27 Şubat 2014 Perşembe

Gündelik Felaket Teorileri – Marisha Pessl

Asıl adı “Special Topics in Calamity Physics” olan kitap 2006 yılında, yazar 29 yaşındayken yazılmış. Kitap – sonunda yer alan kitap hakkındaki Bitirme Sınavı da dahil- 574 sayfadan oluşuyor. Yazar Marisha Pessl, bu kitabı yazarken Donna Tartt’ın Gizli Tarih kitabından ilham aldığını söylemiş yanılmıyorsam. Kitap gerçekten ilginç, her bir bölümüne bölümün konusunu çağrıştıran bir edebiyat klasiğinin ismi verilmiş. Ben uzun romanları seviyorum, bir kere kitabın dünyasına girdikten sonra oraya alışıp orda zaman geçirmek hoşuma gidiyor. Bu kitap da uzun bir kitap ama aslında yazarımızın abartılı betimlemeleri ve örneklemeleri olmasa herhalde dörtte bir oranında kısalırdı. Öncelikle yazarın bu gereksiz laf kalabalığına alışmakta zorlandım, biraz da zorlama bulmadım desem yalan olur, yazar engin genel kültürü ve edebiyat bilgisini “fazla bilgi göz çıkartmaz” misali açığa vurmadan edememiş, çoğu zaman gereksiz buldum bunu, mesela “Charles şaşırdı,” diyeceğine “Charles, Jane Goodall’ın orangutanların termitleri topraktan çıkarırken kendi yaptıkları aletleri kullandıklarını gördüğündeki gibi şaşırdı,” gibi cümleler kurmuş, bu arada Charles’ın şaşırdığı şeyin ne orangutanlarla, ne termitlerle ne de alet kullanımıyla ilgisi var. Ama bir süre sonra bu laf kalabalığına alışıyorsunuz, konu da sürükleyici olunca hoş bir kitap çıkyor ortaya.

Kitaptaki çizimlerden biri; bir lise fotoğrafında Blue, gözlüklü kızımız.

Konuya gelecek olursak, Blue annesini kaybettikten sonra üniversitede öğretim görevlisi olan babasıyla eyalet eyalet gezmeye başlar, lise son sınıfı ise Kuzey Carolina’nın Stockton kentinde geçirmeye karar verirler. Genellikle içe dönük bir kız olan Blue van Meer burada okulda Mavi Kanlılar olarak bilinen ve hayranlık duyulan bir grup gençle takılmaya başlar; Jade, Leulah, Charles, Nigel ve Milton’dan oluşan bu grup her pazar okulun Sinemaya Giriş dersi hocası genç, güzel ve gizemli Hannah Schneider’ın evinde buluşup yemek yer, Blue da bu gruba katılır ve bir süre sonra kendisini arkadaşları ve Hannah Schneider’in gizemini çözmeye çalışırken bulur.

İşte 1977 doğumlu yazarımız Marisha Pessl !

Kitabın son 150-200 sayfası özellikle Blue’nun bu gizemi araştırması üzerine ve açıkçası beni biraz sıktı. Kitabın son bölümünü ise – söylememin sakıncası yok; Blue’nun mezuniyet töreni- çok beğendim, beni heyecanlandıran çok hoş bir bölümdü. Kitabın en sonunda ise yazar kitapta açıklığa kavuşmamış noktaları bitirme sınavında okurlarına doğru/yanlış ve çoktan seçmeli sorularla bize soruyor. Sonuç olarak sonlara doğru yer yer sıkılsam da özellikle son bölümü ve finaliyle beğendiğim bir kitap oldu, tavsiye ederim, keyifli okumalar.

19 Şubat 2014 Çarşamba

Yalnızlık; Sevme Korkusu - Ira J. Tanner

Günümüzde ne kadar çok yalnız insan olduğunun farkında mısınız? Aslında sadece teknolojik gelişmeler değil yalnızlığın artma sebebi, her zaman ve her çağda yaşanan bir yalnızlık da var.

