Sayfalar

30 Nisan 2017 Pazar

Son Sığınak - Reşat Nuri Güntekin

Reşat Nuri Güntekin edebiyatımızın demir taşlarından olan yazarımız, benim de zihnimi dinlendirmek, mutlaka seveceğimden emin olduğum bir şeyler okumak istediğimde başvurduğum bir yazar. Kitaplığımda bir kaç tane okunmamış romanı arasından bu sefer (açıkçası kapağından dolayı) seçtiğim Son Sığınak oldu. İnklâp Yayınevi'nden çıkan 1995 yılında çıkan 10. baskısını okudum. Eser ilk defa 1961 yılında yayınlanmış olup, yazarın son eseri. Kitabın konusuna geçmeden önce, Son Sığınak isminin ben de gençliği arkada bırakmış bir çiftin aşkını anlatan bir hikaye çağrışımı yaptığını söyleyeyim:)

Evet Son Sığınak romanı 231 sayfa ve konusunun benim tahminimle ilgisi bile yok. Hikayemiz bir şirkette katiplik yapan Süleyman Bey'in trenle yolculuk yaparken kardan dolayı yolda kalması ile başlıyor, trende Aandolu'ya yaptığı turnelerle orada adını duyuran şarkıcı Makbule Hanım ile tanışıyor. Tren yolculularının o sırada yapılmakta olan bir düğüne davet edilmesi ile ilginç olaylar da başlıyor. Düğün misafirleri gidince sıkılan hatırlı davetliler oyalanmak için bir tiyatro oynamaya başlar. Başta Makbule Hanım, Hoca diye çağrılan Eyüp, tiyatro sevdalısı mirasyedi Servet Bey, Süleyman'ın askerlik günlerinden arkadaşı boynu bükük Azmi tiyatro sevdası ile yanmaktadırlar. Servet Bey dışında ertesi gün ne yapacağını bilmeyen, kader rüzgarıyla sürüklenen bu kişiler o gece bir tiyatro kurmak üzere sözleşirler. Hepsi bunu bir şaka olarak almışlardır ama aylar sonra Servet Bey tüm hazırlıkları yapıp onları çağırınca çok şaşırırlar. Böylece çalışmalara başlarlar, önce oyuncularını seçerler, sonra Yeni Türk Tiyatrosu ismiyle Dar-ül Bedayi'ye rakip olarak kendilerini tanıtırlar. Sonra Anadolu turnesine çıkarlar. Ama gerek oyuncuların tecrübesizliği, gerek teknik imkansızlıklar nedeniyle başarılı olamazlar. Kısa süre sonra Servet Bey onları yarı yolda bırakıp kaçar. Böylece kendi başlarına kalan grup ise yılmaz ve kendi kendilerine turneye devam ederler, Anadolu'da çeşitli maceralar yaşarlar...

Roman yazarın son romanı olarak geçse de tahminimce yazarın vefatından sonra düzenlenmiş bir kitap. Olaylarda bazı kopukluklar veya değiştirilmiş kısımlar göze çarpıyor. Örneğin trende Süleyman'ın kardeşinin çocuğu ile olması, Makbule'nin bir çocuk evlat edinmiş olması, turne sırasındaysa bunlardan hiç bahsedilmemesini söyleyebiliriz. Sonra 22. sayfada, düğünde ;
"Azmi, Mısır dönüşünde buraya yerleşmiş, bir eczahane açmıştı. Etrafındakilerin muamelesinden kasabanın hatırlı bir adamı olduğu anlaşılıyordu," diye anlatılan Azmi, 50. sayfada "... akşam gazetesinde karın tokluğuna musahhihlik yaparken,... Nerede yatıp kalktığını bilmiyordum. Pek darda kalmadıkça, yani aç kalmadıkça bana uğramaz," diye anlatılıyor. Oyuncuların içinde yer alan doktor, bir yerde Pertev başka bir yerde Reyhan olarak geçiyor. Bunun dışında romanda cinsel göndermeler, kadınların açık saçıklığına dair anlatımlar fazla. Hele Hoca'nın sözleri oldukça şaşırtıcı. Tiyatro grubundaki kadınların sorunları çözmek için sık sık dişiliklerine başvurmaları, bunun için grubun ("onlar bizim kızımız sayılır" diyenlerin bile) erkekleri tarafından cesaretlendirilmeleri, ahlaklı bir adam olarak gördüğümüz Süleyman'ın buna sessiz kalması beni hayal kırıklığına uğrattı.

