Monokl
Yayınları’ndan bu sene çıkan 270 sayfalık kitabımızın çevirisini Pınar Umman
yapmış. Sally Rooney’in ilk kitabı olan Arkadaşlarla Sohbetler oldukça ses
getirmiş, Guardian “Snapchat neslinin Salinger’i” demiş, Zadie Smith yine çok
beğendiğine dair bir yorum yapmış. 1991 doğumlu İrlandalı yazar Trinity Collage
mezunu.
Romana gelirsek,
kahramanımız Frances 21 yaşında bir üniversite öğrencisidir, liseden en yakın
arkadaşı ve eski sevgilisi olan Bobbi ile birlikte (Bobbi’yi ilk sayfalarda
erkek zannetmiştim ama kız) şiir okuma performansları sergilemektedirler. Bir
gün ünlü sayılabilecek fotoğrafçı ve yazar Melissa ile tanışırlar, Melissa
(sanıyorum 37 yaşında), onları evine davet eder. Orada Melissa’nın kocası (32 yaşında,
biraz ünlü bir oyuncu) ile de tanışırlar. Bobbi ile Melissa’nın yakınlaşması
dolaylı olarak Nick ile Frances’in de yakınlaşmasına sebep olur. Frances
aslında sıkıntılı bir durumdadır, ailesi maddi açıdan pek iyi durumda değildir
ve ona sınırlı yardımda bulunabiliyorlardır, iş konusunda pek bir şey yapmak
istemez, Bobbi’yi güzelliği, maddi durumu ve ilişkilerinden dolayı kıskanır.
Sürpriz bozan
olabilir diyerek devam ediyorum, Frances Nick’i öper ve ilişkileri başlar.
Kitap bana fazlasıyla Sırça Fanus’u hatırlattı, onu da okurken böyle içim
sıkılmıştı, yani kitap sıkıcı değil ama karakterin iç sıkıntısı sizi de içine
çekiyor. Kitap iyi yazılmış gerçekten, bence o yaşlardaki bir insanın
hissettiği “hayatım ne yöne gidiyor? ne olacak şimdi?” gibi endişelerini,
boşluk hissini güzel anlatmış.
Ama yani, Frances
ve Nick ikisi de deli etti beni. Hadi Frances’i anlıyorum, tam bir boşlukta ve
tutunacak hiç birşeyi yok, gerçi staj yaptığı yerden iş teklif ediliyor
neredeyse, o işi sevdiği ve paraya ihtiyacı olduğu halde kabul etmiyor falan...
Nick ise tam bir patolojik vakka, 32 yaşına kadar nasıl gelmiş anlamak mümkün
değil, hiç birşeye “hayır” diyemediği için saçma sapan olaylar yaşıyor...
Melissa Nick ilişkisi zaten ayrı bir inceleme konusu. Frances bu ilişkiyi
canlandıracak bir “nesne” muamelesi gördüğünü anladığı halde hala o kadar
boşlukta ki ikinci kere yine bu ilişkiye devam ediyor. Frances’in annesi
kızının evli bir erkekle birlikte olmasını nasıl onaylıyor ona da şaşırdım...
Yani bu ilişkiler yumağından çok bir anlam çıkaramadım, sadece yukarıda dediğim
gibi o gençlik psikolojisini iyi vermiş diyebilirim, Frances’in yaşadıkları yer
yer bayağı dramatikti... Ama bu kitapta bu kadar abartılacak birşey
göremediğimi de ekleyeyim, sıradan bir kitap bence... Yine de merak duygusuyla
çabucak okunacak bir kitap. Ha bu arada Frances ve Bobbi’nin kendilerini çok
zeki bularak yaptıkları konuşmaları da sıkıcı bulduğumu ekleyeyim. Yani olan
bitenler hiç de zeki insanların başına geliyormuş gibi değil bence... Keyifli
okumalar dilerim....