26 Aralık 2015 Cumartesi

Uzak Tepeler - Kazuo Ishiguro

Zevklerimizin çok uyuştuğu sevgili arkadaşım Biblio'nun önerisiyle okuduğum ve her zaman olduğu gibi pişman olmadığım bir kitap daha... Ben Can Yayınları'ndan 1989'da çıkan verisyonunu okudum kitabın. 171 sayfalık kitabın konusu şöyle; anlatıcımız orta yaşlarının sonlarındaki Etsuko, eşi ve büyük kızını kaybetmiştir ve tek başına Manchester'de yaşamaktadır. Küçük kızı Niki annesini bir kaç günlüğüne ziyarete gelir. Dolaşırlarken Etsuko'nun gördüğü küçük bir kız, onu yıllar önce yaşamış olduğu bir olaya geri döndürür. O zamanlar Etsuko Jiro ile evlidir ve 3 aylık hamiledir. Saçiko isminde, küçük kızı Mariko ile yaşayan ve bir Amerikalı ile evlenmek üzere olan genç bir kadınla tanışıp kısa bir süre arkadaşlık etmiştir. Saçiko güzel ama biraz garip bir kadındır. Kitapta anlatılacak pek bir şey yok aslında ama ben kitabı çok beğendim. Son derece usta bir yazar olduğu anlaşılıyor. Kısaca Etsuko'nun farkında olmadan Saçiko'dan etkilendiği ve hayatının Saçiko'nunki ile az da olsa bir paralellik gösterdiğini söyleyebilirim. Etsuko'nun hayatında tam olarak neler olup bittiğini bilmiyoruz ama kızı ile konuşmalarından bazı tahminler yapabiliyoruz. Veya Etsuko açıkça şikayet etmese de gençliğinde yaşadığı acı olayları tahmin edip, eşiyle olan ilişkisini objektif bir gözle izleyebiliyoruz. Yazarın olayları okurun hayal gücüne bıraktığı böyle kitapları çok seviyorum, keyifle okudum, tavsiye ederim:)


21 Aralık 2015 Pazartesi

Ters Düz - Mert Ofluoğlu

Blog dünyasının aktif ve sevilen isimlerinden Kafa Dergi blogunun yazarı arkadaşımız Mert Ofluoğlu, bir süredir bir roman üstünde çalıştığından bahsediyordu, hepimizin merakla beklediği Ters Düz nihayet geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Ben de duyar duymaz kitap siparişimi verdim ve 1 günde kitabı elimden bırakamadan okuyup bitirdim:)

Altın Bilek Yayınları'ndan çıkan kitap 267 sayfa. Önce romandan bahsetmek istiyorum. Kahramanımız Ece Duman 28 yaşında bir yazardır. Mutlu mesut, huzurlu hayatına devam ederken bir gün amcasından 18 yıldır görüşmediği babasının kaybolduğuna dair bir telefon alır. Önce pek istekli olmasa da yıllardır görmediği Trabzon'un Bozbalık köyüne gider. Ama başında öyle çok şey vardır ki, bir taraftan üvey kardeşleri ile yüzleşir, bir taraftan babasının kayboluşunu çözmeye çalışır, bir taraftan romanını yazmaya çalışır... Bu arada onu en son 10 yaşındayken gören tanıdıkları ile de karşılaşır. Neyse konuyu daha fazla anlatıp sürprizleri bozmayayım ama bu, içinde hem macera, hem gizem hem de aşk olan harika bir roman. En başta da dediğim gibi elimden bırakamadım ve 1 günde romanı bitirdim.

Bir ara Mert bize romanını hemen yayınlatmakla bir süre beklemek arasında kararsız kaldığından bahsetmişti, ama bence iyi ki hemen yayınlatmış da biz de bu güzel kitabı hemen okuyabildik. Kendisi de Trabzon'lu olan Mert kitabında yerel yiyeceklerden, adetlere pek çok hoşlukla da kitabını süslemiş. Bu kitabın 20 yaşında gencecik bir yazara ait olduğuna inanmak çok zor, kurgu, anlatım hepsi son derece usta işi. Umarım Mert şimdiden yeni romanı üstünde çalışmaya başlamıştır:) Çünkü kendisinden yeni romanlar okumak için sabırsızlanıyorum. Kitabın sonundaki "teşekkür" bölümüne de değinmeden geçemeyeceğim, çok tatlı bir yazı olmuş:) Mert'in gönülden tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Ters Düz'i okumayanlara da biran önce okumalarını tavsiye ediyorum:) Bu arada Mert romanını bir diziye de uyarlamak istiyorum, oyuncuları bile düşünmüş, bakın:)

17 Aralık 2015 Perşembe

Golem - Gustav Meyrink

Sevgili arkadaşım Deep'in tavsiyesi bu kitap. Simavi Yayınları'ndan 1992 çıkan kitap 315 sayfa. Ferit Edgü kitaba "Efsaneden Romana" isimli bir önsöz yazmış.

"Eğer Rimbaud sözcüklerin simyacısı ise, Kafka da düşlerin simyacısıdır. Meyrink ise efsanelerin simyacısı. Çünkü bir efsaneden fantastik yazının bir başyapıtını, Golem'i çıkarmayı başarmıştır. Efsaneyi arıtarak; ayrıştırdığı öğeleri kendine özgü formüllerle yeni bir düzenlemeye tabi tutup yeni öğeler yaratarak."

Meyrink 1868- 1932 yılları arasında yaşamış Avusturyalı yazar, fantastik kurgu alanında Almanca yazmış en saygı değer yazar olarak tanımlanmış. Çocukluğu Viyana ve Münih'te geçmiş olmakla beraber 1883'te (romanın da geçtiği) Prag'a yerleşmişler. Meyrink'in hayatı oldukça ilginç. Hayatının dönüm noktası olduğunu ifade ettiği çok garip bir olay var örneğin, 24 yaşında elinde bir silahla intihar etmek üzereyken, birisinin kapısının önüne bir kitapçık bıraktığını duyuyor ve hemen kapıyı açıp bakıyor ki kitapçığın ismi "ölümden sonra yaşam". Bunun üzerine okült, spiritüel konulara merak salıyor. Daha sonra evleniyor, çocukları oluyor ve kendi oğlu da 24 yaşında intihara teşebbüs ediyor. Gerçekten ilginç...

Romana gelirsek, Golem Yahudi efsanesine dayanan bir yaratık. Kahramanımız bir mücevher taşı oymacısıdır, bir gün Angelica isminde güzel bir kadın elinde bir kitapla birden odasına girer ve ona "Pernath Usta" diye hitap eder. Kitap çok özel bir kitaptır, sihirli bir Zebur. Hikaye böyle başlar. Ama kitabı çok anlatamıyorum, öncelikle hem şiirsel dili hem de fantastik yapısı itibariyle kitabı takip etmekte zorlandım, olaylar çok açık bir şekilde anlatılmıyor bazen ve bazen de düşle gerçek birbirine karışıyor sanki. Aslında keyifli bir kitap ama salim kafayla okunmalı:) Keyifli okumalar dilerim:)

12 Aralık 2015 Cumartesi

Aşık Kadınlar – D. H. Lawrence

Uzun yıllar önce D. H. Lawrence’ın Lady Chatterley’in Sevgilisi romanını okuyup çok etkilenmiştim, sonra Oğullar ve Sevgililer’ide okumuştum, yine hoş bir romandı ama ilkinin yanında biraz zayıf kalmış olduğunu söyleyebilirim. Aklımda yazarın başka bir kitabını daha okumak vardı ama nedense bir türlü sıra gelmedi, bugüne kadar. Aşık Kadınlar’ın Bilge Yayıncılık 1986 Dünya Klasikleri serisine ait baskısını okudum. Kitabın başında çeviriye de imzasını atmış olan Nihal Yeğinobalı’nın derlediği yazar hakkında bilgi mevcut. Buradan bir kaç bilgi aktarayım, yazarımız 1885 İngiltere doğumlu, ilk romanını 26 yaşındayken yazmış, bu arada vereme yakalanmış, ertesi sene eski bir öğretmeninin karısı Frieda ile Almanya’ya kaçmış, Lawrence’ın aşkı uğruna eşini ve çocuklarını terk eden Frieda ile evlenmişler, Aşık Kadınlar’ın Ursula’sı olarak biliniyormuş kendisi. Yazarın 30’lu yaşlarının başında yazdığı Aşık Kadınlar onun en çok değer verdiği kitaplarındanmış. Frieda ile “hızlı makinalaşmaya başlayan Batı uygarlığının yitirdiği ilkel, vahşi, temel ögeleri bulmayı umduğu, dünyanın gelişmemiş köşelerine bir hac yolculuğuna” çıkmışlar. 1928’de yani 43 yaşında Lady Chatterley’in Sevgilisi’ni yazmış yazar. 1930’da –henüz 45 yaşındayken- Güney Fransa’da baş ucunda Frieda, veremden vefat etmiş Lawrence. Böylesine usta bir yazarın bu kadar erken hayata veda etmesi çok acı gerçekten...

Aşık Kadınlar 1916’da yazılmış olduğu halde erotik bulunduğu için ancak 1921’de yayınlanabilmiş. Yazar bunu en tipik en güzel eseri kabul etmiş –herhalde o zamana kadar yazmış oldukları arasında- ve romandaki Ursula’nın Frieda, Birkin’in ise kendisini anlattığını itiraf etmiş.

560 sayfalık kitabımızın konusuna gelirsek, İngiltere’de geçiyor hikaye, endüstri devrimi hızla devam etmektedir, içinde madenler olan ve çoğunluğunun maden işçisi olduğu kasabada Ursula Brangwen 20’li yaşlarda genç bir öğretmendir, kız kardeşi Gudrun ise sanat çevrelerinde az çok tanınmış bir heykeltraştır, uzun ca bir aradan sonra Shorthands kasabasına ailesinin yanına dönmüştür. İki kız kardeş birbirleriyle son derece uyumlu ve yakındır. Gudrun aslında Londra, Paris gibi büyük şehirlerdeki sanat ortamlarından sonra kasabayı biraz sıkıcı bulmakla birlikte maden ocaklarının birinin sahibinin varisi zengin ve son derece erkeksi bir yakışıklı olan Gerald’ı gördükten sonra fikrini değiştirir. Bu arada ablası Ursula’da zarif, yakışıklı ancak Gerald kadar erkeksi değil de biraz daha ince yapılı, düşünce dünyasına daha yakın olan müfettiş Rupert Birkin’den hoşlanmaktadır. Ancak arada onun uzatmalı gayri resmi sevgilisi Hermione vardır. Kısacası roman bu dört farklı karakterin ilişkilerinin dinamiği üzerinedir.

Ursula nispeten daha yumuşak başlı ve uysal olmakla birlikte yine de bir kadının yerini, evliliği, aşkı sorgulayan düşünen bir kadındır, aşk onun için önemlidir, onu bulmak ve yaşamak ister.

Gudrun aşkı, evliliği çok da önemsemeyen, kendi ayakları üstünde durmayı, bağımsızlığı bunlardan üstün tutan daha vahşi ve hesaplı bir kadındır.

Gerald her zaman hayran olunan, yakışıklı, güçlü, zengin bir erkektir, aşkı merak etmekle birlikte gurur onda daha ağır basar, aşk konusunda kafası karışıktır, çok da ona göre bir şey değildir aşk, onda tutku ağır basar.

Birkin belki de içlerinde en karmaşığıdır, Ursula ile aşkı tanıyıp kabul etmek zorunda kalır ama onun esas aradığı aşktan öte bir şeydir, bir kadınla kurulabildiği gibi erkekle de kurulabilir bu bağ, kafaca uygunluk, her yönden bir bütünleşmedir onun aradığı. Bu açıdan bir kaç yerde okurları da şaşırtır.

