Sayfalar

8 Ocak 2015 Perşembe

Kafamda Bir Tuhaflık – Orhan Pamuk

Orhan Pamuk’un son romanı Kafamda Bir Tuhaflık geçen ay Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Uzun zamandır beklenen bir kitaptı, zaten yazılması 6 yıl (2008-2014) sürmüş. 466 sayfalık kitap, bozacı Mevlut’un bir kaç kuşağı kapsayan hikayesini anlatıyor. Orhan Pamuk zaten böyle kuşakları kapsayan aile hikayeleri yazmayı seviyor. Kitabın başında ve sonunda başta kahramanımız Mevlut Karataş’ın aile ağacı yer alıyor. Kitabın sonunda bir de 1954 (Mevlut’un doğumu)-2012 yılları arasında Mevlut’un hayatı ve ülkemiz ile dünyadaki önemli olayları içeren bir kronoloji var.

Kitabın iç kapağında başlığın altında “Boza satıcısı Mevlut Karatş’ın hayatı,maceraları, hayaller, ve arkadaşlarının hikayesi ve 1969 ile 2012 yılları arasında İstanbul hayatının pek çok kişinin gözünden anlatılmış bir resmidir,” şeklinde bir açıklama var.

İthafın yer aldığı sayfada bir kaç alıntı var, bunlardan ilki William Wordsworth’un Prelüd eserinden;
“Kafamda bir tuhaflık vardı,
İçimde de ne o zamana
Ne o mekana aitmişim duygusu.”

Kitabın adını buradan aldığını düşünüyorum, çünkü zaman zaman Mevlut yukarıda bahsedilen duygulara kapılıyor.

Gelelim romanımıza, Mevlut’un babası Mustafa 1963 yılında ailesiyle yaşadığı Konya’nın Beyşehir yöresindan ağabeyi Hasan ile birlikte para kazanmak üzere İstanbul’a gelir, burada ikisi yoğurtçuluk işini öğrenirler ve sokakta yoğurt satmaya başlarlar. Bir kaç yıl sonra Hasan, oğulları Korkut ve Süleyman’I da yanına çağırır. En sonunda da karısı Safiye’yi yanına aldırır. Bu süre zarfında zamanla köyden gelenlerin gece kondularını yapıp yerleştiği mahalleler olan Kültepe ve Duttepe’de diğer herkes gibi kendilerine arsa çevirip evlerini yaparlar. Kendi düzenini kuran Hasan da oğlu Mevlut’u İstanbul’a çağırır. Hem ortaokula gitmeye başlar hem de babasına okuldan sonra yoğurtçuluk ve akşamları da bozacılıkta yardım etmeye başlar. Ama bu şekilde okumak zordur.

Mevlut geceleri boza satarken servi ağaçlı eski mezarlıklara girmeyi sever, oralarda huzur bulurdu.

Bu arada babası ile amcası arasında da anlaşmazlıklar olur. Kısa sürede bakkalcılık ve tanıdıklar vasıtasıyla inşaat işlerine el atan Aktaşlar (Hasan ve oğulları) zengin olurken Mevlut ile babası bir türlü bellerini doğrultamazlar. Aktaşlar hep beraber bir aile hayatı yaşarken, Mevlut’un annesi ve ablaları köydedir ve gelmeye de niyetli değillerdir. Babasının anlaşmazlıklarına rağmen Mevlut amcasının ailesinden kopamaz. Korkut’un Boynueğri Abdurrahman’ın kızı Vediha ile evleneceği düğüne gider, orada Vediha’nın iki kız kardeşini görür ve adının Rayiha olduğu söylenen küçük olanına aşık olur. Üç yıl mektuplar yazdıktan sonra yine mektup vasıtasıyla kaçmaya karar verirler. Mevlut kızı kaçırır ama kendisini büyük bir sürpriz beklemektedir, isim doğrudur ama kaçırdığı kız Mevlut’un aşık olduğu değil diğer kız kardeştir…

İşte roman da bu kaçırma sahnesi ile başlar, sonradan Mevlut’un İstanbul’da o güne kadarki ve sonrasında da devamındaki hayatını anlatır yazar. Özellikle “Aşkta niyet mi önemlidir kısmet mi? Dilin niyeti ile kalbin niyeti, şahsi görüş ile resmi görüş” gibi sorular ve farklılıklar üzerinde duruyor roman.

