26 Mayıs 2015 Salı

Yabancı Kucak - Ian McEwan

Yazarın 1981 yılında yazmış olduğu kitap,Can Yayınları’ndan 1992 yılında çıkmış . Kitabın çevirisini de Pınar Kür yapmış. Yazar genellikle çok uzun kitaplar yazmıyor, çoğu kitabı 150-200 sayfa arası, Yabancı Kucak da 152 sayfa. Ian McEwan’dan bahsedecek olursak, arka kapaktan aldığımız bilgiye dayanarak yazarın 1948 İngiltere doğumlu olduğunu, 1976 yılında ilk romanıyla Sommerset Maughamödülünü aldığını söyleyebiliriz. John Fowles yazar için “McEwan daha şimdiden kendi üslubunu ve kendi dünyasını yaratmış bulunuyor… Onu okumak dürtüsüne kimse karşı koyamaz,” demiş.

Yabancı Kucak’ın konusuna gelirsek, Mary ve Colin çifti tatil için İngiltere’den Venedik’e gelmiştir, bir otelde kalmaktadırlar. Bir gün yemek yiyecek bir yer ararken 60’larındaki Robert ile tanışırlar. Robert onlarla sohbet eder ve sonrasında da onları karısı Caroline ile tanıştırmak üzere evine götürür. Ama bu yaşlı çiftle ilgili her şey çok gariptir. Romanda hem Mary ve Colin’in ilişkileri ile ilgili detayları okuruz hem de Robert ile Caroline’in sırlarına ortak oluruz. Yine romanın arka kapağında “yazar, bir Venedik romanı olarak başlayan Yabancı Kucak’ın olay örgüsünün yarattığı dayanılmaz gerilimle, bir sadomazohist cehenneme ulaşıyor. Bu romanda ‘Güçlülüğün kötülüğü ve kötülüğün gücü, çelik gibi bir serinkanlılıkla ve kedi gibi kurnaz bir zerafetle iç içe geçmektedir.’” şeklinde kitaptan bahsedilmiş. Kitabın bir de filmi var, kitabı okuduktan sonra bunun gayet başarılı bir uyarlama olduğunu sçyleyebilirim. Zaten senaryosunu meşhur oyun yazarı Harold Pinter yazmış, yönetmen de Paul Schrader.

Ben romanı gerçekten beğendim. Yazar zaten çok sevdiğim bir yazar. Bu romanında da müthiş bir gerilim yaratmayı başarmış. Zaman zaman bazı karakterlerin tepkilerini çok inandırıcı bulmasam da hem o karanlık atmosferi hem de gerilimi okura çok iyi yansıtıyor ki bence iyi bir roman da böyle olmalı:) Keyifli okumalar:)

Resim:http://static.guim.co.uk/sys-images/Guardian/Pix/pictures/2011/8/18/1313681021924/The-Comfort-of-Strangers--001.jpg (filmden bir kare)

21 Mayıs 2015 Perşembe

Doğuş Otomotiv Trafik Hayattır!

Araç kullanırken telefonla konuşmayın, hayatı susturmayın!

Çünkü Trafik Hayattır!



Hayatımızın en önemli unsuru haline gelen trafik güvenliği konusunda farkındalık yaratmayı hedefleyen ve örnek uygulamalar geliştiren Trafik Hayattır platformu iletişim faaliyetlerine ara vermeden devam ediyor. Toplumsal sorumluluk alanı içerisinde trafik güvenliğine öncelikli olarak önem veren Doğuş Otomotiv, Trafik Hayattır ile trafikte saygı kültürünü yaygınlaştırmayı hedefliyor.


Trafik güvenliği konusunda Türkiye’nin en istikrarlı kurumsal sorumluluk markası haline gelen Trafik Hayattır platformu 10 yılı aşkın süredir, çeşitli bilinçlendirme projelerini başarıyla yürütüyor.



Trafik güvenliğini ve yaya güvenliğini sağlamada en önemli unsurlardan cep telefonu kullanımına, farklı projeleriyle dikkat çeken Trafik Hayattır platformu, yeni bir animasyon yaparak ‘araba kullanırken cep telefonu ile konuşmanın’ dikkat dağınıklığına sebep olduğunu vurguluyor.