Kısacası roman Reşat Nuri'nin en az sevdiğim romanı oldu. Ama bence bu bitmemiş ve yazarın gözden geçirmediği bir roman ve kendisinin onayı olmadan basılmış olması ona yapılmış bir haksızlık, madem bu büyük yazarın eserinin gizli kalması istenmedi o zaman keşke başına not düşülseydi (bilmiyorum çok mu acımasız bir eleştiri oldu ama:)- Yalnız goodread'de kitapla ilgili güzel bir yoruma rastladım, Fethi Naci Bey şöyle yazmış;

"Son Sığınak'ta, çoğu zaman, roman dili (yazınsal dil) bir yana bırakılmakta, bu dilin yerini Anadolu Notları'nın röportaj dili (kullanmalık dil) almaktadır... Son Sığınak, tuluat oyuncularına hem övgü, hem ağıt... Son Sığınak, bir bakıma, 'inkılap'a da bir ağıt...
Reşat Nuri, bir tuluat tiyatrosunu dolaştırarak bir yandan Doğu ve Güneydoğu Anadolu gerçekliğini gözler önüne seriyor, bir yandan da -yaşamının sonlarına doğru- parti kadroları, bürokratlar elinde 'inkılap'ın nasıl yozlaştırıldığını, karamsarlığını dile getiriyor. "

Kaynak: https://www.goodreads.com/book/show/17402684-son-s-nak?from_search=true

Doğrusu ben kitaba bu gözle bakamadım, yani karakterler arasındaki ilişkilerden arka plana pek odaklanamadım, bu nedenle yukarıdaki yorumu aydınlatıcı buldum. Keyifli okumalar dilerim.

Resim:http://www.kitaptek.com/u/kitaptek/img/b/s/o/son-siginak20130828110559.jpg

24 Nisan 2017 Pazartesi

Herkes İçin Depresyon Elkitabı - Brian Quinn

Depresyon kelimesi hepimiz için çok tanıdık, belki kendimiz belki bir yakınımız, tanıdığım için mutlaka "depresyondayım", "bir depresyon geçiriyor," demişizdir. Peki depresyonun ne olduğunu gerçekten biliyor muyuz? Veya bahsettiğimiz olağan bir üzüntü mü yoksa gerçekten depresyon mu? Birini kaybettiğimizde, sevgilimizden ayrıldığımızda, işten çıkarıldığımızda hepimiz bir üzüntü yaşarız, belki uyku düzenimiz bozulur, iştahımız kesilir, bir süre bir şey yapmak istemeyiz, ama bu durum en fazla bir kaç hafta içinde ortadan kalkar, buna depresyon denmiyor, bu bir duygudurum bozukluğu değil, normal bir tepki...

