27 Nisan 2012 Cuma

TTNET Genç Yeteneklerin Yanında!


TTNET’in “Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek Projesi”yle, gençlerimiz yeni kariyer firsatlarını keşfediyor.

Bilişim sektörüyle tanışan gençler, aldıkları eğitimlerle iş hayatına hazırlanıyor. TTNET, Türk ekonomisine destek oluyor. Siz de bu ücretsiz eğitimler hakkında bilgi almak için hemen tıklayın.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

26 Nisan 2012 Perşembe

Yine Yeni Yeniden Mim



Okuyan'cım beni mimlemiş, bu seferki blogla ilgili:)

1. Blogunu ne sıklıkta kontrol ediyorsun?
Günde birkaç kere.

2. Blogunun en çok neresini seviyorsun?
Beni etkileyen kitap veya filmleri, düşüncelerimi paylaşabilmeyi ve gelen
yorumları ve tabi bu yolla tatlı arkadaşlar edinmeyi:)

3. Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin?
İş dışında maillerime bakmak, blog okumak, kendi blogumla ilgilenmek, pintereste
bakmak, arada bir facebook'a bakmak ve bazen de haber okumak:)

4. Şu sıralar en çok dinlediğin şarkı?
Son zamanlarda nedense Stevie Wonder'ın Part Time Lover'ı çok hoşuma gidiyor,
üst üste bu şarkıyı dinleyip duruyorum:)

Bu mimi cevaplamak isteyen arkadaşlarıma göndererek yazımı noktalıyorum..:)

23 Nisan 2012 Pazartesi

Bir Cinayetin Psikanalizi- Jed Rubenfeld


Bir Cinayetin Psikanalizi – Jed Rubenfeld
Alt başlığı “Bir Sigmund Freud Romanı” olan bu roman 2006 yılında yazılmış. Kitap 1909 yılında geçiyor, gerçek bir takım olaylara dayanılarak kurgulanmış bir cinayet romanı diyebiliriz.

1909 yılında Sigmund Freud, Amerika’daki Clark Üniversite’sinde psikanalizle ilgili bir dizi konferans vermek üzere eski öğrencisi, meslektaşı ve en önemli takipçisi Carl Jung ile birlikte Massachussets’e gelir. Yanlarında İtalyan meslektaşı Ferenczi de vardır. Onları Doktor Brill ve Stratam Younger karşılar. Konukların geldiği gece yeni yapılmış lüks bir apartmanda genç bir kız öldürülür, birkaç gün sonra yine genç bir kız son anda kurtarılır ancak zanlı yakalanamaz. Son anda kurtarılan kız, şehrin ileri gelenlerinden birinin kızı olan Nora Acton’dur, genç kız zanlıyı teşhis edemez çünkü hafızasını kaybetmiştir. Bu noktada Freud ve ekibinden yardım istenir, Freud yakında memleketine döneceği için bu görevi yöntemlerinin takipçisi olan Dr. Younger’a bırakır. Aynı anda valiliğin görevlendirdiği Müfettiş Hugel ve Dedektif Littlemore da cinayeti çözmek ve saldırganı bulmak için çalışır. Bu, son derece çetrefilli bir iştir, çünkü birden çok şüpheli vardır.

500 sayfaya yakın bu kitabın ilk dört bölümünü , yani 400 sayfaya yakın kısmını 2 günde okudum, bu kısımlar son derece sürükleyiciydi, ancak olayların çözüme ulaştığı 5. Bölüm açıkçası kafa karıştırdıydı. Yazar hem tarihi, hem tıbbi, hem mimarı hem de teknik açıdan hem de diğer her açıdan son derece titiz bir çalışma yapmış, ancak bazı noktalarda bu detaylar sıkıcı olmuş bence. Okur her zaman teknik açıdan tatmin olma ihtiyacı duymaz bana göre, en azından ben kendi adıma teknik açıdan tatmin olmaktansa edebi açıdan tatmin olmayı tercih ederim. Son bölüme kadar çok beğendiğim bu kitaptan, final bölümü için 1 puan kırıyorum. Bir de olayların açıklamasını çok başarılı bulmadım.

