Sayfalar
▼
30 Eylül 2019 Pazartesi
Krem Bahane Cinayet Şahane - Elvan Sayar
Oğlak Yayınevi Maceraperest kitaplar serisinden çıkan kitabımız 182 sayfa, 2018 yılında çıkmış. Kitabın kapağında bir Zuhal Aydan macerası ibaresi yer alıyor, yani yazarımız yeni bir Zuhal Aydan macerası ile karşımıza gelebilir önümüzdeki zamanlarda. Kitabı, Yaprak Öz'ün instagram sayfasında görmüştüm, iki yazar aynı yayınevinden kitap çıkarıyor zaten.
Kitabımıza gelirsek, Zuhal 43 yaşında boşanmış bir annedir, aynı zamanda 15 yaşında bir kız annesidir. Ev hanımı olan Zuhal, eşi nafaka ödemelerini aksatınca ek gelir arayışına girer ve bir şekilde kendini komşusu Aysel vasıtasıyla, Şahane Kozmatik temsilcisi olarak bulur. Bir gün kendisine, bu şirkete 12bin TL borcu olduğuna dair mesaj gelince soluğu Şahane Kozmetik'te alır... Ama sular bir cinayet haberiyle bulanır...
Kitap su gibi akıp gidiyor, bir günde okuyabileceğiniz neşeli esprili bir kitap. Cinayetten ziyade orta yaşlı bir kadının eğlenceli dünyasına odaklanmış yazar. Kafanızı dağıtabileceğiniz bu tatlı kitabı tavsiye ederim, keyifli okumalar:)
23 Eylül 2019 Pazartesi
Aşktroloji - İlknur Gegek
İlknur Gegek astrolojiye ilgisi olan bir öğretmen, mesleği gereği birçok insan tanıdığından burçların tutarlılığı konusunda gözlem yapma imkanı olmuş, bu ilgisini ünlü aşklar üzerinde de değerlendirmiş. AZ Yayınlarından çıkan kitabımız 124 sayfa. Yazar ünlü çiftlerin ilişkilerini burç uyumu açısından incelemiş, çiftlerimiz Frida Kahlo- Diego, John Lennon- Yoko Ono, Tolstoy ve eşi, Balzac ve eşi ayrıca Tomris - Turgut Uyar, Özdemir Asaf- Yıldız Moran ve son olarak David- Victoria Beckham 'dan oluşuyor. Özellikle Özdemir Asaf, Turgut Uyar şiirlerinden örnekler de var. Fikir güzel, ama astrolojik değerlendirme haliyle biraz zayıf kalıyor, birkaç saatte okuyabileceğiniz hoş bir kitap. Keyifli okumalar dilerim...
Bonus: Şu an dinlediğim şarkı Beni Adınla Çağır Filmi'nin müziklerinde Sufjan Stevens'ten Visions of Gideon. Aşağıda Sufjan Stevens'i görüyorsunuz... :)
Ekşisözlük'ten okuduğuma göre "sufjan stevens'ın hikayesi de kendisi ve şarkıları kadar ilginçtir aslında. 1 temmuz 1975'te stevens ailesi tarafından detroit'teki evlerinin kapılarının önündeki süt sepetinin içinde bulunmuştur. "seni seviyorum" yazan bir not ile birlikte. jo-jo, zukey-dukey ve jam-jam adında 3 tane çocukları daha olan ve fakir bir aile olan stevenslar buldukları çocuğu da yanlarında tutmaya karar vermişlerdir. ve adını sufjan stevens koymuşlardır. ermeni sufi savaşçı abu sufjan muhammad'den esinlenerek. " (yazar "pumuckl")
16 Eylül 2019 Pazartesi
İyi Aile Yoktur - Nihan Kaya
Önce yazarımızı tanıyalım, 1979 doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi’nda İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu, Essex Üniversitesi
psikanalitik çalışmalar merkezinde yüksek lisans, KiNg’s Collage’da doktora yapmış, devamında da psikoloji konusunda çalışmalarına devam etmiş. Ayrıca
roman yazarı.
İthaki Yayınları’ndan Ekim 2018’de çıkan kitabımız 290 sayfa ve 4 bölümden oluşuyor.