Konuya geçmeden önce yazar ve kitaptan bahsetmek istiyorum. Nicholas Brian Quinn Avustralya'da yaşayan bir psikoterapist, açıkçası internette yazar hakkında fazla bilgiye ulaşamadım, yalnız alanında bir kaç kitap yazmış. Kitabımız HYB Yayıncılık'tan 2002'de çıkmış, çevirisini ise konuyla ilgili Dr. Ayşen Esen Danacı yapmış ve dip notlarda yazarın verdiği bilgilerin/ilaçların vs. ülkemizdeki durumuyla ilgili bilgiler de vermiş. Ayrıca yayın danışmanlığını da Prof. Dr. Ertuğrul Köroğlu yapmış. Yayıneviyle ilgili olarak şunu da söylemek istiyorum ki bireysel psikoloji,çocuk ve gençlerle ilgili sorunlarla ilgili, eğitici çocuk hikayeleri, sağlık, tavuk suyuna çorba; yüreğinizi ısıtacak öyküler serileri, aşk ve ilişkiler vb. konularda harika kitapları var, basım tarihleri eski olduğundan bulmakta zorlanabilirsiniz belki ama sahaflarda karşınıza çıkarsa mutlaka göz atın.

Kitap 212 sayfa ve 12 bölümden oluşuyor. Psikoloji ilgimi çeken bir konu, iyi kötü bu konuda bir şeyler bildiğime inanıyorum ama bu kitap benim özellikle depresyona bakış açımı neredeyse tamamen değiştirdi diyebilirim. Klasik yaklaşım depresyonlu bireye "hadi kendini zorla biraz, kafanı kaldır ne kadar şanslı olduğunu gör, hayattan keyif almaya çalış," demektir, ne kadar iyi niyetli olsa bile bu yaklaşımın hastayı daha da depresyona soktuğu, bu söylenenleri yapamadığı için kendini daha da suçladığını anlatıyor yazar, en iyi yaklaşım hastanın bir süre "hasta" olmasına izin vermek ve tedaviymiş tabi ki. Başka bir ilginç konu da "distimi", yani kronik hafif düzeyde depresyon. Kişinin depresyonu sürekli bir keyifsizlik, huzursuzluk şeklindedir, hayatını etkileyecek düzeyde olmasa da tabi ki rahatsız edicidir, ama bu durum kader değil ve bu da iyileştiriebilir bir durum, genellikle kısa bir süre ilaç tedavisiyle iyileşme sağlanabiliyormuş, yani hayatınızı fazla etkilemiyor diye bununla yaşamak zorunda değilsiniz.

En önemli bilgilerden biri; depresyon yaşanan kötü bir olay sonucunda meydana gelmiyor aslında, depresyon sadece beyin kimyasındaki bir bozukluktan kaynaklanıyor, yaşanan kötü bir olay, stres bunun ortaya çıkmasına sebep oluyor sadece. Yazar beyin kimyasıyla ilgili kısmı özellikle ilaçlardan bahsettiği bölümde ayrıntılı anlatmış. Bipolar bozukluk, manik-depresiflik, panik atak vb. diğer duygudurum bozuklukları da hem etkileri depresyona benzediğinden hem de depresyonun eşlik edebildiği bozukluklar olduğundan onlar da ayrıntılı ele alınmış.

Depresyonun tedavisi de kitaptaki önemli bölümlerden. Klasik yaklaşım psikoterapi ve şiddetli durumlarda ilaç tedavisidir, ama yazar çok ilginç bir bilgi veriyor, çoğu durumda özellikle hafif ve orta düzeyde depresyonda psikoterapinin fazla işe yaramadığı ve hatta iyi olmayan bir terapist tarafından yapıldığında hastayı daha da kötüleştirdiğini belirtiyor, hafif ve orta düzeyde depresyonun en iyi ilaçla tedavi edildiğini yazmış. Antidepresanlar hakkındaki önyargılarımızı da yıkıyor bu konuda verdiği bilgilerle ve farklı türdeki antidepresanların farklı etki ve yanetkilerini,kimlerde kullanılıp kullanılamayacağını da uzun uzun anlatıyor. Sadece ilaç tedavisi değil, ışıkterapisi, akupunktur gibi alternatif tedavilerden, besin desteklerine kadar her türlü tedavi olumlu ve olumsuz yönleriyle de detaylı anlatılmış.