Geçen haftalarda Tehlikeli İlişki (A dangerous Method) filmini izlemiştim, Jung, Freud ve Jung’un hastalarından biriyle olan tehlikeli ilişkisini konu alıyordu. Bu kitap ve bahsettiğim filmin konusu aynı değil, zira film kurguya değil gerçeklere dayanıyor ama ikisinde de kurgu olmayan olayların aynı olması güzel, örneğin Jung ve Freud arasında geçen diyaloglar, Jung’un rüyası, Amerika’ya davet edilmeleri, filmin ana konusu olan Jung ve 19 yaşındaki hastası Sabina Spielrein (kitapta isim verilmiyor) ile ilişkisi. Yeri gelmişken filmi pek beğenmediğimi de söyleyeyim, oldukça rahatsız edici ve sadece Jung ile Spielrein arasındaki tuhaf ilişkiye odaklı.

Kitaba dönecek olursak; “bir Sigmund Freud romanı” alt başlığı bence fazla iddalı. Evet Sigmund Freud’un bazı cinsel teorileri ve psikanalize değiniliyor ama romanın geneli içinde bence bunlar çok fazla bir alan işgal etmiyor, daha psikolojik bir kitap beklerdim. Ama hakkını da yemeyelim, ilk dört bölüm su gibi aktı diyebilirim. Bu arada başta da söylediğim gibi, kitap bir çok açıdan çok titiz bir çalışmanın örneği, 1900’lerin başında Amerika’nın durumu ve sosyal yaşamı, mimarisi, hatta Hamlet hakkında bile bir çok şey öğrenebilirsiniz. Bu kitabı www.beslenme-cantasi.com da görmüştüm, site şu an tadilatta sanırım ama oradaki yazı da ilginizi çekebilir.

20 Nisan 2012 Cuma

Yeni Şablonum

Uzun zamandır Bloger'ın basit şablonlarından kitap temalı olanı kullanıyordum, hem de çok severek kullanıyorum, renk renk, boy boy kitaplarla dolu bir kitaplığın üzerine yazıyordum yazılarımı:) Ama ne zamandır da blogumu daha iyi ifade edecek bir şablona ihtiyaç duyuyordum, bir ara kendim bir şeyler yapmaya çalıştım ama pek de başarılı olamadım. Tam bu sırada Yağlı Boya Tasarım şablon çekilişi düzenledi size daha önce duyurduğum gibi. Çekilişi ben kazanamadım ama bir baktım Mayıs ayı sonuna kadar şablonlarda %50 indirim varmış:) Zaten Değmesin Yağlı Boya ve Yağlı Boya sitelerindeki örnekler öyle zarif, yaratıcı ve güzel ki, fazla düşünmeye gerek kalmıyor. Aynur Hanım benim için gördüğünüz bu güzel şablonu hazırladı, tam düşündüğüm gibi, hatta düşündüğümden de güzel oldu, üstelik her isteğimi de yaptı, çok anlayışlıydı sağ olsun:) Kendisine tekrar çok teşekkür ediyorum, eğer şablon değiştirmek isterseniz kendisinin sitelerine mutlaka uğramanızı tavsiye ederim:)

17 Nisan 2012 Salı

Balthazar - Lawrence Durrell


Balthazar, Lawrence Durrell’in İskenderiye Dörtlüsü’nün ikinci kitabı. İlk kitap
Justine hakkındaki yazımda
dediğim gibi, Durrell 4 kitaplık bu serinin ilk üç kitabında aynı olayları farklı kişilerin bakış açısıyla anlatıyor. Sadece serinin son kitabı olan Clea’da olayların devamı anlatılıyor.

