıma sıra sıra dizdim ve onları okumak için sabırsızlanıyorum...:)
Bu listeyi oluşturmama katkısı olmuş blogger arkadaşlarıma da teşekkür ediyoruum. Hepinize sağlık, mutluluk ve huzur dolu çook güzel bir 2012 diliyoruuum, seneye görüşürüz:)

13 Aralık 2011 Salı

Bir Geyşanın Anıları - Arthur Golden


Yıllar önce filmini izlediğim bu romanı hikayesini bildiğim ve filmine de çok bayılmadığım için okumayı pek düşünmüyordum, sonra ne olduysa fikrimi değiştirdim. 600 sayfalık cep boy gözümü korkutmuştu ama kitabı elime alır almaz su gibi aktı gitti. Vaktim olsaydı herhalde 1-2 gün içinde bitirirdim kitabı. Adından da anlaşıldığı üzere kitap bir geyşanın anılarından oluşuyor:)


Chiyo yoksul bir balıkçı köyünde hasta annesi, yaşlı babası ve kendisinden 6 yaş büyük ablası ile birlikte yaşamaktadır. Annesi ölümcül hastadır ve aile çok fakirdir. Baba, belki hem paraya ihtiyaç olduğundan hem de kızları daha iyi bir hayata kavuşabilir düşüncesiyle Chiyo 9 ablası 15 yaşındayken onları satar. İki kardeş Kyoto'nun geyşa bölgesi olan Gion'a getirilir, Chiyo eşsiz bir kızdır çünkü mavi-gri gözlere sahiptir, o geyşaların kaldığı evler olan okiyalardan birine verilir, abla Sato ile okiyanın kapısında ayrılırlar. Nitta Okiya'da büyükanne, anne ve teyze ile Hatsumomo isminde güzelliği ile ün salmış bir geyşa yaşar. Anne okiyanın sahibesidir, teyze de onun yardımcısı ancak bu kişiler arasında bir kan bağı yoktur aslında, ailevi hiç bir şey yoktur, herşey iş anlaşmalarından ibarettir. Chiyo önceleri çok ağlar, çünkü ablasının da izini kaybetmiştir, daha sonra onun bir genelevde çalıştığını öğrenir, onu ziyaret eder ve birlikte kaçma planı yaparlar. Ancak bunun sonu bir felaket olur, çünkü Chiyo kaçmaya çalışırken hem damdan düşüp ölümden döner hem de kaçarak kötü bir yatırım olduğunu ispat ettiği için geyşa olma ümidini de kaybeder, hayatı boyunca okiyada hizmetçi olarak yaşamaya mahkum olur. Sonra bir gün bu kadar ümitsizken çarşıda kendini tutamaz ve ağlamaya başlar. O sırada yoldan geçen kişi İchikawa elektriğin müdürü "Başkan" onu görür, onun yakışıklılığı ve şefkati küçük kıza umut verir, bir gün ne olursa olsun o adamla olmayı kafasına koyar, bir geyşa olup ileride onu tekrar bulacaktır.


Chiyo güzel bir kızdır ve aslında umut vadetmektedir ancak güzel Hatsumomo onun yükselişini engellemek için herşeyi yapabilir, Hatsumomo'nun rakibi ise Gion'un en güzel ve en ünlü geyşalarından Mameha'dır, aralarında amansız bir rekabet ve düşmanlık vardır. Hatsumomo Chiyo'nun evdeki varlığına da dayanamamakta ve kıza sürekli eziyet etmektedir. Mameha bir gün Nitta Okiyaya gelip Chiyo'nun eğitimini üstlenir. Chiyo sonunda geyşa olup Sayuri adını alır. Çok zor günler geçirir, bu günlerde tek bir umudu vardır Başkan'ı bulmak ve onunla olmak. 1920'li yıllarda başlayan Sayuri'nin serüveni 1950'li yılların ortasına kadar anlatılmakta. İkinci dünya savaşının Gion'da nasıl yaşandığı, geyşaları nasıl etkilemiş olduğuna da değinilmiş. Geyşaların o kadar güzelliklerin, eğlencenin içinde köle gibi bir hayat yaşamaları beni etkiledi. Bir geyşanın ne olursa olsun, isterse okiyası tarafından kız evlat olarak ilan edilmiş olsun, isterse en meşhur ve en çok para kazanan geyşa olsun, kendi hayatı üzerinde hiç bir söz hakkı yoktur, o giyeceği kimonoyu bile seçmekte özgür değildir, herşeye okiyanın annesi veya eğitmeni karar verir.

"Bir geyşanın kırılgan dünyası" - Ekaterina Pushkareva (Bu ilustrasyona bayıldım...)

