31 Ağustos 2014 Pazar
Düzeltmeler - Jonathan Franzen
Kitabımız Lambert ailesinin ilişkilerini konu alıyor. 80 yaşını geçmiş olan ve Parkinson ve bunama ile mücadele eden baba Alfred Lambert karısı Enid ile birlikte kendi halinde bir orta batı kasabasında yaşamaktadır, 75 yaşındaki Enid ise tek başına kocaman evi çekip çevirmek ve kocasıyla baş etmeye çalışırken diğer taraftan çocuklarının kendi hayallerine uymayan hayatlarını kafasına takmaktadır. Büyük oğul Gary ailesinden kilometrelerce uzakta güzel karısı ve üç çocuğu ile son derece rahat bir hayat sürmektedir,ortanca oğul ve babasının favorisi kapitalizm karşıtı Chip öğrencisiyle yaşadığı ilişki nedeniyle öğretim görevlisi olduğu okuldan atılmak gibi skandallarla orta yaş bunalımını atlatmaya çalışmaktadır. 32 yaşındaki küçük kız kardeş Denise ise cinsel seçimlerini hala oturtamamış bir aşçıdır. Aile ilişkileri son derece zayıf olan bu insanlar anneleri Enid tarafından, hızla hastalığı kötüye giden babalarıyla son bir noel geçirmek üzere aile evinde buluşmaya davet edilirler, ancak bu basit -ve hatta sıradan rica- bu insanların hayatlarında adeta karmaşık bir olaya dönüşür.
Yazar bu 5 ana karakterin hayatını öylesine irdelemiş ki bazen ayrıntılar arasında boğuluyorsunuz, örneğin konuyla pek de ilgisi olmayan Denise'in patronun karısının üvey erkek kardeşinin hayat hikayesini okumak zorunda kalıyorsunuz veya Enid ve Alfred'in çıktıkları gemi yolculuğunda tanıştıkları bir bayanın kızının başına gelenler sayfalarca anlatılabiliyor. Bu gibi gereksiz kısımlar çıksa kitap %20 kısalabilirdi sanırım. Kitapta olaylardan ziyade karakterlerin geçmişi dolduruyor sayfaları, çoğunlukla sıkılmadan okuyorsunuz, doğrusu ufkumu açtığını veya özel bir şeyler düşündürdüğünü söyleyemeyeceğim okuduklarımın, "ne hayatlar var..." seviyesinde kaldı düşüncelerim. Sadece baba Alfred'in hastalığı ile ilgili kısımlar ve kitabn sonu biraz etkiledi beni, bir de aile ilişkilerinin bu şekilde olabileceğine inanmak istemedim, örneğin anne Enid işsiz güçsüz dolaşan oğlu Chip'e babasını hastaneye yatırmasına yardım etmesi için 3-4 gün daha kalması için neredeyse yalvarırken oğlu son derece kesin bir şekilde 'hayır' diyor. Kısacası genelde sıkılmadan okuduğum ama pek iz bırakmayan bir kitap oldu, keyifli okumalar:)
25 Ağustos 2014 Pazartesi
Ouran High School Host Club
Etiketler:
Japon,
Japon Anime,
Ouran High School Host Club
20 Ağustos 2014 Çarşamba
Sessizliğin Yankısı - Umut Can Çeppioğlu
https://www.mobidik.com/e-kitap/5313/sessizligin-yankisi
Tek başına yürüyünce, ikiye ayrılıyordu yollar
Ya bir ömre yetecek kadar sevmeliydi
Ya da bir ömrü feda edecek kadar…
16 Ağustos 2014 Cumartesi
Korkunç koleksiyoncu - John Fowles
Frederic halası tarafından büyütülmüş sıradan bir gençtir, çocukluğu ve gençliği hemen hemen kimse tarafından anlaşılamadan, değer verilmeden geçmiştir, çalıştığı ofiste de alay konusudur, tek ilgisi kelebek koleksiyonculuğudur, ve bir de uzaktan beğendiği Miranda isimli genç kız. Bir gün bir yerden büyük ikramiye kazanır ve işte o zaman korkunç planını uygular, şehirden uzakta büyük bir ev satın alıp Miranda'yı oraya hapseder. Kendisine karşı cinsel bir amacı bile yoktur aslında, sadece bu güzellikle birlikte olmak, onu seyredebilmek yeter Frederic'e. Miranda doğal olarak bu adamı iğrenç bulsa da gördüğü tek insan olduğundan mecburen onunla konuşur, ama son derece sığ bir insan olan Frederic ile konuşmak neredeyse bir işkencedir. Bir güzel sanatlar öğrenicisi aynı zamanda zeki, mantığını kullanmayı seven Miranda bir yandan ondan tiksinirken bir yandan da ona yardımcı olmayı ister ama ikili arasındaki ilişkinin dinamikleri sürekli değişmektedir, Miranda adamın kendisini serbest bırakması için farklı yollar dener.