Yazar Ira Tanner'in 1996 yılında Kuraldışı Yayınları'ndan çıkan kitabı 174 sayfadan oluşuyor. Sanırım kitap 1973 yılında yazılmış. İsmi ilgimi çektiği için okumak istedim. Yazar üniversite de "yalnızlık" isminde bir ders veriyormuş. Yazar yaşlılık ve ergenlik gibi yalnızlık duygusunun neredeyse kaçınılmaz olduğu süreçlerden evlilikte yalnızlık gibi iletişimsizlik kaynaklı yalnızlıklara kadar yalnızlığın çeşitli türlerinden, seçilmiş yalnızlıkların ise sevme korkusundan kaynaklandığını, insanların nasıl başkalarının varlığına ve başkalarından gelecek "dokunuşlara" ihtiyaç duyduğunu anlatıyor. Okunması kolay bir kitap, genel olarak yalnızlığın psikolojisinden bahseden bir kitap. Yazarın aynı zamanda kayıplarla başa çıkmakla ve ilişkileri uzun sürdürebilmekle ilgili de birkaç kitabı da varmış.

13 Şubat 2014 Perşembe

Dokunma Dersleri – Yalçın Tosun

Bildiğiniz üzere Hikmet Hükümenoğlu sevdiğim ve takip ettiğim bir yazar, kendisinin blogunu zevkle okuyorum ve sayesinde yeni yazarlar, yeni kitaplar keşfediyorum. Yalçın Tosun da onun sayesinde tanıştığım bir yazar oldu, Hükümenoğlu’nun Dokunma Dersleri kitabı hakkındaki yazısına buradan ulaşabilirsiniz.

Öncelikle Yalçın Tosun’dan bahsetmek istiyorum, yazarımız 1977 Ankara doğumlu ve Galatasaray Üniversitesi hukuk bölümü mezunu, aynı okulda doktorasını da tamamladıktan sonra şu an Bilgi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktaymış. Dokunma Dersleri yazarın üçüncü kitabı; bundan önceki “Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler” (2009-öykü) ile “Peruk Gibi Hüzünlü” (2011-şiir) isimli kitapları ödüller kazanmış, “Peruk Gibi Hüzünlü” isimli şiiri ise Mabel Matiz tarafından bestelenmiş.

Dokunma Dersleri 2013 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmış, 121 sayfa ve 4 bölümden oluşuyor; Arzuyu Örtüsünden, Tanıdık Yabancılar Makamı, Bilindik Sırlar Makamı, Küçük Kesikler. 121 sayfaya 20 öykü sığdırmış yazar, öyküler genelde 4-5 sayfa. Kitabı okumaya başlamadan önce öykülerin kısa oluşu bende bir önyargı oluşturmuştu, ama okumaya başladıktan sonra çok hoşuma gitti. Bu öyküler adeta şarkı sözü gibi, yani hem şiirsel hem de şarkı sözünde olduğu gibi başını ve sonunu bilmediğimiz ama birkaç cümlede olayın içine girebildiğimiz kesitler, bu yorumu yazarın bir şiirinin bestelendiğini okumadan önce yapmıştım:)

Öykülerin hepsini beğendim ama bir kısmı çok çok hoşuma gitti, sanırım en çok Sıcak Sandalye ve Saklı oldu. Sıcak Sandalye’de Mert gibi uzak bir karakterin yaşadığı duygusal patlama okuru etkiliyor, Saklı’da ise henüz kendini keşfetmemiş ‘saklı’ kahramanın yaşadığı olayın bir çok kişinin gözünden yorumunu okuyoruz.

Kitabın arka kapağındaki yazı da öyküler konusunda güzel bir fikir veriyor bize;
“Tutku, keder, utanç, pişmanlık, nefret, dostluk ve dile gelmeyen sevgiden mürekkep öykülerde Yalçın Tosun kalemini bir sihirbaz değneği gibi kullanıyor. Kaşla göz arasında rengarenk duyguları ortaya döküverdiğinde adeta neye uğradığımızı şaşırıyoruz… Dönüp tekrar okuma isteği uyanınca da bir sonraki öyküye hemen geçilemiyor.”

Kitabın ismi de güzel seçilmiş çünkü bunlar içe dokunan öyküler. Kapağı da çok beğendim; Leyla Gediz’e ait “Olmayan” isimli tablodaki gibi yazarın öykülerinde de az sayıda fırça darbesiyle yoğun duygular aktarılmış karşı tarafa. Kısacası alışık olmadığım bir türde olmasına rağmen çok severek okuduğum ve tavsiye edeceğim bir kitap oldu Dokunma Dersleri. Keyifli okumalar.


