30 Kasım 2012 Cuma

Yitik Ufuklar - James Hilton

James Hilton 1900 yılında İngiltere'de doğmuş roman ve senaryo yazarı. Yitik Ufuklar'ı 1933 yılında yazmış ve bu kitabın ilginç bir özelliği de ilk cep kitabı olmasıymış.

Kitap 206 sayfa, kolay okunan ve sürükleyici bir kitap. Okurken sık sık hayallere daldım. Hemen konusuna gelelim; 1930'lu yıllarda Hindistan'da İngiliz Konsolosluğu'nda çalışan üst düzey bürokrat olan 30'lu yaşlarının sonundaki Conway, genç meslektaşı Malinson, Hıristiyan misyoneri Miss Brinklow ve kimsenin pek iyi tanımadığı Amerikalı Barnard başka bir şehre gitmek üzere küçük bir uçağın yolcuları olarak bir araya gelmişlerdir. Birden uçağın normal rotasında gitmediğini fark ederler, sonra gerçek ortaya çıkar, kaçırılmışlardır. Hiç bilmedikleri bir yere kaçırılırken yerden yüzlerce metre yukarıda seçenekleri ise kısıtlıdır. Sonunda Tibet'te medeniyetten çok uzakta bir yere iniş yaparlar, pilotları ise yakınlardaki bir tapınakla ilgili bir şeyler söylerken can verir. Ertesi gün Shangri-La tapınağından bir grubun davetiyle tapınağa giderler, tapınak kimsenin yardımsız ulaşamayacağı kadar sarp bir yerdedir, dörtlünün umudu biraz dinlendikten sonra tapınağa erzak getirenlerle medeniyete geri dönmektir. Ancak öncelikle tapınağın güzelliği ve bolluk onları etkiler, sonra kafalarındaki düşünceler yavaş yavaş değişir.

Dalai Lama

Kitap dediğim gibi beni çok etkiledi. Shangi-La tapınağının büyük Lama'sının şu bilge sözlerine kulak verelim;

"Yaşamının ilk çeyrek yüzyılı hiç kuşkusuz, bir çok şeyleri yapamayacak kadar genç olmanın gölgesi altında geçmiştir; son çeyreğin ise, bir çok şeyleri yapamayacak kadar yaşlı olmanın daha bile karanlık gölgesi altında geçecektir. Bu iki gölge arasındaki dönemi aydınlatan güneş ne kadar cılızdır! .."

Biraz spoiler olmakla birlikte, Conway'in tapınakla ilgili hayallerine katılmamak ise mümkün değil;

"Shangri-La'nın adanmış olduğu o dingin ve yüce ülkünün içine, sayısı belirsiz sıra dışı, önemsiz uğraşın da sığabildiğini düşünmek ruhunu okşuyordu. Çünkü kendisi oldum olası böyle uğraşlara merak duyardı. Hatta şimdi düşünüyordu da, kendi geçmişinin "çok uçarı" veya "çok zahmetli" diye vazgeçilmiş hayallerle dolu olduğunu görüyordu. Oysa şimdi bunların hepsini gerçekleştirebilirdi, hem de tembellikten vazgeçmeden."

Bir taraftan tapınağın içindeki güzellik ve zerafet, herşeydeki ılımlık anlayışı, esneklik, suçluluk duymadan keyife adanacak bir hayatın hayalleri diğer taraftan dünyadan kopmak adeta başka bir boyutta yaşamak; aslında bu çok da zorlayıcı bir ikilem değil ama..:)İşte kitabı okurken sık sık bu hayatın hayallerine daldım. Yitik Ufuklar çok beğendiğim bir kitap oldu, hatta keşke biraz daha uzun ve ayrıntılı olsaydı dedim. Kendimi sık sık Conway'in yerine koyarak düşündüm. Kesinlike tavsiye edeceğim farklı bir kitap bu. Hem 1937'de hem de 1973'te filme aktarılmış, bir de onları izlemek istiyorum:)

resim:http://www.bhutan.com/images/stories/new_images/Photo-of-ornate-architecture-inside-a-Bhutan-temple.jpg

resim 2:http://www.zimbio.com/Dalai+Lama/articles/LjJsQ1zMTxN/Instructions+Life+Dalai+Lama

23 Kasım 2012 Cuma

Anahtar- Jun’ichiro Tanizaki

Size daha önce bahsettiğim Kawabata’nın Karlar Ülkesi isimli romanıyla aynı ciltte basılmış Anahtar romanı. 1971 Altın Kitaplar basımı olan bu cildin başında Doğan Hızlan’ın Japon Edebiyatı Tarihi konusunda bir derlemesi de bulunuyor. Burada Tanizaki’nin Batı Edebiyatı etkisinde kaldığı söyleniyor. 1956 yılında yazılmış bu roman 1959 yılında da filme (Kagi) alınmış.

