31 Ekim 2015 Cumartesi

Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra - Barış Bıçakçı

İletişim Yayınları'ndan 2008'de çıkmış olan kitabımız 136 sayfa. Başak intihar eder ve bu intihar annesini, abisini, anneannesini ve hatta komşularının kızı Canan'ı nasıl etkiler? Bu kişilerin hayatından küçük kesitlerle intiharın öncesi ve sonrasına "göz atıyoruz". Yine Barış Bıçakçı'nın bildiğimiz tarzı, size bir kuşun tüyünün ucunu gösterip bu kuşun ne olduğunu anlamanızı sağlıyor, kitabın kapağı da yazarın tarzını çok iyi anlatmış bence:) Daha önce yazarın Sinek Isırıklarının Müellifi ve Bizim Büyük Çaresizliğimiz kitaplarını okumuştum, açıkçası bu kitabını diğerlerinden daha az beğendim. Yine de yazarın tarzını seviyorum, diğer kitaplarını da okumak isterim. Keyifli okumalar:)

25 Ekim 2015 Pazar

Düşünce Balonları - David Lodge

David Lodge'u Kitap Not Blogu sayesinde keşfettiğim bir yazar. Gerçi o İyi İş ve Küçük Dünya romanlarını önermiş ama olsun:) Ayrıntı Yayınları'ndan 2005 yılında çıkmış olan kitabımız 318 sayfa. Yazarımız 1935 doğumlu bir İngiliz Edebiyat profesörü ve 1987 yılında tam zamanlı yazarlık yapabilmek için işinden ayrılmış. Romanlarıyla ödüller almış olan Lodge aynı zamanda eleştiri kitapları ile yazma üzerine de kitap yazmış.

Düşünce Balonları'na gelirsek, yine bir üniversite kampüsünde geçiyor, kahramanımız Gloucester Üniversitesi'nde -sanırım- yapay zeka üzerine çalışmakta olan ve bu konuda son derece medyatik olan Ralph Messenger, kendisi zeki, karizmatik, çekici ve aynı zamanda da tam bir kadın düşkünü. Güzel Carrie ile evli ve üç çocuk babası olmasına rağmen çapkınlıktan geri durmuyor. Karısı da az çok kocasını bilidiğinden buna biraz göz yumuyor, kendisinden uzakta olması şartıyla tabi. İşi gereği sık sık yurtdışına, şehir dışına çıkan Ralph bunu güzel idare ediyor. Ama bir gün yaratıcı yazralık dersi vermek üzere eşini yeni kaybetmiş çekici yazar Helen Reed bir sömesterliğine kampüse geliyor ve hemen Ralph'in radarına giriyor. Hoş ama aynı zamanda son derece entellektüel olan Helen de bu adamı çekici buluyor ama ahlakı onu bir ilişkiye girmekten alıkoyuyor. Sonra işler karışıyor ve olanlar oluyor...

Kitap aslında şekil itibariyle oldukça ilginç. Bir Ralph'in günlük niyetine doldurduğu ses kayıtları, bir Helen'in günlükleri, bir de yazarın üçüncü kişi olarak anlattıkları ile ilerliyor kitap. Bu arada sık sık Ralph ile Helen'in özellikle zihin veya ahlak gibi bir takım konulardaki konuşmaları yer tutuyor. Açıkçası bu kısımlar beni biraz sıktı. Ama Ralph'in Helen'e olan ilgisinin büyük kısmı da bu konularda son derece başarılı bir şekilde kendisiyle konuşabilmesi. Bir de Helen'in yaratıcı yazralık sınıfı öğrencilerine verdiği ilginç ödevlerden bazıları da sayfalarda kendisine yer buluyor, mesela doğduğundan beri siyah, beyaz ve gri dışında hiç bir renk görmemiş olan 33 yaşındaki Mary'nin ilk defa kırmızı bir gül gördüğü anı anlatan ödevler veya farklı yazarların üslübuyla "sivrisinek olmak" gibi.