Cep telefonu kullanımı her geçen gün artıyor. Buna paralel olarak şehir içi kazalarında da artış söz konusu. Cep telefonu ile konuşmanın reaksiyonları %80 azalttığı gerçeğini göz önüne alırsak Trafik Hayattır bu konuya eğilerek doğru bir strateji uyguluyor.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Ao Haru Ride

2014 yılına ait bir anime ile karşınızdayım. 12 bölümlük bu anime serisi MBS yapım şirketine ait. Türü romantik, okul ve dram olarak geçiyor. Çizimleri gerçekten çok başarılı. Bana Lovely Complex ve Kimi Ni Todoke'yi hatırlattı. Açılış ve kapanış kısımlarını çok beğendim. Evet gelelim konumuza. Yoshioka ve Kou birbirlerini orta okuldan tanımaktadırlar. O zaman birbirlerinden hoşlansalar da bu duygular açığa vurulmamıştır ve Kou'nun taşınıp okuldan ayrılmasıyla da yarım kalmıştır. Lisede aynı okula gitmeleri ve hatta aynı sınıfa düşmeleriyle birbirlerini tekrar hatırlarlar. Ancak ikisi de çok değişmişlerdir. Kou yakışıklı, kendine güvenli ancak "uzak" biri olmuş, Yoshioka ise kolay arkadaşlık kurabilmek için daha "rahat" ve biraz daha "erkeksi" bir kıza dönüşmüştür. Yine de ikisi de eski duygularından izler taşıdıklarını fark ederler. Özellikle Yoshioka, Kou'ya yardım etmek ve onun eskisi gibi daha neşeli biri olmasını istemektedir.

Ben bu animeyi çok beğendim. Hem çizimleri, hem konusu ile çok tatlı, romantik bir animeydi. Bir de 12 bölümde bütün hikaye çok güzel anlatılıyordu. Bazı 25 bölümlük animelerde bölümleri dolduracağız diye sıkıcı ve gereksiz konulara girilebiliyor. Gerçi bence bu serinin devamı da gelebilir. Kısacası imdb puanı 8,2 olan bu seriyi tavsiye ederim. Keyifli seyirler:)

Resim:http://img1.ak.crunchyroll.com/i/spire4/3dabfbfc682233fe2381ce6f4087ba3e1402342009_full.jpg

16 Mayıs 2015 Cumartesi

The Key (Anahtar) - Joe Vitale

Biliyorsunuz bir kaç yıl önce (aslında neredeyse “uzun yıllar önce”:)) Çekim Yasası çıkmış ve ortalığı kasıp kavurmuştu. Bu süreçte yerli, yabancı bir çok “çekim yasası” versiyonu kitap da çıktı. Çekim yasasını genel olarak bilmekle beraber bu furya, işin ticarete dökülmesi beni biraz geride tutmuştu. Bu kitabı ise dört beş yıl önce indirimli görünce dayanamamış almış ama yıllarca elimi sürmemiştim. Nedense geçenlerde kitaplıkta görünce, daha fazla “okunmamış” kalmasına içim elvermedi:)

Pegasus yayınlarından 2009 yılında çıkmış olan kitap 280 sayfa. Yazarı Joe Vitale de anladığım kadarıyla ilgili konuda oldukça meşhur bir isim.Hayatı da oldukça ilginç, kendisi çekim yasası ile tanışana kadar evsiz, fakir, obez bir adammış. Sonra nasıl olmuşsa çekim yasası sayesinde kilo vermiş,zengin olmuş, meşhur olmuş, mükemmel bir hayata kavuşmuş ve kanseri yenmiş. Pek çok kişi çekim yasasını deneyip hiç fayda görmediğini iddia ediyor ancak yazara göre bu kişiler çekim yasasının sırrını bilmiyor. Halbuki o kadar basit bir sır ki; netlik ve çelişkilerden kurtulmak! Örnek verecek olursak, çok para kazanmak istiyorsunuz ama bilinç altınızda çok paranın sizi bozacağından korkuyorsanız asla çok para kazanamazsınız. Çekim yasasını uygulamaya başlamadan önce zihninizdeki olumsuz inanç ve düşüncelerden kurtulmanız gerekiyor. Aslında kitap çok temel bazı düşüncelerin örneklendirilerek detaylandırılmasından oluşuyor. Ben kitabı gerçekten çok beğendim, hatta bazı yöntemleri uygulayıp olumlu sonuçlar aldığımı da söyleyeyim. Yazar aralarda sürekli diğer ürünlerini de pazarlamaya çalışıyor ama kitap şu haliyle gayet basit ve uygulanabilir yöntemler içeriyor. Yalnız çeviri gerçekten özensizdi.Yine de anlaşılıyor tabi. Çekimi yasası konusunda tavsiye edebileceğim bir kitap. Keyifli okumaldi.Yine de anlaşılıyor tabi. Çekimi yasası konusunda tavsiye edebileceğim bir kitap. Keyifli okumalar.