En başta da dediğim gibi; depresyonun nedenlerini anlatırken geçmişimizde yaşadığımız kötü olayların, travmaların aslında depresyona sebep olmadığı, depresyonun en önemli sebebinin genetik olduğunu belirtiyor, ailesinde depresyon geçirmiş veya duygudurum bozukluğu olan kişilerde de depresyon görülme olasılığı çok yüksek ama korkulacak bir şey yok, bu da nezle, grip gibi bir hastalık ve tedavisi mümkün.

Sonuç olarak ben kitabı çok beğendim, önemli tıbbi bilgiler vermesine rağmen herkes için anlaşılabilir, kolay okunan, harika bir kitap. Siz veya bir yakınınızın böyle bir sorunu varsa veya konuya ilgi duyuyorsanız bu kitaptan çok memnun kalacağınıza eminim. Keyifli okumalar, depresyonsuz günler dilerim.

Resim 1:http://sgk.org/wp-content/uploads/2012/11/depresyon-hastalari.jpg

21 Nisan 2017 Cuma

Masallar Diyarı, Dilek Büyüsü - Chris Colfer

Bilgi Yayınevi'nden Ekim 2016'da çıkan kitap, kapağında "NewYork Times Çok Satanlar" ibaresini taşıyor. 443 sayfalık kitabın yazarı Chris Colfer 1990 doğumlu, resimde de gördüğünüz gibi oldukça genç, üstelik sadece yazar değil, oyuncu (Glee dizisinde başrol oynamış, bu rolüyle Altın Küre kazanmış) ve şarkıcı. Wikipedia'dan öğrendiğimize göre 2011 Time 100 listesinde göre dünyanın en etkili 100 kişisinden biri. Yine aynı yazıda son derece ilginç şu cümle ile karşılaştım; "Okulda kendisi ile çok fazla alay edildiği için, 7. sınıfın yarısını ve 8. sınıfı evde eğitim alarak tamamlamıştır." Ancak devamında şu cümle yer alıyor; "Colfer Clovis East Lisesi'nde öğrenciyken, münazara kulübünde yer alarak katıldığı birçok yarışmadan ödül kazandı. Lisedeki son yılında, tüm rollerin cinsiyeti tersine çevirilmiş bir Sweeney Todd uyarlaması yazdı, yönetti ve başrolünü üstlendi." Kısacası çeşitli yeteneklere sahip, ilginç biri gibi görünüyor Colfer.

Kitaba gelirsek, Alex ve Conner yakın zamanda babalarını kaybetmiş olan ve bunun getirdiği sıkıntılarla mücadele etmeye çalışan 12 yaşında ikizlerdir. En büyük avuntuları babalarının onlara küçükken okuduğu peri masallarını hatırlamaktır. Babaanneleri onlara doğum günlerinde, küçükken okudukları o masal kitabını hediye eder. Alex kitaptan gelen uğultuları fark eder ve kısa süre sonra da kitabın içinden masallar diyarına düşer, tabi arkasından da Conner. Hep dinledikleri o masalların kahramanlarını canlı canlı görmek muhteşemdir ama bu diyar çok da tehlikelidir, bunun için iki kardeş biran önce evlerine dönmenin yolunu aramaya başlar. Bu macera sırasında hem kendilerini daha iyi tanırlar, hem masal kahramanlarının nasıl değiştiğini görüp olaylara onların bakış açısıyla bakarlar.

Kitabı beğendim, güzeldi gerçekten, en çok o klasik masalları hatırlatması hoşuma gitti, bir de masalların arka yüzüne bakabilmesi, farklı bakış açısıyla yaklaşabilmesi. Yazar kitabın kurgusunu çok iyi toparlamış, mantık hatası içermeyecek şekilde kurguyu oturtabilmesi takdire değer. Dediğim gibi güzel bir kitap ama yetişkinlerin okumamakla çok bir şey kaçırdığını düşünmüyorum:) Keyifli okumalar...