Kitapla ilgili değerlendirmeme gelecek olursak, doğrusu kitabın ilk kısımlarında pek çok konuyu tartışıyor karakterler, açıkçası bu düz konuşmalar beni biraz sıktı, ama kitabın ikinci yarısından sonra olaylar gelişmeye başlayınca ben de kitaptan daha çok tat almaya başladım. Hoş bir kitap olmakla beraber en başta da dediğim gibi Lady Chatterley’in Sevgilisi’nin yerini alamaz benim için. Yine de güzel bir edebiyat eseri tabi ki. Keyifli okumalar.

6 Aralık 2015 Pazar

Aşkın Gücü- Richard Matheson

Kozmik Kitaplar’dan 2004 yılında ikinci baskısını yapmış olan kitap daha önce “Yaşamın Ötesinde” ismiyle basılmış. Yazar Ben Efsaneyim, I-Robot gibi fantastik, bilim-kurgu türünde önemli ve meşhur eserler vermiş birisi. 280 sayfalık kitap 1977 yılında yazılmış, yazarın önsözde dediğine göre yazar öncelikle ölüm sonrası deneyim ve öte alem konusunda uzun araştırmalar yapmış ve eserinde de çok küçük kurgusal istisnalar dışında araştırmaları sonucu edindiği bilgileri kullanmış. Yıllar önce başrolünde yakın bir zamanda (trajik bir biçimde intihar sonucu) hayatını kaybeden Robin Williams’ın oynadığı Yaşamın Ötesinde – Aşkın Gücü isimli filmi izlemiş ve çok etkilenmiştim. Filmin romandan uyarlandığını öğrendiğimde romanını da okumak istedim. Gerçekten çok ilginç bir kitap, filmin romanın birebir uyarlaması olmadığını söyleyeyim. Film daha çok görselliğe odaklanmış, bu açıdan çok başarılı. Roman ise yer yer neredeyse öbür dünya hakkında soru cevap tarzında devam ediyor. Ama oldukça merak uyandırıcı ve sürükleyici.

Romanın konusundan bahsedelim, Chris başarılı bir yazar ve 4 çocuklu mutlu bir aile babasıdır, 46 yaşında bir araba kazası sonucu hayatını kaybeder. Bu ölüm onun için çok beklenmediktir, üstelik eşini o kadar sever ki onu bu dünyada yalnız bırakmayı kabullenmesi çok zordur. Ölüm SONRası hayatına geçişi işte bu nedenle biraz zor ve zaman alıcı olur. Sonunda Chris cennete gider, tabi bu arada ölüm, sonrası, cennet, cehennem gibi konularda rehber ruhunu sorular sorar. Cennet gibi mükemmel bir yerde olsa hala aklı karısı Ann’dedir. Her karşısına çıkana karısı Ann’in ne zaman yanına gelebileceğini sorar. Bir gün Ann’in intihar ettiğini öğrenir. Bu durumda Ann ile hiç bir zaman buluşamama riski vardır. Chris çok üzülür ve karısına yardım etmek ister. Bu alışılmadık bir durumdur, ama Chris ve Ann birbirlerinin ruh eşleridir ve aralarında sıradışı bir uyum ve birlik vardır. Chris her şeyi göze alır ve karısına yardım etmek üzere yola çıkar...

Gerçekten oldukça sıra dışı bir kurgu, doğrusu roma niteliğinden ziyade verdiği bilgilerle ilgimi çeken bir kitap oldu, konuya meraklı okurlara tavsiye ederim...

30 Kasım 2015 Pazartesi

Sade - Begüm Başoğlu, Ege Erim

Kaçımız hayatımızda yeni bir düzene ihtiyaç duymuyoruz? Mevsim geçişlerinde giysilerimizi yerleştirirken kriz geçirmiyoruz? Ocak ayında yıl boyu sürdüreceğimize inandığımız egzersiz programımızı şubatta terk etmiyoruz? Neyse, lafı fazla uzatmadan kitabımıza geçeyim. Okuyanus Yayınların'dan bir kaç gün önce çıkan kitabımız Sade 163 sayfa. Hayatınızı nasıl daha sade tutabileceğinizle ilgili olarak Gardırop, Ev, Yemek, Egzersiz, İlişkiler, Para, İş hayatı ve Teknoloji başlıkları altında size yol gösteriyor. İki yazarımız kendi tecrüblerinden ilham alarak harika tüyolar veriyorlar okurlara. Örneğin gardırop bölümüne bayıldım, özellikle bayanların başını ağrıtan konulardan birisi de ağzına kadar dolu gardıroplara rağmen giyecek bir şeyleri olmadığından şikayet etmeleridir. İşte yazarlarımızın çözüm önerileri hem her şekilde şık olmanızı hem de gereksiz alışverişlerin önünü alarak tasarruf etmenizi sağlayacak. Ben kitabı çok çok beğendim. Özellikle son yıllarda hayatın her alanında sade yaşam trendi hakim, buna sadece bir "trend" demek haksızlık olur çünkü dünyadaki karmaşa bizim hayatımıza da yansıyor ve huzur, sakinlik ihtiyacı kaçınılmaz oluyor, işte bu "sade" hayatlara giden yol da bir kaç değişiklikten geçiyor.

Kitaptaki bazı öneriler size fazla gelirse onların yerine uygulayabileceğiniz daha "ılımlı" öneriler de var. Veya 5 dakika gibi bir sürede bile neler yapabileceğiniz anlatılmış. Kısacası alternatifler pek çok, siz yeterki "sade yaşam"ı seçin:)

Kitabın içeriği dışında görünümüne de bayıldım, 130 gr kuşe kağıda basılmış ve içinde çok tatlı ilüstrasyonlar var. Bence tam bir başucu kitabı. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim, ben çok beğendim:)Bu arada yazarların sadeyasamak.com isimli sitelerine de bakmanızı öneririm:)

25 Kasım 2015 Çarşamba

Karabibik - Nabizâde Nâzım

Star Gazetesi'nin verdiği Türk klasikleri serisinden bir kitap, 112 sayfa. Öncelikle yazarı tanıyalım, 1862- 1893 yılları arasında yaşamış, yani oldukça genç yaşta hayatını kaybetmiş malesef. Karabibik ilk gerçekçi köy romanıymış, yine yazarın Zehra isimli çalışması da ilk Türk psikolojik roman denemesi olarak sayılıyor. Kitapta 3 hikaye bulunmakta, Karabibik, Yadigârlarım ve Hâlâ Güzel. Yadigârlarım'da bir genç adamın aşk hayatı konu edilirken, mutsuz ve zor çocukluğuna da değiniliyor. İşte orada anlatıldığı gibi mutsuz geçmiş yazarın da çocukluğu. Yazar generlkurmay yüzbaşısı olup askeri öğretmenlik yapmış. Üretken bir yazın adamı olduğu kadar mesleki ve bilimsel konularla da ilgilenmiş. Evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremine yakalanmış ve vefat etmiş.

Kitaptaki hikayelerden biri olan Yâdigârlarım (1886) türü anı - öykü olarak geçiyor. Kahramanımız önce iki delikanlının karşılıksız aşkı arasında kalıyor, sonra İzmir'e gidip bunları unutmaya çalışırken güzel bir genç bayanla tanışıp ona aşık oluyor ve sonra Paris'e gidiyorlar ancak bu aşk ve evliliğin sonu hüsran oluyor. Bu hikayede başta da dediğim gibi kahramanın acı çocukluğundan da bahsediliyor.

İlk hikaye Karabibik ise köy yaşamı ve köylülerin kendilerine has dertleri üzerine gerçekçi bir hikaye, daha doğrusu bir kesit.

Hâlâ Güzel'de Safder ve Fahriye'nin aşkı var, mutlu bir aşk nasıl olur da böyle sonuçlanabilir? İşte böyle...:) Klasik olması anlamında okunabilir.

20 Kasım 2015 Cuma

His and Her Circumstances (Kareshi kanojo no jijou)

Studio Gainax tarafından yapılan 1998 yapımı animemiz 26 bölümden oluşuyor. Bir manga uyarlaması olup romantik ve okul türünde. Konumuza bakacak olursak, Yukino Miyazawa liseye giden ve gerek başarısı, gerek iyi niyetliliği her konuda dört dörtlük bir öğrencidir. Yukino'nun bu her konuda bir numara oluşu yakışıklı Arima'nın okula gelmesiyle bozulur, çünkü Arima da hem derslerinde hem diğer konularda bir numaradır. Yukino önceleri Arima'ya sinir olur bu yüzden ama sonra Arima ona ilan-ı aşk eder, böylece ikilinin ilişkileri başlar. Özellikle yan karakterlerin sebep olduğu olaylar animede büyük yer tutuyor. Bir de üstüne iki -üç bölümde bir -hatta bazen her bölüm- özet geçiliyor, bazı bölümler sırf özete ayrılmış. İşte bu yüzden ben bu doldurma bölümlerden pek hoşlanmadım, hem konu olarak çok ilginç değildi bu bölümler hem de esas hikayeye katkı sağlamıyorlardı. Yukino ve Arima'nın aşkına odaklanılsa daha iyi olurdu, bir çok bölümde Arima geri planda kalıyordu. Zaten manganın yazarı da animenin daha çok komedi unsurları üzerinde durup bu aşka yeterince yer vermediğini düşündüğünden manganın 7. bölümünden sonrasının kullanılmasına izin vermemiş. Ama çizimleri, şarkıları çok beğendim, işleniş de güzeldi. Kısacası kötü değil ama daha iyi olabilirdi. Keyifli seyirler:)

Resim: http://img.bato.to/forums/uploads/b045ae05fd0aa891bf815a3209dacd54.jpg

12 Kasım 2015 Perşembe

Şarj edilebilir diş fırçalarına dair doğru bilinen yanlışlar

Manuel diş fırçası şarj edilebilir diş fırçası kadar iyi temizler!



Yanlış.  İlk kullanımdan itibaren şarj edilebilir diş fırçaları manuel fırçalara oranla  2 kat daha fazla plak temizler. Bu özellik dişlerinizin yalnızca dış görünümü için değil, sağlığı için de oldukça önemli. Plak, dişin dış kısmını kaplayan bakteri tabakasıdır. Bakteriler yediğimiz yiyeceklerdeki şekerle beslendikleri için, zamanla asit oluştururlar. Bu nedenle bakterilerin diş yüzeyine yerleşmesi, diş ve diş eti hastalıklarının en önemli sebeplerinden biridir.


Oral-B’nin elektronik fırçalarının tamamında fırça başlıkları yuvarlak olarak tasarlanmıştır. Bu yenilikçi tasarım sayesinde her dönüşte farklı bir açıyla dişin tüm yüzeyinin temizlenmesine olanak sağlar. Küçük boyutuyla her bir dişin yüzeyine ve diş aralarına rahatlıkla ulaşabilir.


Şarj edilebilir fırçalar yalnızca ağız ve diş sağlığı konusunda problem yaşayan kişilere tavsiye edilmektedir!


Yanlış. Oral-B’nin yaptığı bir anket çalışmasında, katılımcıların %39’unun ancak dişleriyle ilgili herhangi bir problem yaşadıktan sonra şarj edilebilir diş fırçası kullanmaya başlayacaklarını belirttikleri görüldü.



Ağız sağlığında tedaviden çok koruma yöntemi izlenmesi tavsiye edilmektedir. Çünkü dışarıdan yapılan herhangi bir müdahale, ne kadar iyi olursa olsun kendi dişinizin sağladığı rahatlığı ve fonksiyonelliği sağlamaz. Dişleri korumanın en önemli yolu, ağız ve diş problemlerinin bir numaralı sorumlusu olan plak tabakasını ortadan kaldırmaktır. Şarj edilebilir diş fırçaları, plak temizliği konusunda manuel diş fırçalarından %100’e kadar daha fazla etkilidir. Plak, yapışkan bir madde olduğu için diş fırçanızdan da ayrılması zordur. Bu nedenle diş hekimleri ortalama 3 ayda bir diş fırçanızı yenilemeniz gerektiğini söylüyor.


