26 Haziran 2014 Perşembe

KimiKiss Pure Rouge

Yine romantik-okul türünde bir anime ile karşınızdayım. Uzun zamandır anime izleme fırsatım olmuyordu, incelediğim forumlarda KimiKiss Pure Rouge'un aradığım türde olduğunu düşünüp izlemeye başladım. 24 bölümden oluşan animemizin konusu şöyle; lise 2 öğrencisi olan Sanada uzun yıllar sonra bir gün çocukluk arkadaşı Mao'yu evinde görünce çok şaşırır, Fransa'da yaşayan Mao lise son sınıfı okumak için Japonya'ya gelmiştir ve Sanada'larda kalacaktır. Bu haber Sanada'nın en yakın arkadaşı -ve aynı zamanda çocukluk arkadaşları- Aihara'yı da şaşırtır ve sevindirir. Mao, okula ve arkadaşlarına çabuk alışır. Hoshino'dan hoşlanan Sanada'ya aşk tavsiyeleri verir, diğer taraftan da Kai ile olan ilişkisini çözümlemeye uğraşır. Aihara ise herkesten gizlediği Futami'ye olan duyguları ve Satoko ile olan arkadaşlığı konusunda bir karar vermelidir. Bu karışık ilişkiler, Sinema Kulübü olarak okul festivali için çekmekte oldukları romantik film sırasında iyice karışır. Çizimleri güzel olsa da konunun yüzeysel bir şekilde işlendiği, neredeyse son iki bölüme kadar bir yerlere varamayan gelişmelerle adeta sıkıcı bir anime olmuş, romantik-okul türünde çok daha iyi animeler bulabilirsiniz, notum kanaat ile 6:)

20 Haziran 2014 Cuma

Heyecan Dorukta! Magnum Altın Kelebek Ödülleri 22 Haziran'da.

Türkiye bu yıl yıldızlarını Magnum ile birlikte seçiyor. Televizyon ve müzik dünyasının en iyilerinin ödüllendirildiği Hürriyet Altın Kelebek Ödülleri, bu sene haz tutkunlarının vazgeçilmez markası Magnum işbirliğinde “Magnum Altın Kelebek Ödülleri” ismiyle düzenleniyor.


Kırmızı halı geçitinden sahne performanslarına tam bir Oscar havasında gerçekleşecek törende, gecenin sunuculuğunu Mete Horozoğlu üstlenecek. Onur konuğu ise büyük bir isim. Hollywood dünyasından tanıdığımız, dünyaca ünlü oyuncu Jessica Alba.


Ödüller 22 Haziran Pazar akşamı, muhteşem bir törenle sahiplerini bulacak. Bu törenin muhteşem olmasının bir başka nedeni de Magnum’un 25. yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleşmesi. Jessica Alba’nın yanı sıra sahne alacak sürpriz sanatçı ve şovlar, ödüllerin heyecanına heyecan katacak.


Sanat dünyasının ünlü simaları ve iş dünyasından tanınmış isimlerle kırmızı halı röportajlarının gerçekleştirileceği gecenin ev sahipliğini Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet, Kanal D ve Magnum üst düzey yönetimi yapacak.


Her sene olduğu gibi Hürriyet okurlarının internet ve posta yoluyla gönderdikleri oylarla belirlenen Magnum Altın Kelebek Ödül Töreninde ödül dağıtılacak kategoriler ise şöyle:


En iyi kadın sunucu

En iyi erkek sunucu

En iyi kadın haber sunucusu

En iyi erkek haber sunucusu

En iyi yerli drama

En iyi senaryo yazarı

En iyi dizi yönetmeni

En iyi dizi müziği 

En iyi kadın oyuncu  

En iyi erkek oyuncu  

En iyi komedi dizisi  

En iyi kadın komedi oyuncusu  

En iyi erkek komedi oyuncusu  

En iyi magazin programı  

En iyi kültür-sanat programı  

En iyi Türk Pop Müziği kadın solist  

En iyi Türk Pop Müziği erkek solist  

En İyi Türk Sanat Müziği kadın solist

En İyi Türk Sanat Müziği erkek solist  

En iyi fantezi müzik kadın solist  

En iyi fantezi müzik erkek solist  

En iyi çıkış yapan solist

En iyi müzik grubu

En iyi klip

Yılın şarkısı

En iyi spor programı 

En iyi yarışma programı 


Oyuncular, müzisyenler, senaristler, yönetmenler, ve cemiyet hayatının öne çıkan isimlerinden 1500 kişinin katılımıyla gerçekleşecek büyük gece, Zorlu Center PSM’de düzenlenecek. Saat 20.00’den itibaren ise Kanal D ekranlarından canlı olarak seyredilebilecek. Türk televizyon ve müzik dünyasının en prestijli ödül töreninde görüşmek üzere.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Bir Son Duygusu - Julian Barnes

