28 Mayıs 2012 Pazartesi

Çekilişin Yeni Talihlisi

Biliyorsunuz çekilişimiz geçen hafta sonuçlanmıştı, ancak Aysu Hanım iletişim bilgisini yazmamış olduğundan kendisine ulaşamadım, 1 hafta içinde o da bana ulaşmadığı için ben de çekilişi yeniledim, random.org ile kazanan 19. sıradaki Renkli Kitap- Güngör oldu.

Daha önce ben de Güngör'ün düzenlemiş olduğu bir kitap çekilişinden kitap kazanmıştım, bu da hoş bir tesadüf oldu:) Hediyesini en kısa zamanda kargoya vereceğim, keyifli okumalar diliyorum:)

24 Mayıs 2012 Perşembe

Kapak Kızı- Ayfer Tunç


Kapak Kızı okuduğum ilk Ayfer Tunç kitabı, yazar önce 1992 yılında yazmış olduğu kitabı 2005 yılında “zemin aynı zemin, inşa aynı inşa” olmak üzere yeniden yazmış. Ben kitabı Can yayınları 2005 baskısından okudum.

Önce kısaca romanın konusundan bahsedeyim, gerçi oldukça popüler bir kitap hala okumayan kaldı mı bilmiyorum ama- kısaca Selda, Ersin ve Bünyamin, İstanbul’a gitmekte olan bir yolcu treninde yolları kesişen üç kişidir, bu üç kişinin ortak noktası bir derginin kapağını süsleyen Ayın Kızı Şebnem’dir. Bu noktadan sonra daha fazla detay verme gereği duymuyorum, kitabı okumadıysanız yazının devamını spoiler içerebilir, uyarayım:)

Öncelikle belirteyim, bu “çok farklı hayatlar yaşayan kişilerin hayatlarının bir noktada kesişmesi” teması genelde sevdiğim bir temadır, bu nedenle kitabı fikir olarak beğendim. Yalnız; Ersin ve Selda neredeyse aynılar, (hele ikisinin de Lami- Lamia, Cavit-Cavidan amca/dayı ve hala/teyzelerinin olması), bir tek Bünyamin karakterine ilgi ve sempati duydum. İkinci nokta; artık “hayatları çok sıkıcı ve tek düze, maaşlı işte çalışıyorlar, aşk yok- aşk varsa tutku yok, arkadaşları/aileleri/çevreleri tarafından anlaşılmıyorlar ama bütün bunlardan memnun olmadıkları halde değiştirmeye cesaret edemiyorlar” klişesinden gerçekten bıktım! Gerçi Ayfer Tunç kitabı 1992 yılında yazmış ilk, belki o zaman özgün bir fikirdi ama şu an için değil. Filmiydi, kitabıydı bu konu artık tüketildi, belki insanların çoğu bu durumda olabilir ama artık bu konu işlenmemeli veya yeni bir bakış açısıyla işlenmeli.


Şebnem, Ersin ve Selda'nın aile ağaçları, çok kötü bir çalışma oldu ama kusura bakmayın:)

Ersin ve Selda, Şebnem ile ilgili anıları üzerinden kendi hayatlarını değerlendiriyor, ikisi de Şebnem’i tanıyan kişiler, yalnız bence en azından birisi şahsen tanımıyor olsalardı konu daha ilginç olabilirdi, yani onların Şebnem’in resmine bakarkenki hissiyatları Bünyamin’den çok farklı, dediğim gibi Ersin ve Selda’nın birbirlerine benziyor olmaları bir tekdüzelik vermiş romana bence.

Zaman zaman yazarla mantığımızın farklı çalıştığını hissettim, örneğin bir kısım var ki hiç anlamadım, sizin de yorumunuz varsa bu konuda almak için şu alıntıyı paylaşıyorum;

(Tren restoranında görevli Erol ile müşterilerden yaşlı bir bey arasında geçen konuşma;
Erol- “Bizim gibilere hayat haram oğlum,” dedi, “ölmeden kurtulamayacağız.”
Beyaz saçlı, iyi giyimli, dişleri sigara dumanıyla sararmış yaşlı bir adam duydu bu sözleri, yüzü Erol’a dönüktü. Gülümsedi “Arapların bir sözü vardır,” dedi. Bünyamin adama döndü, ne diyeceğini merak etti. “Araplar dünyada rahat yok derler.”
Erol ellerini ortadan ayrılmış saçlarının üstünden geçirdi, bu ihtiyarla inceden dalga geçmek isteyerek, “Anca öteki tarafta rahat yüzü göreceksiniz diyorsunuz, öyle mi?” dedi.
Yaşlı adam bu bunak ihtiyar muamelesini hemen fark etti, “Bana kalırsa öteki taraf diye bir şey yok,” dedi, “varsa bile rahat yoktur.”
(sayfa 141)