Sonuç olarak yazar gerçekten ilginç bir kitap ortaya çıkarmış, ama Helen beni biraz hayal kırıklığına uğrattı, bazı yerlerde onu biraz duyarsız buldum açıkçası. Bir de Ralph'le olan bazı felsefi tartışmalarında da sıkıldım dediğim gibi. Biraz daha kısaltılmış olsa daha çok beğenirdim sanırım. Yine de geçer not aldı. Keyifli okumalar:)

Kapak ilüstrasyonu: Sevinç Altan

20 Ekim 2015 Salı

Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni - Nazlı Eray

Bir Rüya Gibi Hatırlıyorum Seni - Yaşamımdan Anılar 2, Doğan Kitap'tan 2013 yılında çıkmış, kitap 268 sayfa. Nazlı Eray yaşamından anıları hoş bir romana dönüştürmüş. Çoğu akrabası vefat etmiş olan Nazlı Hanım'ın geçmişle tek bağı yaşlı teyzesidir, çok yaşlı olan Münire Hanım'ın hafızası ise sürekli gidip gelmektedir. Kitaptaki kronoloji Nazlı'nın İstanbul'da yaşadığı bir kalp kırıklığı sonucu Ankara'ya anneannesinin yanına gelişiyle başlıyor, ama kitap kronolojik bir sıra takip etmiyor. Kitabın ana konusunu Nazlı'nın Ankara'ya geldikten sonra -ortak arkadaşları Fevzi'nin arkadaşı Metin'e "yalnız bırakmaması" ricasıyla- Metin'le tanışıp ona aşık olması, ancak kendisi de ona aşık olan Fevzi'nin aralarını bozmasıdır aslında. Nazlı bu aşk için çok çaba harcamıştır, hatta karlı bir kış günü onun peşinden Konya'ya bile gider. Ben izlediğim bir televizyon programında Nazlı Eray kitabın belki de en heyecanlı bu sahnesini anlatıyordu, üstelik bunların gerçek anılar olması beni ayrıca etkilemişti. Yazar hem bu gençlik aşkını, hem de ailesinde kendisini etkilemiş olayları adeta çağrışımlardan giderek "anımsamış". Kolay okunan keyifli bir kitap, tavsiye ederim:)

14 Ekim 2015 Çarşamba

Mastermind- Sherlock Holmes Gibi Düşünmek- Maria Konnikova

Domingo Yayınları'ndan bu yılın mart ayında yayınlanan kitap 320 sayfa. Mastermind bir anda çok popüler oldu ve bir ay içinde 3 baskı yaptı. Ben de özellikle Sherlock Holmes hayranı olan eşim için almıştım bu kitabı. Kitaba göre bir Watson düşünme sistemi bir de Sherlock düşünme sistemi var. Hepimiz standart olarak Watson düşünme sistemini kullanıyoruz, çünkü etrafımızda o kadar çok detay var ve beynimize işlemesi için o kadar fazla veri geliyor ki, düşünmeyi, karar almayı hızlandırmak için standart verileri kullanmamız ve alışıldık düşünme kalıplarını kullanmamız daha uygun. Ama bu sistem aynı zamanda bizi yanıltmaya da çok müsait. Bu yüzden Sherlock düşünme sistemine geçmeliyiz, en azından özel durumlarda. Tabi bu o kadar kolay değil, zihnimize sürekli egzersiz yaptırmalıyız. Kitap kah gerçek hayatta yapılan testler ve deneylerden yola çıkarak kah Sherlock Holmes'in çözdüğü davalardan örnekler vererek bu durumları gösteriyor. Benim yorumuma gelecek olursak; yazar güzel bir konu yakalamış, insanların Sherlock Holmes'e düşkünlüğü hele şu aralar patlama noktasında, amaaa bence konuyu biraz fazla uzatmış, daha sistematik bir anlatımı benimsemiş olsaydı ve kitabı biraz kısaltsaydı çok daha iyi olurdu düşüncesindeyim. Bu yüzden notum 5 üzerinden 3,5. Keyifli okumalar:)

11 Ekim 2015 Pazar

Rosshalde - Hermann Hesse

Afa Yayınları’ndan ocak 1993’te çıkmış olan Rosshalde, Hermann Hesse’nin en sevilen eserlerinden birisi. Bu kitap da sevgili arkadaşım Biblio'nun önerisiydi. 177 sayfalık kitap beni de çok etkiledi.

Kahramanımız Johann Veraguth ünlü bir ressamdır, uzun zamandır ayrı bir hayat yaşadığı karısı Adele ve çok dükün olduğu 7 yaşındaki oğlu Pierre ile birlikte içinde göl, koru, park bile olan muhteşem Rosshalde malikanesinde yaşamaktadır. Johann ana evden biraz uzakta, atölyesi ve odasının bulunduğu yapıda yaşamaktadır, artık tek önem verdiği şey resimleridir, tek dostu ise şu sıralar Hindistan’da yaşayan maceracı Otto’dur. Karısı ile tek bağlantısı da oğlu Pierre’dir. Hem Adele hem de Johann küçük oğullarına çok düşkündürler, ancak bu sevgideki bencillik fark edilmektedir. Rosshalde’ye ziyarete gelen Otto, Johann’ın bu küskün halini fark eder ve durumu az çok anlar, ona kendisi ile Hindistan’a gelip bir süre kalmasını teklif eder. Bu fikir Johann’ın da kafasına yatar, bir süre sonra geleceğini de bildirir Otto’ya. Tabi bu fikrin sonuçlarını da hesaplamıştır, bir sene gibi bir uzaklık Pierre gibi bir çocuk için uzun bir süredir, Johann zamanında Pierre’in kendisinde kalması koşuluyla karısına boşanmayı teklif etmiş ancak kadın kabul etmeyince de bu fikri rafa kaldırmışlardır. Şimdi bu uzaklığın sonucu da bellidir, Pierre’den vazgeçmesi gerekir Johann’ın. Bunu düşününce aslında olmayacak bir şey olarak görmekten vazgeçer adam bunu, hatta hayatını istediği gibi sanatına adayabilmek için bir fırsattır bu. Bu arada Pierre hastalanır, aynı sıralar okul tatili nedeniyle büyük oğul Albert de evde bulunmaktadır. Ancak oğluna çok dülkün olduğunu iddia eden Johann’ın tavırları düşündürücüdür, örneğin akşam yemeği sırasında saatlerdir Pierre’in kayıp olduğu haberini aldığında istifini bozmadan yemek yiyebildiği gibi, karısının onu aramaya gitmesine de bozulur. Oğlunun hastalığı ciddiyetini korurken resimleriyle, eskizleriyle veya gideceği Hindistan gezisinin hayalleriyle kafasını dağıtmakta zorlanmaz. Adele bir anne olarak oğluna daha düşkün olsa da oğlunu evliliği için bir sigorta gibi de görmektedir aslında.

Yazar ikinci dünya savaşı sonrasında ağır bir bunalım geçirmiş ve Jung’un öğrencisi Lang tarafından piskolojik tedavi almış, bunun sonucunda da psikolojiye ilgi duymuş. Bu kitabında da ilişkilerde olsun, rüya sahnesinde olsun psikolojinin etkisi görülüyor.
Kitabı okumayanlar burayı atlayabilir; ben özellikle Pierre’in rahatsızlığı ve vefatı sahnelerini çok beğendim, pek çok yazarın elinde kuru veya fazla melodramatik olabilecek bu sahneler öyle ustaca ve derinlikli işlenmiş ki hayran olmamak elde değil, diğer taraftan son derece de duygulu.

Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen bu kitabı niye daha önce okumamışım diye hayıflandım. Tavisye ederim, çok güzel birkitaptı, keyifli okumalar