Ayrıca yetişkinlikle karşılaşılan bütün psikolojik sorunların temelinde çocukluk yaşantıları ve tabi ki ebeveynlerle
yaşananlar olduğunu söylüyor (öncelikle Alice Miller) ve yazar. Çünkü çocuğun egosu henüz gelişmediği için zayıf ve her türlü yaralanmaya
açık...
“Ailesi bu çocuğa iyi bir terbiye verememiş, adap öğretememiş,” derlerse?” gibi bir endişeniz varsa, bu endişenizi haklı
gördüğünüz ölçüde onu çocuğunuzun mutluluğuna tercih ettiğinizi hatırlayın.
Bugün bile en basitinden “kimle evleneceğine hiç karışmadık” gibi “yüce gönüllü” yorumlar duyabiliyoruz sanki
normali bu seçimi anne ve babanın yapmasıymış gibi... Çocuğun bir birey olduğunu -kaç yaşına gelirse gelsin - kabul etmek çok zor oluyor...
Kitabın başlangıçta anne-babalara çok yüklendiğini düşünmedim değil, çocuğuna bağırmamış bir
anne baba düşüenmiyorum mesela, nasıl ki çoğu çocuk da anne babasına mutlaka bağırmıştır çünkü iyi-kötü tüm duygularımızın
en yakın şahidi tabi ki en yakınlarımız olacaktır. Ama her olayı kendi çerçevesinde değerlendireceğiz tabi ki, yani bir olayda o anki şartlara göre hissedilenler
değişecektir diye düşünüyorum.
Kitapta 5 yalında vejeteryan olan bir kızla ilgili örnek vardı, izlediği bir filmden sonra vejeteryan olmaya karar vermiş, ailesi buna saygı duymuş
ve evde yenen yemekler buna göre ayarlanmış. Ülkemizde böyle birşeyin mümkün olacağını düşünemiyorum.
Kitap toplumsal yapının temelinde de bu “aile kutsaldır” kabulünün olduğunu söylüyor, çünkü bu toplumsal kabuller
olmadan toplumu yönetmek, sisteme hizmet eden bu mekanizmalar olmadan onu yönlendirmek mümkün olmayacaktır... İyi evlat ol, itaat et, evlen, çocuk yap, itaat et...Aynen okulun da bu amaca
hizmet etmesi gibi... zorunlu eğitimin nasıl ortaya çıktığı da kitapta anlatılıyor... Birşeyi gerçekten kabul edebilmek, ancak onu eleştirebilmekle mümkündür
ancak annelik, aile bizim için kutsaldır ve eleştirilemez...
Kitaptan Alice Miller’a ait oldukça ilginç başka alıntı;
“Bir insanın anne-baba ve çocuk ilişkisi hakkındaki düşünceleriyle devlet ve vatandaş ilişkisi hakkındaki düşünceleri
arasında her zaman sıkı bir bağ vardır.”
Alice Miller bence şu an ülkemizedeki siyasi durumu açıklayan bir şey söylüyor; “Kitlelerin, kendi babalarını gördükleri
önder konumundaki insanlar, aslında öç alan çocuktur. Kitleler kendi amaçları (öç almak) için bu kişiye ihtiyaç duyar... Karşısında kendi
babası gibi konuşan, onun gibi hareket eden bir adam çıktığında , yetişkin de demokratik haklarını unutacak, hatta belki, hatt belki onları hiç algılayamayacak,
kendini bu adamın boyunduruğu altına sokacak, ona sevgi gösterilerinde bulunacak, kendini ona kullandırtacak, ona güvenecek, sonunda tamamen ona teslim olacak ve köleliğinin farkında
olmayacaktır. İnsanın hiçbir şeyin farkında olmaması çocukluğunun devam ettiği anlamına gelir.”
Son bölümde yazar okuma tavsiyeleri veriyor ve önem sırasına göre kitapları önemli alıntılarla birlikte listeliyor.