Yazım tarzı da çok hoş ve kolay okunuyor, çoğunlukla kahramanlar kendi görüşleri ile hikayeyi anlatırken, yer yer de yazarın anlatımı eksikleri tamamlıyor. Mevlut’u öyle iyi tanıyor ve anlıyoruz ki, öyle gerçek biri ki ona sempati duymamak mümkün değil.

Tabi Mevlut’un hayatını özellikle 1969-2012 yılları arasında anlatırken yazar kaçınılmaz olarak da kapakta belirtildiği gibi İstanbul’un o yıllardaki toplumsal, siyasi ve çevresel durumunu da anlatıyor ve değişimleri bize gösteriyor. Örneğin 99 depremi, kentsel dönüşüm gibi konular romanın kurgusu üzerinde de oldukça etkili olmuş olan bazı öğeler.

Yaşlılığına, kitabın sonuna kadar Mevlut boza satmaktan vazgeçmiyor. Hatta kitabın sonlarına doğru insanlar da “aman sakın vazgeçme boza satmaktan,” der Mevlut’a. Sokakta boza satmanın unutulmaya yüz tutmuş ama sıcak bir gelenek olduğu vurgulanıyor, gerçekten ben de almasam da geceleri bozacının sesini duymak çok hoşuma gidiyor.


Pamuk’un bu romanı da her zamanki gibi tadı ağızdan uzun süre gitmeycek harika bir romandı. Mevlut’un aşkı, yaşadığı nostalji her şey dört dörtlüktü. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim.
Kitabın kapağını da çok beğendiğimi söyleyeyim. Ara Güler’e ait eski bir İstanbul fotoğrafı kullanılmış, yerlere ve duvarlara da duvar yazısı formatında kitaptaki baz önemli ayrıntılar yazılmış, çok hoşuma gitti.

Kısacası Kafamda Bir Tuhaflık uzun süre kafamda bir hoşluk olarak kalmaya devam edecek:)

Resim 2:http://i.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2014/12/01/fft99_mf5035798.Jpeg
Resim 3:http://www.dunyabulteni.net/media/haber/2013/11/30/8.jpg

11 yorum:

  1. Beğendin demek. Bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bayıldım, bayıldım:) tavsiye ederim Narda'cım:)

      Sil
  2. Genel olarak yazarın tarzını sevmiyorsan çok beğenir misin bilmiyorum ama benim en sevdiklerimden biri oldu, keyifli okumalar canım:)

    YanıtlaSil
  3. Ben iki romanını okudum ( Beyaz Kale, Cevdet Bey ve Oğulları) her ikisini de sevdim. Bu kitapta listemde, okyacağım mutlaka.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman bu romanını da beğeneceğinizi tahmin ediyorum,yorumunuz için teşekkür ederim Fatoş Hanım, keyifli okumalar:)

      Sil
  4. tüm kitaplarını okudum, şimdi buna başladım 70. sayfadayım. keyifle
    okuyorum şimdilik..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. seveceğinizi umarım, ben çok etkisinde kaldım:) keyifli okumalar dilerim:)

      Sil
  5. Ailelerin soyağacı güzel bir ayrıntı okuyucular için bakalım aldım zevkle okunacak gibi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet hem soyağacı hem de kronoloji dediğiniz gibi hoş ayrıntılar olmuş, siz de keyifle okursunuz umarım, sevgiler:)

      Sil
  6. orhan pamuka alışamadım ama tabii büyük yazar. okuycam taam :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. seveni çook seviyor, sevmeyeni hiç sevmiyor... ortası pek yok deepcim:))

      Sil