28 Aralık 2011 Çarşamba
Salgın- Contagion
Matt Damon, Jude Law, Gywenth Paltrow ve Kate Winslet'ın baş rollerini üstlendiği Salgın (Contagion) filmini seyrettim dün akşam. Imdb puanı 6,9 olan film bana umduğumu vermedi. Salgın hastalık konusu çok popüler ve iyi işlenirse çok çekici bir konudur okur veya izleyici için, çook uzun yıllar önce Albert Camus'un Veba isimli romanını okumaya başlamıştım ama o kadar korkutucuydu ki yarım bırakmıştım. Ama Salgın filminde konu o çekici haliyle değil de didaktik bir şekilde işlenmiş, peki burada bize öğretilmek, aşılanmak istenen nedir?
Bundan önce filmin konusundan bahsedeyim, dikkat spoiler olabilir! :)
Beth Emhoff (Gywenth Paltrow) iş gezisi için gittiği Çin'den dönüşünde hastalanmıştır, klasik nezle semptomları göstermektedir ama gittikçe kötüleşir, yine aynı sıralar Hong Kong'da bir garson hastalanır. Bir kaç gün içinde ciddi ölümler gerçekleşmesi Dünya Sağlık Örgütü'nü bir salgın şüphesiyle harekete geçirir. Kısa bir sürede hastalık yayılır, binlerce, on binlerce insan hastalanır ve ölür, dünya bu ne olduğu belirsiz hastalığın pençesinde kıvranmaktadır. Aşı çalışmaları canla başla devam eder ancak zaman geçmesine rağmen başarılı olunamamaktadır. Bağışıklık sistemini güçlendirerek virüsü yendiği düşünülen bitkisel bir ilaç kapışılmaktadır, ama tabi ki bunu bulmak da çok zordur, zaten bu ilacın da etkisi kanıtlanmamıştır. Alan Krumwiede (Jude Law) ise haberlerini blogunda yayınlayan bağımsız bir gazetecidir. Ona göre bu salgın ilaç şirketlerinin para kazanmak için başvurdukları bir oyundur, bitkisel ilaç hastalığı yenmede başarılıdır. Alan televizyonlara çıkar, sitesi her gün 12 milyon kişi tarafından takip edilir, kısacası ünlü olur. Bu arada hastalığı önleyen aşı da geliştirilir.
Tıbbi görevliler kendilerinin ve sevdiklerinin hayatlarını tehlikeye atmak pahasına çalışmaktadırlar, bu uğurda hayatını kaybedenler de olur. Aşı geliştirildikten sonra tıp görevlilerine neredeyse hiç ayrcalık tanınmaz (doktorlardan biri bir çocuğu kurtarmak için kendi aşısını çocuğa yapar)ve adil bir şekilde halka dağıtım yapılır. Alan ise haksız yere halkı ilaç firmalarına karşı kışkırtmaktadır, oysa kendisi de sütten çıkma ak kaşık değildir, yaptığı asılsız spekülasyonlarla halkı sitesine çekip milyonlar kazanmıştır, sonunda tutuklanır. Dünya Sağlık Örgütü ve ilaç firmalarının yaptığı çalışmalar sayesinde salgın beklenenin çok altında bir kayıpla bertaraf edilmiş olur. Filmin sonunda salgının nasıl başladığını da görürüz, yarasa ve domuzlar yoluyla...
Evet, filmden ne öğrendik? "Salgınlar doğal yollardan çıkar, Dünya Sağlık Örgütü ve ilaç firmaları sadece halk sağlığı için çalışır, politik veya ticari meseleler sağlık sözkonusu olduğunda etkisizdir, bloglar gibi resmiyeti olmayan kaynaklar kendi çıkarları adına çalışır, bu gibi kaynaklardan alınan bilgilere güvenilemez."
Halbuki, örneğin kuş gribinin insanları kırmızı ete yönlendirmek için, veya tam tersi deli dananın benzeri bir yönlendirme yapmak için laboratuarda geliştirilmiş hastalıklar olduğu kuşkusunu taşımadık mı? Ya da ilaç firmalarının dünyayı sarsan skandalları ortaya çıkmadı mı? İşte starlar bir araya toplanmış ve bu film yapılarak kafamızdaki soru işaretlerine bir cevap verilmiş.
Artık Hollywood'un bu didaktik filmlerinden sıkıldım, hele aylar önce
seyrettiğim "Unknown" filminin sonundaki "GDO'lu gıdalar dünyada açlığı ortadan kaldırmak için geliştirilmiştir," tarzındaki mesajı beni neredeyse sinirlendirmişti.
Salgın filminin yönetmeni Steven Soderbergh, film bir şekilde izleniyor, zaten sonu da aynen beklediğimiz gibi, yavan bir film diyebilirim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu didaktiklik meselesi, hata manipülasyon diyeyim, benim de canımı çok sıkıyor uzunca zamandır. Hah, biz de o kadar aptaldık sanki :))
YanıtlaSilSevgili Narda, kesinlikle haklisin manipulasyon daha dogru ama olmuyor yani:)
YanıtlaSilsevgili Eren, güzel günlerin bol olduğu mutlu bir yıl geçirmeni dilerim.Sevgiler..
YanıtlaSilSevgili Mehtap, guzel dileklerin icin cok tesekkur ederim, ben de sana cok guzel bir yeni yil dilerim, sevgiler:)
YanıtlaSil