Yukio Mişima en sevdiğim yazarlardan birisi, gerçi şu zamana kadar sadece başyapıtı sayılan Bereket Denizi dörtlemesini okudum ama, diğer eserleri de listemde. Mishima: A life in 4 chapters filminden benim gibi bir Mişima sever olan sevgili blogger arkadaşım Vladimir sayesinde haberim oldu; kendisinin filmle ilgili yazısı şurada .
Yazar hakkında bilgiye kitaplarıyla ilgili yazılarımda kısaca yer vermiştim ancak bahsedeceğim film daha çok bir biyografi olduğundan buraya da alıntılamak istiyorum;
“14 Ocak 1925 doğumlu yazar, 12 yaşına kadar anneannesi tarafından bakılmış, anne tarafı Samuray ailesinden geliyormu,ş anneannesi çok sert biriymiş ve Yukio’yu hep kızlarla ve kız oyuncaklarıyla oynatmış. 12 yaşında anne ve babasının yanına geri dönmüş Yukio, yazı yazmayı çok seviyormuş ama aşırı sevgisi babasının hoşuna gitmemiş, babası da çok sert ve askeri disiplini seven bir adammış ve efemine bir uğraş olarak gördüğü için yazı yazmasını yasaklamış, ama o gizlice yazmaya devam etmiş, annesi onu destekliyormuş ve ilk yazdıklarını hep annesi okuyormuş. Yazarın annesiyle garip (“neredeyse enseste varan” şeklinde bir ifade okudum) bir ilişkisi varmış. Bir de evlenip iki çocuk sahibi olmasına rağmen eşcinsel olduğu biliniyormuş, “Bir Maskenin İtirafları” isimli otobiyografik romanı çok ilgi görmüş. Mişima aktörlük de dahil olmak üzere çeşitli işler yapmış, hatta Tokyo Üniversitei’nden mezun olduktan sonra Ekonomi Bakanlığı’nda iş bularak parlak bir kariyer edinme fırsatı bulmuş. Bu arada çok fazla yazmış, çok üretken bir yazarmış. Ona yazarlık serüveninde Yasunari Kawabata yol göstermiş. 1968 yılında Kawabata Nobel ödülünü alınca, Mişima iki Japon yazarın üst üste ödül alma ihtimalinin düşüklüğünden dolayı kendisinin bu ödülü almasının pek olası olmadığını görmüş.
Milliyetçi bir dernek olan Kalkan Cemiyeti’ni kurmuş, Japonya'nın modernleşmesi ve geleneksel değerlerini yitirmesine karşı sert bir muhalefet tavrı göstermiş, bu fikirlerini Bereket Denizi dörtlemesinde savunmuş. Bu dörtlemeyi bitirdiği gün söyleyecek başka hiçbir şeyi kalmadığını hissetmiş ve bir yıl öncesinden planladığı gibi Japon Silahlı Kuvvetleri’nde görevli bir komutanı da bağlayarak bir konuşma yaptıktan sonra törensel intiharını (seppuku) gerçekleştirmiş.”
Mişima’nın sıra dışı yaşamı bir çok yazara ilham vermiş, hakkında bir sürü çalışma yapılmış. 1985 yapımı bu filmde yazarın hayatından kesitler sunarken eserleri yoluyla da onun hayat felsefesine ışık tutuyor.
121 dakikalık bu film isminde de görüldüğü gibi 4 bölümden oluşuyor;
-1-
Beauty
“Temple of Golden Pavillion”
-2-
Art
“Kyoko’s House”
-3-
Action
“Runaway Horses”
-4-
Harmony of pen and sword
İlk üç başlık Mişima’nın üç romanının ismini taşıyor. Dördüncü bölüm ise yazarın yukarıda bahsettiğim gibi Japonya’nın geleneksellikten uzaklaşmasını protesto ederek törensel intiharını gerçekleştirmesini anlatıyor.
Film yazarın çocukluğu ile başlıyor, büyükannesi tarafından ne şekilde yetiştirildiği, çocukluğundaki diğerlerinden farklı olma ve dışlanma duyguları, eşcinselliğini keşfedişi gibi konulara kısaca değiniyor.
“Güzellik” ismindeki ilk bölüm bize yazarın Altın Tapınak kitabından yola çıkılarak anlatılmış. Sinema tekniği olarak kitaplardan bahseden bölümler tiyatrovari bir dekorla renkli olarak perdeye yansırken, yazarın aralarda verilen hayatı siyah-beyaz olarak bunlardan ayrılmış.
Altın Tapınak, Japonya'nın en ünlü ziyaret yerlerinden birisi.