Son olarak; Hayallar gerçekleşir, evet, sizinkiler bile, ama siz de onları karşılamalısınız, kalkın ve hayalleriniz yönünde bir şeyler yapın.

Resim 2:http://callingdreams.com/wp-content/uploads/2014/07/joe-vitale.jpg

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Toradora!

2008 yapımı bu 25 bölümlük animemizin adını mutlaka duymuşsunuzdur. Romantik ve okul hayatı konulu dizinin imdb puanı 8,3. Konumuz ise şöyle; Ryuuji suçlulara benzeyen görünüşü ile göz korkutucudur, gerçekte ise son derece kibar bir çocuktur. Taiga ise "cep boyutlu kaplan" lakabına sahip minyon ama saldırgan diyebileceğimiz ve yine herkesin gözünü korkutan bir kızdır. Bir gün Taiga'nın Kitamura'ya ilan-ı aşk ettiği kağıt Ryuuji'nin eline geçer ve -oralarını tam anlamadım:)- Ryuuji Taiga'nın emrine amade olur, her türlü işini yapmaya başlar, yalnız yaşayan kız için yemek bile pişirir. Sonra ikili samimi ilişkiler kurarlar ve Taiga Ryuuji ve annesi ile yaşamaya başlar. Ryuuji Taiga'nın arkadaşı Minori'den hoşlanmaktadır. Böylece Ryuuji Taiga'ya Kitamura'nın aşkını kazanmasında, Taiga da Ryuuji'ye Minori'nin aşkını kazanmasında yardım etmeye başlar. Ama sonraları aşkın yönü değişir. Doğrusu çok abartılan bu animeyi ben pek beğenmedim, maalesef bence 8,3'ü hiç hak etmiyor. Yine de siz belki seversiniz, keyifli seyirler:)

Resim: http://static.tvtropes.org/pmwiki/pub/images/toradora_main.jpg

Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar “Biz Mektup Yazardık” Sergisi’nde!

İş Sanat Kibele Galerisi’ndeki “Biz Mektup Yazardık” Sergisi geçmişi günümüze taşıyor.


Bursa’nın ufak tefek yolları

Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri

Tepeden tırnağa şiir gülleri

Yiğidim aslanım burda  yatıyor



İşte mürekkep bu dizelerdeki gibi damlar Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kaleminden… Sanatçı, 64 yıllık hayatına sığdırdığı sanat tutkusunu, aşklarını, sevinçlerini, hüzünlerini, dostluklarını çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Anadolu’nun naifliğiyle yakın dostu Nâzım Hikmet’e yazdığı bu dizelerdeki gibi aktarır kâğıda ve tuvallere… Onun şiirlerindeki ve tablolarındaki narlar, dutlar, ayvalar kimi zaman sevdiği kadına duyduğu özlemi kimi zamansa amansız bir kara sevdayı anlatır. Babasından Batı Edebiyatı’nı, annesinden Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı öğrenen sanatçı Anadolu’nun toprak damlı evlerinden, İstanbul’un martılarından, köpüren denizinden, Âşık Veysel’in sazından dem vurur…


Bedri Rahmi Eyüboğlu iç dünyasını tuvallere ve şiirlere aktarırken sanat, edebiyat, siyaset ve iş dünyasının önemli isimleriyle gerçekleştirdiği, yaşadığı döneme ışık tutacak mektuplaşmaları da tarih yolculuğundaki yerlerini alıyor.  Güzel Sanatlar Akademisi’nde başlayıp Paris’te süren eğitim hayatından, resim tutkusunun peşinden gittiği Anadolu’daki yurt gezilerine kadar sanatçının yaşamından birçok kesiti yansıtan mektuplar, “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile İş Sanat Kibele Galerisi’nde ilk kez gün yüzüne çıkıyor. 


Sergi, hem sanatçının kaleme aldığı hem de kendisine gelen yüzlerce mektubun Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından uzun soluklu ve titiz bir çalışma ile kitaplaştırılmasına paralel olarak hayata geçiriliyor. Sanatçının gelini Hughette Eyüboğlu’nun hazırladığı, editörlüğünü Rûken Kızıler’in üstlendiği kitabın ve serginin tasarımı Emre Senan tarafından gerçekleştirildi.


Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Avrupa’da öğrenci olduğu günlerden Akademi’de öğretmen olduğu günlere pek çok anıyı barındıran mektuplar, orijinal olarak sahiplerinin kendi ifadeleriyle ve kendi imzalarıyla ziyaretçilere ulaşıyor. Sadece ressam ve şair olarak değil mozaik, seramik, vitray ve yazma sanatçısı, heykeltıraş, öğretmen ve yazar kimlikleriyle de sanatımıza kalıcı eserler bırakan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun pek çok isimle sürdürdüğü yazışmaları aynı zamanda sanatçılar arasındaki kuvvetli bağı da gözler önüne seriyor. Her biri tarihi belge niteliğindeki mektuplar; sanatçıların o dönemde yaşadığı ekonomik sıkıntılara dair fikir verirken, yaşanan zorlu koşullara rağmen gerçekleştirdikleri idealleri ile tarihe not düşürebilmeyi başarmış bu insanların umutlarını yitirmediklerini de en iyi şekilde ortaya koyuyor.


Sanatçının Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fikret Muallâ, Âşık Veysel, Adalet Cimcoz, Orhan Veli Kanık, Necip Fazıl Kısakürek, İbrahim Çallı, Andre Lhoté, Fahrünisa Zeid, Abidin Dino, Reşat Nuri Güntekin, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Arif Kaptan ile mektuplaşmalarının her biri ziyaretçilerde ayrı bir tat bırakmayı vaat ediyor. İş dünyasının önde gelen isimleri Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı’nın mektupları da Eyüboğlu arşivinin önemli parçaları arasında yer alıyor.  


Serginin bölümlerinden biri de Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun yaşamını şekillendiren iki kadın, eşi ressam Eren Eyüboğlu ve büyük aşk yaşadığı, “Karadutum” dediği Mari Gerekmezyan ile mektuplaşmalarından oluşuyor. Eren Eyüboğlu, büyük aşk yaşadığı Karadut’u sonsuzluğa uğurladıktan sonra eşinin elini bırakmayarak o zor günleri atlatmasına ve resme odaklanmasına yardımcı olacak kadar güçlü iken, diğer taraftan Mari Gerekmezyan ise ölümünün ardından bile gözlerini yaşartacak kadar sevdalı olduğu bir isim. 


64 yıllık yaşamına çok şey sığdıran Bedri Rahmi… 


İş Sanat Kibele Galerisi’nde çağdaşlarıyla yazışmalarının ilk kez gün yüzüne çıktığı “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi ile anılan sanatçının hayat hikâyesi Trabzon’da başlar. Takvimler 1911 yılını gösterdiğinde Görele Kaymakamı Mehmet Rahmi Bey ve Lütfiye Hanım’ın ikinci çocuğu olarak hayata merhaba der. Asıl adı olan Ali Bedrettin, zaman içinde önce Bedir’e sonra Bedri’ye dönüşür.  Babasının görevi dolayısıyla yerleştikleri Trabzon’daki lise resim öğretmeni ünlü ressam Zeki Kocamemi tarafından keşfedilir. Sanatçı yine bu dönemde edebiyata da merak salar ve ilk şiirlerini yazmaya başlar.


1929’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne giren Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı gibi Türk resminin mihenk taşlarının öğrencisi olma şansına erişir. Edebiyata olan ilgisinin üzerine düşer ve Ahmet Haşim’den estetik ve mitoloji dersleri alır. 1930’larda hayat onu bu kez Fransa’ya götürür. Dijon ve Lyon’da bir yandan çalışarak Fransızcasını geliştirmeye çalışırken, bir yandan da Gauguin, El Greco, Cezanne gibi beğendiği ressamların eserlerini kopya eder. Sanatçı, ileride hayatını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile de Fransa’da tanışır. 1940’lı yıllara gelindiğinde kalbine “kara saplı bir bıçak” gibi saplanan Mari Gerekmezyan girer. Asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapar, sanatçı bu büste duyduğu minneti Mari’nin çeşit çeşit portrelerini yaparak ve ona şiirler yazarak yanıtlar. Artık bütün İstanbul ve elbette Eren Eyüboğlu bu tutkulu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi Eyüboğlu 1975 yılındaki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı aşkla, resimle, edebiyatla, dostlarıyla, dönemin önde gelen kültür ve düşünce insanlarıyla bir arada geçirir. 


Meraklıları için 5 Mayıs - 20 Haziran arasında İş Sanat Kibele Galerisi’nde ziyaret edilebilecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar - Biz Mektup Yazardık” Sergisi, sanat ve kültür tarihimizde eşine az rastlanır bir iz bırakmayı vaat ediyor. Sergide orijinal el yazılı mektuplar ve sanatçının çizimleriyle süslediği desenli zarfların yanı sıra mektuplaşılan isimlerin Bedri Rahmi Eyüboğlu tarafından yapılmış portreleri de yer alıyor. Serginin ziyaretçilerini güzel bir sürpriz de bekliyor. İsteyen katılımcılara, sanatçının desenleriyle hazırlanmış mektup ve zarflarla sevdiklerine yazma imkânı sunuluyor. Şimdi özlemle andığımız eski günlerdeki gibi mektup yazma zamanı!


