Uzun zaman önce Isabel Allende’nin Ruhlar Evi isimli romanını okumuş ve çok beğenmiştim. Çok severek takip ettiğim blogger arkadaşım Gül
Hanım’ın blogunda bu kitabı almış olduğunu görünce -bildiğiniz gibi Japon sevdamın da etkisiyle- düşünmeden ben de aldım Japon Sevgili’yi. Gül Hanım'ın yazısı için tıklayınız.
Isabel Allende çok ilginç bir yazar gerçekten. Daha önce yazdığımı buraya da alırsam;
"Yazarımız 1942 Şili doğumlu, dünyada en çok okunan İspanyolca yazan yazarlardan
biri. Romanlarında sıklıklı otobiyografik öğelerden de faydalanıyor. Isabel Allende’nin babası Peru’da büyükelçilik yapmış, aynı zamanda Şili’deki
1973 devrimiyle iktidara gelen Salvador Allende’nin birinci dereceden kuzeni.
Çoğu kaynakta Isabelle Allende, Salvador Allende’nin yeğeni diye
yazıyor.
1945 yılında Isabel Allende’nin babası ortadan kaybolunca (sebebiyle ilgili bir bilgiye ulaşamadım), annesi ve kardeşleriyle birlikte Şili’ye geri dönerler. Ancak daha sonra annesinin bir diplomatla evlenmesiyle sık sık yer değiştirirler, Isabel Beyrut’ta özel bir İngiliz okuluna devam eder, 1958’de Şili’ye geri dönerler. 1962 yılında evlenir, bu sıralarda hem çeviri yapan, TV’de orta düzeyde tanınan, hem de feminist bir dergide gazetecilik yapan bir kadındır. 1959-1965 yılları arasında Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütü’nde çalışarak Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunur. Şili’de bir süre İngilizce romanları İspanyolca’ya çevirir. Ancak diyalogları değiştirdiği ve kahramanları olduklarından daha zeki gösterip onlara daha “özgür” (belki daha feminist) sonlar yazdığı için işinden kovulur. Paula ve Nicholas adında (Nicholas, Ruhlar Evi’ndeki karakterlerden birinin de ismidir) iki çocuğu olur.
1973’te askeri darbe olmasıyla Allende soyadından dolayı zor zamanlar geçirir, aynen Ruhlar Evi romanındaki Alba’nın insanları hükümetin gazabından korumak için saklayıp yardım etmesi gibi Isabel Allende’de , annesi ve üvey babasının bir suikastten kıl payı kurtulmasına kadar, hükümetin arananlar listesindeki insanlara yardım eder. Daha sonra kendisinin de ölüm tehditleri alması ve arananlar listesine geçmesiyle Venezuella’ya gider ve 13 yıl orada kalır, burada gazetede köşe yazar. 1989’da Amerikalı ikinci kocasıyla tanışıp Amerika’da yaşamaya başlar."
1945 yılında Isabel Allende’nin babası ortadan kaybolunca (sebebiyle ilgili bir bilgiye ulaşamadım), annesi ve kardeşleriyle birlikte Şili’ye geri dönerler. Ancak daha sonra annesinin bir diplomatla evlenmesiyle sık sık yer değiştirirler, Isabel Beyrut’ta özel bir İngiliz okuluna devam eder, 1958’de Şili’ye geri dönerler. 1962 yılında evlenir, bu sıralarda hem çeviri yapan, TV’de orta düzeyde tanınan, hem de feminist bir dergide gazetecilik yapan bir kadındır. 1959-1965 yılları arasında Birleşmiş Milletler’in Gıda ve Tarım Örgütü’nde çalışarak Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bulunur. Şili’de bir süre İngilizce romanları İspanyolca’ya çevirir. Ancak diyalogları değiştirdiği ve kahramanları olduklarından daha zeki gösterip onlara daha “özgür” (belki daha feminist) sonlar yazdığı için işinden kovulur. Paula ve Nicholas adında (Nicholas, Ruhlar Evi’ndeki karakterlerden birinin de ismidir) iki çocuğu olur.
1973’te askeri darbe olmasıyla Allende soyadından dolayı zor zamanlar geçirir, aynen Ruhlar Evi romanındaki Alba’nın insanları hükümetin gazabından korumak için saklayıp yardım etmesi gibi Isabel Allende’de , annesi ve üvey babasının bir suikastten kıl payı kurtulmasına kadar, hükümetin arananlar listesindeki insanlara yardım eder. Daha sonra kendisinin de ölüm tehditleri alması ve arananlar listesine geçmesiyle Venezuella’ya gider ve 13 yıl orada kalır, burada gazetede köşe yazar. 1989’da Amerikalı ikinci kocasıyla tanışıp Amerika’da yaşamaya başlar."
Can Yayınları’ndan 2017’de çıkan kitap 333 sayfa. Yine katmanlı bir roman. İlk önce 20’li yaşlardaki Moldova asıllı İrina’nın
bir yaşlılar evinde işe girmesiyle başlıyor, bir süre onun yaşamını izliyoruz, sonra yaşlılar evinde kalmaya yeni başlayan havalı Alma’nın hayatına
tanık oluyoruz. Alma hayatının aşkı Ichi’yle türlü sebeplerden kavuşamıyor ama kader ağlarını örüyor işte... Gerçekten etkileyici bir
aşk var romanda. Arka planda da İrina’nın hayatı var tabi. İlginç bir diğer konu, benim hiç duymamış olduğum bir şey, 2. dünya savaşı sırasında
Amerika’da yaşayan Japonlar uzun bir süre, savaş boyunca yaşadıkları yerlerden toplama kamplarına sürülmüşler ve savaş bitene kadar, Japonlar teslim olana kadar
oralarda yaşatılmışlar.
