26 Aralık 2015 Cumartesi

Uzak Tepeler - Kazuo Ishiguro

Zevklerimizin çok uyuştuğu sevgili arkadaşım Biblio'nun önerisiyle okuduğum ve her zaman olduğu gibi pişman olmadığım bir kitap daha... Ben Can Yayınları'ndan 1989'da çıkan verisyonunu okudum kitabın. 171 sayfalık kitabın konusu şöyle; anlatıcımız orta yaşlarının sonlarındaki Etsuko, eşi ve büyük kızını kaybetmiştir ve tek başına Manchester'de yaşamaktadır. Küçük kızı Niki annesini bir kaç günlüğüne ziyarete gelir. Dolaşırlarken Etsuko'nun gördüğü küçük bir kız, onu yıllar önce yaşamış olduğu bir olaya geri döndürür. O zamanlar Etsuko Jiro ile evlidir ve 3 aylık hamiledir. Saçiko isminde, küçük kızı Mariko ile yaşayan ve bir Amerikalı ile evlenmek üzere olan genç bir kadınla tanışıp kısa bir süre arkadaşlık etmiştir. Saçiko güzel ama biraz garip bir kadındır. Kitapta anlatılacak pek bir şey yok aslında ama ben kitabı çok beğendim. Son derece usta bir yazar olduğu anlaşılıyor. Kısaca Etsuko'nun farkında olmadan Saçiko'dan etkilendiği ve hayatının Saçiko'nunki ile az da olsa bir paralellik gösterdiğini söyleyebilirim. Etsuko'nun hayatında tam olarak neler olup bittiğini bilmiyoruz ama kızı ile konuşmalarından bazı tahminler yapabiliyoruz. Veya Etsuko açıkça şikayet etmese de gençliğinde yaşadığı acı olayları tahmin edip, eşiyle olan ilişkisini objektif bir gözle izleyebiliyoruz. Yazarın olayları okurun hayal gücüne bıraktığı böyle kitapları çok seviyorum, keyifle okudum, tavsiye ederim:)


21 Aralık 2015 Pazartesi

Ters Düz - Mert Ofluoğlu

Blog dünyasının aktif ve sevilen isimlerinden Kafa Dergi blogunun yazarı arkadaşımız Mert Ofluoğlu, bir süredir bir roman üstünde çalıştığından bahsediyordu, hepimizin merakla beklediği Ters Düz nihayet geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Ben de duyar duymaz kitap siparişimi verdim ve 1 günde kitabı elimden bırakamadan okuyup bitirdim:)

Altın Bilek Yayınları'ndan çıkan kitap 267 sayfa. Önce romandan bahsetmek istiyorum. Kahramanımız Ece Duman 28 yaşında bir yazardır. Mutlu mesut, huzurlu hayatına devam ederken bir gün amcasından 18 yıldır görüşmediği babasının kaybolduğuna dair bir telefon alır. Önce pek istekli olmasa da yıllardır görmediği Trabzon'un Bozbalık köyüne gider. Ama başında öyle çok şey vardır ki, bir taraftan üvey kardeşleri ile yüzleşir, bir taraftan babasının kayboluşunu çözmeye çalışır, bir taraftan romanını yazmaya çalışır... Bu arada onu en son 10 yaşındayken gören tanıdıkları ile de karşılaşır. Neyse konuyu daha fazla anlatıp sürprizleri bozmayayım ama bu, içinde hem macera, hem gizem hem de aşk olan harika bir roman. En başta da dediğim gibi elimden bırakamadım ve 1 günde romanı bitirdim.