Şarj edilebilir diş fırçası da kullanıyor olsanız, 3 ayda bir fırça başlığı  değişimini gerçekleştirmek durumundasınız. Oral-B, elektronik diş fırçanızı kolayca yenilemeniz için değiştirilebilir başlıklarla size sunuyor.


Nasıl bir diş fırçası kullanıyor olursanız olun, diş fırçalama süreniz aynı olduğu için aynı etkiyi yakalayabilirsiniz!


Yanlış.  Diş hekimleri, dişlerinizi günde en az iki kez, 2 dakika fırçalamanızı öneriyor. Ancak yapılan araştırmalar ve klinik deneyler, dişlerinizi 2 dakika şarj edilebilir diş fırçalarıyla fırçalamanızın çok daha etkili sonuçlar almanızı sağladığını gösteriyor. 


Şarj edilebilir diş fırçaları diş yüzeyine zarar verir!



Yanlış.  Yukarıda bahettiğimiz anketin bir başka ilginç sonucu da, anket katılımcılarının %5’inin şarj edilebilir diş fırçasının diş yüzeyine zarar verdiğini düşünmesi. Oral-B’nin şarj edilebilir diş fırçaları, basınç göstergesi sayesinde diş fırçasını dişinize çok fazla bastırdığınızda çalışmasını durduruyor.


Tüm şarj edilebilir fırçalar aynı özelliktedir!


Yanlış.  Herkesin diş yapısı birbirinden farklı. Bu nedenle Oral-B kullanıcılarına birbirinden çok farklı özelliklere sahip farklı şar edilebilir diş fırçaları sunuyor. Hassas dişetleri için, farklı büyüklükteki diş aralıkları için ya da sararmış dişleri beyazlatmak için birbirinden farklı bir çok diş fırçası modeli bulunuyor.


Detaylı bilgi almak için videoyu izleyebilirsiniz. Ürün alternatiflerini görmek için tıklayınız.



 


KAYNAK: www.uplifers.com


 


 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

9 Kasım 2015 Pazartesi

"Teşekkür ederim, siz nasılsınız?" - Penny Palmano

Bazen sokakta istediği şey için ağlayarak tepinen çocuklar görürüz, bir yandan anne ve babasına acırız bir yandan da çocuğunu iyi yetiştiremediği için kızarız. Siz olsanız ne yaparsınız peki? Kızmalı mı yoksa istediği neyse hemen vermeli mi? Çocuk yetiştirme konusu gerçekten çok önemli, yapacağınız yanlışlar ileride daha da büyük yanlışlar olarak sizin veya çocuğunuzun hayatını mahvedebilir. Bu bir yana, çocuğunuz size sorun çıkarmıyor olsa bile küçük yaşta edinilmeyen sosyal nezaket kuralları çocuğunuzun ileride arkadaşları arasında pek de sevilmeyen hatta asosyal olmasına yol açabilir.

Bu kadar giriş yaptıktan sonra şimdi kısaca kitabı tanıtayım. Mikado yayınlarından 2010 yılında çıkmış olan kitap 258 sayfa. Kitap Amerika'da çıktığı anda bestseller olmuş ve yazar ardı ardına bir çok televizyon programına katılıp bir anda meşhur olmuş. Yazarımız hem çocuk bakıcılığı hem de kayak öğretmenliği yapmış, kendisi de anne aynı zamanda. Bütün bu tecrübelerini bu kitapta toplamış. Kitabın alt başlığı "Çocuğunuza başarı ve saygınlık kazandıracak görgü kuralları nelerdir? Çocuğunuzun ileri seviyede bir sosyal zekaya sahip olabilmesi için anne ve baba olarak neler yapmalısınız?" Kitap hem küçük yaştakiler hem de ergen çocuklar için hem nasıl davranılması gerektiğini anlatıyor, hem de onlara neler öğretmeniz gerektiğini. Üç ana başlık, "çocukların gereksinimleri nelerdir?", bunun altında sevgi, ilgi, disiplin, saygı gibi başlıklar var, ikinci ana başlık "iyi huylar", burada toplum içinde davranışlar, nezaket kuralları gibi başlıklar var, burada çocuğunuza benimsetmeniz gereken davranış kuralları var, üçnüncü kısımda da iş ve çocuk bakımı yer alıyor, burada çalışan anne babaların dikkat etmeleri gereken noktalar ile bakıcı seçimi konusu anlatılmış.

Kitap kolay okunuyor, yazar esprili bir dille hem konuları özetlemiş hem de örneklerle açıklamış. Ben çok beğendim ve işime yarayacağına inanıyorum. Deneyip görmeli:) Anne ve babalara tavsiye ederim, keyifli okumalar:)

4 Kasım 2015 Çarşamba

Sana İhtiyacım Var - Judith McNaught

Epsilon yayınlarından çıkmış olan kitabımız 320 sayfa. Judith McNaught en sevdiğim aşk romanı yazarı, ama özellikle tarihi aşk romanlarına bayılıyorum. Bu ise daha önce okuduğum "Kalbim Sende Kaldı" gibi günümüzde geçen romanlarından biri. Bu arada hemen belirteyim ne kapak ne de kitabın ismi konuyla ilgili, epsilon yayınlarını eleştireceğim burada, kapak hazırlanırken en azından internetten kitabın konusuna bir baksalardı, kitapta ne deniz ne kumsal var. İsimde de benzer bir durum var, orijinal ismi Tender Triumph (şefkatli/hassas zafer)olan kitaba isim olarak sadece bir kez geçen ve konuyu pek de yansıtmayan Sana İhtiyacım Var gibi bir başlık düşünülmüş.Daha önce okuduğum Kalbim Sende Kaldı'nın ismi de Double Standards (Çifte Standart) idi. Malesef başlık olarak hep "sana ihtiyacım var", "sen gelmeden önce", "seni beklerken" gibi çok tekdüze ve sıradan isimler seçilmesi bana göre kitapların ve yazarın değerini düşürüyor, sanki yazar bu kitapları makina gibi otomatik yazmış da isimler de böyle tekdüze, makinadan çıkar gibi seçilmiş.

Hayalimdeki Katie(Emma Stone)ve Ramon(Eric Bana) :)

Neyse, gelelim konumuza, 1983 yılında yazılmış olan romanımızın ana kahramanı zengin ve güzel Katie, bir Amerikalı, iyi bir işi var ve bağımsızlığına düşkün. Bir gün yolu bir zamanlar son derece zengin ve başarılı bir iş adamı olan şimdiyse iflasın eşiğindeki Ramon ile kesişir. Ramon Porto Rikolu'dur ve biraz maçodur. İlk andan itibaren aralarında müthiş bir çekim olsa da Ramon'un maço tavırları Katie'yi korkutur. Ama yine de Amerika'daki hayatını bir kenara bırakıp Ramon ile Porto Riko'ya gider. Peki ama bu aşk nasıl sonuçlanır? Büyük ihtimalle doğru tahmin ettiniz:)) Yazarımız mantık sınırlarını zorlayan bir aşk romanı yazmış ama yine de seviyoruz Judith Mcnaught'u. Bu arada goodread sitesinden yazarın kitaplarına baktığımda en düşük puanlı kitabının bu olduğunu görüyoruz, Kalbim Sende Kaldı da nispeten düşük puan almış. Keyifli okumalar:)

2 Kasım 2015 Pazartesi

Biryudumkitap.com

Merhaba sevgili kitap severler, bugün size çok hoş bir uygulamadan bahsetmek istiyorum, biryudumkitap.com. Sabahları 5 dakika güzel bir kitaptan bir parça okumak hoşunuza gitmez mi? Şöyle bir kaç dakika sakince güzel bir şeyler okuyarak güne başlamak ne kadar güzel olur, değil mi? İşte ücretsiz üye olabileceğiniz biryudumkitap.com mailinize her sabah ücretsiz olarak seçme bir yazı gönderiyor. Yeni bir kitap keşfetmek için de çok güzel bir yol. Aşağıda sitenin tanıtım yazısını bulabilirsiniz, ilk post 1 Aralık'ta geliyormuş:)

Her sabah bir yudum kahve, bir yudum kitap!

Biryudumkitap.com, her sabah en iyi hikayelerden ve romanlardan 5 dakikada okuyabileceğiniz en iyi pasajları e-posta kutunuza gönderen bir girişim. Sisteme abone olmak için www.biryudumkitap.com üzerinden e-posta adresinizi bırakmanız yeterli. 'Her sabah bir yudum kahve, bir yudum kitabın kalbe iyi gelir' fikri ile yola çıkan girişim, şimdiden sosyal medya üzerinden yüzlerce aboneye ulaştı. 1 Aralık 2015'te ilk pasajları abonelerine ulaştıracak olan Biryudumkitap, bütün kitap aşıkları için tamamen ücretsiz ve her zaman da ücretsiz kalacak.

Memlekette okumaya zaman bulamama, ne okuyacağını bilememe gibi sorunları çözmeye odaklı girişim, popülerite değil; edebiyat kaygısı güdecek. Sadece edebiyat dünyasının tanınmış yazarlarından değil, genç kalemlerin de eserlerinden pasajlar yayımlayacak. Çoğunlukla Türk Edebiyatı'na yer verilecek olan içeriklerde zaman zaman dünya edebiyatından da izler olacak.

Biryudumkitap.com, uzun süre Kitapyurdu.com ve iki dijital ajansta çalıştıktan sonra kendi dijital ajansı olan FOLX'u kuran Alparslan Demir'in ve ekibinin 'kurumsal girişimcilik' ürünü. Belirli bir abone sayısına ulaştıktan sonra yayınlanacak olan iOS, Android ve Windows Phone platformlarında çalışacak mobil uygulaması da FOLX stüdyolarında geliştirilmeye başlandı. Siz de abone olmak için yalnızca adınızı ve e-posta adresinizi www.biryudumkitap.com üzerinden paylaşabilirsiniz. Girişim hakkında gelişmelerden haberdar olmak için http://twitter.com/biryudumkitapp hesabını takip edebilirsiniz.

31 Ekim 2015 Cumartesi

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra - Barış Bıçakçı

İletişim Yayınları'ndan 2008'de çıkmış olan kitabımız 136 sayfa. Başak intihar eder ve bu intihar annesini, abisini, anneannesini ve hatta komşularının kızı Canan'ı nasıl etkiler? Bu kişilerin hayatından küçük kesitlerle intiharın öncesi ve sonrasına "göz atıyoruz". Yine Barış Bıçakçı'nın bildiğimiz tarzı, size bir kuşun tüyünün ucunu gösterip bu kuşun ne olduğunu anlamanızı sağlıyor, kitabın kapağı da yazarın tarzını çok iyi anlatmış bence:) Daha önce yazarın Sinek Isırıklarının Müellifi ve Bizim Büyük Çaresizliğimiz kitaplarını okumuştum, açıkçası bu kitabını diğerlerinden daha az beğendim. Yine de yazarın tarzını seviyorum, diğer kitaplarını da okumak isterim. Keyifli okumalar:)

25 Ekim 2015 Pazar

Düşünce Balonları - David Lodge

David Lodge'u Kitap Not Blogu sayesinde keşfettiğim bir yazar. Gerçi o İyi İş ve Küçük Dünya romanlarını önermiş ama olsun:) Ayrıntı Yayınları'ndan 2005 yılında çıkmış olan kitabımız 318 sayfa. Yazarımız 1935 doğumlu bir İngiliz Edebiyat profesörü ve 1987 yılında tam zamanlı yazarlık yapabilmek için işinden ayrılmış. Romanlarıyla ödüller almış olan Lodge aynı zamanda eleştiri kitapları ile yazma üzerine de kitap yazmış.

