"Kehanet Gecesi" okuduğum ilk Paul Auster romanı. Yazarın kitaplarıyla kitapçılarda sık sık karşılaşıyordum, büyük bir hayran kitlesi olduğunu da biliyordum ancak nedense hiç almamıştım kitabını. Geçenlerde Serrose'nin blogunda görünce okumaya karar verdim. Kitabın ismi de büyük vaadlerde bulunuyordu:) Kısaca kitabın konusundan bahsedecek olursak Sidney Orr otuzlu yaşlarda bir yazardır, bir süre önce metroda merdivenlerden düşerek ölümcül bir kaza atlatmıştır, o zamandan beri yazı yazmaya ara vermiştir, hala normal hayatına tam dönememiştir. Bize hikayeyi Sidney anlatır. Eşi Grace güzel bir kadındır, bir yayınevinde kitap kapakları düzenleyen bir grafik tasarımcısıdır. Mutlu bir çifttirler ve NewYork'ta yaşarlar. John Trause, Grace'in babasının yakın arkadaşı ve aile dostlarıdır, John 50'li yaşlarda çok ünlü bir yazardır. Sidney'in sıradan hayatı bir gün bir Çinli tarafından işletilen Kağıt Sarayı isimli kırtasiyeye girmesiyle değişir, oradan aldığı mavi kapaklı bir defter Sidney'e yazma arzusu verir, yazdığı taslak kendi hayatından izler taşıyor gibidir, Kehanet Gecesi bu hikayede geçen romanın ismidir. Sydney'in yazdığı hikaye bir noktada tıkanır.
Çoğu yazarın genç yazar adaylarına verdiği öğütlerden ilki, "eğer romanınızda verdiğiniz ayrıntı romanın anlaşılması için gerekli değilse onu çıkarın"'dır. Ancak ben bu romanı oldukça bölük pörçük buldum. Örneğin Sidney'in yazdığı hikaye sözde kendi hayatıyla bazı ortak noktalara sahip, yani yazar bu fikri vermek istemiş sanırım, ama ben pek bir paralellik göremedim, ya da çok uzaktan bir esinti diyebiliriz. Veya, Sidney bir noktada mavi deftere yazdığı şeylerin gerçek olduğunu düşünüyor sanıyorum ancak burada da gerçekle pek bir paralellik yok. Tam anlaşılamama durumu belki biraz da hikayeyi üçüncü bir kişinin değil de Sidney'in anlatması olabilir.
Kitap başından sonuna bir hikayeyi anlatmıyor, ama genel olarak belki güvenden bahsediyor olabilir. Veya, "ne kadar iyi olduğunuza inanırsanız inanın aslında ne kadar iyi olduğunuz şartlara bağlıdır" gibi bir fikir olabilir. Ama bazı ayrıntıları gereksiz buldum açıkçası, kitap beni sarmadı veya başka bir dünyaya Sidney Orr'un dünyasına götürmedi.
Kitapla ilgili başka ilginç bir nokta ise şu; kitabın ortalarında kitap beni pek sarmadığı için sanırım, "Bu kitabı Orhan Pamuk yazsaydı nasıl yazardı?" diye düşündüm, eminim biraz daha gizemli olurdu herşey ve o çok sevdiğim hafif alaycı bir mizah olurdu bence. Kitabın sonuna doğru Kara Kitap'la konunun benzerliği dikkatimi çekti, orada da genç ve mutlu bir çiftimiz vardı, Galip ve Rüya, ve yaşlıca aile dostları olan ünlü gazeteci ve yazar Celal Salik. İki romandaki ilişkileri benzer buldum. Kara Kitap 1990 yılında, Kehanet Gecesi ise 2003 yılında yazılmış.
Daha ilginci ise, kitabın sonunda bu kitabın ve başka 4 Paul Auster romanının çevirisini yapmış olan İlknur Özdemir'in yazarla söyleşisi yer alıyor. Burada İlknur Hanım, Auster'a "Hiç tanıdığınız Türk var mı?" diye soruyor, o da "Bir Türk arkadaşım var; Orhan Pamuk, NewYork'a geldikçe beni ziyaret eder... Zaten beni Türkiye'ye tanıtan, Türk Yayıncıma öneren de odur", diye cevap veriyor.
Bu kitabı beğenenler çoğunlukta, siz de deneyebilirsiniz:)