e yayınları tarafından "çağdaş aşk romanlarının en çarpıcısı" başlığı ile yayınlanmış Günlerin Köpüğü romanı gerçekten de oldukça meşhurdur. Yazar Boris Vian da aynı şekilde üzerine kitaplar yazılmış, incelemeler yapılmış bir yazar. 1920- 1959 yılları arasında yaşamış, malesef kısa ancak dopdolu bir hayatı olmuş. Asıl mesleği mühendislik olmakla birlikte kabarelerde şarkı söylemekten oyunculuğa kadar pek çok işte çalışmış. Yazarlık konusundaki ünü ise esas olarak "Günlerin Köpüğü"nden sonra yazılmış olmasına rağmen ondan önce yayınlanan "Mezarlarınıza Tüküreceğim" romanıyla olmuş. "Günlerin Köpüğü"nü ise 1946 yılında çok kısa bir sürede yazmış.
Trajik bir aşk hikayesi son derece çağrışımlı, yaratıcı bir dille ve yazarın fikirleriyle şekillenmiş adeta hayali bir dünyada bize sunulur. Ailesinden kalan parayla oldukça rahat bir hayat süren Colin'in tek eksiği aşktır. Hayatı caz, güzel kızlar, Jean-Sol Partre (Jean-Paul Sartre) ve keyif üzerinedir adeta. Bir gün aradığı aşkı Chloé isimli güzel kızda bulur, evlenirler. Ancak kısa süre sonra Chloé'nin akciğerinde ölümcül bir nilüfer çiçeği olduğu tespit edilir, tedavisi masraflı bu hastalık Colin'i çalışmak zorunda bırakır.
Hikaye hakkında çok fazla bir şey anlatmayayım, zaten romanda hikayeden ziyade yazarın tarzı önem kazanıyor. Bir kere dili çok farklı, bu neredeyse fantastik dünyada geçen hikayeyi anlatırken kullandığı kelimlerin büyük kısmı kendi türettiği kelimeler. Caz müziğine tutkuyla bağlı yazar bu müziğe romanında da büyük yer vermiş. Bir de tabii bol bol alt not var romanda, yazarın müzikle ilgili göndermelerini açıklayabilmek için. Öncelikle yazarın yansıttığı atmosfer hoşuma gitti, şık genç kızlar, keyifli caz toplantıları, birlikte paten kaymaları veya sevgililerin üstüne inerek onları içine alan hoş kokulu pembe bulutlar veya çalınan parçaya göre lezzetli kokteyller hazırlayan piyanokokteyl, hepsi gerçekten çok yaratıcıydı. Yazar aynı zamanda bazı düşüncelerini de roman aracılığyla sunmuş okura, mesela çalışmanın insan doğasına uygun olmadığı gibi. Kitabın şiirsel dili hoş ancak yine her okurun hoşlanacağı bir tarz değil bana göre, ben kitabın sonlarına doğru biraz sıkıldığımı itiraf edeyim, ancak kitap bir klasik ve okunmayı hak ediyor. Kitabın ismini çok beğendiğimi de buraya eklemek istiyorum.
Sözlerimi, romanın başında Gilbert Pestureau'nun önsözünden bir alıntıyla tamamlayayım;
"... Günlerin Köpüğü, bizleri neşeli masumiyet ve vahşi zalimlik, cazla yüceltilmiş doyumsuzluk, köle gibi çalışmanın ilanıyla, uğursuz paranın ve yaşamanın muhteşemliğiyle çağlar boyu gelen aşk acısının bir araya getirmediyle büyüler. Günlerin Köpüğü'nün çekiciliği, bir dil ve bir düşüncenin anlaşılmasında swing tarzının gerçeküstücülük ve düşçülükle benimsenmiş fantastik evrenle uyumundan kaynaklanır. Bu yapıtın başarısı, şefkatle anarşiyi, tutkuyla François Caradec'in kırmızı mizah dediği acımasız mizahı karıştırarak genç, sonsuz, çılgın aşkın anlatılamaz mutluluğunu, faniliğin kabusunu yüzümüze vuran şiirsel bir nesne yaratmak için çağımız müziğine boğulmuş yeni yetme ve sürekli moderniteden kaynaklanır."
Bu kitabın okunması zor oldğunu duymuştum. Sen hiç bahsetmemişsin; belki de bu gerçek üstü unsurlardan hoşlanmayanlar öyle demiştir.
YanıtlaSilOkunması zor diyemem, bundan cok daha okunması zor kitaplar var, bir kere dile ve atmosfere alışınca gerisi geliyor ama bazı kısımları sıkıcı buldum. Filmi de varmış, onu da merak ediyorum, yorumun için teşekkür ederim, sevgiler:)
SilMerhabalar;
YanıtlaSilBlogunuzu yeni keşfettim ve hemen takibe aldım.
473. takipçiniz benim.
Bu arada çok hoş bir çekilişim var, muhakkak beklerim :)
Sevgiler
http://whiteglaze.blogspot.com
twitter: @_gamzeahmet_
Merhaba, cok teşekkür ederim, blogunuz gerçekten cok hoş, ben de sizi izlemeye aldım, bu arada cekiliş de süper haberdar ettiğiniz için teşekkürler, sevgiler:)
Sil