Düşünce Balonları'na gelirsek, yine bir üniversite kampüsünde geçiyor, kahramanımız Gloucester Üniversitesi'nde -sanırım- yapay zeka üzerine çalışmakta olan ve bu konuda son derece medyatik olan Ralph Messenger, kendisi zeki, karizmatik, çekici ve aynı zamanda da tam bir kadın düşkünü. Güzel Carrie ile evli ve üç çocuk babası olmasına rağmen çapkınlıktan geri durmuyor. Karısı da az çok kocasını bilidiğinden buna biraz göz yumuyor, kendisinden uzakta olması şartıyla tabi. İşi gereği sık sık yurtdışına, şehir dışına çıkan Ralph bunu güzel idare ediyor. Ama bir gün yaratıcı yazralık dersi vermek üzere eşini yeni kaybetmiş çekici yazar Helen Reed bir sömesterliğine kampüse geliyor ve hemen Ralph'in radarına giriyor. Hoş ama aynı zamanda son derece entellektüel olan Helen de bu adamı çekici buluyor ama ahlakı onu bir ilişkiye girmekten alıkoyuyor. Sonra işler karışıyor ve olanlar oluyor...

Kitap aslında şekil itibariyle oldukça ilginç. Bir Ralph'in günlük niyetine doldurduğu ses kayıtları, bir Helen'in günlükleri, bir de yazarın üçüncü kişi olarak anlattıkları ile ilerliyor kitap. Bu arada sık sık Ralph ile Helen'in özellikle zihin veya ahlak gibi bir takım konulardaki konuşmaları yer tutuyor. Açıkçası bu kısımlar beni biraz sıktı. Ama Ralph'in Helen'e olan ilgisinin büyük kısmı da bu konularda son derece başarılı bir şekilde kendisiyle konuşabilmesi. Bir de Helen'in yaratıcı yazralık sınıfı öğrencilerine verdiği ilginç ödevlerden bazıları da sayfalarda kendisine yer buluyor, mesela doğduğundan beri siyah, beyaz ve gri dışında hiç bir renk görmemiş olan 33 yaşındaki Mary'nin ilk defa kırmızı bir gül gördüğü anı anlatan ödevler veya farklı yazarların üslübuyla "sivrisinek olmak" gibi.

Sonuç olarak yazar gerçekten ilginç bir kitap ortaya çıkarmış, ama Helen beni biraz hayal kırıklığına uğrattı, bazı yerlerde onu biraz duyarsız buldum açıkçası. Bir de Ralph'le olan bazı felsefi tartışmalarında da sıkıldım dediğim gibi. Biraz daha kısaltılmış olsa daha çok beğenirdim sanırım. Yine de geçer not aldı. Keyifli okumalar:)

Kapak ilüstrasyonu: Sevinç Altan

20 Ekim 2015 Salı

Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni - Nazlı Eray

Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni - Yaşamımdan Anılar 2, Doğan Kitap'tan 2013 yılında çıkmış, kitap 268 sayfa. Nazlı Eray yaşamından anıları hoş bir romana dönüştürmüş. Çoğu akrabası vefat etmiş olan Nazlı Hanım'ın geçmişle tek bağı yaşlı teyzesidir, çok yaşlı olan Münire Hanım'ın hafızası ise sürekli gidip gelmektedir. Kitaptaki kronoloji Nazlı'nın İstanbul'da yaşadığı bir kalp kırıklığı sonucu Ankara'ya anneannesinin yanına gelişiyle başlıyor, ama kitap kronolojik bir sıra takip etmiyor. Kitabın ana konusunu Nazlı'nın Ankara'ya geldikten sonra -ortak arkadaşları Fevzi'nin arkadaşı Metin'e "yalnız bırakmaması" ricasıyla- Metin'le tanışıp ona aşık olması, ancak kendisi de ona aşık olan Fevzi'nin aralarını bozmasıdır aslında. Nazlı bu aşk için çok çaba harcamıştır, hatta karlı bir kış günü onun peşinden Konya'ya bile gider. Ben izlediğim bir televizyon programında Nazlı Eray kitabın belki de en heyecanlı bu sahnesini anlatıyordu, üstelik bunların gerçek anılar olması beni ayrıca etkilemişti. Yazar hem bu gençlik aşkını, hem de ailesinde kendisini etkilemiş olayları adeta çağrışımlardan giderek "anımsamış". Kolay okunan keyifli bir kitap, tavsiye ederim:)

14 Ekim 2015 Çarşamba

Mastermind- Sherlock Holmes Gibi Düşünmek- Maria Konnikova

Domingo Yayınları'ndan bu yılın mart ayında yayınlanan kitap 320 sayfa. Mastermind bir anda çok popüler oldu ve bir ay içinde 3 baskı yaptı. Ben de özellikle Sherlock Holmes hayranı olan eşim için almıştım bu kitabı. Kitaba göre bir Watson düşünme sistemi bir de Sherlock düşünme sistemi var. Hepimiz standart olarak Watson düşünme sistemini kullanıyoruz, çünkü etrafımızda o kadar çok detay var ve beynimize işlemesi için o kadar fazla veri geliyor ki, düşünmeyi, karar almayı hızlandırmak için standart verileri kullanmamız ve alışıldık düşünme kalıplarını kullanmamız daha uygun. Ama bu sistem aynı zamanda bizi yanıltmaya da çok müsait. Bu yüzden Sherlock düşünme sistemine geçmeliyiz, en azından özel durumlarda. Tabi bu o kadar kolay değil, zihnimize sürekli egzersiz yaptırmalıyız. Kitap kah gerçek hayatta yapılan testler ve deneylerden yola çıkarak kah Sherlock Holmes'in çözdüğü davalardan örnekler vererek bu durumları gösteriyor. Benim yorumuma gelecek olursak; yazar güzel bir konu yakalamış, insanların Sherlock Holmes'e düşkünlüğü hele şu aralar patlama noktasında, amaaa bence konuyu biraz fazla uzatmış, daha sistematik bir anlatımı benimsemiş olsaydı ve kitabı biraz kısaltsaydı çok daha iyi olurdu düşüncesindeyim. Bu yüzden notum 5 üzerinden 3,5. Keyifli okumalar:)

11 Ekim 2015 Pazar

Rosshalde - Hermann Hesse

Afa Yayınları’ndan ocak 1993’te çıkmış olan Rosshalde, Hermann Hesse’nin en sevilen eserlerinden birisi. Bu kitap da sevgili arkadaşım Biblio'nun önerisiydi. 177 sayfalık kitap beni de çok etkiledi.

Kahramanımız Johann Veraguth ünlü bir ressamdır, uzun zamandır ayrı bir hayat yaşadığı karısı Adele ve çok dükün olduğu 7 yaşındaki oğlu Pierre ile birlikte içinde göl, koru, park bile olan muhteşem Rosshalde malikanesinde yaşamaktadır. Johann ana evden biraz uzakta, atölyesi ve odasının bulunduğu yapıda yaşamaktadır, artık tek önem verdiği şey resimleridir, tek dostu ise şu sıralar Hindistan’da yaşayan maceracı Otto’dur. Karısı ile tek bağlantısı da oğlu Pierre’dir. Hem Adele hem de Johann küçük oğullarına çok düşkündürler, ancak bu sevgideki bencillik fark edilmektedir. Rosshalde’ye ziyarete gelen Otto, Johann’ın bu küskün halini fark eder ve durumu az çok anlar, ona kendisi ile Hindistan’a gelip bir süre kalmasını teklif eder. Bu fikir Johann’ın da kafasına yatar, bir süre sonra geleceğini de bildirir Otto’ya. Tabi bu fikrin sonuçlarını da hesaplamıştır, bir sene gibi bir uzaklık Pierre gibi bir çocuk için uzun bir süredir, Johann zamanında Pierre’in kendisinde kalması koşuluyla karısına boşanmayı teklif etmiş ancak kadın kabul etmeyince de bu fikri rafa kaldırmışlardır. Şimdi bu uzaklığın sonucu da bellidir, Pierre’den vazgeçmesi gerekir Johann’ın. Bunu düşününce aslında olmayacak bir şey olarak görmekten vazgeçer adam bunu, hatta hayatını istediği gibi sanatına adayabilmek için bir fırsattır bu. Bu arada Pierre hastalanır, aynı sıralar okul tatili nedeniyle büyük oğul Albert de evde bulunmaktadır. Ancak oğluna çok dülkün olduğunu iddia eden Johann’ın tavırları düşündürücüdür, örneğin akşam yemeği sırasında saatlerdir Pierre’in kayıp olduğu haberini aldığında istifini bozmadan yemek yiyebildiği gibi, karısının onu aramaya gitmesine de bozulur. Oğlunun hastalığı ciddiyetini korurken resimleriyle, eskizleriyle veya gideceği Hindistan gezisinin hayalleriyle kafasını dağıtmakta zorlanmaz. Adele bir anne olarak oğluna daha düşkün olsa da oğlunu evliliği için bir sigorta gibi de görmektedir aslında.

Yazar ikinci dünya savaşı sonrasında ağır bir bunalım geçirmiş ve Jung’un öğrencisi Lang tarafından piskolojik tedavi almış, bunun sonucunda da psikolojiye ilgi duymuş. Bu kitabında da ilişkilerde olsun, rüya sahnesinde olsun psikolojinin etkisi görülüyor.
Kitabı okumayanlar burayı atlayabilir; ben özellikle Pierre’in rahatsızlığı ve vefatı sahnelerini çok beğendim, pek çok yazarın elinde kuru veya fazla melodramatik olabilecek bu sahneler öyle ustaca ve derinlikli işlenmiş ki hayran olmamak elde değil, diğer taraftan son derece de duygulu.

Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen bu kitabı niye daha önce okumamışım diye hayıflandım. Tavisye ederim, çok güzel birkitaptı, keyifli okumalar

7 Ekim 2015 Çarşamba

Bebek - Ira Levin

Geçenlerde internet üzerinden yaptığım bir sahaf alışverişinde Ira Levin'in kitaplarına denk geldim ve rastgele bir kitap seçtim. Daha önceden yazarın Rosemary'nin Bebeği isimli kitabını İngilizce okumuştum, ama nedense Bebek isimli kitabın farklı bir kitap olabileceğini sandım. Altın Kitaplar'ın Doğan Hızlan başkanlığındaki bir kurulla oluşturduğu Dar Dizi isimli seriden 1974'te çıkmış Bebek. Nedense eskiden yayınevleri yabancı kitapları basarken kitabın orijinal adını kullanmama yolunda özel bir inat gösteriyorlarmış galiba. Rosemary'nin Bebeği denilse Türk halkı anlamayacaktı herhalde... Kitabımız 348 sayfa. Kahramanımız Rosemary dindar bir aileden gelen genç ve güzel bir kadındır, Guy isimli kendisinden yaşça büyük pek de ünlü sayılmayan ancak hırslı bir aktörle evlidir. Çiftimiz son derece şık, eski ancak içinde meydana gelen cinayet vs. gibi olaylar nedeniyle kötü şöhretli bir eve taşınırlar. Kısa sürede yaşlı komşuları Castevet'ler ile de samimiyet kurarlar. Özellikle Rosemary hamile kaldıktan sonra samimiyet garip bir şekilde ilerler. Romanı daha fazla anlatamıyorum çünkü küçük ayrıntılar öyle güzel ipuçları oluşturuyor ki anlatırsam her şeyin tadı kaçabilir. Bence harika bir roman, yazar okura müthiş bir merak ve gerilim yaşatıyor. Elinize geçerse mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Sonları biraz sinir bozucu gelebilir ama ne de olsa bu bir korku romanı. Bu arada Roman Polanski'nin yönetmiş olduğu filmin de harika bir uyarlama olduğunu söyleyeyim. Keyifli okumalar.

