25 Ocak 2021 Pazartesi

Mürekkep Yürek - Cornelia Funke


Daha önce Arkadaş Yayınevi'nden çıkan kitabımız 2017 yılında Akılçelen Kitaplar'dan yeni baskılarını yapmış.Çevirisini Nazife Mertoğlu'nun yaptığı 453 sayfalık kitapta, yazar her bölümde ünlü kitaplardan epigraflara ve kendi çizimlerine yer vermiş.

Konumuz, okuduğu kitaplardan isteği dışında çeşitli şeyler veya kişiler getirebilen Mortimer hakkında. Ancak bu sihirli özelliğin kötü tarafı, diğer taraftan bir şey geldiğinde bu taraftan da bir şey veya biri kaybolmaktadır. Ve bu şekilde Mortimer'in karısı Theresa kaybolmuştur. Bu olaydan 9 yıl sonra, Mortimer ve Theresa'nın kızları Meggie 12 yaşındayken, Mortimer'in Mürekkep Yürek kitabından gelmesine sebep olduğu Toz Parmak bir gece kapılarında belirince kendilerini yeni bir maceranın ortasında bulurlar.

Mürekkep Yürek çok popüler, adeta klasikleşmiş bir kitap. Yorumlarda "kitap severlerin seveceği bir kitap" olarak bahsediliyor. Ancak ben kitabı sevemedim. Baş kahramanın 12 yaşında olması kitabın çocuk kitabı zannedilmesine sebep olabilir, ben öyle düşünmüştüm ama kesinlikle çocuk kitabı değil. Kitapta aksiyon fazla. Bir de kitap bana oldukça soğuk geldi, karakterler çok soğuktu bence. Sanırım bu yüzden sevemedim. Ama kitabın sevenleri fazla, bir de imdb puanı 6,1 olan 2003 yapımı filmi de var. Keyifli okumalar, iyi seyirler:) 

 


18 Ocak 2021 Pazartesi

Gölgene Sahip Çık - Robert A. Johnson

 


Okuyan Us Yayınları'ndan 2015'de çıkan kitabımız 2019'da ikinci baskısını yapmış; psikoloji/psikiyatri serisine ait 98 sayfalık kitabı Kemal Atakay çevirmiş. 

Yazarımız 1921 doğumlu Amerikalı psikoterapist, Jung ekolü takipçisi. 4 yıl bir manastırda kalmış.

Burada gölge ile kast edilen, benliğimizin göremediğimiz, bilmediğimiz, daha çok karanlık tarafı. Yazara göre "bütün" olarak doğuyoruz ve ergenliğe doğru toplumda yer bulabilmek adına karanlık veya topluma göre fazla aydınlık yönlerimizi bilinçaltına iterek, "gölge"yi oluşturuyor; içimizde bir ikilik yaratıyoruz. İşte tüm huzursuzluğumuzun, tatminsizliğimizin sebebi bu ikilik. Aynı şey toplumsal boyutta da oluyor; bunun sonucunda da savaşlar, ayaklanmalar, ırkçılık ortaya çıkıyor.

Her şeyi ikilikler olarak ele alıyoruz; sabır -sabırsızlık; almak-vermek, aydınlık-karanlık vs. ve bunları kendimizce (toplumun yönlendirmesi- kültür) iyi ve kötü olarak kabul ediyoruz; oysa karanlık olmadan aydınlığı idrak etmek mümkün değil... Aynı şey kendi içimizdeki özellikler için de geçerli, huzurun yolu da "birlik"ten geçiyor; egomuz ve gölgemizi olabildiğince birleştirmekten.

Geçen gün bir çizgi filmde müthiş bir sahneye denk geldim; kötü olarak nitelenen bir karakter değişmeye karar verir, arkadaşı da onu küçümser; "hıh! kötü tarafını değiştirecekmiş, ne malum esas değerli tarafının kötü tarafın olmadığı!"



Hani bazen bazı insanların bir özelliği bizi çok sinir eder, "ay ne kaba bir insan" deriz mesela, işte bundan bu kadar rahatsız olmamızın sebebi o gördüğümüz özelliğin bizim bastırmaya çalıştığımız bir gölge özelliğimizin olmasıymış.



Kitapta ayrıca aşkın gölge kavramı ile ilişkisi ve gölgemizle bütünleşebilmeyle ilişkili "mandorla"dan da bahsedilmiş. Alıntıları bu şekilde yaptığım için kusura bakmayın....:(

Kitabı çok sevdim ve çok faydalı buldum, kısa ama aydınlatıcı bir kitap. Yazar hiç lafı uzatmamış ve gereksiz tekrar yapmamış. Bolca not aldığım yer oldu. Kolay anlaşılır bir kitap üstelik. Psikolojiye ilgisi olanlara mutlaka tavsiye ederim. Keyifli okumalar...