Severek takip ettiğim hızlı kitap kurdu Kitap Eylemcisi'nin Blogunda görüp de listeme eklediğim bir kitap Bir Son Duygusu. 2011 Man Booker ödüllü kitap, Ayrıntı Yayınları'ndan geçen yıl çıkmış. 150 sayfa ancak öyle yoğun ki, bir çırpıda okuyacağınız bir roman değil bana göre.

Önce yazardan biraz bahsedeyim, daha önce adını sıkça duymuş ama bir kitabını okumamıştım. 1946 doğumlu İngiliz yazar çağdaş İngiliz Edebiyatı'nın usta kalemlerinden sayılıyor, ancak özgeçmişi çok ilginç, sözlük bilimcilikten televizyon eleştirmenliğine pek çok değişik işler yapmış. Kitabın başında yer alan özgeçmişinde yazarın tarzıyla ilgili şu cümlelere yer verilmiş;

"Onun yazarlık üslubu, hemen hemen bütün yapıtlarında, fazlasıyla kendine özgü bir kimlikle, hem matrak hem de trajik ve insani olana alabildiğine açık ve salt 'negatif' olanla yetinmeyen çok yönlü bir 'ironi' unsuruyla belirginleşir..."

Gelelim kitabımıza, kitabın ilk bölümü anlatıcımız Tony'nin bize lisedeki yakın arkadaşları Alex ve Colin'i anlatmasıyla başlar, daha sonra okula yeni gelen ve zekası ile dikkat çeken Adrian bu arkadaş grubuna dahil olur. Ancak o herkesten çok farklıdır, tarih dersinde hocasıyla tarihin aslında ne olduğunu tartışabilecek altyapıya sahip ve kendine güvenlidir. Adrian kısa sürede arkadaş grubundaki herkes için özel bir konuma gelir. Bu arada Tony Veronica isminde bir kızla çıkmaya başlar. Veronica Tony'i ailesiyle tanıştırır ancak kısa süre sonra çiftimiz ayrılır ve Veronica Adrian ile çıkmaya başlar.

Kitabın ikinci kısmında ise kahramanımız Tony 60 yaşına gelmiştir ve sakin hayatı Veronica'nın kısa süre önce ölen annesinden kendisine miras kaldığını öğrendiğinde birden değişir. Üstalik bu miras 20'li yaşlarında intihar eden Adrian'ın günlüğüdür!

Konu olarak merak uyandırıcı olmasının yanı sıra yazarımız üslubuyla da okuru etkiliyor. Zaman zaman yazılanların anlaşılması güç olsa da bunlar okuru kitaptan soğutmuyor aksine bu bilmeceyi çözmek için hevesinizi kamçılıyor adeta. Bir de tabi anlatıcımız Tony'i önce 20 yaşındayken tanıyıp onun 60 yaşında nasıl bir insana dönüştüğünü görmek de ilginç. Tony hayatla, insanlarla ilgili düşüncelerinden yeri geldikçe bahsediyor bize. Kesinlikle tavsiye edebileceğim harika bir kitap, keyifli okumalar:)

Bu kitabı seven şunu da sever;




12 Haziran 2014 Perşembe

Andersen Masalları mı, Grimm Masalları mı?

Kitap sever bir anne olarak bebeğime ilk aldığım şey bir masal kitabı olmuştu, sonrasında da hızla bebeğimin gelecekteki kütüphanesini hazırlamaya koyuldum, bu kütüphanedeki kitapların ilk okuyucusunun ben olduğumu söylememe gerek yok herhalde:)İşte bu süreçte öncelik çocukken pek okuma fırsatı bulamadığım masal kitaplarında oldu. Masal kitaplarında ne kadar çok seçenek olduğunu görüp şaşırdım, benim esas istediğim şey çocukken dinlediğim o etkileyici masalları kitap sayfalarında yeniden keşfetmekti, sonunda Andersen Masalları ve Grimm Masalları'nı almaya karar verdim.