Bir ara Mert bize romanını hemen yayınlatmakla bir süre beklemek arasında kararsız kaldığından bahsetmişti, ama bence iyi ki hemen yayınlatmış da biz de bu güzel kitabı hemen okuyabildik. Kendisi de Trabzon'lu olan Mert kitabında yerel yiyeceklerden, adetlere pek çok hoşlukla da kitabını süslemiş. Bu kitabın 20 yaşında gencecik bir yazara ait olduğuna inanmak çok zor, kurgu, anlatım hepsi son derece usta işi. Umarım Mert şimdiden yeni romanı üstünde çalışmaya başlamıştır:) Çünkü kendisinden yeni romanlar okumak için sabırsızlanıyorum. Kitabın sonundaki "teşekkür" bölümüne de değinmeden geçemeyeceğim, çok tatlı bir yazı olmuş:) Mert'in gönülden tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum. Ters Düz'i okumayanlara da biran önce okumalarını tavsiye ediyorum:) Bu arada Mert romanını bir diziye de uyarlamak istiyorum, oyuncuları bile düşünmüş, bakın:)

17 Aralık 2015 Perşembe

Golem - Gustav Meyrink

Sevgili arkadaşım Deep'in tavsiyesi bu kitap. Simavi Yayınları'ndan 1992 çıkan kitap 315 sayfa. Ferit Edgü kitaba "Efsaneden Romana" isimli bir önsöz yazmış.

"Eğer Rimbaud sözcüklerin simyacısı ise, Kafka da düşlerin simyacısıdır. Meyrink ise efsanelerin simyacısı. Çünkü bir efsaneden fantastik yazının bir başyapıtını, Golem'i çıkarmayı başarmıştır. Efsaneyi arıtarak; ayrıştırdığı öğeleri kendine özgü formüllerle yeni bir düzenlemeye tabi tutup yeni öğeler yaratarak."

Meyrink 1868- 1932 yılları arasında yaşamış Avusturyalı yazar, fantastik kurgu alanında Almanca yazmış en saygı değer yazar olarak tanımlanmış. Çocukluğu Viyana ve Münih'te geçmiş olmakla beraber 1883'te (romanın da geçtiği) Prag'a yerleşmişler. Meyrink'in hayatı oldukça ilginç. Hayatının dönüm noktası olduğunu ifade ettiği çok garip bir olay var örneğin, 24 yaşında elinde bir silahla intihar etmek üzereyken, birisinin kapısının önüne bir kitapçık bıraktığını duyuyor ve hemen kapıyı açıp bakıyor ki kitapçığın ismi "ölümden sonra yaşam". Bunun üzerine okült, spiritüel konulara merak salıyor. Daha sonra evleniyor, çocukları oluyor ve kendi oğlu da 24 yaşında intihara teşebbüs ediyor. Gerçekten ilginç...

Romana gelirsek, Golem Yahudi efsanesine dayanan bir yaratık. Kahramanımız bir mücevher taşı oymacısıdır, bir gün Angelica isminde güzel bir kadın elinde bir kitapla birden odasına girer ve ona "Pernath Usta" diye hitap eder. Kitap çok özel bir kitaptır, sihirli bir Zebur. Hikaye böyle başlar. Ama kitabı çok anlatamıyorum, öncelikle hem şiirsel dili hem de fantastik yapısı itibariyle kitabı takip etmekte zorlandım, olaylar çok açık bir şekilde anlatılmıyor bazen ve bazen de düşle gerçek birbirine karışıyor sanki. Aslında keyifli bir kitap ama salim kafayla okunmalı:) Keyifli okumalar dilerim:)