Kısaca hatırlarsak, Justine çok güzel ve çekici bir kadındır, ilk evliliğini Arnauti isminde bir yazarla yapmış, bu evlilikten olan çocuğu daha küçükken kaybolmuştur. Sonrasında aşık olmasa da mutlu olabileceğine inanarak İskenderiye’nin en zenginlerinden biri olan Nessim ile evlenmiştir. Olayları bize anlatan kişi (ikinci kitapta adının Darley olduğunu öğreniyoruz), bir yazardır ve tesadüfen Justine ile tanışmıştır. Bu tanışmadan sonra Nessim, Justine ve Darley çok yakın arkadaş olur. Sonra Darley ve Justine arasında aşk başlar.

İskenderiye’de yalnız yaşayan güzel ressam Clea ve Tıp doktoru ve kabalacı Balthazar, Justine’in yakın arkadaşları olduğundan Darley ile olan ilişkisini de bilirler. Darley, Justine gittikten sonra onlarla konuşur ama onların bu ilişkiyle ilgili görüşleri farklıdır.

Bu kitapta Balthazar, Darley ile Justine’in yaşadıklarını kafasından geçrir ve kendi bilgileriyle olayları farklı bir şekilde yorumlar. Darley aslında olanların kendi gördüklerinden ne kadar farklı olduğunu anlar. Aynı zamanda bu kitapta Nessim’in tavşan dudaklı kardeşi Naruz ve anneleri Leyla’yı tanırız. Mountolive’in ilk kez görürüz. Naruz’un Clea’ya olan aşkını öğreniriz. Yılda bir yapılan bir çeşit maskeli baloya şahit oluruz. Justine’in kayıp çocuğunun akıbetini öğreniriz.

Kitapta ilginç bulduğum bazı noktalar;
• İlk kitabın son paragrafında; “her şey1 çevremizdeki sessizliği yorumlamamıza bağlı değil mi?” diye bir cümle vardı. Yukarıda her şey kelimelerindeki alt bilgi notuna baktığımızda “bkz. Sayfa 268” yazar, 268 kitabın son sayfasıdır ve bomboştur.
Bu kitapta da Justine, Pursewarden’den bahsederken;
“Hınzırın başvurmayacağı hiçbir numara yoktur, kitaplarında bile,” der. Balthazar da “Bunu söylerken birinci ciltteki nedense bomboş bırakılmış bir sayfaya gönderme yapan o ünlü yıldız işaretini düşündüğünü biliyordum…. Pursewarden bunu bilerek yaptığını söyledi, “Okuru boş bir sayfaya gönderiyorum, amacım onu kendi öz kaynaklarına döndürmek – eninde sonunda her okurun gideceği yer zaten orasıdır,” diye açıklamıştır.
Acaba Lawrence Durrell, kendisini de Pursewarden ile mi özdeşleştirmiş? Ne de olsa Justine ile gerçek aşkı yaşayan da o.

• Yine Pursewarden’ın aşkla ilgili sözleri dikkate değer;
“İlkin kişiliğimizdeki boşluğu aşkla doldurmaya çabalarız, kısa bir süre bütünlendiğimizi sanır, seviniriz. Ama bu, yanılgıdan başka bir şey değildir. Çünkü bizi dünyanın bütününe bağlayacağını sandığımız bu şaşılası yaratık, sonunda bizi ondan büsbütün koparmayı başarır. Aşk önce birleştirir, sonra ayırır. Başka nasıl büyürdük?”

Bu kitabı ilkinden daha sürükleyici buldum, bunda hem yazarın üslubuna alışmamın etkisi var hem de bu kitaptaki olayların daha ilginç olmasının etkisi. İlk kitaptaki olayların çoğunun iç yüzü de bu kitapla anlaşılıyor. Üçüncü kitabı da merak ediyorum, yine bir çok olayın iç yüzü üçüncü kitapla aydınlanacak sanıyorum.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Ay Çok Şekersin Ödülü MİM ..



Severek takip ettim arkadaşım Gonca beni mimlemiş, kendisine bu ilginç mim ve güzel ödül için teşekkür ediyorum ve başlıyorum soruları cevaplamaya:)

1) Mesleğin seni mutlu ediyor mu?
Şu an mezun olduğum alanla ilgili çalışmasam da evet:)

2) Dilediğin meslek miydi?
Dilediğim meslek aslında bilim adamı olmaktı, laboratuarımda tek başıma deneyler yapmak ve araştırmalarımı yazmak isterdim, ama şu an da çok mutluyum yaptığım iş açısından:)

3) Yalnız mı ilişkide yaşamayı mı tercih ediyorsun?
Aslında daha ziyade küçük çevremle birlikte kısmen yalnız yaşamayı tercih ederim:)

4) Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin, dürüst ol?
Yalan demeyelim ama gerçeklerin kısmen açıklanması diyelim:))

5) Yabancı bir dil konuşuyor musun?
İngilizce ve orta düzeyde İtalyanca

6) Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak veye yurt dışına gitmek istiyor musun?
Bir kaç ay önce yeni evimize taşındık, rüyalarımdaki ev diyebilirim:)

7) Mobilya değiştirmeyi sever misin?
Sık sık değişiklik yapmayı sevmem, zaten alacağım şey için aylarca dolaşıp araştırma yaparım:)

8) Çevreye, hayvan korumaya hiç katkın var mı?
Evet,çöplerimde geri dönüşüm uyguluyorum, sokak hayvanlarına elimden geldiğince yemek ve su vermeye çalışıyorum.

9) Televizyon ve filmleri sever misin?
Televizyonda izlediğim çok az şey var, ama film izlemeyi severim, internet sağ olsun!:)

10) Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?
Asosyalliğim olabilir! :))

11) Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?
Hayır, bu konularda pek şanslı olduğumu düşünmüyorum:)

"Ay çok şekersiniz" arkadaşlarım:))

Tully
Okuyan
Gülşah
Kitap Eylemcisi
Kitap Sesleri
Dolunay
Yeşil
Kitap Cumhuriyetim

12 Nisan 2012 Perşembe

Keyifli Mim

Severek takip ettiğim, çok yetenekli arkadaşım Okuyan beni mimlemiş. Bu mimi çok sevdim, insanı kendisiyle ilgili düşünmeye itiyor. Hemen sorulara geçelim:)

1.Yemek olsam ne yemeği olurdum?
Patlıcanlı yemeklere bayılırım, özellikle Hünkar Beğendi'ye, ama bu fazla iddalı
olur:)) Patlıcan salatası diyeyim o zaman:)


2. Müzik aleti olsam ne olurdum?
Üflemeli bir çalgı, herhalde flüt, dokunaklı melodiler çıkartıyor hep:)


3. Araba olsam hangisi olurdum?
Fayton olurdum kesinlikle:)) Ama şöyle iki kişilik ve süslü püslü bir şey olurdum,
Ada sahillerinde tıngır mıngır gider, mutlu çiftleri taşırdım:))


4.Aylardan hangisi olurdum?
Kızıl sonbahar yapraklarının bir halı gibi yerleri kapladığı, romantik Eylül ayı
olurdum.


5.Ayakkabı olsam hangisi olurdum?
Düz renk, muhtemelen siyah veya bordo gibi koyu bir renk, yüksek topluklu, platformsuz, saten, dış etkilere son derece açık ve rahat olmayan bir şey:))


6.Kıyafet olsam hangisi olurdum?
Şifon, asimetrik etekli, pastel renk, uçuşan bir elbise olurdum:))Resimdeki
kıyafetin eteği tam düşündüğüm gibi. Yalnız üst kısmını çok beğenmedim, bir de
şifonların altından jipon veya etek görünüyor, o da olmamış:) ben biraz
daha farklı bir elbise olurdum:)) Daha doğal duruşlu, sanki kumaşlar kişinin
üzerindeyken kesilmiş, bükülmüş gibi:)