Resim :http://www.onkajans.com/wp-content/uploads/2016/11/masallardiyari2-300x188.jpg

16 Nisan 2017 Pazar

Huzursuz Adam - Henning Mankell

2013 yılında Altın Kitaplar'dan çıkan roman İsveçli yazar Henning Mankell tarafından yazılmış, bir devam romanı, hatta 10 kitaplık serinin son kitabı. Seri kahramanımız polis Kurt Wallender'in maceralarını anlatıyor. Bu kitabı ilk önce www.kitapnot.blogspot.com'da görmüştüm, daha sonra da Deep Tone'un blogunda tekrar rastlamıştım.

Bu romanda Wallander 60 yaşındadır.Kızı Linda, Hans isimli bir finansçı ile beraberdir ve hatta Klara isimli bir kızları olmuştur. Bu ilişkiden dolayı Wallander'in de Hans'ın anne ve babası ile kaynaşması gerekmektedir doğal olarak. Hans'in babası Hakan Von Enke eski bir denizcidir, 75. yaş gününde Wallander ile uzun bir sohbetleri olur. Von Enke, Wallander'e denizaltı maceralarını anlatır, oldukça ilginç bir takım politik olaylardan da bahseder. Bu sohbetten bir süre sonra da ortadan kaybolur. Wallander gayrı resmi olarak bu işi araştırmaya başlar. İlginç bir şekilde kısa bir süre sonra Hans'ın annesi Louise de ortadan kaybolur, böylece her şey son derece gizemli bir hale bürünür. Wallander bir taraftan bu olayı araştırmaya çalışırken özel hayatı ve sağlığı da işleri alt üst eder. Bir taraftan da geçmişi ile yüzleşmek durumunda kalır.

Yorumuma gelecek olursak, 540 sayfalık roman kendini okutuyor. Açıkçası politik olayların anlatıldığı kısımlarda sıkıldım. Ama Wallander'in hayatıyla ilgili kısımlar romanı kuruluktan ve tek düzelikten çıkarmış bana kalırsa. Yazarın ve Wallander'in romandaki son derece objektif tutumları, Wallander'in hayatındaki duygusal bölümlerle dengelenmiş bana kalırsa. Bu arada kafamda Wallander'i Liam Neeson canlandırıyordu, tam ona göre bir karakter. Roman serinin en beğenilen eseri olmuş bu arada. Bence ortalamada güzel bir kitaptı, tavsiye ederim polisiye veya politik hikayeleri sevenlere.

12 Nisan 2017 Çarşamba

Barakamon

Kinema Citrus Stüdyosu’ndan çıkan 2014 yılına ait 12 bölümlük animemizin türü için gündelik yaşam diyebiliriz. Sheisu Handa kaligrafi yarışmasında kendi eserini eleştiren müdüre yumruk atınca babası tarafından Goto Adası’na gönderilir. Tokyo’da yaşamaya alışmış olan Handa’ya ada hayatı önce zor gelir. Ancak ada hayatının dezavantajları kadar sıcak kanlı ve yardım sever adalılar, doğal güzellikler, sakin yaşam gibi avantajları da vardır. Handa adaya geldiğinde bu sakinlik içinde bol bol kaligrafi çalışıp kendi tarzını bulmayı ummaktadır ancak başka köy “muhtarının” torunu 4 yaşlarındaki Naru ve liseli Tama ve Miwa gibi yeni arkadaşları onu meşgul etmektedir, bu meşguliyetler her ne kadar onun kaligrafiyle yeterince ilgilenememesine neden oluyor gibi görünse de Handa’yı değiştiren ve belki de kendi tarzını bulmasına yardım eden faktörler olabilir…

Bu animeyi çok sevdim, çok sıcak bir tarzı vardı, klasik aşk, romantizm konularına girmeden, hem de 12 bölümde hiç sıkmayan, gayet keyifli bir anime olmuş, imdb puanı ise 8,4, değişik bir tür izlemek isteyenlere tavsiye ederim. Serinin 2016'da Handa-kun ismiyle ikinci sezonunun yayınlandığını da ekleyelim.