Olaylar 4 kişi arasında geçer, yaşlıca baba Kenmochi, 40 yaşlarındaki genç ve güzel karısı Ikuko, kızları Toşiko ve damat adayları yakışıklı Kimura. Kitabın yazım tarzı oldukça ilginç, hem baba Kenmochi’nin hem de Ikuko’nun günlüklerinden okuyoruz hikayeyi, ikisi de birbirleriyle günlükleri yoluyla iletişim kurmaya çalışıyorlar ama bu mümkün olmuyor aslında. Kısaca kahramanlarımızın cinsel eğilimleri ve birbirlerini yönlendirmeye çalışmaları üzerine bir hikaye diyebilirim. Yazar okuyucuyu meraklandırma konusunda son derece başarılı, dediğim gibi yazım tarzı olarak da ilginç. Zamanına göre de cesur bir yazar olduğunu söyleyebilirim. Bir Japon klasiği olarak okunmaya değer.


20 Kasım 2012 Salı

Art Journal

Art Journal dediğimiz olay son zamanlarda popüler bir uğraş oldu. Aslında Sanat Günlüğü diye çevirebileceğimiz bu uğraş, içinde sadece yazı yerine çizimler, fotoğraflar veya anı değeri olan bilet vs. gibi malzemeler olan dekoratif bantlar, kurdeleler, çıkartmalar ve aklınıza gelen diğer herşeyle süslenmiş; sizi, düşüncelerinizi, gününüzü istediğiniz şekilde yansıtabildiğiniz bir günlük tutma şekli diyebiliriz. Google'da "art journal" diye arama yaptığınızda harika şeyler görebilirsiniz.

Art Journal yapmayı uzun zamandır düşünüyordum. Ben de kendi çapımda bir şeyler yaptım, bu ilk denememdi ve tabi ortaya çıkan internette gördüklerim gibi etkileyici olmadı ama olsun yaparken çok keyif aldığımı söyleyeyim. İşte 20 sayfalık Art Journal'im:)

Süslü bir kapak her zaman artı puandır:)

İlk önce A5 boyutunda bir eskiz defteri aldım, sonra kullanabileceğim bütün malzemeleri ortaya çıkardım; bu işi yaparken bolca dağınıklığı da göze almak gerek:) İlk dört sayfam diğerlerine göre daha az güzel oldu bence, elim işe yavaş yavaş ısındı:)

Arka plan olarak bazen desenli kağıt kullandım bazen de sayfayı boyadım. Sayfayı süslemekte pek zorlanmasam da özellikle yazı konusunda zorlandım. Bu defteri yurt dışından bir arkadaşım için hazırlamış olduğum için İngilizce yazdım ama dediğim gibi sayfanın temasına uygun bir şeyler yazmak nedense bana çok zor geldi, yazdığım her şey çok saçmaymış gibi geliyor:)

Nerede yaşadığım, zevklerim, izlediğim şeylerden bahsettim; bu sayfalarda Kimi ni todoke isimli animeden ve beni mutlu eden şeylerden bahsediyorum.

Fotoğraf kullanmak da güzel bir zenginlik katıyor, Scrapbook da aslında Art Journal'e benzer bir şey ama o daha çok fotoğraflarla yapılıyor sanıyorum, daha önce de Scrapbook yapmıştım ve o da çok zevkliydi:) Özellikle uzun kış gecelerinde bir taraftan televizyonda bir şeyler izlerken bir taraftan defterinizi süslemek ne güzel olur değil mi?:))

Yukarıda da dediğim gibi her çeşit malzemeyi ve bilet gibi anı nesnelerini kullanabilirsiniz, ben çıkartmaların arkasından çıkan kağıtlar, karton bardakların üstündeki resimleri bile kullandım. Artık atılacak herşeye "kullanabilir miyim?" diye bir kere daha bakıyorum, en kısa zamanda da yeni bir Art Journal çalışması daha yapmak istiyorum. Siz de deneyin:)