Resim: http://tr.web.img1.acsta.net/r_640_600/b_1_d6d6d6/medias/nmedia/18/60/08/63/18819254.jpg

3 Ekim 2015 Cumartesi

Aşk Gemisi - Daphne Du Maurier

Daphne Du Maurier'in daha önce Rebeka ve Kuzenim Rachel isimli kitaplarını okumuştum. Bu arada ünlü Kuşlar filminin kendisinin bir kısa hikayesinden uyarlandığını biliyor muydunuz? Gelelim kitabımıza, yazar orijinal ismi The Loving Spirit olan kitabını henüz 23 yaşındayken (1931) yazmış. Yazarın bu ilk romanı kimilerince çok sevilirken kimilerince de yazarın en az başarılı romanı olarak görülüyor.

Ben Nebioğlu Yayınevi'nden çıkmış, tarihi belirsiz ancak oldukça eski bir versiyonunda okudum kitabı, sanırım yeni baskısı da yok bu kitabın. Sayfa sayısı 288 olup, kitabın -oldukça alakasız bir şekilde- Aşk Gemisi ismiyle yayınlanışına ise bir anlam veremiyoruz. Ben yazarın tarzından ve kitabın isminden yola çıkarak bunun talip bulmak üzere gemiye binmiş kişiler arasında geçen bir gerilim romanı olduğunu düşünmüştüm:)) Ama tabi ki bir ilgisi yokmuş sevgili Nebioğlu Yayınları.

Yazar romanı yaşadığı yerdeki bir ailenin hayatından esinlenerek yazmış. Roman bir ailenin dört kuşağını be adeta bitmeyen çilesini anlatıyor. İlk bölümde deniz ve macera hasretiyle yanan ancak ailesi ve toplumca bir aile kurmaya zorlanan Janet gemi yapan dürüst bir delikanlı olan Thomas ile evlenir. Kısa zamanda bir çok çocukları olur ancak Janet'in ortanca oğlu Joseph'e özel bir düşkünlüğü vardır, çocuk da annesine aynı şekilde düşkündür. Annesinin dizginlenemez ruhu sanki bu çocuğa geçmiştir. Gerçekten Joseph büyüyünce kaptan olur ve bir çok macera yaşar, yine de annesi ile arasındaki bağ kopmaz. İkinci bölümde Joseph'in hayatını okuruz. Joseph'in başına özellikle ağabeyi Philip nedeniyle bir çok talihsizlik gelir. Ama bunların belki de üzücü olan, kendisi gibi denizci olmasını istediği oğlu Christopher'in "bir korkak" çıkması ve denizden kaçması olur. Üçüncü bölüm Christopher'ın hayatını anlatır, o Londra'ya gidip babasından uzak bir hayat kursa da sonunda yine ona dönmek ister... Dördüncü bölüm ise Christopher'ın kızı Jenny hakkındadır.

Adeta lanetli bir ailenin dört kuşak yaşadığı sıkıntılar malesef sıkıcıydı. "Yazarın fanatikleri için" diyelim..:)

28 Eylül 2015 Pazartesi

Bakınız ne yaptım...

Soldaki resimle pinterestte karşılaştım, çok hoşuma gitti, defter kapağı süslemede kullanabilir diye düşündüm ve hemen denedim:) Gördüğünüz gibi pek bir benzerlik yakalayamadım:)) Tahminimce bunun sebebi işlemenin esas boyutunun benimkinden çok daha büyük olması, sap kısmındaki kum boncukların ne kadar küçük göründüğünden anlayabiliyoruz aslında bunu, yani en azından benim tahminim bu, yoksa o kadar küçük boncuk olduğunu sanmıyorum?. Neyse bir dahaki sefere artık diyelim, yine de bunu düşündüğüm gibi defter kapaklarımda kullanabilirim:)

22 Eylül 2015 Salı

Ookami Shoujo to kuro ouji - Wolf Girl & Black Prince

12 bölümlük dizimiz 2014 yapımı olup yine okul- romantik türünde. Shinohara kızımız yeni sınıfında yalnız kalmamak için yeni tanıştığı kız arkadaşlarına erkek arkadaşı olduğu yalanını söyler. Kendisine inanmayan arkadaşlarını inandırmak için de rastgele bir fotoğraf .ekip resimdeki kişinin erkek arkadaşı olduğunu söyler. Ama resimdeki kişi okul arkadaşı Sata çıkar. Yalanı ortaya çıkmasın diye Sata ile konuşup durumu anlatır. Sata onun erkek arkadaşı gibi davranmayı kabul eder, tek şartla; Shinohara onun köpeği olacaktır. Sata başkalarının yanında Shinohara'ya harika bir sevgili gibi davransa da yalnız olduklarında çok kaba davranır. Yine de sonunda Shinohara ona aşık olur. Sata'nın bitmeyen odunlukları ile Shinohara'nın bitmeyen "saflıkları" zaman zaman sinir bozuyor. Konu bilindik de olsa 12 bölüm olmasından dolayı çok sıkmıyor, ayrıca müziklerini ve jeneriklerini çok sevdim bu animenin. Kısacası süper diyemesem de bu seri benden geçer not alıyor, keyifli izlemeler:)

Resim:http://static.tumblr.com/4c5d3ea135d889e8a1cf91622936ab71/mn42umz/brsncl8y2/tumblr_static_aslt9sfti0w0w4go0wgs0scwk.jpg

16 Eylül 2015 Çarşamba

Stephen King - O

Blogumu takip edenler Stephen King'in büyük bir hayranı olduğumu bilirler. Yazarın okumadığım sadece bir kaç kitabından biriydi O, ama demek ki kısmet bir kaç ay önce çıkan 1200 küsur sayfalık sansürsüz tam metineymiş. 1985 yılında yazılan kitap bana öyle "tam" geldi ki yaklaşık 400 sayfalık standart metinde nerelerin atılmış olabileceğini tahmin bile edemedim. Kitabı boyutları nedeniyle sadece evde okuyabildim, bu yüzden okumam biraz uzun sürdü, ama böylece yazarın evreninde biraz daha fazla kalmış oldum:) Romanımız yazarın diğer pek çok kitabı gibi Derry'de geçiyor. Kahramanlarımız (1958'de) bir takım tesadüfi olaylarla bir araya gelen 7 küçük arkadaş. Palyaço Pennywise veya diğer adıyla "O" Derry'e geri gelmiştir, sadece çocukların fark edebildiği bu yaratık çocuklarla beslenir ve 7 küçük arkadaşımızın onun peşine düşmek için yeterince sebebi vardır. 1958'de O'nu deliğine geri göndermeyi başaran arkadaşlar bir söz verirler, eğer O geri dönerse onlar da onu yok etmek için Derry'e geri geleceklerdir. Bir gün, neredeyse 30 yıl sonra, 1985'de, o telefon gelir ve arkadaşlar sözlerini yerine getirmek için geri dönerler, çünkü her şey yeniden başlamıştır. Stephen King gerçekten harika bir kitap yazmış, çocukların arkadaşlığı kitabın odak noktası diyebilirim, bana buradaki arkadaşlık Rüya Avcısı kitabını hatırlattı (bir de Süper 8 filmini:). Yazarın duyguları anlatışı her zamanki gibi muhteşem. 1200 sayfayı da merakla okuyacaksınız. Stephen King hayranlarına şiddetle tavsiye ederim. Keyifli okumalar:)

11 Eylül 2015 Cuma

Doktor March'ın Dört Oğlu- Brigitte Aubert

İşte 1956 doğumlu Fransız polisiye yazarı Brigitte Aubert! Patricia Highsmith'e benzettim ben kendisini, özellikle de tarzını. Üretken bir yazar, Doktor March'ın Dört Oğlu'da yazarın ilk kitabı. Metis Yayınları'ndan çıkan kitap 163 sayfa, katil ve katilin peşindeki hizmetçinin birbirini takip eden günlüklerinden oluşuyor, hem biçim hem de konu olarak oldukça hoş. Doktor March'ın dördüz oğullarından biri öldürmeyi seven bir katildir, sürekli cinayet işler ve üstelik bunu yazma arzusu da duyar, yalnız yakalanma korkusundan dolayı kim olduğunu açıkça söylemez, sadece birbirinin tıpa tıp aynı dördüzlerden biri olduğunu söyler. Evin hizmetçisi Jeanie bu günlüğü bulur ve durumun ciddiyetini görünce katilin kim olduğunu bulmayı kafasına koyar. Katil Jeanie'nin kendisinin peşinde olduğunu anlayınca, o da Jeanie'nin peşine düşer. Özellikle Jeanie'nin üslubu oldukça eğlenceli, hem okuduğunuzdan keyif alıyorsunuz hem de katilin kim olduğunu merak edip duruyorsunuz. Ortalardaki bir ipucu size katili tahmin ettiriyor ama yine de çok güzel bir kitaptı. Tavisye ederim, keyifli okumalar:)

Not:
Deep Tone arkadaşımın yorumuyla fark ettim, yazımda belirtmeyi unutmuşum, bu güzel kitabı da zevklerimizin ortak olduğu çok sevgili blogger arkadaşım Biblio'nun sayesinde okudum.
Resim: http://www.metiskitap.com/ExternalFiles/Domain/68.png

2 Eylül 2015 Çarşamba

Frambuazlı Hayat - Deep Tone

Çok sevgili blogger arkadaşım Deep Tone kısa zaman içinde üçüncü kitabını çıkartıp biz takipçilerin sevindirdi. Yazarın bundan önceki kitapları "Sade ve Derin" ile "Derin Mavi" isimli kitaplarından daha önce bahsetmiştik zaten. Temmuz 2015’de basılan kitap bu sefer Gece Kitaplığı’ndan çıkmış. Kitap kapağındaki fotoğrafı yazarımız Alaçatı’da kendisi çekmiş, gerçekten de Frambuazlı Hayat ismine yakışır frambuaz tadında bir resim bence:) 214 sayfadan oluşan kitabın alt başlığı “Sade Yaşam Mavi Düşler Derin İzler”. Zihnimiz bu kelimeleri ikili ikili gruplandırıp kendiliğinden araya virgül koysa da bence yazar burada özellikle virgül kullanmayıp serbestçe bağlamış kelimeleri. Zaten Deep Tone'un en büyük özelliklerinden biri de bence bu serbest çağrışımlara uygun şekilde yazması, okura da yaratıcılık anlamında iş düşüyor burada. Evet kitap sanat, kültür, insan, yaşam, gelişim, mevsimler: yaz (yazarın en sevdiği mevsim:), müzik, yansımalar, düşünceler ve denemeler gibi bölümlerinden oluşuyor.

Sanat, kültür, müzik, sinema, edebiyat zaten Deep Tone’un birincil konuları, okurlarına kitabında pek çok filmden ve sanatçıdan bahsederek yeni keşifler yapma olanağı sunuyor. Yansımalar kısmında ise kurgusal kesitlerle pek çok farklı konuyu işlemiş. Zaten blogunun takipçileri onun bu yazım tarzına aşina. Denemeler kısmında da şiirsel bir dil kullanmış, çok sevdim:)

Bu yazılarda yazarın birikimini görebiliyoruz, birikim bir yana çok kendine has bir uslübu var, hayata herkesten farklı baktığı anlaşılıyor. Bir kere, bizim görüp geçtiğimiz ayrıntılar Deep Tone ilham kaynağı olabiliyor. Her zamanki gibi okuyup geçilecek değil üzerinde düşünülecek, hatta ilham alınacak, hatta hatta hayata bakşınızı değiştirebilecek şeyler yazmış Deep Tone. Çok sevdiğim iyi kalpli arkadaşım için her şeyin güzel olmasını diliyorum ve sıkı bir okuru olarak da en kısa zamanda yeni kitaplarını okumayı diliyorum:)

30 Ağustos 2015 Pazar

Fi - Azra Kohen

Bu kitabı duymayan var mı? Sık sık karşıma çıkıyordu bu kitap ama nedense ilgimi çekmemişti, roman olduğunu bile bilmiyordum. Sonra bir gün eşim elind ebu kitapla geldi, yolda bulmuş:)) Ben de "bu bir işaret olmalı" dedim:)) Ertesi gün tatile gidecektik ve bu iyi bir tatil kitabı olabilirdi. Benim okuduğum 81. baskıydı, çok kısa bir sürede 81 baskı yapmış kitap, sadece kitapyurdu'ndan 10.000 adete yakın satmış, inanılmaz! Kitapla ilgili yorumları okudum hemen, "hayatımı değiştiren kitap", "iyiki yazılmış dediğim tek kitap"... İddiali yorumlar gerçekten. Büyük bir hevesle 600 sayfalık kitabı okumaya başladım.

