Sayfalar

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Inception: Başlangıç


Sonunda Başlangıç filmini ben de seyrettim, gerçekten çok güzeldi. İnsan zihnini konu alan veya az da olsa buna değinen filmleri seviyorum. Bu filmde de bilinçaltı ve rüyalardan bahsedilmişti. Açıkçası film biraz karışıktı, tamamen açıklanmamış kısımlar vardı ama bence tamamen anlaşılması da gerekmiyor, ben filmi izlediğim sırada hissettiklerim ve filmin bana verdiği ilhamla ilgileniyorum. Zaten eminim kısa süre sonra bu filmin de romanı çıkar. Bu arada film bence çok romantikti, Cobb'un karısı Mal'ın takıntısı ve sürekli rüya aleminde kalmak istemesi... Yalnız filmde çok fazla aksiyon vardı bence, daha az olsa daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum, yani rüya mistisizmi daha çok öne çıkarılsaydı, rüyaların o sisli puslu atmosferi daha çok vurgulansaydı. Bu sisli puslu atmosfer Cobb'un karısı Mal ile birlikte inşa ettikleri o en alt katmandaki kısımda vardı. 148 dakika olan film o kadar sürükleyici ve heyecanlıydı ki bana çok kısa geldi. Herkese tavsiye ederim bu filmi. Imdb'de 9.1 puanla 4. sırada.

24 Ağustos 2010 Salı

Venedikte Ölüm


Thomas Mann'ın en bilinen eserlerinden biri olan Venedik'te Ölüm isimli uzun hikayesini okumaya başladım. Aschenbach 40 yaşına yaklaşmış bir yazardır, son zamanlarda yaşadığı tıkanıklık nedeniyle bir tatile ihtiyaç duyar, bunun için önce bir adaya gider ancak istediği şeyi bulamaz, daha sonra ise Venedik'e gider. Ancak bir sanatçı duyarlılığına sahip olduğu için gördüğü her şey başka insanların aksine onu çok etkiler. Örneğin Venedik'e giden gemide kendisine genç görüntüsü vermiş, müşterileri eğlendirmekle görevli yaşlı bir çığırtkan onu çok etkiler, adeta allak bullak eder. Sonra bana göre gayet komik olan gondolcu ile olan diyalog gelir, Aschenbach Venedik limanından San Marco meydanına gitmek üzere gondola biner, ancak gondolcu onun söylediklerine önce cevap vermez, kendi kendine mırıldanır sonra ters cevaplar verir, sonra şu komik diyalog geçer;
gondolcu "Lido'ya gitmek istiyorsunuz,"
Aschenbach "Ama sizinle değil,"
gondolcu "ben güzelce götürüyorum,"
Bunun üzerine Aschenbach söylenenin doğruluğunu görüp (!) yatışır.
Kıyıya çıkınca gondolcuya vermek üzere para bozdurup gelince gondolcunun kaçmış olduğunu görür, meğersem kaçak gondolcuymuş. Bu küçük olay bile onu çok etkiler ve şu sözlerle hassasiyteini dile getirir;

"Girgin, konuşkan bir adamınkine oranla, içine kapanık-suskun birinin gözlem ve izlenimleri daha bulanık olmakla beraber daha derinlere işler; onun düşünceleri daha ağır, daha gariptir ve daima bir hüzün gölgesi taşır. Bir bakış, bir gülüş, bir fikir değiş tokuşuyla kolayca geçiştirilecek imajlar, algılar onu aşırı derecede meşgul eder; sükutunda derinleşir, önem kazanır; bir olay, bir serüven, bir heyecan olurlar. Yalnızlık orijinaliteyi, o cesurca ve yadırgatıcı güzelliği, şiiri yaratır. Yalnızlık aynı zamanda, ters, orantısız ve saçma olanı, caiz olmayanı da yaratır. Nitekim yolculuğa ait tipler, tutturduğu sevgili teranesiyle o iğrenç ihtiyar züppe; çalışması durdurulan, alacağı paradan olmuş gondolcu; Aschenbach'ın ruhunu hala rahatsız ediyordu. Mantığına güçlükler çıkarmamakla, muhakemesine yeni işler yüklememekle beraber, ona öyle geliyordu ki, çok acayip şeylerdi bunlar; rahatsız edici yanları da bu çelişmeden doğuyordu herhalde..."

Burada anlatılanlar bence Aschenbach'ın bir yazar olmasından kaynaklanıyor, kendisi bu özellikleri taşıdığı için bir yazar olabilmiş bence. Orhan Pamuk'un Hintli meslektaşı ve sevgilisi Kiran Desai de "Yazarlar genelde çok melankolik olurlar," demiş. Yukarıdaki paragrafta da var melankoli.