12 Aralık 2015 Cumartesi

Aşık Kadınlar – D. H. Lawrence

Uzun yıllar önce D. H. Lawrence’ın Lady Chatterley’in Sevgilisi romanını okuyup çok etkilenmiştim, sonra Oğullar ve Sevgililer’ide okumuştum, yine hoş bir romandı ama ilkinin yanında biraz zayıf kalmış olduğunu söyleyebilirim. Aklımda yazarın başka bir kitabını daha okumak vardı ama nedense bir türlü sıra gelmedi, bugüne kadar. Aşık Kadınlar’ın Bilge Yayıncılık 1986 Dünya Klasikleri serisine ait baskısını okudum. Kitabın başında çeviriye de imzasını atmış olan Nihal Yeğinobalı’nın derlediği yazar hakkında bilgi mevcut. Buradan bir kaç bilgi aktarayım, yazarımız 1885 İngiltere doğumlu, ilk romanını 26 yaşındayken yazmış, bu arada vereme yakalanmış, ertesi sene eski bir öğretmeninin karısı Frieda ile Almanya’ya kaçmış, Lawrence’ın aşkı uğruna eşini ve çocuklarını terk eden Frieda ile evlenmişler, Aşık Kadınlar’ın Ursula’sı olarak biliniyormuş kendisi. Yazarın 30’lu yaşlarının başında yazdığı Aşık Kadınlar onun en çok değer verdiği kitaplarındanmış. Frieda ile “hızlı makinalaşmaya başlayan Batı uygarlığının yitirdiği ilkel, vahşi, temel ögeleri bulmayı umduğu, dünyanın gelişmemiş köşelerine bir hac yolculuğuna” çıkmışlar. 1928’de yani 43 yaşında Lady Chatterley’in Sevgilisi’ni yazmış yazar. 1930’da –henüz 45 yaşındayken- Güney Fransa’da baş ucunda Frieda, veremden vefat etmiş Lawrence. Böylesine usta bir yazarın bu kadar erken hayata veda etmesi çok acı gerçekten...

Aşık Kadınlar 1916’da yazılmış olduğu halde erotik bulunduğu için ancak 1921’de yayınlanabilmiş. Yazar bunu en tipik en güzel eseri kabul etmiş –herhalde o zamana kadar yazmış oldukları arasında- ve romandaki Ursula’nın Frieda, Birkin’in ise kendisini anlattığını itiraf etmiş.

560 sayfalık kitabımızın konusuna gelirsek, İngiltere’de geçiyor hikaye, endüstri devrimi hızla devam etmektedir, içinde madenler olan ve çoğunluğunun maden işçisi olduğu kasabada Ursula Brangwen 20’li yaşlarda genç bir öğretmendir, kız kardeşi Gudrun ise sanat çevrelerinde az çok tanınmış bir heykeltraştır, uzun ca bir aradan sonra Shorthands kasabasına ailesinin yanına dönmüştür. İki kız kardeş birbirleriyle son derece uyumlu ve yakındır. Gudrun aslında Londra, Paris gibi büyük şehirlerdeki sanat ortamlarından sonra kasabayı biraz sıkıcı bulmakla birlikte maden ocaklarının birinin sahibinin varisi zengin ve son derece erkeksi bir yakışıklı olan Gerald’ı gördükten sonra fikrini değiştirir. Bu arada ablası Ursula’da zarif, yakışıklı ancak Gerald kadar erkeksi değil de biraz daha ince yapılı, düşünce dünyasına daha yakın olan müfettiş Rupert Birkin’den hoşlanmaktadır. Ancak arada onun uzatmalı gayri resmi sevgilisi Hermione vardır. Kısacası roman bu dört farklı karakterin ilişkilerinin dinamiği üzerinedir.

Ursula nispeten daha yumuşak başlı ve uysal olmakla birlikte yine de bir kadının yerini, evliliği, aşkı sorgulayan düşünen bir kadındır, aşk onun için önemlidir, onu bulmak ve yaşamak ister.

Gudrun aşkı, evliliği çok da önemsemeyen, kendi ayakları üstünde durmayı, bağımsızlığı bunlardan üstün tutan daha vahşi ve hesaplı bir kadındır.

Gerald her zaman hayran olunan, yakışıklı, güçlü, zengin bir erkektir, aşkı merak etmekle birlikte gurur onda daha ağır basar, aşk konusunda kafası karışıktır, çok da ona göre bir şey değildir aşk, onda tutku ağır basar.