Baş kahranımız ülkenin en meşhur kişilerinden psikolog, öğretim görevlisi ve showman Can Manay, bir gün ev bakmak üzere gittiği bir yerde yan evdeki genç bale öğrencisi Duru'ya aşık olur. Ama Duru okuldaki hocalarından biri olan yakışıklı Deniz ile birlikte yaşamaktadır ve nişanlı gibidirler. Hikayenin (asıl hikayeyle kesişemeyen) diğer kahramanları Bilge Can'ın okuldan öğrencisi ve asistanı, otistik abisine bakmakla yükümlüdür, Özge Can Manay ile yaptığı bir röportaj nedeniyle işinden olur, Ada Deniz'in okuldaki ona aşık öğrenicisidir, Göksel Ada'ya aşık bir dans öğrencisidir. Ana tema Can'ın Duru'ya kafayı takmış olması ve ne pahasına olursa olsun onu elde etmek istemesidir.


Resimde Azra Kohen'i görüyoruz.
Yukarıda bahsettiğim yorumları yapanlarla farklı şeyler okuduk sanırım. Evet Can Manay'ın psikolog olmasından dolayı "Kendinizi seçin. Ne pahasına olursa olsun kendinizi seçin!", "...çatlama cesareti gösteren tohumların...." gibi gibi bir sürü cümle var kitapta ama... bilmiyorum, belki de benim okumayı umduğum bu değildi. Grinin Elli Tonu'nu okumadım ama onun yerli versiyonu gibi geldi bana. Dediğim gibi karakterlerin hikayeleri kopuk kopuk, karakterler şablonla çizilmiş "kafayı sıyırmış takıntılı psikolog", "bilge şöfor", "silik ama çok zeki ve keşfedilmeyi bekleyen güçlü kız", "aşırı güzel ama aseksüel kadın" vs vs... Ayrıca yazım hataları, "yapacağım" yerine "yapıcam", "değil mi?" yerine "di mi?" hatta hatta "de mi?"!!!! Gerçekten okurken beni rahatsız etti. Bunlara "karakterin konuşma tarzını yansıtmak için" gibi bir bahane gösterilemez çünkü istisnasız bütün karakterlerin konuşmaları bu şekilde yazılmıştı. Aslında yazar kitap yerine bunu dizi senaryosuna çevirse daha iyi olurmuş, görsel olarak zengin bir kitap çünkü, gerçekten ilginç bir dizi olabilirdi. Zaten kitap hiç bir yere bağlanmadan pat diye bitiyor, seri Çi ve Pi olarak devem etmiş. İşte böyle, keyifli okumalar:)

24 Ağustos 2015 Pazartesi

Dört Anlaşma - Don Miquel Ruiz

Çok sevgili blogger arkadaşım Ege ile konuşurken kendisi bu kitabı okumadığımı öğrenince hemmen bana bir tane aldı:) Bu güzel kitapla tanışmama onun vesile olması gerekiyormuş demek ki:) Ruhsal gelişim, maneviyat gibi konulara ilgi duyup da bu kitabı duymamış, okumamış olan pek azdır herhalde. Ben de çok duymuştum ama nedense okumamıştım işte. Ötesi Yayınları'ndan Nil Gün çevirisi ile 1999 yılında çıkmış. Alt başlığı Toltek Bilgelik Kitabı.

Yazarımız bu dünyadaki yaşamımızı cennete çevirmek için kendimizle dört anlaşma yapmamızı söylüyor. Çünkü yaşamımız bilinçsizce yaptığımız anlaşmalardan oluşuyor, bu anlaşmalar da çoğunlukla ağzımızdan çıkan sözlerle oluyor. Bilinçaltımız ağzımızdan çıkan sözleri emir kabul ettiğinden söylediklerimiz kaderimiz oluyor. İşte ilk anlaşma da bununla ilgili, Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin, böylece hem güzel ve olumlu anlaşmalar yaparsınız hem de diğer insanlarla olumlu ilişkiler kurarsınız.

İkinci anlaşma Kişisel Algılamayın. Bana göre en önemli anlaşma bu, çünkü biz her şeyi kişisel algılama eğilimindeyiz, başkalarının bize verdikleri tepkiler aslında kendileriyle ilgili. Yazar bunları çok güzel açıklamış, örneklerle çok iyi anlaşılıyor.

Üçüncü anlaşma Varsayımda Bulunma. Aslında üstteki anlaşma ile çok bağlantılı diye düşünüyorum, çünkü kişisel algılamak aslında aynı zamanda varsayımda bulunmak oluyor. Daha önce Byron Katie'nin Olanı Sevmek isimli kitabından bahsetmiştim, orada yazarın geliştirdiği "gerçekliği sorgulama" yöntemi de bu temele dayanıyor, "bu doğru mu?", "doğru olduğunu gerçekten bilebilir misin?" soruları ile aslında bize hiç bir şeyin (size öyle olduğu söylenmiş olsa bile) doğru olup olmadığını bilemeyeceğimizi göstermek istiyor. Gerçeklik sadece bizim zihnimizde.

Dördüncü anlaşma Yapabildiğinin En İyisini Yap. Bu zaten son derece açık, diğer bir deyişle Anı Yaşa, Şimdide Ol. Biz çoğunlukla ye geçmişte ya da gelecekte yaşıyoruz, ama tek gerçeklik şimdi. Şimdiyi yaşarsan mutlu olursun, bunun en iyi yolu da yaptığın herşeyden zevk alıp kendini vermek, yapabileceğinin en iyisini yapmak. Bu aynı zamanda kendine saygını göstermenin de bir yolu.

Bu dört anlaşmayı yapan kişinin mutlu olacağı apaçık. Bunun dışında kişinin korkularından kurtulması, ruhunu özgürleştirmesi için de yöntemler anlatılmış. Çok beğendiğim, faydasını gördüğüm bir kitap oldu. 122 sayfalık tam bir özet kitap, mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

18 Ağustos 2015 Salı

Japon Ne Yapmış - Onur Ataoğlu

Japonya merakımı blogumu takip edenler bilecektir belki. Bu nedenle Japonya'yı Japonları anlatan kitaplara rastladıkça kaçırmıyorum. Onur Ataoğlu'nun Japon Yapmış (2010) ve Japon Ne Yapmış(2011)isimli kitapları da uzun zamandır okuma listemdeydi ama nedense bir türlü fırsatım olmadı. Neyse, demek ki kısmet bugüneymiş.

Japon Ne Yapmış, Çınar Yayınları'ndan 2011 yılında çıkmış, 223 sayfalık bir kitap. Yazarımız 2002 yılında Tokyo Büyükelçiliği Ekonomi Müşavirliği'ne tayin edilmiş, görevi 2006 yılına kadar Japonya'da yaşamasını gerektirmiş. Kitabında bu 3,5 yıl içinde ailesiyle edindiği Japonya tecrübesindeki gözlemlerini anlatmış. Yemek kültürlerinden tutun, festivallerine, hatta tuvalet düzenlerine kadar son derece ilginç bilgiler var. Ancak bunları kuru kuru değil son derece esprili bir şekilde anlatmış, dili çok sıcak, sanki karşınıza oturup sizinle sohbet eder gibi. Bir de dışarıdan kuru bir gözlem değil de kendi kişisel merakı ve girişimciliği ile malzemeyi de kendi bulup çıkarmış adeta. Örneğin Japon arkadaşının bile hiç duymadığı, Kurosawa'nın damak zevki üzerine kurulmuş "Restaurant 9638" isimli restorana bile gitmiş. Bir de söylemeyi unuttum, yazarın Japonya'da yaşam macerası aslında meşhur köpek Hachiko'dan dilediği dilek ile başlıyor, bu hikaye çok hoşuma gitti:) Kitabı çok sevdim, Japonlar ve Japonya üzerine çok şey öğrendim ve okurken çok eğlendim. 2013 yılında yazarın 3. kitabı Japon Yapmış, Türk Gezmiş de çıktı. Sırada yazarın diğer kitapları var. Bir de uzun zamandır takip ettiğim blogu Onur'un Seyir Defteri'ni de şiddetle tavsiye ederim. Keyifli okumalar:)

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Holografik Evren - Michael Talbot

Ruh ve Madde Yayınları'ndan 1997 yılında çıkan kitap, 2004 yılında üçüncü baskısını yapmış. Yazar kitabında bol bol kuantumdan bahsediyor, birazdan da açıklayacağım gibi. Kurgu romanlar yazdığı gibi bu kitabı gibi spiritüel kitaplar da yazmış. Ve en ilginci 1991 yılında bu kitabı yazdıktan 1 yıl sonra, 38 yaşında lösemiden vefat etmiş. 480 sayfalık bu kitap 3 bölümden oluşuyor.

İlk bölüm Gerçeğin Şaşırtıcı ve Yeni Bir Görünümü, beyin ve evrenin bir hologram olduğunu fiziğe dayanarak açıklıyor. Özellikle kuantum teorisinde rol oynamış Bohr, Einstein ve Bohr gibi fizikçilerin bu konudaki ilişkilerine de yer vererek tarihsel gelişmeleri de anlatıyor.

Zihin ve Beden ismindeki ikinci bölümde insan zihninin gücünden bahsederek düşüncelerimizle hayatımızı, bedenimizi ve yaşadığımız olayları değiştirebileceğimizi anlatıyor, bu bölümde kendisinin ve diğer insanların bu konulardaki deneyimlerine de yer vererek ağzınızı açık bırakacak bilgiler aktarıyor. Örneğin zihnimizle istediğimiz bir şeye kavuşmak, geleceğe yön vermek mümkün, peki aynı şekilde geçmişi bile değiştirebileceğinizi biliyor muydunuz? Bir örnek vereyim, mesela yapılan bir deneyde (bu arada kitapta bahsedilen örneklerdeki kişiler vb. ilgili bilgiler kitabın arkasındaki notlar bölümünde yer alıyor, yani bahsedilenler "anonim" veriler değil) bas ve tiz seslerden oluşan ses kayıtları dinletilen deneklerden tiz seslerin süresini uzatmaya odaklanmaları istenmiş, sonuçta hali hazırda yapılmış olan bir kayıdı değiştirmeye çalışmaları isteniyor ve deney sonunda gerçekten kayıttaki tiz seslerin süresinin arttığı görülüyor, gerçekten çok ilginç! Zihnimizi kullanarak sağlığımız üstünde de çok olumlu sonuçlar alabileceğimiz yine örneklerle anlatılmış.