Bu arada pek araştırma yapmadığımı da itiraf edeyim. Ancak bu yazıyı yazmak için şimdi bir kaç yazı okudum. Hans Christian Andersen (1805-1875) de Grimm Kardeşler de (Jacob Grimm (1785-1863); Wilhelm Grimm (1786-1859)) hemen hemen aynı zamanlarda yaşamışlar, Andersen Danimarkalı, Grimm Kardeşler ise Alman'dır. Küçük yaşta babasını kaybedince annesi ile başbaşa kalıp zor bir çocukluk dönemi geçiren Andersen'e benzer olarak Grimm Kardeşler de küçük yaşta babalarını kaybedip evin en büyük iki çocuğu olarak ailelerinin sorumluluğunu üstlenmişler. Andersen para kazanmak üzere çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Kopenhag'da tiyatro oyuncusu olmayı denemiş ancak başarılı olamamış, ardından Kopenhag Üniversitesi'ne gitmiş burada gramer eğitimi almış ancak kendisi okul yıllarını hayatının en acı yılları olarak değerlendirmiş ve okulda kendisinin yazma cesaretinin kırıldığını belirtmiş, daha sonra Türkiye de dahil olmak üzere pek çok yeri gezmiş ve hepimizin bildiği masalları dışında romanlar da yazmış. Grimm Kardeşler ise zengin halalarının desteği ile Marburg Üniversitesi'nde Ortaçağ Alman edebiyatı okuduktan sonra kütüphanecilik yapmışlar, bu arada da işlerinden kalan zamanda derledikleri masalları yazmışlar.

Pek çok yayınevi tarafından basılmış olan bu kitaplar arasında benim seçimim Pinhan Yayınları'ndan çıkmış iki ciltlik Grimm Masalları oldu. Diğer tarafta ise Sosyal Yayınları'ndan çıkmış ve Behçet Necatigil çevirisinden yine sanıyorum iki ciltlik Andersen Masalları var. Pinhan Yyaıncılık gerçekten de gerek cilldi, gerek sayfaları, gerek içindeki çizimleri olsun gerçekten çok kaliteli bir derleme çıkarmış ortaya. İlk cilt 532 sayfa ve 104 masal içeriyor. Ben de büyük bir hevesle aldım elime kitabı ve ilk masaldan başladım okumaya, ancak okumamla şok olmam bir oldu, ilk masalımızda karısı ölünce ona çok benzeyen kızıyla evlenmek isteyen bir kral var, ulemanın "ama kralımız böyle bir şey yaparsanız lanetleniriz, olur mu öyle şey?" uyarılarına aldırmayan kral -bir sürü anlamsız gelişmeden sonra- 40 gün 40 gece süren bir düğünden sonra kızıyla evlenir! Bir diğer masalda şeytanla anlaşma yapan adam yaptığı bir sürü kötülükten sonra pislik içinde perperişan haline rağmen hem köyün en güzel kızıyla evlenir hem de köyün en zengini olur. Zaten nedense şeytanla ilgili bir sürü masal var. Masalların hiç de ders verici nitelikte olmadığını ekleyeyim, yani belki bu masalları merak eden, okumak isteyen yetişkinler olabilir ancak bence kesinlikle çocuklara göre değiller. Kırmızı Başlıklı Kız, Rapunzel, Hansel ve Gretel gibi -daha ziyade korkutucu- masallar Grimm Kardeşlere ait ancak sanırım bu hepimizin bildiği masallar kitabın ikinci cildindeydi.

Andersen Masalları yine iki ciltten oluşup 24 masal içeriyordu. Parmak Kız, Kurşun Asker ve Küçük Deniz Kızı gibi masallar da Andersen'e aitmiş. Ben Andersen Masalları'nı Grimm Masalları'ndan daha çok beğendim, yaratıcılık ve bir çocuğun hayal dünyasını geliştirmek ve ders vericilik açısından çok daha yararlı olacağına inanıyorum.

resim: http://www.surlalunefairytales.com/illustrations/hanselgretel/images/nielsen_hansel.jpg