1956 yılında yazılmış olan ve büyük bir ticari başarı sağlamış olan “Altın Tapınak”ta biri kötürüm biri kekeme ve çirkin iki arkadaş kendilerine kız arkadaş bulabilmek için sakatlıklarını kullanarak onları acındırma yoluna gider. Ancak kekeme ancak güzelliğe takıntılı Mizoguchi bir şekilde Altın Tapınak’ın kendisini etkilediğini hissetmektedir ve onun için bundan kurtulmanın tek yolu Altın Tapınak’ı yok etmektir. Mişima, kendi güzellik takıntısını Mizoguchi yoluyla ifade etmektedir. Onun için insan güzelliğinin doruğundayken ölmelidir. Yıllar boyunca kendisini çirkin bulan Mişima mükemmel bir bedene kavuşabilmek için yıllarını ağır sporla geçirmiş, sonuçta özellikle üst bedenini istediği ölçüde geliştirebilmiştir. Fiziksel görünüşü ile ilgili sözlere karşı çok hassastır. Bu bölümde Mişima’nın özellikle gençlik yıllarında görünüşüne gösterdiği bu özen ve erkek arkadaşlarıyla bu yöndeki ilişkisine dair birkaç ipucu var.
1959 yılında yazılmış olan Kyoko’nun Evi sanıyorum yazarın dilimize çevrilmemiş bir romanı. Sanat başlığını taşıyan bu bölümde yine roman ve yazarın hayatı arasında paralellikler mevcut. Burada kahramanımız genç bir aktör, yine Mişima gibi güzel bir vücuda sahip olma hayali var. Annesinin sahip olduğu kafeyi borçtan kurtarmak için borçlu oldukları kadınla bir anlaşma yaparak hayatını ve bedenini bu kadına teslim ediyor. Ve böylece vücuduna türlü işkencelerin yapılmasına razı oluyor, burada iki taraf da olaydan zevk alıyor tabi, en sonunda kahramanımız bu kadınla birlikte ölmeyi göze alıyor. Mişima’nın kan görmek, şiddet, insan eti yemek gibi cinselliğe yönelik garip fantezileri de belki bu işkenceci kadın vasıtasıyla yansıtılmış, gerçi filmde yazarın bu yönüyle ilgili bir söylem yok. Ancak Mişima da kahramanımız gibi aktörlük yapmış, onun için güzel bir yüz ve güzel bir vücut sanatın parçası, bir aktörün enstrümanı aynı zamanda.
Isao'nun kendocu arkadaşlarıyla kurduğu Rüzgar Cemiyeti'ni gösteren filmden bir kare.
Üçüncü bölüm “eylem” adını taşıyor, Bereket Denizi dörtlemesinin ikinci kitabı olan “Kaçak Atlar” yazarın hayatına son vereceği seppukunun bir ön anlatımı adeta. Usta bir kendocu olan genç İsao aynen yazarımız gibi yozlaşmış, kapitalizmin oyuncağı edilmek istenen Japonya’nın kurtuluşu için tek yol olarak bazı vatan hainlerinin temizlenmesini görmektedir, imparatora sonuna kadar bağlı olan bu genç diğer arkadaşlarını da örgütleyerek bir grup kurar ve yine amacına ulaştıktan sonra yazarımız gibi Seppuku yapar. Mişima’ya göre intihar mastürbasyonun en ileri halidir. Filmde yazarın felsefesi öylesine şiirsel bir biçimde verilmiş ki; kelimeler ve hayatın kendisiyle ilgili çok güzel sözler yakalamanız mümkün. Kendisiyle yapılan ilginç bir röportaja da yer verilmiş, yaşamak için yazdığını söylüyor bu röportajında, en sevdiği yazar da Thomas Mann’mış.
Son bölüm kitaplardan bağımsız olarak, yazarın kendi kurduğu Kalkan Cemiyeti vasıtasıyla gerçekleştirdiği son eylemi anlatarak filmi sonlandırıyor.
Paul Shrader’in kardeşinin Japon eşi ile yazdığı ve yönettiği filmin imdb puanı 7,8. Mişima’nın sıra dışı hayatını ve eselerini merak ediyorsanız veya ilginç, güzel bir film seyretmek istiyorsanız mutlaka tavsiye ederim. Ayrıca yazarla ilgili rastladığım son derece ilginç bir yazı da şurada;
http://otekileredair.blogspot.com/2012/06/bir-maskenin-itiraflar-yukio-misima.html
Resim 3:http://bibliojunkie.files.wordpress.com/2010/12/the_temple_building.jpg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder