28 Ağustos 2012 Salı

Kitre Bebek


Daha önce bahsetmemiştim ama geçen yılın eylül ayında İsmek'in Kitre Bebek kursuna gittim. Kurs haziran ayında bitmişti. Kitre bir tür ağaç kabuğundan elde edilen bir malzeme, kullanıma hazırlandığında nişastamsı su bazlı yapışkan bir hal alıyor. Pamuğu kitreyle ıslatarak bir iskelet üzerine kat kat sarıp istediğiniz formu elde edebilirsiniz. Biz kursta önce kretuar üzerine çizdiğimiz resmi kitre ile boyutlandırdık, veya kitreli pamuğu tel üzerine sararak ağaçlar yaptık, bu çalışma çok zevkliydi. Resminizin türüne göre, örneğin benim çalıştığım gibi bir doğa manzarası çalışmışsanız, ince ağaç dalları veya yaprak olarak bulgur vs. gibi malzemelerle resminizi zenginleştirebilirsiniz. Bu ilk çalışmalarla kitreyi nasıl kullanacağımızı öğrenmiş olduk. Ardından bebek çalışmasına başladık. Tel ile hazırladığımız bebek iskeletinin üzerine, vücut kısımlarının kumaş kılıflarını geçirip içlerini pamuk ile doldurduk, burada kitreyi vücudun açıkta kalan kısımları ve ellerde kullandık. Yüzleri ise hazır yüzlerin kalıbını alarak oluşturduk.


Ancak, Kitre Bebek'in en önemli kısmı giysisi, bebeğiniz çok güzel olsa bile eğer elbisesi güzel değilse çirkin duracaktır. Ben malesef dikiş konusunda düğme veya sökük dikmek dışında hiç bir şey bilmiyordum. Kurs arkadaşlarım ve hocam Ayşegül Hanım bana kurs boyunca çok yardımcı oldular ama yine de dikiş olayın en önemli ve zaman alan kısmı olduğu için zorlandım.

En üst resimdeki bebek ilk yaptığım bebek - henüz elbisesi yok:)-, ilk bebek olduğu için iyi yapıp yapamayacağım konusunda endişelendim ve majyajı ile saçını yapması için annemden rica ettim, saçı özellikle çok beğenildi:)


Bu bebeği ise kurs bittikten sonra tamamladım, herşeyinin bana ait olduğunu gururla söyleyebilirim:)) Yüzü güzel bir kalıptan çıkarıldı, yüzünü ince kalem ve fırça ile çalıştığım için güzel olduğunu söyleyebilirim. Saçları keçeden ama onu da usulüne uygun yapıştırmak gerekiyor. Şapkası ise tokadan:)


Elbisesi ise ayrı bir macera oldu tabi ki, eteğini dikmek kolaydı, kurdeleleri büzgü büzgü hazırladığım etek astarının üzerine diktim, bluzu ise yapıştırma:)) bluzun kollarını ve beden kısmını ek yerlerinden bebeğin üzerine yapıştırdım, ama görüntü olarak fena değil sanırım:) Bu arada son olarak eteğin birleşme yerini yine kurdeleyle kamufle ettim.

İsmek'in kurslarının ücretsiz ve son derece profesyonel olduğunu hayırlatayım. Eylül'den hazirana kadar devam etti, yalnız devamlılık önemli, eğer devamsızlık yaparsanız kaydınız siliniyor. Hocalar son derece ilgili, özellikle ben, hocam Ayşegül Çevik'i çok sevdim, harika bir öğretmen, bize dikiş makinası kullanmayı bile öğretti:) Ancak eğer dikişle aranız yoksa Kitre Bebek'ten ziyade Rölyef'i tercih edebilirsiniz.

24 Ağustos 2012 Cuma

Yeni Bir Mim

Tully'cim beni mimlemiş, çok teşekkür ederim. Sorular ilginç, bakın ne cevaplar verdim:))

* Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıl ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan 1 yılda ne yaparsınız?
Hep yapmak istediğim şeyleri, sanat kurslarına giderdim, ölmeden önce okumak istediğim kitapları okur, filmleri seyrederdim, dünyayı gezerdim ve ailemle zaman geçirirdim.

* Fobileriniz, takıntılarınız var mı? Varsa neler?
Fobim çok yok ama böcek,sinek vs. gibi hızlı hareket eden haşerattan korkarım:) Takıntılarımsa çok, örneğin evden çıktıktan sonra "acaba ocağın altını kapatmış mıydım?" diye eve geri döndüğüm çok oluyor. Bundan başka bir sürü ufak tefek şey de var:)



* Bir sabah kalktınız ve dünyada hiç insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız?
Çok korkunç olurdu, konuyla ilgili "I'm Legend" filminiz izlemenizi tavsiye ederim. Yalnız olunca hiçbir şeyin pek anlamı olmazdı.

* Dünyayı dolaşmak isterseniz hangi ülkeden başlarsınız? Neden?

Japonya, en çok görmek istediğim ülke, huzur veren tapınakları, doğasıyla harika bir yer.


* İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz?
İlk öptüğüm kurbağa prense dönüşmedi, ama ikincisi dönüştü eşim oldu:))

* En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız olay?
Bu tür olayları hatırlamamaya çalışıyorum genelde:)

* Asla yanınızdan ayıramadığınız 3 şey?
Hep değişiyor ama genelde cüzdanım, her türlü bilgiyi not ettiğim defterim ve telefonum.

* Hayatınızın kitap/film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olmasını istersiniz?
Bir isim aklıma gelmedi ama başarılı ve mutlu bir kadının otobiyografisi:))

* En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve ilk sizi denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrenseydiniz. N'apardınız?
Denek derken??? Arkadaşımın gezegenine giderim gezmeye ama denek olmaya yokum:))


* İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir?
Gizli toplantılara katılmak, araştırmacı gazetecilik yapmak eğlenceli olabilirdi:)

* Kendinizi kötü hissettiğinizde yaptığınız şeyler?
Alışveriş:) Kırtasiye malzemelerimle haşır neşir olmak, eşimle konuşmak, tatlı bir şeyler yemek, sevdiğim -özellikle animasyon- şeyleri seyretmek:)

Mimlediklerim;
Gülşah
Kitap Eylemcisi
Dolunay
Gonca

Resim 2:http://www.wormsandgermsblog.com/uploads/image/Kiss%20a%20Frog.jpg
Resim 3:http://anti-kahraman.blogspot.com/2010/12/arkadas-cevresinin-arastrmac-gazeteci.html

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Güz Şarkısı - Peride Celal


D&R'ın Can Yayınları ile yaptığı 5TL kampanyasından aldığım diğer bir kitap da Güz Şarkısı. Kampnayada Peride Celal'in başka kitaplarını da bulabilirsiniz. Aslında ben Deli Aşk isimli kitabını bulmayı umuyordum ama malesef o kampanyaya dahil değil sanıyorum.

Kitap Peride Celal'den okuduğum ilk kitap, 1966 yılında yazılmış. Özelliği 1960'lı yılları yansıtıyor olması. Yaklaşık 400 sayfa. Kısaca konusundan bahsedecek olursam, kitap 40'lı yaşlarının ortasındaki Nuriye Selen'in yaşamını sorgulaması üzerine diyebilirim. Ama romanın 60'lı yıllarda geçtiği unutulmamalı.

Eşi konsolos olan ve Venedikte yaşayan Nuriye Selen, aslında eşiyle (belki de hiç kurmamış olduğu) duygusal bağını çoktan kopartmıştır, ancak zaman zaman hastalıklar vesilesiyle ve en çok da "elalem ne der" düşüncesiyle eşiyle görüşmektedir, bu sefer ise ziyaretinin sebebi daha çok çocuklarıdır. Büyük oğlu Ali, Ankara'lı zengin bir kızla nişanlanmak üzeredir ve rahat bir hayat ve yazar olmak sevdasıyla okulu bırakmak ister, kızı Fatoş ise akademide okur, orada evli ve çocukları da olan kendinden epeyce büyük bir ressama aşık olmuştur, bir süre onunla Fransa'da yaşamayı ister, işte Nuriye Hanım, bu ziyaretinde eşine durumu anlatmakla görevlendirilmiştir çocukları tarafından.



İstanbul'dan Venedik'e gemiyle bir kaç gün sürecek bu yolculuğa çıkarken oldukça huzursuzdur Nuriye Hanım, hayatını sorgular, zengin bir ailenin özenle ama sevgisiz büyütülmüş tek kızıdır, oldukça da güzeldir. Bir gün tesadüfen idealist bir oyun yazarı olan Sahir Kırtay ile tanışır. Zengin kız- fakir oğlan aşkı aynı filmlerdeki gibi gelişir ama mutsuz sonlanır, bunun üzerine Nuriye kendisini beğenen Nihat Selen ile evlenir ve hayatı konsolos eşine eşlik etmek, çocukları büyütmekle geçer. İşte gemideki bu hayat muhasebesi içinde, Nuriye Hanım, Sahir Kırtay ile karşılaşır. Gemideki yolculuğun artık yepyeni bir anlamı vardır.

Kitabın ismine ve kapağına bakıp romantik bir kitap zannetmeyin sevgili arkadaşlar, kitap 80'li yıllarda bolca çevrilmiş entel Türk filmleri havasında. Bana göre 250 sayfa da olabilirmiş çünkü sürekli tekrarlardan oluşuyor. Örneğin gemideki idealist gençlerin sürekli Sahir Kırtay'ın oyunlarını eleştirmesi, Sahir Kırtay ve Nuriye'nin sürekli geçmişte yaşadıklarını deşmeleri, eleştirmen Güler Işık ile Nuriye Hanım'ın sürekli aynı konuşmaları insanı sıkıyor. Günümüze pek hitap etmeyen bir roman, tam sağcı-solcu fikir ayrılıkları değil de daha çok insanların tepkisizliğine bir eleştiri diyebilirim. Ama 1960'lı yıllardaki düşünceleri ve yaşayışları merak ediyorsanız ilginizi çekebilir. Gerçi Nuriye Hanım'ın veya gemideki diğer insanların sıradan kişiler olmadığı ve diğer insanlarla aynı yaşantıyı sürdürmedikleri de unutulmamalı. Beklentinizi ona göre ayarlayarak kitabı beğenmeniz mümkün.

Resim:http://www.sanatlog.com/wp-content/uploads/2012/07/ayhan-isik-belgin-doruk-filmleri.jpg

10 Ağustos 2012 Cuma

Siz Hiç LSV Dükkan Çikolatası Tattınız mı?


LSV Dükkan yani Lösev Dükkan’ında lösemili çocuklarımızın anneleri kendi elleriyle hazırladıkları organik kurabiyeler ve birbirinden renkli el emeği, göz nuru el işlerini sizlere sunuyor. LSV Dükkan bundan tam 12 sene önce LÖSEV Ankara’da, küçücük bir atölyede 5 anne ile başlayan bir çalışmayken bugün yüzlerce annenin ekmek parasını kazandığı meslek atölyeleri haline geldi.                                        

Beslenme ile kanser arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmek için kurulan bu minicik atölye, seneler içerisinde azim, sevgi ve inançla büyüdü. Giderek büyüyen ve insanın içini ısıtan bu başarı öyküsü, LSV Dükkan markasını yaratmaya kadar uzandı. Lösemili çocuklarımızın annelerinin umutlarını, hayallerini işlediği, sevgiyle yoğurduğu her bir LSV Dükkan ürünü sevgili çocuklarımızı hayata bağlayacak.




Tüm renkleri ve lezzetleri ile Türkiye’nin her yerinden LSV Dükkan’a www.lsvdukkan.com üzerinden ulaşabilir ve sipariş verebilirsiniz.




Lösev’i Twitter’da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile  paylaşımlarınızla destekleyebilirsiniz.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Ripley'in Oyunu- Patricia Highsmith

Patricia Highsmith'in yazmış olduğu Ripley serisinin üçüncü kitabıdır Ripley'in oyunu. Daha önceki ilk iki kitap "Yetenekli Bay Ripley" ve "Ripley Karanlıkta"dır. Şu an D&R'ın Can Yayınları ile birlikte devam ettirdikleri 5TL kampanyasında "Yetenekli Bay Ripley"i bulabilirsiniz, eğer okumadıysanız bu kitabı tavsiye ederim, son derece sürükleyici bir kitap. Filmi de aynı şekilde çok güzeldi. Yine daha önce bahsettiğim "Ripley Karanlıkta"yı da çok beğenmiştim. Ancak büyük umutlarla beklediğim Ripley'in Oyunu beni biraz hayal kırklığına uğrattı. Kahramanımız Tom Ripley bu kitapta fazla etkin değildi. Kısaca bahsedecek olursak Tom Ripley hala eşi Heleoise ile Belle Ombre'de herkesi imrendirecek hayatına devam etmektedir. Paraya ihtiyacı olmasa da Reeves ile iletişimini devam ettirerek ufak tefek işlerde ona yardım etmektedir. Bu seferki iş İtalyan mafya ailelerini birbirine düşürerek temizlemektir, bunun için iki aileden de birer kişinin öldürülmesi gerekmektedir. Ancak çok iyi korunan ve herkesi iyi tanıyan bu aileleri, kimsenin tanımadığı biri öldürmelidir. Bunun için de hem hayattan fazla bir beklentisi olmayan hem de paraya ihtiyaç duyan biri bulunmalıdır. Tom Ripley'in aklına fazla ömrü kalmadığı düşünülen ölümcül hasta komşusu Jonathan gelir. Çok namluslu bir insan olan Jonathan'ı bu işe ikna etmek için Ripley'in kendini göstermeden yaptığı bir kaç müdahale yeterli olur. Bu kitap, sinemaya da aktarılmış, baş rolünde de John Malkovich oynuyor.

Doğrusu bu kitapta Ripley'in o alaycı tutumu, kişiliğinin o gizemli, çekici tarafı pek yoktu. Hikaye de fazla ilgi çekici değildi benim açımdan. O nedenle biraz hayal kırıklığına uğradım. Serinin son kitabı olan "Su Altında"'yı da D&R kampanyasından 5 TL'ye aldım, sırada o var:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...