
Son okuduğum kitap, F. Scott Fitzgerald'ın Şefkatli Gece(1934)isimli romanı. Yazarın daha önce Muhteşem Gatsby(1925)'sini okumuştum, bir de bir hikaye kitabını. Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi'nin de filmini seyretmiştim. Bu arada Muhteşem Gatsby de tekrar filme alınıyor, şu an çekim aşamasında ve baş rollerde Leonardo di Caprio ve Carrey Mulligan oynuyor, bu filmi merakla bekliyorum.
Dediğim gibi, yazar son derece orijinal romanlara imza atmış, dolayısıyla Şefkatli Gece'ye başlarken beklentilerim yüksekti, en azından yine orijinal bir hikaye ile karşılaşacağımı düşünüyorumdum. Neyse bu değerlendirmeyi yapmadan önce kısaca hikayeye bakalım.
Kitap genç bir ruh doktoru olan Richard Diver'in ve Nicole'ün hayatlarını anlatıyor. 1. Dünya Savaşı'nda genç kızlar tanımadıkları askerlere moral vermek amacıyla mektup yazıyorlardı, o günlerde babasının tacizine uğramış 18 yaşındaki Nicole, Dohmler Kliniği'nde yatıyordu, hem çok zengin hem de büyüleyici bir zerafet ve güzelliğe sahipti, daha önce tanımadığı askeri görevli doktor Richard'a mektuplar yazmaya başladı. Richard'ın arkadaşı doktor Franz da Dohmler Kliniği'nde çalışıyordu. Yakışıklı bir adam olan Richard, Nicole'ü görür görmez çok beğendi, kendisi de 26 yaşındaydı. Ancak bu kızı ne kadar beğense de birlikte olmaları pek mümkün görünmüyordu, nihayetinde bu güzel kızın akıl sağlığı çok da yeride değildi. Üstelik ailesi zengin değildi, diğer taraftan çok hırslıydı ve mesleğinde yükselmek istiyordu. Nicole ise Richard'ın kendisini ümitlendirmemesine hatta zaman zaman ümitlerini yıkmasına rağmen aşkından vazgeçmiyordu. Bu ısrar Richard'ı biraz etkiledi. Genç kızın annesi o küçükken ölmüştü, babasıyla görüşmüyordu, yalnızca kendisinden büyük Beth isminde bir ablası vardı. Beth Nicole'in bütün sorumluluğunu üstlenmişti, onun koruyucusuydu. Richard sonunda Nicole ile evlenmeye karar verdi. Bu kızı herşeyden ve herkesten üstün tutuyor ve çok seviyordu, hatta bir arada Rosemary Hoty isminde genç bir aktris kızla tanıştı, bu kızın gençliği ve güzelliği bile Nicole'ü unutturamadı ona. Yine de Nicole'e hem koca hem doktor olmak zor bir görevdi ve onu çok yıpratıyordu. Yıllar ilerledi, ikisinin birbirine olan aşkı hala tazeydi, iki de çocukları oldu. Ancak zaman zaman Nicole'ün akıl sağlığı bozuluyordu, Richard işini bırakmak zorunda kalıyordu, yıllarca mesleğinden uzak kaldı, sonra birgün arkadaşı Franz ona birlikte klinik açmayı teklif etti. Richard kabul etti ancak her şeyi Nicole'e göre ayarlamak zorundaydı. Yine de ne kadar çabalarsa çabalasın ikisi de dengeyi bulamıyorlardı, sorunlar aşklarını tüketti. Nicole normal bir kadın gibi sevilmek, beğenilmek istiyordu, kendisini seven adam onun zayıflıklarını bilmemeliydi veya onun serveti karşısında eğilmemeliydi. Richard ise mesleğinin başında çok bilgili, başarılı, parlak bir doktor olmasına karşın hiç bir zaman istediği yere gelemedi, Nicole onun için hep sırtındaki bir yük olmuştu, bir de serveti onu ezmişti, bu hisle Richard hep gerekli gereksiz kendisini göstermeye çalıştı durdu. Büyük umutlarla başlanılan hayat yıllar içinde kabusa dönmüştü.
Richard'ın hayatı neden bu hale gelmişti? Bana sorarsanız her işin başı sağlık, Nicole sağlıklı olsaydı eşine daha fazla destek olabilir ve böylesine şımarık olmazdı. Richard'a bakacak olursak evliliği konusunda daha mantıklı bir karar verebilirdi, doğrusu Nicole'le evlenmeye karar vermesine oldukça şaşırdım çünkü o sayfalara kadar kararı olumsuzdu, hem güzel hem de zengin diye düşünmüş olabilir belki ama onu her zaman çok sevdiği ve herkesten üstün bulduğu da bir gerçek. Kısacası evlenmemelilerdi bence. Ne kocasına deli gibi aşık olan Nicole, ne de Richard mutlu olabildi sonunda.
Bu arada benim okuduğum kitap Arvo yayınlarına aitti, kapakta Avril Lavigne'in bir resmi var. Yalnız kitap dizgi yanlışlarıyla doluydu. Bir diğer nokta da, -sadece bu yayın eviyle ilgili değil-, çeviri çok önemli bir iş, okur kitabı çevirmenin yorumundan okuyor aslında dolayısıyla bence çevirmenin ismi de kapakta yazmalı, burada çevirmenin ismi iç kapakta yer alıyordu.
Yazarın yazım tarzına alışmak biraz zor geldi baştan, paragraflarda sanki karışmış bir ip yumağının ucunu bulmaya çalışıyormuş gibi hissettim, sonradan alıştım. Bir süre sonra sayfaları merakla çevirmeye başlasam da kitaptan umduğumu bulamadım, gizemli veya değişik bir şey yoktu bana göre. Bir de kitapta sürekli bir İngilizler- Amerikalılar çekişmesi vardı, yazar İrlanda kökenli bir Amerikalı bu arada. Yazarın diğer kitaplarını da merak ediyorum ancak bir kısmı çevrilmemiş sanırım, bu kitabı da beğenebilirsiniz, iyi okumalar:)