Japon Sevgili’yi sevdim, çabuk okunan, ilginç ve merak uyandırıcı bir hikayeydi. Ruhlar Evi kadar etkileyici bulmadığımı da kısa bir not olarak
ekleyeyim. Keyifli okumalar dilerim.
Beni de andığınız için teşekkür ederim Eren Hanım:) ben de Ruhlar Evi'ni okumayı epeydir planlıyorum umarım çok uzatmadan başarırım^-^ İyi okumalar, sevgiler:)
YanıtlaSilBu güzel kitapla tanıştırdığınız ve güzel yorumunuz için ben teşekkür ederim Gül Hanım, sevgiler:)
SilÇok ilginç bir roman olduğu kesin Eren'ciğim, 2. Dünya Savaşı'nda Amerika'daki Japon'ların kamplara gönderildiğini ben de ilk kez öğrenmiş oldum. Bu konuyu araştırmak isterim kimbilir ne hikayeler çıkar? Eline, emeğine sağlık canım. :)
YanıtlaSilEvet benim de çok ilgimi çekti Müjde Abla, araştırmak istiyorum ben de rahat bir zamanımda, çok teşekkür ederim yorumunuza, sevgiler:)
Silkonusu güzel görünüyor.
YanıtlaSildeğişik bir kurgu tavsiye ederim Emine Hanım, sevgiler:)
SilSelam.
YanıtlaSilBen de "Kaderin Kızı" kitabını okumuştum yazarın ve çook beğenmiştim. Diğer kitapları için de yorumlar çok iyi, artık sırası ne zaman gelir bilmem ama aklımda olan bir yazar.
Sevgiler Eren'cim.
yazarı seviyorum ben de, çok önemli bir yazar, tavsiyen ve yorumun için teşekkür ederim Gülşah'cım, Kaderin Kızı'na da bakayım, keyifli okumalar, sevgiler:)
Silhımmm ruhlar evinin filmi çok güzel yaaa :) bu kitap da güzel evet belli. peki bunun filmi var mıydı yaa, tanıdık geldi :)
YanıtlaSilevet ben de çok severim, Jeremy Irons çok iyi, Meryl Streep..:) bilmem, bakmadım bak ona Deepcim, varsa seyrederiz..:)
SilSenin Japon sevdanı duymayan var mı acaba Eren'cim:) Şimdi Japon falan deyince, beynimin dekorasyon kısmında depoladığım, yıllardır gözümün gitmeyen iki şey var: Biri bir mutfak. Ocağın arkasındaki fayans camdan yapılmış ve orada el boyaması kocaman bir dal ve üzerinde japon kiraz çiçekleri uzanıyor. Çiçeklerin bazısı dalından kopmuş, ocagın arkasına dökülmüş. O simsiyah mutfakta, tüy gibi pembe sakuralar. Çok hoşuma gitmişti. İkincisi ise ayaklı kocaman bir ahşap tepsi. İspanyol bir arkadaşımda görmüştüm. Kahverengi zeminde şemsiyeli bir japon kadın, yine sakuraların altında yürüyor. El boyaması olmasına rağmen öyle gerçekçi çizilmişti ki, gözlerimi alamamıştım. İsabelle epeydir listemde, bir türlü sıra gelmiyor, geçen yıldan satın alıp hala okumadığım bir yığın kitap var, başlasam iyi olacak sanırım:)Sevgiler:)
YanıtlaSil:)) evet dekorasyonda da ayrı güzel Japon konsepti Bahar'cım, ne güzek anlatmışsın, ikisini de çok merak ettim, kimbilir ne güzellerdir, özellikle ayaklı ahşap tepsi..:)Isabel Allende'yi ben sevdim, sen de seversin umarım, sevgiler..:)
SilGül Hanım'da görüp edindim , tabii ki zamanı ne zaman gelir konusu byük sorun :D sen şimdi çok ta etkilenmedim gibi yazmışsın ya bekletirken vicdanım daha az sızlayacak :D
YanıtlaSil:)) yorumunu geç cevapladığım için kusura bakma Eylem'cim, rahat olsun vicdanın:)))
SilYazarın Ruhlar Evi'ni almıştım, sanırım yazarın adını Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler kitabında keşfetmiştim :)) Yakın zamanda okuyabilmek dileğiyle :))
YanıtlaSilGeç cevabım için kusura bakma:) Ruhlar Evi'ne bayılmıştım, Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler'i de merak ediyorum, teşekkür ederim yorumuna, sevgiler
SilJaponlara ilgin varsa kesinlikle Tavan Arasındaki Buda'yı okumalısın. Çok güzel bir kitaptır. 2.Dünya Savaşı'ndaki sürülme olayından o kitapta da bahsediliyordu. Seveceğini düşünüyorum.
YanıtlaSilTavsiyen için teşekkür ederim Şule'cim, evet merak ediyorum o kitabı da, ilginç bir konusu var, sevgiler:)
SilMerhaba. Size birsey danışmak istiyorum. Deeptone size sormamı söyledi.
YanıtlaSilEstafurullah ne demek, buyurun, buradan yazmak istemezseniz mail de atabilirsiniz:)
Sil