Devamı da var ancak özellikle yukarıdaki kısmı hiç anlamadım. Bunak muamelesine benzer bir şey göremedim ben, ayrıca amca ne demek istedi, ne dedi, Erol hangi “ince düşünceyi” anlamadı?? Kitapta bana kalırsa bazı kısımlarda ilgi çekmek, olay yaratmak için “şurada şu olması gerek” gibi bir hesapla olaylar yerleştirilmiş, tabi bunun yapılması gerekiyor ama bazı yerleri çok gereksiz buldum, örneğin bu kısım sadece Erol’un “ince düşünceden anlamayan, sığ birisi” gibi gösterilmesi için konulmuş ama olayın içeriğinde bu göndermeyi bulamıyorsunuz. Yazar yeterince güçlü örnekler gösterseydi, değerlendirmeyi de bize bıraksaydı daha iyi olurdu.

Sonra, Şebnem’in çıplak pozlarını Ersin iğrenç ve aşağılık bulurken ve Selda’ya “Bu fotoğrafta bana saygın olan bir şey gösterin!”, dediğinde onun inatla “hiç değilse asi ve asil güzelliği,” demesinden de bir anlam çıkaramadım.
“Cesareti” veya “hayata meydan okuması” gibi bir şey söylese anlayabilirim ama bir kadın olarak “güzelliği” cevabını vermesini yakıştıramadım. Yalnız daha önce Şebnem’in yaşadıklarını sürekli kendisiyle ilişkilendiren, onu değil de tamamen kendisi düşünen Ersin’e söylediği şu sözleri beğendim;

“Madem açık açık konuşuyoruz, kendinizi fazla önemsemiyor musunuz? Siz herkesin onayladığı saygın bir alandasınız da, oradan Şebnem’e merhamet gösteriyor, onu bağışlıyor gibisiniz. Durduğunuz yerin doğru olduğundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz? Onu bağışlamak sizin haddiniz mi?”

Evet bu cevabı çok beğendim, herkesin herkesi bu kadar kolay yargılamadan önce düşünmesi gereken sözler.

Son olarak, kitabın ilk üçte birlik kısmında gerçekten zorlandım, Ayfer Tunç son sözde “İlk kitabım Saklı hakkında yazılan bir yazıda, yazar (yani eleştirmen), sözün gümüş sukutun altın olduğunu hatırlatıyor ve söz ekonomisine önem vermediğimi ima ediyor,” demiş, sonra Saklı kitabını bu gözle tekrar okuduğunda eleştirmene hak vermemiş ve Kapak Kızı’nı yazmış, ama keşke hak verseymiş!:) İlk başlarda zorlandım çünkü Ayfer Tunç bir cümlenin içinde 3 tane yan cümle 15 tane sıfat sıralıyor. Tamam bazı ayrıntılar kişileri tanımamız, olayları daha iyi değerlendirmemiz için şart olabilir ama çok gerekliyse bunları farklı cümlelerde verilmeli bence, veya gerçekten o ayrıntının gerekli olup olmadığına karar verilmeli, bazı ayrıntıları da gereksiz buldum, bu eleştirim özellikle karakterleri tanıdığımız ilk bölümler için geçerli. Yazarın “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek” kitabı da bu aralar elimin altında, onu çok daha sade bir dille yazmış, gerçi farklı bir tür, Ayfer Tunç’un başka bir romanını da okumak isterim.

21 Mayıs 2012 Pazartesi

47 Numaralı Kamara- Hikmet Hükümenoğlu


47 Numaralı Kamara, Hikmet Hükümenoğlu’nun üçüncü romanı. Size daha önce yazarın ilk romanı olan Kar Kuyusu’ndan bahsetmiştim. Bu da Kar Kuyusu gibi heyecanla okuyacağınız güzel bir roman, bu arada kapağını çok beğendimi söylemeden geçemeyeceğim.