Bu kitap müthiş bir aşk hikayesiydi. Önce, kitabın ortalarında kitapta adı geçen kişilerle ilgili internette arama yaparken kitabın kurgu olduğunu öğendim ve açıkçası hayal kırıklığına uğradım. Öyle güzel, öyle gerçeke bir hikayeydi ki. Geyşalar her zaman güzel, büyüleyici, zarif ve nazik görünmek zorundalar, bir kelebek kadar kırılgan görünen bu kadınlar aslında öyle güçlü olmak zorundalar ki, asla duyguya yer yok bu dünyada, erkekleri eğlendirirken kendileri de eğlenebilir belki ama emirlerden dışarı çıkmak imkansızdır. Bunca zorluğun ve acının içinde Sayuri kalbinde asla solmayacak bir aşk büyütmüş ve hep bunun için beklemişti. Bu arada kitaptaki kimono tasvirleri de çok güzeldi, bunu da belirtmeden geçemeyeceğim.

Kitap bittikten sonra ise biraz da teşekkür kısmında adı geçen kişilerle ilgili araştırma yaptım. Yazar, özellikle Mineko Iwasaki'ye anılarını anlattığı için teşekkür etmiş. Yani kitap büyük ölçüde Iwasaki'nin anılarından oluşuyormuş. Iwasaki 1960-70'lerde Gion'un en meşhur geyşasıymış, 20'li yaşlarında kariyerinin zirvesindeyken evlenip emekli olmuş. 2001 yılında Arthur Golden'i, kendisine "çok gizli" olduğunu belirterek ve isimsiz yayınlanması şartıyla anlattığı anılarını ve gerçekleri çarpıtmak ve karakterleri yanlış vyansıtmak suçlamasıyla dava açmış. 2003 yılında dava düşmüş sanıyorum ancak Iwasaki geyşa gelenekleri ve gizlilik anlaşmasına ihanet ettiği için ölüm tehditleri alıyormuş. Iwasaki, Arthur Golden'in kendisine ihanet ettiğini, gerçeği çarpıttığını, örneğin bir geyşanın bekaretinin açık arttırmayla satılması gibi şeylerin asla olmadığını söylemiş. Ve kendisi esas gerçekleri anlatabilmek için "Gion'un Geyşası" (sanıyorum Türkçe'ye çevrilmemiş) isminde bir kitap yazmış.



Son olarak bence Bir Geyşanın Anıları kesinlikle çok güzel bir kitap, tavsiye ederim:)

Resim 2: http://30.media.tumblr.com/tumblr_lq6yghoXtI1qh09kzo1_500.jpg
Resim 3: http://coolvibe.com/wp-content/uploads/2011/02/The-fragile-world-of-a-geisha.jpg
Resim 4: http://farm2.static.flickr.com/1354/4723242363_83638ae356.jpg

10 Aralık 2011 Cumartesi

Mystery Case Files: Escape From Ravenhearst


Gizli Nesne Bulma oyunlarını çok seviyorum, özellikle Mystery Case Files'ın oyunlarını hiç kaçırmam. Çizimler, mekanlar, hikaye o kadar güzel ki... Özellikle Dire Groove benim için serinin favori oyunu. Serinin yeni çıkacak oyununu dört gözle beklerken doğrusu Escape From Ravenhearst beni hayal kırıklığına uğrattı. Bir kere bu oyun "gizli nesne bulma oyunu" değil, sahnede sürekli değişen nesneleri buluyoruz yani bir nevi fark bulma oyunu diyebiliriz, size sadece bulmanız gereken "değişen nesne"lerin sayısı veriliyor. Bir diğer hayal kırıklığı unsuru, bugüne kadar serinin en fazla şiddet ve negatif unsur içeren oyunu olması bana göre, örneğin bir hastane kısmı var ki, çok sinir bozucu. Sonra bir başka konu da karakterin annesiyle ilgili durum, karakterin annesi kendisine çok kötü davranmış, hatta 13 yaşındayken onu akıl hastanesine yatırmış, bu yüzden oyunun sonunda karakter annesini havaya uçuruyor! Gerçekten şok oldum, "bu bir oyun" deyip de geçilecek bir şey değil bence bu. Bilmiyorum hala "acaba ben mi yanlış anladım" diye düşünüyorum. Zaten oyunun sayfasında "Bu oyun yoğun bir psikolojik gerilimdir ve derinlerdeki korkuların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Gençler ve kalbi zayıf olanlar için uygun değildir. Bu bir uyarıdır." şeklinde bir uyarı var. Bunlar bir yana, bu bölümdeki hikayeyi de mekanları da pek ilgi çekici bulmadım, oyun biraz da kısa geldi. Daha önceki oyunlar ise müzikleriyle bile dört dörtlüktü. Bir de bu tip "collectors edition" denilen özel oyunlarda hem özel bir ekstra uzatma oyunu olurdu hem de esktaralar altında oyunla ilgili resimler, masaüstü arkaplan temaları, hatta oyunda çalan şarkıların notaları olurdu. Her açıdan bu oyun beni hayal kırıklığına uğrattı kısacası...