Romana geri dönecek olursak, Aschenbach oteline geldikten sonra Polonyalı bir aile, özellikle de onların 14 yaşındaki kusursuz görünüme sahip oğulları dikkatini çekiyor. Sürekli gözleri etrafında bu çocuğu arar oluyor, bu çocuğun adının Tadeusz olduğunu öğreniyoruz. Bir ara çocuk sahilde arkadaşlarıyla oynuyor, yanında yine kendi yaşıtı başka bir erkek çocuk var, yakın arkadaş oldukları anlaşılıyor, diğer çocuk bir ara esas çocuğu yanağından öpünce Aschenbach "Sana tavsiyem şudur, bir yıllığına gezilere çık, iyileşmen için en az bu kadar zamana ihtiyacın var çünkü," diye düşünmesinden, biz Aschenbach'ın bu bunalımının sebebinin karşılıksız bir aşk olduğunu anlıyoruz. Aslında önceleri bu duygusuna net bir isim veremiyor, hatta "baba sevgisi gibi" diyor ama daha sonra bu bir tutkuya, saplantıya dönüşüyor. Gündüzleri Venedik'te ailesiyle birlikte dolaşan çocuğu takip ediyor, otele dönünce kimse tarafından görülmekten korkmadan içeride olduğunu bildiği oda kapısına başını dayayıp öylece duruyor. Bir taraftan düşüncelerinin imkansız olduğunu düşünse de diğer taraftan da olabileceğine ihtimal veriyor. Hatta kendisine eskisinden daha çok bakmaya, sık sık berbere gidip bakım yaptırmaya başlıyor.

İlginç bir nokta da Aschenbach'ın güzelliğe tutkusu, kendisi kısa boylu ve yaşlı olduğu için üzülüyor, bir ara Tadeusz'un dişlerinden ve solgun teninden onun çok sağlıklı olmadığını çıkarıp ömrü fazla uzun olmayacağı için seviniyor, buradan da onu ne kadar sevse de güzelliğinden ötürü kıskanmakta olduğunu görüyoruz. Bu düşünceye kitapta iki kere yer verilmiş.

Daha sonra Aschenbach berberde bir "afet" lafı duyuyor, bir de şehrin sık sık ilaçlanması adamın kafasını karıştırıyor, sağda solda araştırsa da bir cevap alamıyor çünkü hükümet turstlerin şehri terk ederek maddi kayba yol açmasını önlemek için gerçeği gizliyor. Bunun üzerine seyahat acentasındaki bir İngilizi sıkıştırararak kentte Hint Kolerası salgını olduğunu öğreniyor. Bunun üzerine gitmesi gerektiğini düşünse de Tadeusz'dan ayrılmayı göze alamadığı için kalıyor. Ancak kendisini eskisi kadar iyi hissetmediğini de fark ediyor. Ertesi günse Tadeusz ve ailesinin otelden ayrılmak üzere olduklarını öğreniyor. Çocuk otelden ayrılmadan önce arkadşıyla sahilde oynarken o yine hayallere dalıp onu izliyor ve oturduğu yerde fenalaşarak odasına çıkarılıyor ardından çabucak hayata veda ediyor...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

"Kuzenim Rachel"i bitirmiş bulunuyorum. Bundan sonraki satırlarda kitabın sürpriz sonunu yazacağım, eğer kitabı okumaya niyetliyseniz yazının devamını okumayın! Philip kör kütük aşık olmuştur ve gözü Rachel'den başkasını görmez, doğum gününden bir gece önce artık iyice delirmiştir ve aile yadigarı bütün mücevherleri kadının önüne yığar ve evlenme teklifi imasında bulunur, aralarında bir yanlış anlaşılma olur ve Philip teklifinin kabul edildiğini zanneder. Daha sonra bunun bir yanlış anlaşılma olduğunu anlayan delikanlı yıkılır ve haftalarca hasta yatar, bu durumda Floransa2ya dönmeye niyetli Rachel de o iyileşinceye kalmaya karar verir. Bu umutsuz günlerde Philip amcası Ambroise'in kendisine yazıp yollamamış olduğu bir mektubu bulur, burada amcası Rachel'in yetiştirdiği bir takım bitkilerle kendisini zehirlediğinden kuşkulandığını söylemektedir. Philip kendisini de zehirlediğinden şüphelenmeye başlar. Artık Rachel'e duyduğu duygular nefrete dönüşmüştür. Bu arada bahçe düzenlemesi devam etmektedir, bir gün işçilerden biri onu bahçede yeni inşa edilmekte olan köprüyü kullanmaması için uyarır, köprü sağlam gibi gözükmekte ancak kuvvet taşıyamaz durumdadır. O gün Philip, manevi babasının kızı ve en yakın arkadaşı Loise'i eve davet eder, Rcahel da onlara katılır ve üçü sohbet eder, daha sonra Rachel bahçede yürüyüş yapacağını söyleyerek çıkar, o yokken Philip Loise'e korkularından bahseder ve bir delil bulmak için Rachel'in odasını karıştırırlar ancak hiç bir şey bulamazlar, Rachel'in sakladığı hiç bir şey yoktur. Philip birden vicdan azabı duyar ve bahçeye koşar, bahçede korktuğu manzarayla karşılaşır...
Bugün kütüphaneden Thomas Mann'dan "Venedikte Ölüm"ü ve Philip K. Dick'den "Yüksek Şatodaki Adam"ı aldım..