Murat, patronu ünlü yazar Hikmet Bey ve eşi Merve Hanım ile birlikte, son seferini yapmakta olan yolcu gemisi Efes’le Cenova’dan İstanbul’a dönmektedir. Hikmet Bey daha önce 9 kitap yazmış, ancak romanları sıkıcı bulunduğu için pek satmamış ünlü bir yazardır, kolunu kırınca yazmasına yardımcı olması için Murat’ı işe almıştır, Murat önceleri Hikmet Bey’in dikte ettirdiklerini yazarken iş bölümü zamanla değişir, Murat eksik kelimenin bulunmasında, sonra cümlelerin tamamlanmasında da yardımcı olmaya başlar ve sonunda kitabı tamamen o yazar, Hikmet Bey ise ufak düzeltmeler yapar. Murat işin içine bu kadar girince Hikmet Bey hayatının çıkışını yapar. Murat ise kendini haksızlığa uğramış hissetmektedir, bir de ortada paylaşılamayan kadın Merve vardır tabii.Murat da Hikmet Bey’den intikam almaya karar verir, yöntemi ise son derece edebidir. Bu intikam planının nasıl sonuçlandığını öğrenmek için kitabı okumalısınız.

Kitaptaki bazı hoş ayrıntılar ;bu kitapta Hikmet Bey, Kar Kuyusu’na da gönderme yapar, orada kahramanının gece dolaşmaya gittiği, bir sahafın bulunduğu meydan bu romanda da geçiyor. Bir de romanda Ayşe, kitapçıda Hikmet Hükümenoğlu’nun Küçük Yalanlar Kitabı’nı alıyor.

Kitabın kahramanı Hikmet Bey; “Bazı romanların nasıl işlediğinin farkına varmazsın. Başından sonuna su gibi akar gider ve bitirip kapağını kapadığında geriye hiçbir şey kalmaz. Ev kadınları en çok böyle romanları sever. Satır aralarında mekanizmanın nasıl işlediğini görmek istemezler, yazarın niye o öyküyü anlattığını, ya da o öyküyü niye o şekilde anlattığını düşünmek istemezler. Önemli olan öykünün kendisidir; sürükleyici olsun, mutlu bir sonu olsun, küçük dünyalarına azıcık heyecan katsın yeter. Ama ben satırların arasındaki dişlileri, yayları, zincirleri, zemberekleri seviyorum. Ve onları seven okuyucuları seviyorum,” diyor. Bu satırlarının arasında dişliler, yaylar olan kitabını sevdiğimize göre biz de Hikmet Bey’in sevdiği okuyuculardanız demek ki:))



Gerçekten 47 Numaraları Kamara böyle bir kitap, bana yukarıda gördüğünüz, Escher’in “Drawing Hands” isimli resmini hatırlattı, işte size küçük bir ipucu:) Bu arada kitabın ilk bölümünü Hikmet Bey'in sitesinden indirebilirsiniz, indirmek için tıklayınız . Gitmişken Hikmet Bey’in sitesini incelemenizi öneririm, ilginç yazıları var. Yazarın 4. kitabı 04:00 de çıkmak üzere, onu da merakla bekliyorum, -tabi daha önce Küçük Yalanlar Kitabını da okumalıyım- ve size biran önce bir Hikmet Hükümenoğlu kitabı okumanızı öneriyorum:)

İkinci Çekilişin Kazananı

Günaydın, geçen pazartesi başlamış olan İkinci Kitap Çekilişimiz bugün sonuçlandı. Öncelikle herkese çok teşekkür ederim, yorumlarınız beni gerçekten çok mutlu etti, lütfen yorumlarınızı hiç eksik etmeyiniz:)

Gelelim çekilişimize, 33 geçerli katılımcımız vardı, random.org ile yapılan çekilişte 32. sıradaki katılımcımız kazanan olmuştur.


Yani kazanan;


Aysu Hanım'ı tebrik eder, kitabını güle güle okumasını dilerim. Yalnız kendisi mail adresini yazmamış, profilinde de maili mevcut olmadığı için ulaşamıyorum ve onun bana ulaşmasını rica ediyorum:) Çekilişlerimiz devam edecek, görüşmek üzere:)

14 Mayıs 2012 Pazartesi

İkinci Kitap Çekilişi


Merhaba, yine bir çekilişle karşınızdayım:) Bu sefer 4 kitabımız var, bu kitaplaran istediğiniz birini seçebilirsiniz. İlki Ateşe Atlayanlar, bu kitabı okuyalı uzun zaman oluyor ama geçenlerde Kitap Notları'nda okuyunca aklıma geldi, güzel bir kitap, ben blogumda yayınlamadım ama kitap resminin üstüne tıkladığınızda Kitap Not'tan kitap hakkında bilgi alabilirsiniz. Ateşböceği Yolu ve Bir Dinazorun Gezileri daha önce okuyup yorumunu yazdığım kitaplar, üstlerine tıkladığınızda benim yorumlarımı okuyabilirsiniz. Alacakaranlık'ın üstüne tıkladığınızda Okur Yazar Nane Şekeri'nin bu kitap ve Stephanie Meyer'in diğer kitapları ile ilgili yazılarına ulaşabilirsiniz.
Çekilişe katılmak için izleyicim olmanız ve blogumla ilgili aşağıya yorum yapmanız yeterli, ve tabi mail adresinizi yazmayı unutmayın:)
Çekilişimiz 1 hafta sürecek, haftaya pazartesi yani 21 Mayıs'ta kazanan açıklanacak.