10 Nisan 2017 Pazartesi

Ve kazanan...

Eveet, çekilişimiz sonuçlandı. Herkese birbirinden güzel yorumları ve paylaşımları için çok teşekkür ederim, beni çok mutlu ettiniz. Çekilişi her zamanki gibi eski usül yaptım. Ve kazanan...


Kendisini tebrik ederim. Yakında yeni çekilişlerde görüşmek üzere, sevgiler:)

Resim:https://thumbs.dreamstime.com/x/floral-vintage-heart-shape-22865506.jpg

7 Nisan 2017 Cuma

Bluza da 35$, kitaba da 35$...

Merhaba, konumuz yurtdışı kitap alışverişi. Genelde senede 1, en fazla 2 kere amazon.com'dan kitap alışverişi yapıyorum. Aldığım kitaplar ülkemizde bulamadığım sanat veya hobi kitapları oluyor, alışveriş tutarım da 20$'ı geçmezdi. Ancak geçenlerde indirimde gördüğüm bir kaç kitap ilgimi çekince ve kargo indiriminden de yararlanabilmek adına her zamankinden fazla bir toplama ulaştım, bu sefer 38$ tutan alışverişimin yanında bir de 48$'lık bir "gümrük vergisi" tutarı eklenmişti. Sonra araştırınca bir kaç aydır yeni gümrük yasasıyla yurtdışı alışverişlerin yıllık 35$ ile sınırlandırıldığını gördüm.

Her zaman yerli ürünler kullanmaya çalışan bir insan olarak tabi ki yerli ürünlerin rekabet avantajına sahip olmasını isterim, ancak yolu bu mu? Şu an ülkemizde yurtdışından kozmetik, çay, bitkisel ürün, sporcu gıdası gibi ürünlerin alımı da ayrıca yasak. Bunlar bir noktaya kadar anlaşılabilir ancak kitaba gümrük vergisi uygulanmasını anlaşılmaz buluyorum. Hadi edebi zevkleri geçtim, tez hazırlayanlar vs. kaynak kitap olarak çeşitli kitaplara ihtiyaç duyabiliyor. Kısacası kitaplar için gümrük vergisi uygulamasını yanlış buluyorum, en azından kitaplar için sınır 70$- 100$ olmalı, hele bunun yıllık sınır olduğunu düşünürsek... Yani bluz alırsanız da yıllık sınır 35$, kitap alırsanız da 35$. O bluz yerine belki başkası bulunur ama o kitap için "onun yerine al bunu oku" demek mümkün mü?. Şöyle bir şey buldum ayrıca.

Kitaplarla direkt ilgili değil ama gümrük sınırlamasının en azından eski sınır olan 75$'a geri yükseltilmesi için bir kampanya mevcut, imzalamak isterseniz...
https://www.change.org/p/g%C3%BCmr%C3%BCk-muafiyeti-75-ya-geri-%C3%A7ekilsin/sign
Tek derdimiz bu olsun, ne diyelim... :)

Bir de harika bir site keşfettim; www.bookdepository.com !
İngiltere'den satış yapan bu site ikinci el kitap satıyor, çok sayıda kitap var ve her yere ücretsiz gönderim yapıyor. Alışveriş yaparken 35$'ın altında kalmayı unutmayın ama:)


Resim: http://smartbitchestrashybooks.com/images/uploads/iStock_000016352775XSmall.jpg

6 Nisan 2017 Perşembe

Puslu Kıtalar Atlası – İhsan Oktay Anar

İlk baskısı İletişim Yayınları’ndan 1995’de yapılan kitabın, ben 1998’de çıkan yedinci baskısını okudum. Kitap büyük beğeni toplayan, yazara birçok hayran kazandırmış bir ilk roman. İhsan Oktay Anar kitabın içindeki bilgiye göre 1960 İzmir doğumlu, Ege Üniversitesi’nde felsefe alanında lisans, master, doktora eğitimini tamamladıktan sonra aynı bölümde öğretim görevlisi olarak mesleğine devam etmekteymiş.