 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

8 Mayıs 2015 Cuma

İpekli Mendil - Yekta Kopan

Can Yayınları’ndan 2014 yılında çıkan kitabı bir öykü sözlüğü olarak tanımlamak mümkün. Yekta Kopan Eşik Cini dergisi için başlayıp uzun zaman da kendi kendisine sürdürdüğü bu çalışmayı,”Okumak-Yazmak” başlıklı atölye katılımcılarıyla genişletmiş ve ortaya İpekli Mendil çıkmış. Aslında 174 sayfalık bu kitabı okumam haftalar sürdü çünkü her gün en fazla bir kaç madde okudum. Gerçekten çok keyifli bir okuma oldu üstelik. Öncelikle hemen hemen bütün Türk öykü yazarlarına yer verilmiş, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Halit Ziya Uşaklıgil (ki “Zerrin” maddesi altındaki alıntı ile kitaptaki en sevdiğim maddelerden biri oldu) gibi edebiyatımızın temellerini oluşturan klasikler veya Melisa Kesmez, Seray Şahiner gibi genç yazarlar dahil olmak üzere çok çeşitli yazarlar kitapta yer almış. Maddelerde kah o öykünün kısa bir özetine yer verilmiş kah sadece öyküden bir alıntıyla yetinilmiş, veya öykünün verdiği duygu anlatılmış sadece. En güzeli de kitabın sonunda yazar (doğum tarihi ile), madde ve öykü (hangi kitapta yer aldığı ile birlikte) listesi olması.

İpekli Mendil’in kapağına “öykümüzde nesneler, karakterler, mekanlar ve daha fazlası” açıklaması da konulmuş. Kitabın ismi de Yekta Kopan’ın o güzel önsözünde açıklanmış. Yekta Kopan, Sait Faik’in İpekli Mendil isimli öyküsünde geçen “Ya… İyi, halis ipekli mendiller hep böyledir. Avucunun içinde istediğin kadar sıkar, buruşturursun: sonra avuç açıldı mı, insanın elinden su gibi fışkırır,” kısmından çok etkilenmiş. Kitabın okurlarına da her bir maddenin ellerinden böyle su gibi fışkırmasını temenni ediyor Gerçekten de benim için öyle oldu, eğer siz de iyi bir öykü kitabı tavsiyesine ihtiyaç duyuyorsanız bu kitabı okumanızı tavsiye ederim, çok titiz bir çalışmanın ürünü olduğu belli oluyor. Kitabın kapağını da çok beğendiğimi ekleyeyim. Keyifli okumalar dilerim.

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Yalın Tutku - Annie Ernaux

Bu kitabı, aslında bir kitap blogu olmayan, ama severek takip ettiğim Ege'nin blogu sayesinde keşfettim, Ege bu kitabın kadın ve erkek arasındaki tutkuyu sulandırmadan anlatan güzel bir kitap olduğunu söylemişti. Gerçekten de öyleymiş.Önce yazarı tanıyacak olursak, Annie Ernaux, 1940 doğumlu Fransız yazar, Paris'te edebiyat öğretmenliği yapmış ve kadın-erkek ilişkileri üzerine pek çok roman yazmış, ödüller kazanmış. Yazım türü için Wikipedia'da "oto-sosyo-biyografi" deniliyor. Sanırım Amelié Nothombé'un yazım türü de buna giriyor. Yazarın L'autre (Öteki) isimli romanı da 2008'de sinemaya aktarılmış.

Yalın Tutku'yu Cem Yayınları'nın 1992 baskısından okudum. Yazarın kitaplarının bildiğim kadarıyla güncel baskısı olmasa da www.nadirkitap.com'dan pek çok kitabını bulmak mümkün. Kitabımızın konusuna gelirsek, anlatıcımız olgun yaşta (iki üniversiteye giden oğlu var) -aynı yazar gibi- bir edebiyat öğretmeni. Fransa'da görevi dolayısıyla bulunan bir yabancıya aşık olur. Ancak kitap bu aşkı pek anlatmaz, hatta adamı bile çok az anlatır. Esas konu kadının adama duyduğu müthiş tutkudur. Bu tutku o derece ileridir ki kadının gündelik hayatı adamla olan görüşmelerinin arasını doldurmak için yapılan zorunluluklardan ibaret hale gelmiştir.
57 sayfalık kitabın sonunda, basında çıkan kitap ile ilgili yorumlar eklenmiş.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...