11 Kasım 2012 Pazar

Ayşe Kulin'den "Hayat" ve "Hüzün"

Ayşe Kulin’in büyük dedesinden başlayarak ailesinin hayatını anlattığı Veda ve Umut kitaplarını severek okumuştum, Hayat ve Hüzün de Ayşe Kulin’in hayatını 1983 yılına kadar anlatıyor. Yazar son derece yalın bir dille, adeta sohbet eder gibi yazmış kitaplarını. Gençlik yıllarına ait bazı anıları beni öyle güldürdü ki, özellikle eniştesi Aram Balayan’ın BÂLA BALA ismini alışıyla ilgili espriye çok güldüm. Ayşe Kulin’in son derece sıra dışı bir hayat yaşadığını öğreniyoruz ancak çok büyük sıkıntılar da yaşamış. Örneğin ilk eşinden ayrıldıktan sonra yıllarca çocuklarının velayeti için uğraşmış, maddi sıkıntılar nedeniyle hep çok çalışmak zorunda olmuş. Ama bence en büyük şansı ailesi ve ona hep destek olan çevresi. Çok açık fikirli bir insan aynı zamanda, ki bence iyi bir yazar olabilmesinin en önemli sebebi de bu. İki kitabı akıcı dili sayesinde birkaç günde bitirdim. Beni etkiledi, çünkü her sıkıntının bir şekilde aşılabileceği, insanın her zaman umutlu olması ve mücadele etmesi gerektiğini anlatan yaşanmış bir örnek. 1983 yılından sonrasını da umarım daha sonra yeni kitabından okuruz. Ayşe Kulin sevenlerin zevkle okuyacağı iki kitap.


8 Kasım 2012 Perşembe

Sen James Bond'un Yerinde Olsan Ne Derdin?

Sony, “Skyfall” lansmanı ile birlikte geçenlerde açıkladığı sosyal medya oyununun 3. görevini veriyor. 3. görev hem Facebook hem de Twitter üzerinde gerçekleşiyor. Sony Facebook ve Twitter hesabı üzerinde gösterilen videonun son 5 saniyesinde Bond bir şeyler söylüyor ve Sony sorusunu soruyor:

“Sen Bond’un yerinde olsan ne derdin?”

Sen de yaratıcı cevabını Facebook’ta “Skyfall Ödüllü Soruları” Tab’inde veya #M3bendedim hashtag’iyle Twitter’da paylaş. En yaratıcı cevaplar Sony jürisi tarafından seçilecek ve en iyi cevabı verenler, Xperia Tablet S, Bond 50. yıl Blu-ray seti, Skyfall T-shirt'ü ve Sinema Bileti gibi ödülleri kazanma şansı yakalayacak.

Bakalım gerçekten Bond’a yardımcı olabilecek misin?

Yeni görevleri öğrenmek için, Sony Türkiye Facebook ve Twitter hesaplarını takipte kal!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

4 Kasım 2012 Pazar

Gönlümdeki Osman Hamdi Bey

Bugün Şehir Tiyatrolarında sahnelenmekte olan "Gönlümdeki Osman Hamdi Bey" isimli oyunu izledim. Daha önce, 2010 yılında Ölümünün 100. yılı olan Osman Hamdi Bey'in hayatını anlatan "Kaplumbağa Terbiyecisi" isimli romanı okumuş ve çok etkilenmiştim. Emre Caner'in yazdığı Kaplumbağa Terbiyecisi isimli kitap hakkındaki yazım burada .Onun üzerine bu oyun beni çok heyecanlandırdı, çünkü oyunun içeriği hemen hemen kitapla aynıydı.

Gelelim oyuna; oyun aynen kitapta olduğu gibi Osman Hamdi Bey'in Hukuk okumak üzere babası tarafından Fransa'ya gönderilmesiyle başlıyor. Oyunda hem bir anlatıcı mevcut hem de kendisine hayran dayısının kızı Esma'nın günlüğünden parçalarla da anlatım yapılıyor. Doğrusu Osman Bey'inki kadar dolu dolu bir hayatı iki perdelik bir oyunda anlatmak çok zor, bence önceden Osman Hamdi Bey'in hayatı hakkında bilgisi olmayan birinin oyunu takip etmesi çok zor; çoğu önemli olaydan sadece bir replikle bahsediliyor, Osman Hamdi Bey'in Arkeoloji Müzesi'ni açması veya Sanayi-i Nefise Mektebi'nin müdürlüğünü yaptığı sırada verdiği mücadele gibi önemli noktalar yeterince vurgulanamayor. Bu zorluklardan dolayı yer yer kopukluklar yaşanabiliyor.