Kitap bir kaç kısımdan oluşuyor, ilk bölümde olayları Frederic'in ağzından dinliyoruz, sonraki bölümde Miranda anlatıyor olanları ve son bölümde olayların nasıl sonlandığını öğreniyoruz. Ne olacak diye merakla okudum ama dediğim gibi bunun dışında beni etkileyen bir roman olmadı, biraz da sinirimi bozdu açıkçası. Bir de ekleyeyim benim okuduğum kitapta bir sürü yazım hatası olması rahatsız etti beni, çeviri de çok iyi değildi sanki. Benim çok da parlak bulmadığım kitap hakkında yazılanlara bakılırsa kitapta aynı zamanda üst sınıfa mensup (aslında orta sınıf ama) Miranda ile alt sınıfa (alt sınıf değil de aslında kültürsüz ve sığ) Frederic üstünden sınıflar arası çatışma konusu da irdelenmekteymiş, ben pek katılmıyorum bu yoruma çünkü dediğim gibi aslında bu iki kişi arasındaki çatışmanın pek de sınıfsal boyutu yoktu, hayata bakışlarındaki farklılık bireysel bazdaydı ve bunun dışındaki farklar zaten Frederic'in bir psikopat olmasından kaynaklanıyordu. Dediğim gibi sürükleyici, yazarın yaşatmak istediği duyguları başarılı bir şekilde veren ancak anlamsal açıdan çok da bir şey aramamanız gereken bir roman, keyifli okumalar.
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Mutfaktaki Tarifbaz – Julian Barnes
Yazarın yemek yapma sevgisi bana göre bir hobi düzeyini aşmış durumda. Öncelikle kitabın adından başlayalım, tarifbaz deyimi aslında daha ziyade “tarifkoliklik”I tanımlıyor, burada hobisi yemek yapmak olan ama asla kendi tarifini uygulamayı düşünmeyen ve elindeki tarifi sıkısıkıya –hatta neredeyse mantık sınırlarını aşan ölçüde- takip eden kişi. Durum böyle olunca da yazarımızın elinde pek çok farklı aşçıya ait düzinelerce yemek kitabı bulunuyor. Yazar kitabında bu aşçılar ve yemek kitaplarını da karşılaştırıyor ancak bahsettiği aşçı veya yemek kitabı yazarları ülkemizde tanınmıyor sanırım. Julian Barnes’ın bahsettiği yemek çeşitlemeleri de kendisinin bir gurme olduğunu gösteriyor, aynı zamanda ziyafetler verecek kadar da kendisini geliştirmiş bir aşçı, ama dediğim gibi tam bir ‘tarifbaz’. Yazar denemelerinde yemek yaparken karşılaştığı sorun ve durumları anlatmış.
Mutfakta yeni şeyler denemeyi seven hem de yazarı merak eden bir insan olarak kitap ‘biraz’ ilgimi çekti, çünkü her iki yönden de fazla bilgi veren bir kitap değil, yazarın –kendisini tanıtmak bakımından- sınırlı kişisel deneyimlerini içeriyor, örneğin amatör bir aşçının yaşayabileceği sorunları düzenli bir biçimde ele alsa daha çok ilgimi çekebilirdi ama bu o tip bir kitap değil, bir ‘deneme kitabı’, dolayısıyla kolay kolay birinin ilgisini çekebileceğini sanmıyorum, yine de kötü bir kitap demek değil bu :)
Resim:http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=haberyazdir&articleid=1072615
6 Ağustos 2014 Çarşamba
Kitap Mimi
1. Kitaplığımızdaki en ilginç kitap isimleri hangileridir?
Bu sene okuduklarımdan 'Gündelik Felaket Teorileri' olabilir. 'Böyle Buyurdu Zerdüşt'ü de ilginç buluyorum, hep dilime dolanan bir isim:)
2. 2014 yılı başından beri kaç kitap okudunuz?