7.Renk olsam hangisi olurdum?
İçinde hem pembemsi hem de grimsi bir ton olan eflatun:)


8.Hayvan olsam hangisi olurdum?
Sizce?? Evet, bildiniz, "kedi" olurdum:)) Profil resmimde görüyorsunuz zaten:)

9. Şu anda okuduğum kitabın 137. sayfasında ne var?
Şu an başka bir şey okuyorum ama elimin altında yeni aldığım Anna Karenine var, o
olur mu?:)
"Mantık evliliği deyince, her iki tarafın da bir takım deneyimlerden geçtikten
sonra birleşmesini anlıyorum. Aşk da kızamık gibi geçirilmesi gereken bir
hastalıktır."

Benim cevaplarım bunlardı, şimdi sıra geldi mimlemeye:) Eğer cevaplamak isterlerse;
Dolunay
Yeşil
Tully
Gonca
Kitap notları- BA
Beyaz Kitaplık
Gülşah
Kitap Eylemcisi
Kitap Sesleri


Resim 1: http://farm1.static.flickr.com/141/334903264_51b8b9e005.jpg
Resim 2:http://factsanddetails.com/media/2/20090809-visualizingculturemit19thcenturyCaptainFrankBrinkleygj20507_GeishaFlute2.jpg
Resim 3: http://www.swanvalleywa.com/WedCarriage400pix.jpg
Resim 5: http://www.redbottomshoes4u.biz/images/Christian-Louboutin-black-satin-shoes.jpg
Resim 6:http://imageshack.us/photo/my-images/819/abiyemodelleri124214049.jpg/sr=1
Resim 7:http://sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash1/hs547.ash1/31948_125867510769503_123011597721761_211510_1052493_n.jpg

10 Nisan 2012 Salı

Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış Bıçakçı


Ender ve Çetin otuzlu yaşlarının başında aynı evde yaşayan iki dostturlar. Liseden yakın arkadaşları Fikret’in anne ve babası bir trafik kazasında ölünce,o da arkadaşlarından kız kardeşi Nihal’in okul bitene kadar onlarla kalmasını rica eder, çünkü kendisi Amerika’da yaşamaktadır. Ender ve Çetin önce bundan pek hoşlanmazlar çünkü ortaokuldan beri hayalleri aynı evde baş başa kalmaktır. Ama kabul ederler. Önceleri n Nihal’le yakınlık kurmakta zorlanırlar, genç kız yaşadığı büyük acı nedeniyle içe kapanmıştır çünkü. Ama zamanla aralarında bir dostluk başlar, üç yakın dost olmuşlardır. Bu dostluğun ilerlemesiyle Ender ve Çetin ne kendilerine ne de birbirlerine itiraf etmese de, Nihal gibi genç, güzel ve tatlı bir kızla bu kadar yakın olmak onların duygularını dostluktan başka bir şeye, aşka kaydırır. Bu aşkı tahlile çalışmak onları hem kendi dostluklarını hem yaşadıkları aşkları hem de hayatı sorgulamaya iter.

Kitabı çok beğendim, ince bir kitap olmasına rağmen kitabın tek üstünde durduğu nokta bu garip aşk üçgeni değil, dediğimiz gibi hayata dair de sorgulamalar var. Örneğin doğu ve batı yaşam anlayışı da bunlardan biri.

Ender’in babasının arkadaşı Reşit Bey, Ender ve Çetin için de önemli birisidir. Eşref-i Mahlukat ismindeki trajikomik roman tasarısının kahramanı Eşref Bey, doğu kafa yapısı ve yaşam tarzının aynasıdır. Reşit Bey’in ölümünden sonra onlar da hayat, doğu ve batı yaşam tarzlarını bu örnek üzerinden değerlendirirler. Osmanlı, Batı’nın askeri anlamda düzenli ordularına öykünmüştür ama doğu ile batı kafası arasındaki temel fark doğunun “yaşamamak” eğilimi ile batı’nın “yaşamak” eğilimi arasındaki farktır.