Kitap Bahçesi'nden Çekiliş

Bir çekiliş de Kitap Bahçesi'nden, birbirinden güzel kitaplar seçmiş, katılmak için tıklayınız. Herkese iyi şanslar:)

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Mountolive- Lawrence Durrell


Önceki yazılarda bahsettiğim gibi, Mountolive, Lawrence Durrell'in İskenderiye Dörtlüsü Serisinin üçüncü kitabı. Bu kitapta önce İngiltere'nin Mısır elçiliğinde görev yapan, sonra da büyükelçi olan David Mountolive'den, Mountolive'in, Nessim ile Naruz'un annesi olan Leyla ile aşkından bahsediliyor. Bu kitabı okumam nedense uzun sürdü, kitabi okuduğum zamanlar ilginç geliyor, merakla okumak istiyorum ama nedense elime almak, okumaya başlamak zor geliyor. Kitabı genel olarak beğendim, o zamanların Mısır'ındaki yaşayışla ilgili ilginç bilgiler var, oryantalliğin o gizemli havası var. Elçilik veya Nessim'in işleriyle ilgili bürokratik kısımlar benim için pek sürükleyici değildi sadece.


Özellikle bu kitapta "hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı"nı gösteriyordu yazar. Yukarıdaki resimlerde olduğu gibi, okuyucu hep anlatıcının baktığı noktadan bakıyor -soldaki resimlerde olduğu gibi- ve biz de çizgilerin yerini öyle görüyoruz, oysa başka bir anlatıcının gözünden olaylar çok farklı, aynı sağdaki resimlerde olduğu gibi. İşte bu çok ilginçti, yazar özellikle bu kitabında amacına ulaşmış.

Serinin ilk üç kitabında aynı zaman dilimindeki olaylar anlatılıyordu, dördüncü kitap Clea'da ise olayların devamını okuyacağız. Her kitabı bir öncekinden daha çok beğendim.

Serinin ilk ve ikinci kitapları hakkındaki yazılarım;
İskenderiye Dörtlüsü 1: Justine
İskenderiye Dörtlüsü 2: Balthazar

Resimler: http://www.2loop.com/3drooms.html

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Kitap Mim


Beni hiç unutmayan sevgili arkadaşlarım Okuyan'cım ve Gonca'cım beni mimlemişler, çok teşekkür ediyorum ve sevgilerimi gönderiyorum:)
Konu kitaplar, yani tam bloguma göre, işte cevaplarım:)

1.Ne sıklıkla kitap okursunuz?
Bazen sadece 1-2 sayfa bile olsa hergün. Daha çok işe gidip gelirken, bu da toplamda günde 2 saate yakın oluyor.

2.En sevdiğiniz yazar/lar?
Orhan Pamuk, Ayşe Kulin, Stephen King, Haruki Murakami, Yukio Mishima.

3.En beğendiğin Kitap/lar?
Bu sorunun cevabı için Kitap Tavsiyelerim sayfama bakınız:)

4.(Yerli/yabancı) hangi yazarların kitaplarını daha çok tercih edersin?
Öyle bir ayrım yapmıyorum, ikisinin de tadı ayrı oluyor.

5.Bugüne kadar en beğendiğin kitap serisi?
Çok fazla tamamladığım seri olmadı açıkçası ama Ayşe Kulin'in Veda ile başladığı seriyi henüz tamamlamasam da çok beğendim. Stephen King'in destansı Kule serisi de çok güzel:)

6.Daha çok hangi tarz okumaktan hoşlanırsın?
Gündelik yaşam üzerine, gerilim ve romantizmi de severim.

7.En son hangi kitabı okudun?
En son okuduğum kitap Bir Cinayetin Psikanalizi'idi.

8.Şu anda hangi kitabı okuyorsun?
Lawrence Durrell- Mountolive.

9.Kitap blogları hakkında ne düşünüyorsun? Yeterli mi?
Takip ettiğim bir çok blog var ve çok başarılı kitap yorumları okuyorum, yani beğenerek takip ediyorum kitap bloglarını.