Kitap hakkında size biraz fikir vermeye çalıştım, ama ister anne olun ister olmayın bu kitabı okumanızı mutlaka tavisye ederim. Zaten kolay
okunan, bol örnekli, sohbet havasında bir kitap ; ancak her bölümde bolca kaynak verilmiş, sistematik yazılmış, temelleri olan bir kitap aynı zamanda. Sadece çocuk-ebeyn
ilişkisi de değil toplumsal yapı hakkında da (yukarıdaki alıntı gibi) pek çok şey söylüyor. Mutlaka tavisye ederim, keyifli okumalar...
resim 2: ithaki yayınları
9 Eylül 2019 Pazartesi
Akhilleus'un Şarkısı - Madeline Miller
Önce bu kitabı nasıl keşfettiğimi anlatmam lazım..:) www.sarapci.com severek takip ettiğim bir blog, Şarapçı şu yazısında şu yazısında yazardan ve eserlerinden övgüyle söz ediyor, mitolojiyi sevdiğimden Madeline Miller'ın ilk eseri, 2012 Orange Ödüllü Akhilleus'un Şarkısını - baskısı olmadığından- Nadirkitap'tan aldım.
Önce yazardan kısaca bahsedeyim, 78 doğumlu Amerikalı, Yunanca ve Latince öğretmenliği yapıyormuş, ilk kitabı Akhilleus'un Şarkısını tam 10 yılda yazmış. 2018'de de yine mitolojik bir karakter olan Circe'nin hikayesini anlattığı aynı isimli romanı yayınlanmış. HBO yazarın bu eserini 8 bölümlük mini dizi yapacakmış.
Kitabımız Everest Yayınları'ndan 2013 yılında çıkan 388 sayfalık kitabımızı Seda Çıngay çevirmiş.
Size de tanıdık geleceği gibi, Akhilleus (veya bizim okuduğumuz şekliyle Aşil) mitolojik bir kahraman, onu Aşil Tendonu ile ilgili söylenceden, gelmiş geçmiş en iyi savaşçı ünvanından veya Truva Savaşı'ndan rolünden hatırlayabiliriz. Bu arada Akhilleus'u Brad Pitt'in oynadığı 2004 yapımı Troy (imdb:7,2) filmi hatırlayacaksınız. Hemen söyleyeyim filmdeki Akhilleus'un hikayesinin kitapla ilgisi yok (ama kitabı okurken Akhilleus olarak kafanızda Brad Pitt'i canlandırmanızın hiç bir sakıncası yok tabi:))). Kitapta esas olarak Patroklos ve Akhilleus'un ilişkisi işleniyor.
Anlatıcımız Kral Menoitios'un oğlu Patroklos'tur. Kazayla bir çocuğun ölümüne sebep olunca, 9 yaşında Phtia'ya sürgün edilir. Burada Kral Peleus'un himayesinde savaşmayı öğrenecek ve günü gelince onun ordusunda yerini alacaktır. Peleus'un oğlu yine aynı yaşlardaki Akhilleus'tur, onun annesi Thetis'tir, denizlerde yaşasa da oğlunu sürekli himaye eder. Akhilleus o yaşta bile göz kamaştırır. Patroklos ve Akhilleus arkadaş olurlar ve kısa sürede de yakın dost, yoldaş olurlar. Thetis bu yakınlaşmayı yakından takip eder ve bunun dostluk sınırını aştığını fark edince onları ayırmaya çalışır ama başaramaz. Çünkü ikisi arasında müthiş bir bağlılık vardır. İlerleyen zamanda Troya Savaşı patlak verir. Burada Akhilleus'un rolü büyüktür, ortada pek çok kehanet vardır. Bu süreçte Akhilleus ve Patroklos pek çok sınavdan geçerler...
Konuyu fazla anlatıp heyecanını kaçırmak istemiyorum ama ben bu kitaba ba-yıl-dım... Çok güzel, sürükleyici, şiirsel bir dile sahip etkileyici bir kitaptı. Patroklos ve Akhilleus'un ilişkileri çok etkileyiciydi, özellikle son bölüm inanılmazdı, çok duygulandırıcıydı gerçekten. Mutlaka okumalısınız diyorum...:)
Yazarın resmi www.goodreads.com
2 Eylül 2019 Pazartesi
Kedimle Sohbetler- Eduardo Jauregui
Altın Kitaplar’dan 2017’de çıkan kitabımız 318 sayfa ve çevirisi (keşke aslı İspanyolca olan kitabın hangi dilden çevrildiği
de yazılsaymış, tahminimce çeviri İngilizce’den ama olsun..:) Hazal Gül’e ait. Çok beğendiğim kapak Gülhan Taşlı tarafından yapılmış,
kendisini tebrik ediyorum çünkü diğer dillerdeki kapaklardan çok daha etkileyici buldum kendisininkini.
Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum aslında, çünkü kedilerle ilgili kitaplar çok hoşuma gidiyor. Ama arka kapak yazısı çok iddiasızdı, tahminime göre mutsuz bir kadın sorunlarını kedisine anlatıp onun hareketleri veya miyavlamalarından anlam çıkarıyor olmalıydı, bir insan-kedi dostluğu hikayesi olabilirdi en iyi ihtimalle. Nedense kitabın çok da ilginç olmayacağını, vereceğim zamana değmeyebileceğini düşünüyordum. Ama... kitaba bayıldım....
Konumuz, Sara kendisi gibi İspanyol olan sevgilisi Jaquin ile yaşayan 39 yaşında pek de mutlu olmayan bir iş kadınıdır. Hayatının yolunda
olmadığının bilincinde ama bu kısır döngüden kurtulamayacak derecede olağan düzenin içinde sıkışmış durumdadır. Bir gün pencereden
içeri bakıp onunla konuşmaya çalışan Habeş kedisi dikkatini çeker, evet kedi konuşmaktadır ve adı da Sebilla’dır. Sara, bir kaç gün içinde
sevgilisinin 2 yıldır kendisini aldatmakta olduğunu öğrenir ve kısır döngü böylece onun isteği dışında da olsa çökmeye başlar. Sara’nın
hayatında başka bir çok sorun daha vardır ama Sebilla her zaman sonsuz kedi bilgeliği, verdiği öğütler ve alıştırmalarıyla yeni sahibin yanındadır.
Sebilla, başta anı yaşamak, anda kalabilmek, farkındalık gibi konular olmak üzere beden sağlığı, ekoloji, beslenme gibi konularda Sara’ya yol gösterir.
Başta da dediğim gibi, kitaba bayıldım, Ye, Sev, Dua Et’i okumamıştım ama sanırım o tarzda bir kitap. Beni çok etkiledi, yer yer duygulandırdı. Bir de Sara’nın bütün planlarının sorunsuzca işlememesi, zaman zaman ona uymayan şeyler de olması (örneğin Ivana ile mektuplardan sıkılması gibi) güzeldi.
Tek içime sinmeyen şey (dikkat sürprizbozan), Sara’nın kendi prensiplerine uymadığı halde içinde çalışmayı sürdürdüğü projeye ihnaet etmesi oldu, bunu etik bulmadım açıkçası, yani evet bu proje zaten kendisi insan ırkına ihanet etmekte olan bir petrol firması için yapılmaktaydı ama bununla mücadele için seçilen yöntem bu mu olmalıtdı emin değilim... Son olarak esas oğlanın teknede yaşmaası da bana uymadı diyerek yazımı bitiriyorum:)) Keyifli okumalar dilerim:)
Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum aslında, çünkü kedilerle ilgili kitaplar çok hoşuma gidiyor. Ama arka kapak yazısı çok iddiasızdı, tahminime göre mutsuz bir kadın sorunlarını kedisine anlatıp onun hareketleri veya miyavlamalarından anlam çıkarıyor olmalıydı, bir insan-kedi dostluğu hikayesi olabilirdi en iyi ihtimalle. Nedense kitabın çok da ilginç olmayacağını, vereceğim zamana değmeyebileceğini düşünüyordum. Ama... kitaba bayıldım....
Başta da dediğim gibi, kitaba bayıldım, Ye, Sev, Dua Et’i okumamıştım ama sanırım o tarzda bir kitap. Beni çok etkiledi, yer yer duygulandırdı. Bir de Sara’nın bütün planlarının sorunsuzca işlememesi, zaman zaman ona uymayan şeyler de olması (örneğin Ivana ile mektuplardan sıkılması gibi) güzeldi.
Tek içime sinmeyen şey (dikkat sürprizbozan), Sara’nın kendi prensiplerine uymadığı halde içinde çalışmayı sürdürdüğü projeye ihnaet etmesi oldu, bunu etik bulmadım açıkçası, yani evet bu proje zaten kendisi insan ırkına ihanet etmekte olan bir petrol firması için yapılmaktaydı ama bununla mücadele için seçilen yöntem bu mu olmalıtdı emin değilim... Son olarak esas oğlanın teknede yaşmaası da bana uymadı diyerek yazımı bitiriyorum:)) Keyifli okumalar dilerim:)