11 Ocak 2021 Pazartesi

Evelyn Hardcastle'ın Yedi Ölümü

 

Bu kitabı İthaki Yayınları’nın İnstagram paylaşımında görmüştüm, 2018 Costa Kitap ödülleri “En İyi İlk Roman” ödülü almış olmasının yanı sıra çok iddialı övgülerle bahsediliyordu kitaptan.

Yazarın özgeçmişi son derece ilginç, edebiyat ve felsefe eğitimi almış, sonra bir  yıl Şangay’da öğretmenlik yapmış, sonra Londra’ya dönüp teknoloji gazeteciliği yapmış, sonra gezi gazeteciliği için Dubai’ye taşınmış, orda 3 yıl kalıp Londra’ya geri dönüp bu romanı yazmış.

Öncelikle kitabın kapağına bayıldım, Guiseppe Quattrochi yapmış. İthaki Yayınları’ndan Temmuz 2020’de çıkan 453 sayfalık kitabımızı Özge Onan çevirmiş.

Kitap Stuart Bell’in bir sabah hiç bir şey hatırlamaz bir halde ormanın ortasında uyanmasıyla başlar, bir anda kendini garip bir olayın ortasında bulur, bir kadın kovalanmaktadır ama kadını kurtaramaz. Biraz yürüyüp malikaneye varır ama kimseyi tanıyamaz….

Kitaptan 1-2 bölüm okuyup bırakmıştım aslında ama sonra severek takip ettiğim blogger arkadaşlarım Gül Hanım ve Gece Kütüphanesi'nden Biblio‘nun övgüye bahsettiklerini okuyunca kitaba geri döndüm.

Kısaca konumuz kahramanımızın bir günlük bir döngüye sıkışması üzerine; her gün farklı bedenlerde uyanarak olay hakkında mümkün olduğunca ip ucu toplayarak günün sonunda Evelyn Hardcastle’ı kimin öldürdüğü sorusuna cevap verebilirse bu döngüden kurtulacak…,

Kitap neredeyse üç katmanlı; bir tarafta Hardcastle’ların gizemi, bir tarafta kahramanımızın kimliği ve geçmişi, bir tarafta da bu düzeneğin kendisi var. Bir kere kitabı mutlaka salim kafayla, açık bir zihinle okumalısınız, takip etmesi kolay değil. Yazar ciddi emek harcamış gerçekten. Olaylar sanıyorum 1900’lerin başında geçiyor, motorlu taşıtlar yeni yeni kullanılmaya başlamış… Ortam çok güzel, eski bir malikane, şömineli odalar, eski eşyalarla dolu köhne tavanaraları…. Ayrıca eylemler üstünden ilerleyen bir roman olmasına rağmen karakterlerin duyguları belki bir cümle ile o kadar güzel verilmiş ki, yazarın ustalığına hayran oluyorsunuz…

Kitabı sevdim, konusu son derece orijinal, zaman zaman takip etmekte zorlandığımı da itiraf edeyim ama yazarın yeni kitaplarını takip etmek isterim. Keyifli okumalar dilerim…



4 Ocak 2021 Pazartesi

Son Şeyler Ülkesinde - Paul Auster

 


Severek takip ettiğim Arakolpa blogundaşu yazıda gördüm bu kitabı. Paul Auster uzun zamandır okumamıştım. Aslında şu günlerde distopyaya el atmak ne derece mantıklı bilmiyorum ama..:))

Can Yayınları'ndan 12. baskısı Eylül 2020'de çıkmış kitabımız, ilk baskısı 1992'de yapılmış, yazar ise sanırım 1987'de yazmış. 187 sayfalık kitabı Seçkin Selvi çevirmiş. Çeviriyi beğendim. Bazen kötü çeviri kadar, çevirmenlerin şiirsel dil veya zorlama bir öztürkçe kullanma inatları sizi kitaptan soğutabiliyor...

Kitabımız 19 yaşındaki Anna Blume'un gazeteci ağabeyi William'ı bulmak için rahat hayatını bırakıp "Son Şeyler Ülkesi"nde yaşadıklarını anlatıyor. Hemen hemen her şeyin gerçekten sonuna gelindiği, orman kanunlarının hakim olduğu, karın doyurmanın, hatta hayatta kalmanın gerçek bir mücadeleye dönüştüğü bir yer burası... Anna mücadelesi sırasında pek çok ilginç karakterle de karşılaşıyor, kader onu sürekli bir yerden başka bir yere sürüklüyor...

Başlarda okumam biraz zor oldu, hatta bitirebilecek miyim dedim ama kısa süre sonra çok hoşuma gitmeye başladı. Özellikle bütün o karamsarlığın arasında hayattan aldıkları küçük zevklerden hoşlandım. Küçük odalarının yelpaze şeklindeki camından gece kar yağışını izlemeleri, eski hayatlarından hatırladıkları yerlerin adlarını saymaları vs...

Kesinlikle sıra dışı bir kitap; bakış açınızı değiştirmek isterseniz tavsiye ederim. Keyifli okumalar... 


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...