10.KİTAP OKUMAK sizin için ne ifade ediyor?(cevabını en çok merak ettiğim soru)
Çok şey ifade ediyor, benim için vazgeçilmez bir şey, hiç görmediğim, bilmediğim dünyaların kapısını açıyor bana, o dünyaya girdikten sonra da kolay kolay çıkmak istemiyorum.

Mimlediklerim:)

Tully
Gülşah
Kitap Eylemcisi
Dolunay
Euphoric Blog

4 Mayıs 2012 Cuma

The Melancholy of Haruhi Suzumiya


Öncelikle size severek takip ettiğim bir blogdan bahsetmek istiyorum; Anime İncelemeleri . Bu sayfada pek çok anime incelemesi bulabilirsiniz, ben son izlediğim bu animeyi bu sitede keşfettim. Bu animein incelemesini oradan da okumanızı tavsiye ederim.

The Melancholy of Haruhi Suzumiya, bilimkurgu türünde, 28 bölüm + 2 saat 41 dakikalık final filminden oluşuyor. Konusu oldukça değişik ve açıkçası biraz anlatması zor. Haruhi Suzumiya kuzey lisesinde okuyan bir kızdır, ancak yaşadığı hayatı çok sıkıcı bulmaktadır, hayatına biraz olsun heyecan katmak için SOS kulübünü kurar. Bu kulübe sınıf arkadaşı Kyon’u, sonra sessiz sakin Nagato’yu, güzel ve nazik Mikuru’yu ve son olarak okula yeni gelen öğrenci Koizumi’yi üye yapar. Bu kulübün amacı uzaylılar, UFO’lar, zaman yolcuları gibi sıra dışı olayları araştırmaktır. Kyon çeşitli vesilelerle öğrenir ki Mikuru gelecekten gelen bir zaman yolcusu, Nagato bir uzaylı ve Koizumi de bir esperdir, işin daha garibi onlar Haruhi istediği için vardırlar. Kyon yaşadıklarıyla anlar ki Haruhi’nin istekleri gerçekleşmekte ve o mutsuz olduğunda garip şeyler yaşanmaktadır. Nagato’nun, Mikuru’nun ve Koizumi’nin ortak amaçları Haruhi’nin iyi hissetmesini sağlayarak Dünya’yı korumaktır. Haruhi çok zorba ve bencil birisidir aslında ama hepsi onun tüm isteklerini yerine getirir.

Bu anime daha önce izlediklerimden oldukça farklıydı, Kyon oldukça sempatik bir karakterdi, olayları ti'ye alışı animeyi eğlenceli yapmış.


Benim özellikle okul animelerde en hoşuma giden şey arkadaşlıkları, bu animede bu yönden pek tatmin olamadım, sadece Haruhi’ye sinir oldum, özellikle Mikuru’ya davranışları dayanılmazdı. Bunun dışında bir yerde Haruhi yaz tatilini yeterince tatmin edici bulmadığından yaz tatilinin son iki haftalık kısmı tekrar tekrar yaşandı (tam sayısını hatırlamıyorum ama 350.000 defa gibi bir şeydi sanırım), ve biz de aynı olayların yaşanışını 8 bölüm izledik evet 8 bölüm giysi renkleri veya 1-2 ufak ayrıntı dışında birbirinin tamamen aynısıydı!! Oldukça garipti doğrusu.
Konu biraz karışık, anlaşılması zor da olsa, farklı türde ve şirin bir animeydi diyebilirim, beğeneceğinizi tahmin ediyorum, iyi seyirler:)

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Çok Yönlü Blogger Ödülü


Sevgili arkadaşım Gonca beni bu ödüle layık görmüş, çok teşekkür ediyorum ve ödülle ilgili ayrıntılara geçiyorum:)
Ödülün kuralları:

1. Siz de 11 arkadaşınıza vereceksiniz bu ödülü.

Dolunay
Yeşil
Tully
Gülşah
Kitap Eylemcisi
Okuyan
ve cevaplamak isteyen herkes:)

2. Ödül aldıklarını bloglarına gidip haber vermeniz gerekiyor.

3. Kendimizle ilgili 7 gerçek paylaşıyoruz.

-Kedilere aşığım.
-Melankoliyi severim.
-Resim yapmayı severim ama kendimi çok da yetenekli bulmuyorum:)
-Maillerimi kontrol etme bağımlısıyım:))
-Uyumayı çok severim ama gündüz uyumam neredeyse imkansızdır.
-Yazın güneş koruyucu sürmeden sokağa çıkmam:)
-Tatlıya hayır diyemem:)

4. Size ödül veren kişiye teşekkür edin.

Gonca'cım bu güzel mim ve ödül için çok teşekkür ederim:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...