238 sayfalık kitap 1681 yılında İstanbul’da geçiyor. Bir süre önce Orhan Pamuk’un 16. yüzyılda İstanbul’da geçen Beyaz Kale isimli gizemli romanını okumuş ve o dönemde geçen benzer bir roman okuma isteğiyle Puslu Kıtalar Atlası’na yönelmiştim. Hemen hemen aynı zamanlarda aynı yerde geçen bu roman gizemli olmasına gizemli ama bambaşka bir tarza sahip.

Konumuza gelirsek, uzun zaman Puslu Kıtalar Atlası isimli kitabı üzerinde çalışan gizemli, hülyalı Uzun İhsan Efendi’nin oğlu Bünyamin başından geçen bir olay nedeniyle lağım kazıcılığı işine girmiştir. Bir sefer sırasında bu defa düşman kalesinde önemli bir emanet ile bir esirin kaçırılmasına yardım ederlerken bir şekilde emanet Bünyamin’in eline geçer, bu emanet siyah bir paradır ve olaylar sırasında yüzü tanınmaz hale gelen Bünyamin’in başına türlü dertler açar.

Kitap gerçekten ilginçti, içinde felsefi düşünceler de barındıran fantastik, aksiyonlu, sürükleyici bir romandı gerçekten. Uzun zamandır bir çok kişiden methini duyduğum bu romanı sonunda okuyabildiğim için rahatladım ama açıkçası bana çok hitap eden bir roman olmadı. Ama siz eğer henüz okumadıysanız bu kendine has yazarla tanışmanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

1 Nisan 2017 Cumartesi

Mutlu Yıllar Sanaaa: 7. Yıl !! ve Çekiliş

Merhabaa!! Bugün blogumun 7. doğum günü. Çook mutluyum:) Yaşgünleri benim için önemlidir, yaş alsam da kutlamayı, hediye almayı, o gün sevdiklerimle olmayı, onların iyi dileklerini almayı çok severim. Blogum benim için çok önemli, hayatımdaki önceliklerden biri. O yüzden her sene aynı şeyleri de söylesem, aynı dileklerde de bulunsam önemli değil, her sene bu seremoniyi yapmayı seviyorum:) Blogumu açtığım gün böyle güzel gelişmeler olacağını hiç ummuyordum, kendi kendime de yazsam önemli değildi, ama Okuma Günlüğüm umduğumdan bambaşka bir yere geldi, siz değerli takipçilerim sayesinde, beni yorumsuz, okursuz bırakmayan değerli arkadaşlarımın sayesinde... Bana bambaşka bir ufuk açtı. Size beni yalnız bırakmadığınız için çok çok teşekkür ederim. Önümüzdeki yıllarda da inşallah blogumla ve sizinle bir arada olmayı, güzel şeyler paylaşmayı diliyorum. İyi ki varsınız, iyi ki Okuma Günlüğüm var...

Her yıl olduğu gibi bu yıl da mütevazi bir çekilişimiz var, ödülümüz şu 3 kitap ve mütevazi bir kırtasiye paketi:)
Mastermind
Cehennem Çiçeği
Yalnızlar İçin Çok Özel Bir Hizmet

Eğer okuduklarınız varsa değişiklik yapabiliriz:) Çekilişe katılmak için blogumun takipçisi olmanız, bu yayını bir sosyal medya hesabında paylaşıp linkini yorum kısmında vermeniz yeterli. Herkese iyi şanslar:)

Son katılım 10 Nisan:)

Resim: http://www.oakwoodfarmersmarket.com/wp-content/uploads/2015/05/OFM-BD.jpg