Hepimizin adını mutlaka duymuş hatta hakkında bir sürü film izlemiş olduğu, pek çok kitaba ve yazara da ilham vermiş olan bir kitaptır Frankenstein. Hikaye hepimiz için çok bildik olduğundan şu zamana kadar kitabı okumak için bir istek duymamıştım. Bir kaç ay önce, takip ettiğim Okuyan Kedi blogunda Mary Shelley ve Frankenstein hakkında kapsamlı bir yazı vardı, hatta kitabı okumaya da bu yazıdan sonra karar vermiştim, okumak için tıklayınız. Hem Mary Shelley'in hayatı hem de kitabın özellikleri çok ilginç geldiğinden okumak istedim.
Mary Shelley kitabı 1818 yılında yazmış, kitabı yazmaya başladığında 19 yaşındaymış, gerçekten çok etkileyici. Üstelik bu roman ilk bilimkurgu roman sayılıyor. Bana göre bu kitaba bilim kurgu demek çok zor, çünkü yaratığın ortaya çıkışıyla ilgili neredeyse hiç ayrıntı verilmemiş, bu nokta üzerinde durulmamış, yine de sanıyorum zamanının gerçekçiliğiyle karşılaştırıldığında bu sınıflandırmayı hak etmiştir.
Öncelikle kitapla ilgili beklentim oldukça yüksekti, bildiğimiz manada duygu yoğunlukları içeren bir korku/gerilim romanı okumayı umuyordum. Öncelikle kitap, hikayeyle şahsen ilgisi bulunmayan bir kaptanın kardeşine mektuplarıyla başlıyor, Walton kuzey kutbuna doğru yol alırken Victor Frankenstein'i buzların arasından kurtarır, daha sonra arkadaşlıkları ilerler ve Victor Frankenstein, Walton'a hikayesini anlatır. Hikaye Frankenstein'in babasından başlar ve ailesini detaylı olarak anlatır. Bu bölümlerde oldukça sıkıldığımı itiraf edeyim. Sonra canavarın yaratılış süreci gelir, bu kısımda ise beklediğim duygu yoğunluğundan eser yoktu, Victor'un bunu neden yaptığı, yaratık meydana geldiğindeki hisleri, yaratığın pek fazla tasvirine bile yer verilmemişti. Daha sonra canavar ortadan kaybolur ve Viktor'un evinde işlenen bir cinayete odaklanırız. Bu noktada Viktor bu cinayetten canavarı sorumlu tutarak onun peşine düşer ve onu bir ailenin yanına sığınmış bulur. Doğrusu korku öğelerinden de pek bir şey bulamadım, canavar konuşmayı, okuma yazmayı öğrenmiş, mutlu mesut yaşıyordu:))
Fazla uzatmayayım, Viktor'un macerası canavarla ödeşmeye dayanıyor, yani kitabı bir korku/gerilim hikayesiyle karşılaşma beklentisi içinde okursanız hayal kırıklığına uğrarsınız. Sanıyorum Mary Shelley bu romanında bazı metaforlar kullanarak yazdığından daha başka konuları vurgulamış, zaten dediğim gibi bir ödeşme hikayesi, canavarın yalnızlığı ve umutsuzluğu üzerinde duruluyor, felsefi bir roman belki biraz da. Okuyan Kedi'nin yukarıda linkini verdiğim yazıları da sizi bu konuda aydınlatabilir. Bu bilgiler ışığında farkılı bir tat alabilirsiniz Frankenstein'den. Keyifli okumalar.
Resim:http://www.hollywoodgothique.com/2012/10/retro-review-frankenstein-1931/