24 Ağustos 2010 Salı
Venedikte Ölüm
Thomas Mann'ın en bilinen eserlerinden biri olan Venedik'te Ölüm isimli uzun hikayesini okumaya başladım. Aschenbach 40 yaşına yaklaşmış bir yazardır, son zamanlarda yaşadığı tıkanıklık nedeniyle bir tatile ihtiyaç duyar, bunun için önce bir adaya gider ancak istediği şeyi bulamaz, daha sonra ise Venedik'e gider. Ancak bir sanatçı duyarlılığına sahip olduğu için gördüğü her şey başka insanların aksine onu çok etkiler. Örneğin Venedik'e giden gemide kendisine genç görüntüsü vermiş, müşterileri eğlendirmekle görevli yaşlı bir çığırtkan onu çok etkiler, adeta allak bullak eder. Sonra bana göre gayet komik olan gondolcu ile olan diyalog gelir, Aschenbach Venedik limanından San Marco meydanına gitmek üzere gondola biner, ancak gondolcu onun söylediklerine önce cevap vermez, kendi kendine mırıldanır sonra ters cevaplar verir, sonra şu komik diyalog geçer;
gondolcu "Lido'ya gitmek istiyorsunuz,"
Aschenbach "Ama sizinle değil,"
gondolcu "ben güzelce götürüyorum,"
Bunun üzerine Aschenbach söylenenin doğruluğunu görüp (!) yatışır.
Kıyıya çıkınca gondolcuya vermek üzere para bozdurup gelince gondolcunun kaçmış olduğunu görür, meğersem kaçak gondolcuymuş. Bu küçük olay bile onu çok etkiler ve şu sözlerle hassasiyteini dile getirir;
"Girgin, konuşkan bir adamınkine oranla, içine kapanık-suskun birinin gözlem ve izlenimleri daha bulanık olmakla beraber daha derinlere işler; onun düşünceleri daha ağır, daha gariptir ve daima bir hüzün gölgesi taşır. Bir bakış, bir gülüş, bir fikir değiş tokuşuyla kolayca geçiştirilecek imajlar, algılar onu aşırı derecede meşgul eder; sükutunda derinleşir, önem kazanır; bir olay, bir serüven, bir heyecan olurlar. Yalnızlık orijinaliteyi, o cesurca ve yadırgatıcı güzelliği, şiiri yaratır. Yalnızlık aynı zamanda, ters, orantısız ve saçma olanı, caiz olmayanı da yaratır. Nitekim yolculuğa ait tipler, tutturduğu sevgili teranesiyle o iğrenç ihtiyar züppe; çalışması durdurulan, alacağı paradan olmuş gondolcu; Aschenbach'ın ruhunu hala rahatsız ediyordu. Mantığına güçlükler çıkarmamakla, muhakemesine yeni işler yüklememekle beraber, ona öyle geliyordu ki, çok acayip şeylerdi bunlar; rahatsız edici yanları da bu çelişmeden doğuyordu herhalde..."
Burada anlatılanlar bence Aschenbach'ın bir yazar olmasından kaynaklanıyor, kendisi bu özellikleri taşıdığı için bir yazar olabilmiş bence. Orhan Pamuk'un Hintli meslektaşı ve sevgilisi Kiran Desai de "Yazarlar genelde çok melankolik olurlar," demiş. Yukarıdaki paragrafta da var melankoli.
Romana geri dönecek olursak, Aschenbach oteline geldikten sonra Polonyalı bir aile, özellikle de onların 14 yaşındaki kusursuz görünüme sahip oğulları dikkatini çekiyor. Sürekli gözleri etrafında bu çocuğu arar oluyor, bu çocuğun adının Tadeusz olduğunu öğreniyoruz. Bir ara çocuk sahilde arkadaşlarıyla oynuyor, yanında yine kendi yaşıtı başka bir erkek çocuk var, yakın arkadaş oldukları anlaşılıyor, diğer çocuk bir ara esas çocuğu yanağından öpünce Aschenbach "Sana tavsiyem şudur, bir yıllığına gezilere çık, iyileşmen için en az bu kadar zamana ihtiyacın var çünkü," diye düşünmesinden, biz Aschenbach'ın bu bunalımının sebebinin karşılıksız bir aşk olduğunu anlıyoruz. Aslında önceleri bu duygusuna net bir isim veremiyor, hatta "baba sevgisi gibi" diyor ama daha sonra bu bir tutkuya, saplantıya dönüşüyor. Gündüzleri Venedik'te ailesiyle birlikte dolaşan çocuğu takip ediyor, otele dönünce kimse tarafından görülmekten korkmadan içeride olduğunu bildiği oda kapısına başını dayayıp öylece duruyor. Bir taraftan düşüncelerinin imkansız olduğunu düşünse de diğer taraftan da olabileceğine ihtimal veriyor. Hatta kendisine eskisinden daha çok bakmaya, sık sık berbere gidip bakım yaptırmaya başlıyor.
İlginç bir nokta da Aschenbach'ın güzelliğe tutkusu, kendisi kısa boylu ve yaşlı olduğu için üzülüyor, bir ara Tadeusz'un dişlerinden ve solgun teninden onun çok sağlıklı olmadığını çıkarıp ömrü fazla uzun olmayacağı için seviniyor, buradan da onu ne kadar sevse de güzelliğinden ötürü kıskanmakta olduğunu görüyoruz. Bu düşünceye kitapta iki kere yer verilmiş.
Daha sonra Aschenbach berberde bir "afet" lafı duyuyor, bir de şehrin sık sık ilaçlanması adamın kafasını karıştırıyor, sağda solda araştırsa da bir cevap alamıyor çünkü hükümet turstlerin şehri terk ederek maddi kayba yol açmasını önlemek için gerçeği gizliyor. Bunun üzerine seyahat acentasındaki bir İngilizi sıkıştırararak kentte Hint Kolerası salgını olduğunu öğreniyor. Bunun üzerine gitmesi gerektiğini düşünse de Tadeusz'dan ayrılmayı göze alamadığı için kalıyor. Ancak kendisini eskisi kadar iyi hissetmediğini de fark ediyor. Ertesi günse Tadeusz ve ailesinin otelden ayrılmak üzere olduklarını öğreniyor. Çocuk otelden ayrılmadan önce arkadşıyla sahilde oynarken o yine hayallere dalıp onu izliyor ve oturduğu yerde fenalaşarak odasına çıkarılıyor ardından çabucak hayata veda ediyor...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
ne güzel bir kitap bloğun bence harika sevgiler : ))
YanıtlaSilCok tesekkur ederim Nihal Hanim, hosgeldiniz, sevgiler:)
YanıtlaSilBu kitabı çok sevdiğim bir arkadaşım doğum günümde hediye etmişti.Gerçekten de çok güzel bir kitap.Kitabı çok güzel yorumlamışsınız ellerinize sağlık :)))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim bu güzel yorumunuza, sevgiler:)
SilBütün atmosferi ve hatta mekanlarıyla aklımda kalan kitaplardan. Bu bir ustalık işi ve genelde klasiklerde başıma geliyor. Romanın konusu ise sıradışı. Gerçi günümüzde öyle sayılmaz:). Zaman zaman üzerinde düşünüyorum:)
YanıtlaSilEtkileyici bir kitap gerçekten Narda’cım, gondolcu ile diyalog da benim aklımdan çıkmayanlardan :))benim de zaman zaman düşündüğüm bir kitap, çok teşekkür ederim yorumuna, sevgiler ;)
Sil