6 Haziran 2014 Cuma

Vincent Konağı - Hale Nur Durmuş

Yine bir blogger arkadaşımızın kitabı Vincent Konağı, Hale Nur Durmuş, aslında uzun zamandır yazılarını Kavanozdaki Beyin isimli blogunda yayınlıyor. Kafekültür Yayıncılık’in İlk Roman serisinden çıkmış kitap, sanırım yazarımız bir yarışmada birinci olarak eserinin yayınlanmasına hak kazanmış. Edebiyatımızda pek örneği olmayan bir türde; korku- gerilim türünde kitap. Konusuna gelirsek, uzun zamandır bir işe ihtiyacı olan Rita, şehirden uzak ama oldukça konforlu Peterwill Konağı’nda dolgun maaşlı bir çocuk bakıcılığı işi bulunca hiç düşünmeden kabul eder. Ancak hem bakıcılığını yapacağı Martha’nın hem de dedesi Bay Peterwill’in tuhaf davranışları Rita’da iş konusunda şüpheler uyandırır. Kısa bir süre sonra ise bu şüpheler yerini çok daha korkunçlarına bırakır, Rita bir anda kendisini Martha ile beraber adeta bir kabusun içinde bulur. Daha fazla anlatmayayım da siz kendiniz keşfedin Vincent Konağı’nın sırlarını.

114 sayfalık kitap bir solukta okunacak kadar heyecanlı. Yazarımız genç olmasına ve bu da kendisinin ilk romanı olmasına rağmen, oldukça güzel bir roman çıkartmış ortaya, üstelik de böylesine zor bir türde, gerçekten tebrik ediyorum ve eserlerinin devamını merakla bekliyorum, eminim kendisi daha nice böyle güzel romanlarla edebiyat dünyamızda yerini alacaktır.

Bu arada kitabı format olarak da çok beğendim, yalnız kapağı bende romantik bir kitap izlenimi uyandırmıştı, belki daha heyecan verici bir kapak seçilebilirdi diye düşünüyorum, keyifli okumalar:)

1 Haziran 2014 Pazar

Yazma Etkinliği ve Bazı Düşünceler

Güzel defterleriniz var ama bir türlü kullanmaya kıyamıyor musunuz, yazacak bir şey mi bulamıyorsunuz? Yeni takip etmeye başladığım ama hemen en sevdiğim bloglar arasında yerini alan Defter Blogu’nda bir ay sürecek yazma etkinliğine katılmaya ne dersiniz? Bugün etkinliğin ilk günü ve yazma konumuz “neden yazmak istiyorum?”. Ben de yazmakta tembellik ettiğim günlüğümü bu konu için aldım elime, ama bunu düşünürken başka şeyler döküldü kalemimden ve buraya da aktarmak istedim ortaya çıkanları, paylaşmak ve sizlerin de fikirlerinizi almak istedim.

Neden yazmak istiyorum? diye sorduğumda kendime “kendimi daha net ifade edebilmek, düşüncelerimi daha iyi anlayabilmek, beni etkileyen şeyleri somutlaştırmak,” cevaplarını aldım. Ne de olsa bu bir günlük yazısı, o yüzden “ama içimde büyük bir sıkıntı var,” diye devam etmekte özgürdüm. Evet kaldığım yerden devam edeyim öyleyse, içimde büyük bir sıkıntı var, ne zaman şiddet içeren bir haber okusam günlerce bazen haftalarca kendime gelemiyorum, kabullenemiyorum bir türlü, bu kötü olay benim değiştiremeyeceğim, hiçbir şey yapamayacağım bir olay, bunu biliyorum ama yine de bu hissettiklerimi değiştirmiyor, bu basit bir üzüntü değil adeta içimde bir yıkım. Olay aklımdan çıksa, içimden gülmek gelse de okuduğum şey aklıma geliyor ve “böyle şeyler olup biterken gülemem,” diyorum.

Bugün yine başka bir şeyden bahsederken hala medeniyetten ne kadar uzak olduğumuza geldi konu, öyle gerçekten. Dünya üzerinde huzur ve barışın yaşandığı kaç yer var? Böyle düşününce yaşam çok zor görünüyor, dünya çok korkutucu bir yer gibi görünüyor. Oysa dünyada çok güzel şeyler de oluyor, ama biraz önceki bakışla her şey siyah-beyaz. Değiştiremeyeceğimiz olaylardan böylesine etkilenmek bir erdem değil, hayatı siyah-beyaz yaşamak bir erdem değil, belki de hayatı olduğu gibi kabul etmek bir erdem. Benimse bunu anlamam gerekiyor… Sizin düşünceniz nedir? Duyduğunuzda dehşete kapıldığınız olaylardan nasıl etkileniyorsunuz?

Resim: www.jamesbrowne.net

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...