Oyunun en etkileyici sahneleri Osman Hamdi'nin bana göre ilk eşi Maria ile ve dolayısıyla küçük kızından ayrılması ile daha da önemlisi sonradan küçük kızının vefatını haber aldığı anlardı, Osman Hamdi Bey rolündeki Tolga Yeter buradaki üzüntüyü çok etkileyici bir şekilde yaşattı izleyenlere. Ancak; benim kitapta edindiğim izlenim Osman Hamdi'nin bu olaydan çok etkilendiği halde üzüntüsünü daha çok içinde yaşamış ve bu üzüntünün kendisininin yaratıcılığını ve çalışmalarını çok da etkilememiş olduğu yönündeydi. Kitapta beni etkileyen Osman Hamdi'nin ülkesini medenileştirmek, sanat ve arkeoloji konusunda gelişme kayededebilmek için verdiği mücadelelerdi ama oyunda bunu hissedemedim.

Oyunculuk yönünden dediğim gibi Osman Hamdi Bey rolündeki Tolga Yeter çok başarılıydı, ancak Osman Hamdi Bey'in kişiliği daha zengin yansıtılabilirdi diye düşünüyorum, mesela onun o babacan tavrını pek göremedim oyunda, bu belki konunun zenginliğine kıyasla sürenin çok kısa olmasından kaynaklanıyordu. Oyunculuklar çok başarılıydı. Kostümler çok etkileyici ve yaratıcıydı. Yalnız dekor daha zengin olabilirdi diye düşünüyorum, yine de sahnenin sağında ve solunda yer alan uzun panolarda ve sık sık seyirciye gösterilen tablolarda ressamın resimlerini görmemiz ve son olarak orijinal boyutuyla meşhur "Kaplumbağa Terbiyecisi" tablosunun -anlamı da açıklanarak- sahneye çıkması güzeldi.

Bu oyunu izlemeden önce Osman Hamdi Bey'in hayatı hakkında bilgi sahibi olmanızı tavsiye ederim. Belki Osman Hamdi'nin neredeyse bütün hayatına yer vermek yerine bir kesit üzerinde yoğunlaşılsaydı izleyici açısından daha ilgi çekici olabilirdi diye düşünüyorum. Yine de başarılı bir oyun, tavsiye ederim, hatta umarım başka önemli biyografik oyunlar da oynanır. Keyifli seyirler.

Resim:http://www.tiyatronline.com/img/articles/yvA-gonlumdeki-osman-hamdi-bey-6on.jpg

3 Kasım 2012 Cumartesi

Bond Hızında Telefon!

Sony™ Xperia akıllı telefon serisinin en yeni modeli Xperia™ ion, Ekim ayında Avrupa ile aynı anda Türkiye’de satışa sunuldu. Türkiye’de 2 Kasım’da vizyona giren Skyfall filmiyle lanse edilen Xperia Bond serisi üyesi Xperia™ ion, 42 mbps’ye çıkabilen mobil internet hızıyla dikkatleri üstüne çekiyor. Türkiye’de ulaşılabilecek en yüksek mobil internet hızını sunan Xperia™ ion, akıllı telefon kullanıcıları için fark yaratan bir deneyim sunuyor.

4,6 inçlik Mobil Bravia Engine teknolojisine sahip HD (720p) ekranıyla film izleme keyfini üst seviyeye taşıyan Xperia™ ion, entegre Fizy müzik uygulaması ile sınırsız müzik deneyimi sunuyor. 12.1 MP kamerası ile profesyonel fotoğraf makinelerine taş çıkaran Xperia™ ion, Full HD (1080p) video çekim özelliğine de sahip.

Xperia™ ion bağlantı özellikleriyle de fark yaratıyor. DLNA, MHL veya HDMI bağlantısı ile televizyon, dizüstü bilgisayar ve tablet ile anında bağlantı kurup, resim ve videolarınızı büyük ekranda yüksek kalitede görüntüleyebilirsiniz.

Avrupa’nın en prestijli tasarım ödülü olan 2012 Red Dot Tasarım Ödülü’nün de sahibi olan Sony Xperia™ ion James Bond’a yakışır teknolojik özellikleri şık bir tasarımla birlikte sunuyor.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...