Üçüncü bölüm Uzay ve Zaman ise aşağı yukarı kitabı özetler nitelikte genel bir bölüm, doğrusu son bölümde biraz sıkıldığımı itiraf edeyim. Bu bölümde beden dışı deneyim, ölüme yakın deneyimler gibi konulara da yer verilmiş. Kitap gerçekten bu konuda bulabileceğiniz en ilginç ve kampsamlı kitaplardan birisi. Yazarın teşekkür sayfasında gördüğünüz isimlerin hepsi felsefe, tıp ve fizik doktorları. Sonuç olarak ben kitabı çok beğendim, alanındaki öncülerden olduğunu söyleyebiliriz. Konu ilginizi çekiyorsa mutlaka tavsiye ederim, keyifli okumalar.

6 Ağustos 2015 Perşembe

Art Journal - Bölüm 5

Uzun bir aradan sonra Art Journal'e geri döndüm. Aslında uzun bir ara da sayılmaz, sadece 6-7 aylık bir ara diyelim. Anne olduktan sonra bebeklerim için bir defter oluşturmak istedim. Bebeklerim 6 aylıkken yani Mayıs 2014'te başladığım defteri daha dün yani Ağustos 2015'de bitirdim. Her zamanki gibi çok yorucu bir çalışma oldu, hele sona yaklaşınca insan "aman şunu da yapayım da bitsin," diyor. Ama bebeklerimin büyüyünce bu defteri okurkenki hallerini kafamda canlandırmak her şeye değiyor:))

Defter olarak her zaman kullandığım Lipe Collection 140 gr. A5 eskiz defterini kullandım, özellikle kalın spirali ile gittikçe şişen defteri sorunsuz kullanmanızı sağladığı için bence tam bu işe göre bir defter. Buldukça alıp bir kenara koyuyorum bu defterden:) Görseli Hobi24 mağazasının sayfasından buldum. Geri kalan malzemlerimiz de bildiğiniz gibi neredeyse tüm kağıt ürünler:)) Zaman zaman ebay'den aldığım scrapbook malzemelerinin, "efemeraların" oldukça güzel sonuçlar verdiğini de ekleyeyim, öyle güzel şeyler var ki gerçekten saatlerce bakarak keyifli zaman geçirmek mümkün:) Ama sonuçta hiç hazır malzemeniz olmadan da yaratıcılığınızla harikalar çıkartabilirsiniz ortaya.

Yukarıda kapağı görüyorsunuz, uygun renk ve dokuda -nispeten tok kumaşlar- bir kumaşın altına elyaf koydurup terzide kapitone diktirdim, boncuklar, danteller ve kadife kurdele ile süsledim, orta kısma da bebeklerimin bir fotoğrafını koyup etrafını yine boncuklarla süsledim. İşte böyle. Şimdi sizi defterimden bazı seçme sayfalarla başbaşa bırakayım. Fotoğraf kalitesi malesef iyi olmadı, kusura bakmayın:)Fotoğrafların üzerine tıkladığınızda büyük versiyonları açılıyor. Fotoğraflara kamuflaj uyguladım bir de, kediciklerin, minionların, kalplerin altında benim minişlerim var:)) Bakalım bir sonraki art journal hevesi kaç ay sonra gelecek:))










1 Ağustos 2015 Cumartesi

Bir Sanatçı Gibi Araklayın - Austin Kleon

Austin Kleon bir yazar, şair ve müzisyen. Kendisi özellikle yaratıcılıkla ilgili yazdığı bu kitabıyla meşhur oldu bildiğim kadarıyla. Genç yaşına rağmen yaratıcılıkla ilgili süper tespit ve tavsiyelerini Bir Sanatçı Gibi Araklayın kitabında toplamış, tam bir cep kitabı. Mesela yazmak isteyenlere hep "en iyi bildiğinizi yazın" derler ya Kleon "okumak istediğiniz kitabı yazın," diyor. Çok da anlatılacak bir kitap değil, eğer yaratıcılıkla ilgileniyorsanız tavsiye ederim bu kitabı, ben ilham verici buldum. Bu arada kitap ilginizi çektiyse Hikmet Hükümenoğlu'nun blogundan hem kitapla hem de yaratıcılıkla ilgili şu ve şu yazılarını okuyabilirsiniz. Keyifli okumalar.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

Saçmamaçsız Mim

Saçmalarkene blogunun sahibesi Sıla bu güzel mimi hazırlamış ve beni de mimlemiş. Ona teşekkür ediyor ve sorularını cevaplıyorum hemen:)

1 ) Odanızda veya evinizde orada olduğunu unuttuğunuz bir nesne bulun Bu nesne ile bir anınız var mı?
Şu an her şey o kadar dağınık ki ben hiç bir şeye elimi sürmeden kaçayım en iyisi:))


2 ) Aklınıza gelen soğuk bir espriyi yazın . Eğer aklınıza gelmiyorsa 2-3 kelime saçmalayın
- Sana Ferdi'nin selamı var?
+ Hangi Ferdi?
- Ferdi Kaza sigortası


3 ) Yine aklınıza gelen biri ya da nesnenin adı ile akrostiş yazın ama yazdığınız akrostiş az ya da çok o şey veya kişi ile ilgili olsun.

Akrostişimiz Despicable Me'nin şirin kahramanları için gelsin...

Mini mini adamlar
İçimi ısıtırlar
Nasıl bu kadar tatlısınız?
İnanamıyorum size
Oyuncaklarınızdan almak istiyorum
Ne güzel olurdu..:))

Çok kötü oldu biliyorum ama havalar çok sıcak yaa:))


4 ) Seni kim mimlediyse şimdi onun blogunu -sitesini- açıyorsun ve onun bu soruya verdiği cevaptan ilginç bir kelime seçiyorsun . Ve döngünün devam etmesi için yine ilginç uzun ve saçma bir cümle kuruyorsun . Lütfen ben bir kuş gördüm .Yada bizim evde oyuncak ayı var gibi cümleler olmasın olabildiğince uzun ve saçma cümleler olsun . Hadi saçmalama potansiyeliniz görelim :D

Hayatın anlamını bir salyangoz kabuğunun döngülerinde arayan adam gece gördüğü kabustaki süt fışkırtan ejderhaları unutabilmek için sabah kahvesine süt koymaktan vazgeçti.

Ay ben bu son şartı atlasam da sevgili blogger arkadaşlarımı mimlemeden mi geçsem ne dersiniz? "Olur olur," dediğinizi duyar gibiyim sevgili dostlar:) O zaman sevgili Sıla'ya bir kere daha teşekkür edip isteyen herkesi mimleyerek yazıma son veriyorum:)

Resim:http://cdn.playbuzz.com/cdn/884657d7-dae7-42e2-85d4-86a2faa01a2a/d6558751-404b-4b3d-896d-d8760246b3c7.jpg

26 Temmuz 2015 Pazar

Küçük Kadınlar - Louisa May Alcott

Bir klasik olarak bildiğimiz bu kitabın bir kaç yıl önce Kanal D'de dizi uyarlamasına göz attıktan sonra bu kitaptan soğmuştum. Ama sevgili blogger arkadaşım Biblio'nun uyarısıyla bu dizinin aslında kitapla pek alakası olmadığını öğrendikten sonra kitabı okudum. 1981 baskısından okuduğum kitap 340 sayfaydı. Bildiğiniz gibi Meg, Jo, Beth ve Amy dördü de farklı karakterde olan dört kız kardeştirler. March ailesi maddi durumu pek de parlak olmayan ama çocuklarını en iyi ve en doğru şekilde yetiştirmeye çalışan bir ailedir. Bu arada yan komşuları zengin Lawrence'ler ile de dost olmuşlardır, özellikle yaşlı Mr. Lawrence'ın torunu küçük Laurie dört kız kardeşle yakın dost olur. Romanın esas kahramanı bana göre yazarın da belki kendisini yansıtan Jo gibime geliyor. Bu arada yazar 1832 doğumlu ve 1888 yılında hayatını kaybetmiş. Bu eseri ise 1868 yılında yazmış. Bir asırdan uzun zaman önce yazılmış bu romanın etkisi gerçekten inanılmaz. Daha da inanılmaz olanı yazarın bu seriye devam olarak yazdığı romanlar. Wikipedia'da şöyle yazıyor;

"Dört kızkardeşin (Meg, Jo, Beth and Amy) çocukluk yıllarını anlatan bu romanı ertesi yıl, aynı karakterlerin ailelerini kurmalarını ve çoluk çocuğa karışmalarını anlatan "İyi Hanımlar" izledi. 1871'de yayınladığı ve Jo'nun kocası ile birlikte bir okul kurmasını anlatan "Küçük Erkekler" ve 1886'da yayınlandığı "Jo'nun Çocukları" roman dizisini tamamladı. Aradaki dönemde yazdığı, "Eski Kafalı Kız" (1870), "Jo Teyze'nin Karalamaları" (1871'den 1879'a 6 cilt), "Sekiz Kuzen" ve devamı "Gül Açarken" (1876) ile geniş ve sadık bir okur kitlesi edindi."

Yazarın böyle bir dünya yaratması gerçekten çok etkileyici. 1987 yapımı animesi de varmış Küçük Kadınlar'ın (Ai no Wakakusa Monogatari).

Resim: Kim Min Ji isimli Koreli ilüstratör.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

Kızılcık Dalları - Reşat Nuri Güntekin

Klasik Türk edebiyatının yeri her zaman ayrı olmuştur benim için, hele hele Reşat Nuri Güntekin'in. İşte Kızılcık Dalları da bir alışverişimde tesadüfen seçtiğim bir kitap oldu. 216 sayfalık kitabı bir solukta okudum. Konusuna gelirsek, Nadide Hanım rahmetli eşinden kalma konakta kızları, damatları ve torunlarıyla birlikte yaşayan görmüş geçirmiş bir kadındır. Bir gece çok zor şartlarda iki yetim yeğeni ile yolculuk etmekte olan bir köylünün yolu bu konağın yakınına düşer. Özellikle iki küçücük çocuğun yol ortasında gecelediğini görmek Nadide Hanım'ın acıma duygularını harekete geçirince, aile bu yolcuların yanına gidip durumlarını sorar ve onları gece konakta kalmaya ikna eder. Bu zamana kadar pek çok evlatlık edinen ama hiç birinden bir hayır göremeyen Nadide Hanım, 7 yaşındaki Gülsüm'ü çok beğenir ve onu eve almaya karar verir. Amcası da sırtından bir yükün eksileceğini anlayınca bu işi onaylar. Ancak tek sorun Gülsüm'ü bir şekilde çok düşkün olduğu kundaktaki kardeşi İsmail'den ayırmaktır. Kısacası Gülsüm artık konağa yerleşir, tabi "besleme" olarak. Öncelikle bu 7 yaşındaki kızdan yeni doğmuş Bülent'e dadılık etmesi istenir, ama bunun dışında da her işe koşulur. İlk başlarda biraz nezaket ve görgü sahibi olması için uğraşan ev halkı bu yolda pek mesafe kat edemeyince, kızı kendi haline bırakır. Ve zamanla Gülsüm herkes tarafından itilip kakılan, sevgi görmeyen, en pis işlere koşulan bir kız olur. Herkes onu kullanmaya çalışır. Ona dünyanın en büyük iyiliğini etmiş gibi davranan ev halkı ise aslında çok büyük kötülükler yapmıştır kıza. Yazar bu tezatı çok güzel veriyor okura. Kızılcık Dalları ismi size romantik bir şey çağrıştırmasın, bu Gülsüm'ün sık sık tadına baktığı bir acıdır aslında. Sonunu çok uygun bulmasam da (aslında çok uygunsuz da değil, yazar herşeye rağmen Gülsüm'ün ne kadar yüce gönüllü ve affedici olduğunu gösteriyor) beğendiğim bir kitap oldu. Özellikle bu tip romanlarda eski zamanlardaki yaşayışı, konuşma şekillerini öğrenmek hoşuma gidiyor. Tavsiye ederim, keyifli okumalar:)

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Tatil Müzikleri Mim'i

Genç blogger arkadaşımız İrem blogu İrem ve Kitaplar'da harika bir mim hazırlamış ve beni de mimlemiş. Kendisine çok teşekkür ederek bu güzel soruları cevaplıyorum hemen:) Malesef çok müzik dinleyen bir insan değilim, dinlesem de genellikle konsantrasyonumu toplamak veya sakinleşmek için dinliyorum, işte...