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Kuzenim Rachel


Köklü bir İngiliz ailesinden gelen - beni en çok etkilemiş yazarların bu ülkeden çıkmış olduğu tezi yine doğrulanıyor- 1907 doğumlu Daphne du Maurier'in en başarılı romanlarından biri de "Kuzenim Rachel". Daha önce Rebeka isimli romanını da almış ama henüz okumaya fırsat bulamamıştım. Kuzenim Rahcel'i pazartesi günü kütüphaneden aldım, şu an ortalarındayım ve oldukça sürükleyici bir roman. Ambroise küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş olan kendisinden 20 yaş küçük amca oğlunun vasisi olur ve ona kendi oğlu gibi davranır. Büyük bir çiftlikte uşaklarıyla birlikte gayet mutlu bir hayatları vardır ve bir kaç yakın dost dışında yalnız sayılırlar. Ambroise'in eskiden beri ep romatizmadan şikayeti vardır, doktorlar kışı sıcak iklimli bir ülkede geçirmesini tavsiyeederler, o da tek başına İtalya'ya gider ve orada çok uaktan akrabsı olan Rachel ile anışır, ondan Kuen Racheldiye bahseden mektuplar yazar. 43 yaşına adar kadınlardan hep uzak duran ve onlardan hiç hoşlanmayan Ambroise tanıştıktan 6 ay sonra bu kadınla evlenmeye karar verir. Sık sık philipe mektup yazarak gelişmeleri de bildirir. Bir süre sonra mutsuz olduğunu yazma başlar ve daa sonra hastalandığından bahseder. Philip endişelenmekte ve için için Rachel'den nefret etmektedir. Ambroise son mektubunda "Philip hemen gel beni Rachel denen bu zebaninin elinden kurtar," yazmıştır. Bunun üzerine hemen Floransa'ya giden Philip Ambroise'în öldüğünü öğrenir, denilene göre babası gibi o da beyin tümöründenhayatını kaybetmiştir, o mektupların sebebi de tümördür. Philip evine gei döner, bir süre sonra da Rachel'de haber gelir, bunun üzerine Philip onu evine davet eder, bu davetin tek sebebi kadını aşağılayıp üzmektir. Ancak kadınla tanışan Philip çok şaşırır çünkü o hiç de hayal ettiği gibi değildir, minyon ve çok güzeldir. Ona düşmanlık beslemesi mümkün değildir. Hatta Ambroise'in ona hiç miras bırakmamış olmasında dolayı kızıp kendine bıakılandan ona aylık maaş bağlatır. Kendisi fark etmese de, umulduğu gibi vaftiz babasının kızı Loise'e değil de yavaş yavaş Yenge diye hitap ettiği Rachel'e aşık olmakta ve onun çiftlikten ayrılışını geciktirmeye çalışmaktadır. Bakalım bu aşk gün yüzüne çıkacak mı ve Ambroise'in ölümü aydnlanacak mı?

15 Ağustos 2010 Pazar

Önce Ayşe Kulin'in Sevdalinka'sını okumayı denedim, hemen hemen yarısına yaklaşmıştım ama sonra Sırp vahşetini anlatan bu kitabı okumanın beni üzdüğünü ve kötü hissettirdiğini fark ettiğim için devam etmemeye karar verdim, Ayşe Kulin her zamanki gibi çok güzel yazmıştı ama bitirmemek benim için daha iyi olacaktı... Sonra Hemingway'in en iyi kiatplarından biri olan "Güneş De Doğar"a başladım ama onun da 100. sayfasına yaklaşmışken (216 sayfaydı tamamı sanırım) oldukça zor okumakta olduğumdan onu da bırakmaya karar verdim... Beğendiğim bir kitabı oldukça hızlı okuyabiliyorum ama beni çekmeyen kitaplar çok yavaş gidiyor. Yarın bir aksilik olmazsa kütüphaneye gidip yeni bir şeyler bakacağım, zaten oradan yararlanabileceğim süre de hızla azalıyor.