5 Aralık 2011 Pazartesi

Sitcom'unu Çek, Muhteşem Ödülleri Kazanma Şansını Yakala!


Hürriyet Kampüs’ten bol ödüllü online sitcom yarışması: “2Faces Kısa Sitcom Yarışması” başladı!

Hürriyet Kampüs, üniversitelileri yılın en eğlenceli, bol ödüllü ve en yaratıcı yarışmasına davet ediyor. “Şu kampüs hayatı tam bi’film… Ve bunu sadece ‘çok çekenler’ bilir” sloganıyla yola çıkan 2Faces Kısa Sitcom Yarışması, bugüne kadar gerçekleşen kısa film yarışmalarından farklı olarak kampüs hayatının unutulmaz anlarının online anlatılacağı bir yarışma olarak hayata geçecek.

Dört bölümlük “2Faces Kısa Sitcom Yarışması”nın birinci bölüm konusu: “Kampüste 5 kuruşsuz olmana rağmen-5.000 kuruşluk yaşayabilmenin yolları”… Yarışmaya katılmak isteyen üniversite öğrencileri kendilerinin oynayıp yönetecekleri 120 saniyeyi geçmeyen “sitcom-durum komedilerini” gerçek kimlik bilgileri ile hurriyetkampus.com sitesine yükleyecekler. Yarışma dört bölümden oluşacak ve her bölümde jüri tarafından belirlenecek ilk 30 eser, hurriyetkampus.com’da yayınlanacak. En çok oyu alarak ilk 3 sıraya girenler çeşitli ödüller kazanacaklar ve dört bölüm sonunda yapılacak finallere katılarak muhteşem ödüller kazanma şansını da elde edecekler. Üniversite öğrencileri, 2Faces Kısa Sitcom Yarışması’nın ilk bölümüne 28 Kasım-18 Aralık tarihleri arasında başvurabilecekler. Yarışmacıların birden fazla eserle katılabilecekleri birinci bölümde ilk 30′a giremeyen yarışmacılar diğer bölümlere de katılabilecekler. Yarışmanın birinci etabının sonucu 3 Ocak 2012′de açıklanacak. Öğrenciler, yarışma ile ilgili tüm detaylara hurriyetkampus.com, facebook.com/hurriyetkampus sayfalarından ulaşabilirler.

Her etap için ödüller; hepsiburada.com’dan birinciye 500 TL, ikinciye 300 TL ve üçüncüye de 150 TL’lik hediye çeki. Etap ödülleri yetmiyormuş gibi, bir de büyük finallerde ilk 3 yarışmacıya verilecek ‘dudak uçuğuna sebep’ hediyeleri var...

Yarışmaya katılmak ve muhteşem hediyelere sahip olmak için:
hurriyetkampus.com
hurriyetkampus.com/kampusten-2faces-kisa-sitcom-yarismasi
hurriyetkampus.com/2faces

Bir bumads advertorial içeriğidir.

1 Aralık 2011 Perşembe

Süperstar Hem Kulağa Hem Göze Hitap Ediyor!


Müziğiyle büyüleyen Ajda Pekkan, modadaki başarısıyla da göz kamaştırmaya devam ediyor. Süperstar, bu kez Twist için hazırladığı 2011 Sonbahar/Kış Koleksiyonu ile karşımızda.

Bu özel koleksiyonun bir öncekinden farkı, internetten de satın alınabiliyor olması... Adından sıkça söz ettiren alışveriş sitesi 1V1Y.COM, Ajda Pekkan for Twist Sonbahar/Kış Koleksiyonu’nu internette modaseverlerle buluşturan tek adres olarak dikkatleri üzerine çekiyor.



1V1Y.COM, sadece Ajda Pekkan for Twist koleksiyonu ile değil, Koton, Hotiç, Derimod, Twist, Saat&Saat, Tekin Acar, Kiğılı, İpekyol, Desa, Diesel, Converse ve daha birçok ünlü markanın sezon ürünlerindeki cazip avantajlarıyla da öne çıkıyor. Ayrıca Türkiye’nin önde gelen stil editörlerince hazırlanmış, moda tutkunları için benzersiz bir rehber niteliğinde olan online dergiye de mag.1v1y.com’dan ulaşabilir, beğendiğiniz ürünleri tek bir tık’la satın alabilirsiniz.



Sınırlı sayıda üretilen Ajda Pekkan for Twist koleksiyonunun parçaları, bir öncekinden de çabuk tükeneceğe benziyor. Bu yüzden, fazla vakit kaybetmeden 1V1Y.COM’u ziyaret etmenizi öneririz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...