Birkin belki de içlerinde en karmaşığıdır, Ursula ile aşkı tanıyıp kabul etmek zorunda kalır ama onun esas aradığı aşktan öte bir şeydir, bir kadınla kurulabildiği gibi erkekle de kurulabilir bu bağ, kafaca uygunluk, her yönden bir bütünleşmedir onun aradığı. Bu açıdan bir kaç yerde okurları da şaşırtır.

Kitapla ilgili değerlendirmeme gelecek olursak, doğrusu kitabın ilk kısımlarında pek çok konuyu tartışıyor karakterler, açıkçası bu düz konuşmalar beni biraz sıktı, ama kitabın ikinci yarısından sonra olaylar gelişmeye başlayınca ben de kitaptan daha çok tat almaya başladım. Hoş bir kitap olmakla beraber en başta da dediğim gibi Lady Chatterley’in Sevgilisi’nin yerini alamaz benim için. Yine de güzel bir edebiyat eseri tabi ki. Keyifli okumalar.

6 Aralık 2015 Pazar

Aşkın Gücü- Richard Matheson

Kozmik Kitaplar’dan 2004 yılında ikinci baskısını yapmış olan kitap daha önce “Yaşamın Ötesinde” ismiyle basılmış. Yazar Ben Efsaneyim, I-Robot gibi fantastik, bilim-kurgu türünde önemli ve meşhur eserler vermiş birisi. 280 sayfalık kitap 1977 yılında yazılmış, yazarın önsözde dediğine göre yazar öncelikle ölüm sonrası deneyim ve öte alem konusunda uzun araştırmalar yapmış ve eserinde de çok küçük kurgusal istisnalar dışında araştırmaları sonucu edindiği bilgileri kullanmış. Yıllar önce başrolünde yakın bir zamanda (trajik bir biçimde intihar sonucu) hayatını kaybeden Robin Williams’ın oynadığı Yaşamın Ötesinde – Aşkın Gücü isimli filmi izlemiş ve çok etkilenmiştim. Filmin romandan uyarlandığını öğrendiğimde romanını da okumak istedim. Gerçekten çok ilginç bir kitap, filmin romanın birebir uyarlaması olmadığını söyleyeyim. Film daha çok görselliğe odaklanmış, bu açıdan çok başarılı. Roman ise yer yer neredeyse öbür dünya hakkında soru cevap tarzında devam ediyor. Ama oldukça merak uyandırıcı ve sürükleyici.

Romanın konusundan bahsedelim, Chris başarılı bir yazar ve 4 çocuklu mutlu bir aile babasıdır, 46 yaşında bir araba kazası sonucu hayatını kaybeder. Bu ölüm onun için çok beklenmediktir, üstelik eşini o kadar sever ki onu bu dünyada yalnız bırakmayı kabullenmesi çok zordur. Ölüm SONRası hayatına geçişi işte bu nedenle biraz zor ve zaman alıcı olur. Sonunda Chris cennete gider, tabi bu arada ölüm, sonrası, cennet, cehennem gibi konularda rehber ruhunu sorular sorar. Cennet gibi mükemmel bir yerde olsa hala aklı karısı Ann’dedir. Her karşısına çıkana karısı Ann’in ne zaman yanına gelebileceğini sorar. Bir gün Ann’in intihar ettiğini öğrenir. Bu durumda Ann ile hiç bir zaman buluşamama riski vardır. Chris çok üzülür ve karısına yardım etmek ister. Bu alışılmadık bir durumdur, ama Chris ve Ann birbirlerinin ruh eşleridir ve aralarında sıradışı bir uyum ve birlik vardır. Chris her şeyi göze alır ve karısına yardım etmek üzere yola çıkar...

Gerçekten oldukça sıra dışı bir kurgu, doğrusu roma niteliğinden ziyade verdiği bilgilerle ilgimi çeken bir kitap oldu, konuya meraklı okurlara tavsiye ederim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...