“Eşref Bey, düşünmek yerine ayıp, suç, günah gibi dini-ahlaki bir terminolojinin esareti altında düşünüyordu. Oysa Batı’nın kavramları vardı, çünkü yaşayanların kavramları olurdu, yaşamayanların yasakları, suçları,günahları…Kavramlar bir bakıma özgürlüktü.”
Reşit Bey arkadaşına şöyle yakınıyor;
“Düşünsene Salih! Ne çok kadın ve erkek yaşadığıyla yetiniyor. Karı koca olmakla yetiniyor. Oysa kafalarında bir aşk kavramı olsaydı, yaşadıklarıyla yetinmez, kurulu düzenlerini yerle bir etmek pahasına aşkın peşinden giderlerdi. Kavramlar hayatı en üst imkanlarına genişletmenin araçlarıdır.”
Bilemiyorum acaba burada Ender ve Çetin , yasak, suç, günah gibi sınırlar çizmeseler kendilerine en azından biri Nihal’le aşk yaşar mıydı? Ender ve Çetin “yaşamamayı” mı seçmiştir?


Filmden bir kare, Ender ve Nihal kitaplar hakkında konuşurken...

“kendimizi bulmakla kadınımızı bulmayı birbirine karıştırıyorduk”

Kitabın Ender’in ağzından Çetin’e yazılması, Ender ve Çetin’in nerdeyse zıt karakterleri, bunların hepsinin bir anlamı var sanıyorum. Ender ve Çetin birbirlerini öyle iyi tamamlıyorlar ki, bir ara acaba aynı kişiler mi? Diye de düşündüm:)

Bu arada romanın filmini de seyrettim ve onu da çok beğendim.
Sizin kitap hakkındaki yorumlarınızı da merak ediyorum:) Yazarın son günlerdeki popüler kitabı “Sinek Isırıklarının Müellifi” de listemde..

4 Nisan 2012 Çarşamba

Blog Tasarımı Çekilişi


Merhaba! Size bugün bir çekiliş haberi ile geldim, açıkçası benim muzdarip olduğum bir konu, blog tasarımı! Her ne kadar içeriğime uygun kitaplı şablonumu çok sevsem de bir değişiklik yapmak istiyorum ne zamandır. Bazı bloglarda çok hoş tasarımlarla karşılaşıyorum, işte bunları düşünürken bir Okuyan'ın blogunda Blog Tasarım Çekilişi'ni görünce paylaşmadan edemedim. 10 Nisan'a kadar Değmesin Yağlıboya sitesindeki çekilişe katılabilirsiniz, katılmak için BURAYA tıklayın. Sitenin kendi tasarımını da çok beğendim:) Herkese iyi şanslar!

2 Nisan 2012 Pazartesi

Anılarınızı Duvara Yansıtın!

Ailece gittiğiniz yaz tatilinde yaptıklarınızı yeni Sony Projektörlü Handycam ile kaydettiyseniz istediğiniz her yerde ışıkları biraz kısarak sevdiklerinize izletebilirsiniz. Diyelim ki tatilden sonra annenizin evine gittiniz. Malum emektar televizyonların usb girişi ya da SD kart girişi olmayacaktır. Peki ne mi yapıyoruz? Işıkları kısıp, yeni Sony Handycam’inizin projektörünü açıyorsunuz ve tüm anılarınızı duvara yansıtıyorsunuz. İşte hepsi bu!



Sony’nin, Handycam’in tanıtımı için hazırladığı bu kısa videoda görüntü kalitesi ve kameranın diğer özellikleri sanki kendi evimizde gerçekleşiyor gibi canlandırılmış. Şimdi hayal gücünüzü zorlayın ve projektörünüzü nereye yansıtacağınızı düşünün. Çünkü artık her yüzey bir sinema perdesi...

Bir bumads advertorial içeriğidir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...