Bu kitabı değerli blogger dostumuz Arakolpa'nın tavsiyesi ile okudum, kendisi yazarın sıkı bir hayranı, blogunda yazarın diğer kitaplarıyla ilgili yazılarını da bulabilirsiniz.
Tom Robbins 1932 doğumlu Amerikalı bir yazar. Wikipedia'da yazar hakkında şöyle ilginç bir tanıtıma yer verilmiş;
Robbins, "Oyunculuk, uçarılık değil bilgeliktir" görüşünü ön plana çıkarıp çılgınlık derecesinde oyuncul romanlar yazmaktadır. Romanları, hayatın daha ciddi yanlarını inkar etmez; "her şeye rağmen mutluluk" ilkesinin savunuculuğunu yapar. Bu ilkenin içerdiği mesajı, romanlarındaki karakterlerin felsefeleri ve aynı zamanda da incelikli yazı biçimiyle iletir. Edepsiz kelime oyunları, alakasız sonuçlar, zıtlık içeren ifadeler, ara sözler, Robbins'in anlatımının belli başlı özellikleridir. Romanları yalnızca edebi uzlaşımları değil, insanoğlunu tatmin etmenin en iyi yolu hakkında toplumda yer alan varsayımları da sorgular. Robbins, panteizm, mistik Doğu dinleri ve Yeni Fizik gibi çeşitli kaynaklardan alternatif düşünceleri bir araya getirir.
1985 yılında yazılıp hemen çok satarlar arasına giren kitabımızın orijinal ismi Jitterbug Perfume, Türkçesi Swing Parfümü. Kitap ülkemizde ilk olarak Kelebek Yayınları'ndan 1985 yılında Pancarın Dansı ismiyle basılmış, sonra Ayrıntı Yayınları'ndan ilk olarak 1995 yılında basılıp birçok kereler yeniden basılmış. 370 sayfalık kitabı Belkış Çorakçı Dişbudak çevirmiş.
Kitabımız pancarla başlayıp pancarla bitiyor. Kahramanlarımız Seattle'dan parfüm meraklısı bir garson Priscilla, New Orleans'tan küçük bir dükkandaki bir parfüm yapımcısı Lily Devalier ve yardımcısı V'lu, Paris'ten bir büyük bir parfüm üreticisi olan LeFever kardeşler ve tabi ki ölümsüzlüğü yakalayacak olan eski bir kral Alobar, eşi Kudra ve tabi ki Pan...
Kitaptaki en uzun bölümler Alobar ile ilgili kısımlar, onun ve sonradan ona katılan Kudra'nın hikayesini uzun uzun okuyoruz -açıkçası bu bölümlerin uzunluğu ve konuya biraz geç bağlanışı romanın içine girmemizi biraz erteliyor-. Zaten kokularla esas ilgili olan kişi de Kudra.
Eş zamanlı olarak mükemmel parfümü yapma arayışındaki kahramanlarımızın yolları birbirleriyle ve "pancarla" kesişir, olaylar gelişir:)) Arakolpa'nın dediğine göre yazarın doğru düzgün bir olay örgüsüne sahip nadir (yoksa tek miydi :D) kitaplarından biri. Kitabı sevdim (Alobar'lı kısım biraz daha kısa olsa daha çok sevebilirdim ama sanıyorum alt metinde yazarın anlatmak istediği, aynı zamanda kitabın alt yapısını oluşturan ama benim tam kavrayamadığım bir şeyler daha vardı, örneğin Alobar'ın Hristiyanlıkla tanışması ve buna karşılık Pan'la olan ilişkisi vs. gibi). Yazarın benzetmeleri kitabın en sevdiğim kısımları oldu, oldukça zihin açıcı bir okuma oldu benim için. En sevdiğim bölüm ise son bölümdü, oradaki anlatım çok hoşuma gitti. Yazarın bir de Ağaçkakan romanını almıştım, onu da merak ediyorum, yalnız yazarın her okura hitap etmeyebileceğini de eklemek isterim, keyifli okumalar dilerim:)