7 Ekim 2015 Çarşamba

Bebek - Ira Levin

Geçenlerde internet üzerinden yaptığım bir sahaf alışverişinde Ira Levin'in kitaplarına denk geldim ve rastgele bir kitap seçtim. Daha önceden yazarın Rosemary'nin Bebeği isimli kitabını İngilizce okumuştum, ama nedense Bebek isimli kitabın farklı bir kitap olabileceğini sandım. Altın Kitaplar'ın Doğan Hızlan başkanlığındaki bir kurulla oluşturduğu Dar Dizi isimli seriden 1974'te çıkmış Bebek. Nedense eskiden yayınevleri yabancı kitapları basarken kitabın orijinal adını kullanmama yolunda özel bir inat gösteriyorlarmış galiba. Rosemary'nin Bebeği denilse Türk halkı anlamayacaktı herhalde... Kitabımız 348 sayfa. Kahramanımız Rosemary dindar bir aileden gelen genç ve güzel bir kadındır, Guy isimli kendisinden yaşça büyük pek de ünlü sayılmayan ancak hırslı bir aktörle evlidir. Çiftimiz son derece şık, eski ancak içinde meydana gelen cinayet vs. gibi olaylar nedeniyle kötü şöhretli bir eve taşınırlar. Kısa sürede yaşlı komşuları Castevet'ler ile de samimiyet kurarlar. Özellikle Rosemary hamile kaldıktan sonra samimiyet garip bir şekilde ilerler. Romanı daha fazla anlatamıyorum çünkü küçük ayrıntılar öyle güzel ipuçları oluşturuyor ki anlatırsam her şeyin tadı kaçabilir. Bence harika bir roman, yazar okura müthiş bir merak ve gerilim yaşatıyor. Elinize geçerse mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Sonları biraz sinir bozucu gelebilir ama ne de olsa bu bir korku romanı. Bu arada Roman Polanski'nin yönetmiş olduğu filmin de harika bir uyarlama olduğunu söyleyeyim. Keyifli okumalar.

Resim: http://tr.web.img1.acsta.net/r_640_600/b_1_d6d6d6/medias/nmedia/18/60/08/63/18819254.jpg

3 Ekim 2015 Cumartesi

Aşk Gemisi - Daphne Du Maurier

Daphne Du Maurier'in daha önce Rebeka ve Kuzenim Rachel isimli kitaplarını okumuştum. Bu arada ünlü Kuşlar filminin kendisinin bir kısa hikayesinden uyarlandığını biliyor muydunuz? Gelelim kitabımıza, yazar orijinal ismi The Loving Spirit olan kitabını henüz 23 yaşındayken (1931) yazmış. Yazarın bu ilk romanı kimilerince çok sevilirken kimilerince de yazarın en az başarılı romanı olarak görülüyor.

Ben Nebioğlu Yayınevi'nden çıkmış, tarihi belirsiz ancak oldukça eski bir versiyonunda okudum kitabı, sanırım yeni baskısı da yok bu kitabın. Sayfa sayısı 288 olup, kitabın -oldukça alakasız bir şekilde- Aşk Gemisi ismiyle yayınlanışına ise bir anlam veremiyoruz. Ben yazarın tarzından ve kitabın isminden yola çıkarak bunun talip bulmak üzere gemiye binmiş kişiler arasında geçen bir gerilim romanı olduğunu düşünmüştüm:)) Ama tabi ki bir ilgisi yokmuş sevgili Nebioğlu Yayınları.

Yazar romanı yaşadığı yerdeki bir ailenin hayatından esinlenerek yazmış. Roman bir ailenin dört kuşağını be adeta bitmeyen çilesini anlatıyor. İlk bölümde deniz ve macera hasretiyle yanan ancak ailesi ve toplumca bir aile kurmaya zorlanan Janet gemi yapan dürüst bir delikanlı olan Thomas ile evlenir. Kısa zamanda bir çok çocukları olur ancak Janet'in ortanca oğlu Joseph'e özel bir düşkünlüğü vardır, çocuk da annesine aynı şekilde düşkündür. Annesinin dizginlenemez ruhu sanki bu çocuğa geçmiştir. Gerçekten Joseph büyüyünce kaptan olur ve bir çok macera yaşar, yine de annesi ile arasındaki bağ kopmaz. İkinci bölümde Joseph'in hayatını okuruz. Joseph'in başına özellikle ağabeyi Philip nedeniyle bir çok talihsizlik gelir. Ama bunların belki de üzücü olan, kendisi gibi denizci olmasını istediği oğlu Christopher'in "bir korkak" çıkması ve denizden kaçması olur. Üçüncü bölüm Christopher'ın hayatını anlatır, o Londra'ya gidip babasından uzak bir hayat kursa da sonunda yine ona dönmek ister... Dördüncü bölüm ise Christopher'ın kızı Jenny hakkındadır.

Adeta lanetli bir ailenin dört kuşak yaşadığı sıkıntılar malesef sıkıcıydı. "Yazarın fanatikleri için" diyelim..:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...