6 Ağustos 2010 Cuma

"The Big Story"- Morris West

Morris West'in "The Big Story" isimli kitabını bitirmek üzereyim. Yakın dostumuz Sevim Hanım'ın tavsiyesi ile okuduğum bu kitap gerçekten çok sürükleyiciydi. Richard Ashley isimli 40 yaşındaki bir gazeteci İtalya'da kendisini zirveye taşıyacak bir hikaye yakalamıştır. Kendisinin eski sevgilisiyle evli olan ve şu sıralar seçimlere aday olmaya hazırlanan yaşlı Orgagna dükünün yaptığı yolsuzlukları ve haksızlıkları anlatan bir hikayedir bu. Son adım hikayesini destekleyen fotoğrafları aracıdan satın almaktır. Ancak son anda bu satıcı (Grafano) fiyatı yükseltir, bundan dolayı da buluştukları otelin kafesinde tartışırlar, fotoğrafları alması mümkün olmaz. Bunun hemen ardından Richard'ın eski sevgilisi Cosima gelir ve birlikte arabayla kırlara giderler. Orada geçmişten ve bugünden bahsederler, birbirlerine olan sevgileri hala devam etmektedir ama artık birlikte olmaları mümkün değildir. Richard ona neden geldiğini açıklar, Cosima Richard'ın durumunu anlar ve eşinin resimlerinin gazetede basılmasını umursamadığını söyler. Daha sonra dönüşte arabayla giderlerken -arabayı Richard kullanmaktadır- bir kaza yaparlar, Grafano'yu ezmişlerdir. Ancak Richard adamın öldürüldükten sonra arabalarının önüne atıldığını düşünmektedir, üstelik Orgagna'nın fotoğrafları da Grafano'nun çantasının içinden çıkmaz. Richard Cosima'yı otele bıraktıktan sonra polise ifade vermeye gider, polis müfettişi olayın üstünde çok durmaz ancak kendisinden otelde kalmasını ve habersiz bir yere ayrılmamasını rica eder. O akşam Orgagna dükü onu teşekkür etmek ve aslında resimleri basmaması konusunda pazarlık etmek üzere evine yemeğe çağırır. O akşam yemekte Cosima ve dük dışında, dükün sekreteri ve metresi Elena, onu evlendirmek istedikleri ressam Tullio ve bir ingiliz olan Harlequin de vardır. Pazarlık kısmında Richard resimlerin elinde olmadığını düke belli etmez ve kozlar elindeymiş gibi davranır.Ancak dük de Graffano'yu öldürtüp Richard'ı katil durumuna düşürmüştür. Bu kozunu,müfettişe Richard'ı bir süre kendi villasında misafir etmek istediğini söyleyerek güçlendirir. Müfettiş kabul eder. O akşam Richard çok değişik şeyler öğrenir, Graffano Elena'nın kardeşidir ve Elena kendisini terk etmiş olan düke çok kızgındır, Richard bir yandaş bulmuştur şimdi. Ayrıca Harlequin de tarafsız olduğundan Richard'a yardım edebileceği sinyallerini verir. Villaya gidildikten sonra Richard Elena'nın dükün kahyasının oğlu olduğunu öğrenir, kahya düke ölümüne bağlı bir hizmetkardır. Ancak burada Richard ve Elena işbirliği konusunda daha da yakınlaşırlar. Elena Richard'ın daha önce Graffano'dan satın alamadığı resimleri ona verir. Richard'ın kendine güveni tamdır artık. Cosima ile olan ilişkisi ise son derece kararsızdır, bir süre ondan şüphe eder sonra ona haksızlık ettiğini düşünüp beraber gitme hayalleri kurar ama sonra yine şüphe eder. Bu arada dük çok daha açık sözlü bir pazarlığa oturur Richard'la, ama o boyun eğmez. Bir gün dük son çareye başvurur ve fotoğrafları almak için onu zehirler, panzehiri ise eğer fotoğrafları verir ve hikayeden vazgeçerse ona vereceğini söyler. Richard mecburen fotoğrafları verir ve panzehire kavuşur. Ama kont onu arkadan vurur ve Graffano cinayeti ile suçlar. Evet hikayenin burasındayım, Richard'ın bir şekilde bu dertten paçasını kurtaracağını düşünüyorum. 15 sayfam kaldı. Gerçekten çok süürkleyici bir hikayeydi, özellikle kahramanların psikolojisine yer verişi açısından da güzeldi. Morris west'in kitapları sanırım Türkçe'ye çevirilmemiş ama bazı kitapları sinemaya uyarlanmış, tavsiye ederim.

Not: Kitabı bitirdim, okumak isteyenler için sonuna yazmayacağım ama çok sürpriz bir şekilde bittiğini söyleyebilirim.