12 Şubat 2014 Çarşamba

Yeter Diyelim...

İçim hiç rahat değil, bir türlü rahat etmiyor. Geçen gün yaşanan korkunç olayı duymuşsunuzdur haberlerde veya sosyal medyada, benim olayı tekrar etmeye dilim varmıyor, kısaca bir hayvanın hunharca, işkence ile öldürülmesi. Şahıs 300 TL para cezası ile salıverildi. Üniversite öğrencisiymiş, yaptığı bu olay ilk değilmiş. Yeter artık diye bağırmak istiyor insan, bu kaçıncı? Hatırlarsanız bir, iki sene önce benzer bir olay İzmir’de yaşanmıştı. Bunun yanı sıra yine sosyal medyada belediyelerce veya resmi kurumlarca yapılan hayvan katliamlarını da okuyoruz, insanın aklı almıyor. Genelde bu tip olaylara “bu duyarlılık insanlara yapılanlara neden gösterilmiyor, bir kedi ölmüş ne var, şu kadar insana şöyle oldu…” gibi tepkiler verilebiliyor. Öncelikle kendini savunamayacak bir canlıya bunun yapılması hiçbir anlayışa sığmaz, ikincisi hayvanlara eziyet eden kişilerin gelecekte bu şiddeti insanlara uygulamasının çok kuvvetli bir ihtimal olduğu bilinen bir gerçektir. Psikopat kişilerin en önemli özellikleri empatiden yoksun olmalarıdır, empati yoksunu bir kişi de her şeyi yapabilir. Sevil Atasoy şu yazısında hayvanlara işkence etmek ile insan katili olmak arasındaki ilişkiyi çok güzel anlatmış.

Benim değinmek istediğim bir nokta da caydırıcılıkta biraz yaratıcı olunması artık, bu şiddet olayları hepimiz için bir tehdit, bu olaylardan rahatsız olmak için illa hayvansever olmak şart değil. Söz konusu kişilerin okuldan atılması, para cezasına çarptırılması yetmez. Bence bu kişilerin psikolojileri incelenmeli, aileleri incelenmeli, psikolojik veya psikiyatrik tedavi altına alınmalılar, hayvan barınaklarında gözetim altında çalıştırılmalılar ve ileriki hayatlarında takip altında olmalılar. Artık gerçekçi çözümlerle bu olayların önüne geçilmesini istiyorum, gerekirse bu kişiler teşhir edilsinler, en azından toplumun tepkisinden çekindikleri için bu eylemleri yapmasınlar. Şuradaki kampanyada hayvanlara yönelik şiddetin kabahat değil suç kapsamına alınması için imza toplanıyor, siz de imza verebilirsiniz. Ayrıca bugünlerde yine bu amaç için yürüyüşler yapılması planlanıyor, sesimizi duyuralım.

6 Şubat 2014 Perşembe

Aile Çay Bahçesi - Yekta Kopan

142 sayfadan oluşan Aile Çay Bahçesi yazarın bildiğim kadarıyla ikinci romanı, ancak yazar önceki kitaplarıyla pek çok ödül kazanmış. Bu kitabın ilk baskısı 30.000 basılmış ve Arapça, Bulgarca, Arnavutça'ya çevrilmiş. Kitap, yazarın okuduğum ilk kitabı. Kitabı son günlerde bloglarda sıkça görüyor, merak ediyordum.

Konusuna gelirsek, Müzeyyen tahminimizce otuzlarında biraz ters, huysuz ve yalnız bir kadındır, hayattaki tek yakınları olan babası ve hiç sevmediği kardeşi Çiğdem'le bağlarını koparmıştır. İlkokuldayken yaşadığı annesinin trajik ölümü onun için adeta bir dönüm noktası olmuştur, o güne kadar tam bir uslu kız olan Müzeyyen ani bir değişim geçirir. Hayat böyle devam ederken babasının ölüm döşeğinde olduğu haberi onu babası ve kız kardeşi Çiğdem'le yüzyüze gelmek ve hatta yüzleşmek zorunda bırakır.

Aile Çay Bahçesi belki hızla bitireceğiniz ama aklınızdan aynı hızla çıkmayacak, etkileyici bir kitap bana göre, sonunu okurun hayal gücüne bırakan sürprizli finaliyle de göz dolduruyor. Keyifli okumalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...