1- Haziran ayında en çok dinlediğiniz müzik ?

Ufaklıklarım çok sevdiği için sanırım en çok dinlediğim şarkı Barış Manço'dan Arkadaşım Eşşek oldu, gerçekten çok güzel bir şarkı:)
https://www.youtube.com/watch?v=7jTbMOzRRVQ

2- Rock mı, Jazz mı ?

Kesin bir cevap veremem ama bu aralar daha çok jazz dinliyorum.

3- Kitap okurken en çok hangi tür şarkılar dinlersin ?

Kitap okurken müzik dinleyemiyorum, dikkatim dağılıyor:)

4- Hangi şarkı seni huzura çağırır ?

Biraz hüzünlü ama...
https://www.youtube.com/watch?v=Ugiw9-t70TM

5- Bu yaz ayını hangi şarkıyla anlatırsın ?

Yaz mevsimini sevmiyorum o yüzden yine hüzünlü bir şey gelsin..:)) Gothic Winter:))
https://www.youtube.com/watch?v=bf__T33gLu0

6- Bir sokakta yürürken en çok hangi şarkı tempona arkadaş olur ?
Hızlı yürürüm.. Allors Dance olabilir:))

https://www.youtube.com/watch?v=VHoT4N43jK8

Sevgili İrem'e bu güzel mim için bir kere daha teşekkür ederek mimi cevaplamak isteyen arkadaşlarımı mimliyorum, iyi haftalar:)

Resim:http://www.moonwaveco.com/wp-content/uploads/guitarhorizon.jpeg

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Kara Kitap'ın Sırları - Darmin Hadzibegovic

Kara Kitap'ı okuyalı yıllar oluyor ama beni öyle etkilemişti ki, hala tadı damağımda. Birkaç yıl önce Kara Kitap'ın Sırları'nı kitapçı raflarında görmüştüm ve o günden beri de okuma listemdeydi. Hele altındaki "Orhan Pamuk'un Yazı ve Resimleriyle" ibaresi aklımı çelmişti bile. İşte aylar, yıllar geçti ben kitabı şimdi okuyabildim. Ama böylesi daha iyiymiş çünkü ben tam bu kitabı okurken, Kara Kitap'ın 25. yıl özel basımı çıktı, hem de 3000 adet sayılı özel baskısıyla (benimki 2501 no'lu sayı:)) ve işin en güzel tarafı bu özel ciltli baskının içinde Orhan Pamuk'un kitabı yazdığı defterlerinin sayfaları da yer yer verilmiş- BA- YIL- DIM! İşte ben böylece Kara Kitap'ın Sırları'nı ve Kara Kitap'ı ikinci kere aynı zamanlarda okudum.

Gelelim Kara Kitap'ın Sırları'na. Darmin Hadzibegovic, Orhan Pamuk'un son yıllardaki editörlüymüş. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan kitabımız 128 sayfa. Unutmadan söyleyeyim kapak resmi Orhan Pamuk'a ait, romanını yazraken yaptığı karalamalardan biri aslında, hatta nasıl çizdiğini de anlatmış kitapta. Kitabın çeşitli yerlerinde, iç kapakta Orhan Pamuk'un yaptığı karalamalar var (karalama dediğimi bakmayın çok hoş ve orijinal çizimler aslında). Kitapta hem Kara Kitap'ın nasıl yazıldığının hikayesi var hem de yazarın kitapta yaptığı çeşitli göndermelerin hikayesi ve bir de yukarıda dediğim gibi bol bol romanı yazdığı defterlerin veya kendisi için aldığı notların resimleri. Yazarın hayranları için bulunmaz bir kaynak. Keyifli okumalar dilerim:)

8 Temmuz 2015 Çarşamba

Arjantin Rüyası - Tuğrul Türkkan

Daha önce size şu yazımda yazarın Rosa Verde kitabından bahsetmiştim. Rosa Verde bir kaç yıl önce e yayınlarından çıkmıştı ancak yazar kitabı hemen hemen yeniden yazmış ve bu yılın mayıs ayında Alfa Yayınları'ndan Arjantin Rüyası olarak basılmış. İki kitabın sayfa sayısı arasındaki fark 100 sayfadan fazla, dolayısıyla dediğim gibi bunu farklı bir isimle yeniden basım olarak düşünmeyin, neredeyse yeni bir kitap okuyoruz.

Önceki yazımda konudan bahsetmiştim ama yeniden özetlersek, bir firmada satış sorumlusu olan Kerem Laçin iş için Arjantin'e gider. Daha uçaktan iner inmez çok güzel bir kızla tanışır ancak sohbetleri kısa sürer ve ayrılırlar. Kerem ayrılırken telefonla konuşan kızın "rosa verde" dediğini duymuştur. Sadece bir kaç gün için Arjantin'de bulunacaktır ama kızı aklından çıkaramaz. Aslında sık sık kıza karşı hissettiğinin ne olduğunu da sorgular, aşk değildir bu, yine de takip etmeye değecek bir şeydir. Bu arada yanında evinde kaldığı arkadaşının arkadaşı Arap asıllı Babek de vardır, onun çılgınlıkları ve köşeli karakteri de Kerem'in macerasına renk katar. Babek'in de yardımıyla Kerem gizemli güzelin peşine düşer. İp uçları onu kafelere, kütüphanelere ve daha bir sürü macera dolu yere götürür, sonunda Arjantin'i baştan başa dolaşmış, Patagonya hatta Arjantin'in Güney Kutbu'na en yakın buzullarla dolu kısmına bile gitmiştir.

Kerem'in kendisi gibi felsefeye meraklı Babek ile yaptığı çeşitli sohbetler de kitaba zenginlik veriyor. İyilik-kötülük, ahlak, din, aşk gibi bir sürü konuyu tartışıyorlar. Bunun dışında yazar entellektüel birikimini de kitaba yansıtmış, klasik İngiliz şairleri, Lady Montague'nün Şark Mektupları, Binbir Gece Masalları kitapta yer alan eserlerden bazıları. Kitap o kadar dolu ki sadece edebi veya diğer sanatsal göndermeler değil sadece Arjantin ile ilgili verilen bilgilerin bile -tarihi, gündelik yaşamı dışında mistik yönleriyle de- inanılmaz bir araştırmanın ürünü olduğu görülüyor. Ancak bütün bunları konuya öyle güzel yedirmiş ki hiç biri okuru rahatsız etmiyor. Aşk ve macera ile yoğurulmuş bir kitap olmasının yanısıra çoğu macera kitabının aksine kahramanların duygusal durumları, psikolojileri üzerinde de durulmuş, bu da kitabı türdeşlerinin içinde bana göre öne çıkarıyor. Ayrıca ilk sayfadan itibaren başarıyla yerleştirdiği işaretlerle böylesine karmaşık bir kurgunun içinden de başarıyla çıkmış yazar.

Kitap için hazırlanan tanıtım videosunu buradan izleyebilirsiniz: https://vimeo.com/128473615

Kısacası benim çok beğendiğim bir kitap oldu, kesinlikle okumanızı tavsiye ederim, 413 sayfalık kitabı hiç sıkılmadan okuyacağınıza emin olabilirsiniz. Yazarın gelecek romanlarını merakla bekliyorum. Keyifli okumalar:)

2 Temmuz 2015 Perşembe

Tavşan Faktörü - Leslie Householder

2008 yılında Butik Yayınlar'dan çıkmış olan kitap, size daha önce bahsettiğim The Key kitabı gibi yıllardır kütüphanemde okunmayı bekliyordu. Nedense içinde ilginç bir şey bulacağımı sanmıyordum. İtiraf edeyim belki de üzerindeki "15 TL değil, 4 TL" ibaresi kitabı biraz "ucuzlaştırmış" olabilir gözümde. Ama geçenlerde 160 sayfalık kitabı neredeyse bir günde okudum, zaten çok kolay okunan bir kitap. Secret, The Key ve benzeri kitaplarda açıklanan çekim yasasının hikayeleştirilmiş versiyonu diyebiliriz bu kitap için. Doğrusu çekim yasası kitapları bakliyatlarla yanyana satıldığı için dudak büktüğümüz kitaplar. Nedense her şeyin bu kadar kolay olacağına inanamıyoruz, "Ne yani ben evrene mesajımı gönderdim diye dileğim gerçek mi olacak?" diyoruz:)) İşte Tavşan Faktörü çekim yasasının prensiplerini, daha çok da maddiyat konusundaki prensipleri hikayeleştirmiş, üstelik bu şekilde yazıldığı için kahramanımızın da şüpheli yaklaştığı konularda kafamızdaki sorulara açıklama alabiliyoruz. Richard maddi açıdan oldukça zor durumdadır, onca çabasına rağmen ailesiyle çok zor şartlarda yaşamaktadır. Bir gün başını alır evden çıkar ve ormanda değişik bir deneyim yaşar. Burada kese kağıtları, tavşanlarda dolu garip dünyada yoldan geçen insanlarla yaptığı konuşmalar sayesinde çekim yasası hakkında bir sürü şey öğrenir. Çok özet bilgiler ve püf noktalar içeren bir kitap, okumanızı kesinlikle tavsiye ederim, her şey çok basit:)

28 Haziran 2015 Pazar

Kalbim Sende Kaldı- Judith Mcnaught

Judith McNaught çok sevdiğim bir yazar ve aşk romanı okumak istediğimde ilk aklıma gelen yazar. Ben onun hep tarihi aşk romanlarını okumuştum ama kendisi az da olsa günümüzde geçen aşk romanları da yazmış. Kalbim Sende Kaldı yazarın ilk romanlarından biri ve günümüzde geçiyor -yani 1984 yılında:)

Kahramanımız Lauren müzik bölümünde yüksek lisans yapmış baaşrılı bir piyanisttir. Ancak babasının rahatsızlığından dolayı acilen paraya ihtiyacı vardır ve müzik ona para getirmemektedir. Böylece babasının araya girmesiyle uzaktan akrabası olan zengin iş adamı Philip Withworth ile görüşmeye gider. Philip ona rakip firma Sinco'da işe girerek, kendi bilgilerini sızdıran köstebeği bulması karşılığında bol miktarda para ve rahat bir yaşam teklif eder. Bu teklif Lauren'ın aklına yatmaz ama tesadüfen tanıştığı yakışıklı Nick'in de orada çalıştığını öğrenince Sinco'da sekreter olarak işe girer. Nick ile aniden ateşli bir ilişkinin içinde bulur kendini. Ancak o tahmin sandığı kişi değildir, o Sinco'nun sahibi iş adamı Nick Sinclair'dir. Nick'in yüksek egosu ve Lauren'ın sırları birleşince olaylar içinden çıkılmaz bir hal alır.

Hayalimde Nick Sinclair:) (Supermen dizisinin yıldızı Tom Welling)

Yazar ilk romanı tarihi konulu İçinde Aşk Saklı'yı pazaralama konusunda sıkıntı çekince, o kitabı bir kenara koyup günümüzde geçen bir iki roman yazmış. İşte bu da onlardan ikincisi. Orijinal adı Çifte Standartlar'mış ancak ben konuyla pek de bağdaştıramadım. Fena bir kitap değildi, sayfaları hızla çevirip Nick Sinclair ile Lauren'in aşkını heyecanla okudum. Ama tabi ki favorim yazarın tarihi aşk romanları. Onların yanında biraz yüzeysel kaldı bu kitap. Yazarın tarihi aşk romanlarına devam..:)Keyifli okumalar:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...