Pek fazla okuduğum söylenemez aslında, 26.
3. 2014 yılı için bu yılın kitabı dediğiniz kitap hangisidir?
Sanırım en son okuduğum Jacob de Zoet'in Bin Sonbaharı, gerçekten çok hoşuma gitti.
Tabi bir de özellikle blog dünyasında büyük yankı yapan Sade ve Derin:)
4. 2014 yılında ilk defa okuduğum dediğiniz yazar hangisidir?
Orhan Pamuk gibi 1-2 istisna dışında sanırım bu sene hep yeni yazarlar okudum -genelde olduğu gibi. Julian Barnes, Marisha Pessl, David Mitchell yeni okuduğum ve sevdiğim yazarlar oldu mesela.
5. 2014 için okuma hedefiniz?
Hedef koymuyorum çünkü zaten zor okuyorum:)
6. Kitap okumak tamam da en az onun kadar sevdiğiniz diğer etkinliğiniz?
Sanatla uğraşmak genel olarak, artjournal, suluboya, çini:)
7. Diğer etkinliği sevme nedeniniz?
Beni ruhsal olarak dinlendiren, ruhumu besleyen etkinlikler.
8. Blog okurlarından dilek, istek, rica ve temennileriniz?
Hayatımızı kendimiz dışındaki canlıları da düşünerek yaşayalım, bize verilen güzelliklerin, imkanların farkında olalım ve kendimiz dışındakilere fayfalı olabilmenin mutluluğunu yaşamaya gayret edelim:)
9. Okuyup da anlamadığınız kitap?
Son hatırladığım; Donald Barthelme'den Pamuk Prenses.
10. Okuyup da sevmediğiniz veya sıkıldığınız kitap?
Son olarak Elizabeth Peters'ın Firavunların Laneti.
Sevgili kitap kurtçuğu blogger arkadaşlarımı mimliyorum:)
Resim:http://www.illusionsgallery.com/Book-Worm-L.jpg
5 Ağustos 2014 Salı
Jacob de Zoet'in Bin Sonbaharı - David Mitchell
Evet, gelelim şimdi konumuza, ah kızıl saçlı sempatik Hollandalımız Jabob de Zoet’ten, onun gezindiği Japonya’dan uzun uzun bahsetmek isterdim ama neyse kısaca konuyu özetleyeyim ben. 1799 yılında, sözlüsü Anne ile evlenebilmek için para kazanmak umuduyla Jacob de Zoet bir ticaret şirketinde katip olarak 5 yıllığına Hollanda’dan Nagazaki’deki Decima serbest ticaret bölgesine gelir. Ancak ne basit bir katip olarak şirket yöneticileriyle ne de okumuş takımından bir züppe olarak tayfa takımıyla arkadaşlık edemez. O da zamanla aynı evde kaldığı Doktor Marinus ile yakınlık kurmaya çalışır once, ama bu sıradışı ve huysuz adamla arkadaşlık etmek de çok zordur. Japonya’da kızıl saçlı bir yabancı olarak bir Japonla arkadaşlık etmek ise imkansızdır. Jacob için bir diğer zorluk ise aile yadigari Zebur’u canı gibi korurken bu kıtsal kitabın ışığında yaşamını sürdürmeye çalışmaktır, çünkü bir yandan şirkette yapılan bazı yolsuzluklar karşısında çaresiz kalmakta bir yandan da kalbine söz geçirmeye çalışmaktadır. Evet, Jacob de Zoet, özel izinli olarak Dr. Marinus’tan tıp dersleri almaya gelen Orito Aibagawa’ya aşık olur. Ama yüzünün yarısında yanık izi olan bu kadına olan aşkı kabul edilemezdir. Ancak öyle bir şey olur ki, bir tarafta Orito, bir tarafta Jacob bir tarafta da çevirmen (ve Orito’nun eski sözlüsü) Ogava’nın olduğu zorlu bir macera başlar.
Kitapla ilgili yorumlarıma gelirsek, bir kaç sayfadan oluşan ilk bölümü okuduğumda doğrusu çok iyi bir izlenim edinmemiştim, çünkü ilk bölümde ebe Orito detaylıca anlatılan oldukça zor bir doğuma yardımcı oluyordu. Okumaya devam ettim tabi ve ilk 400 sayfayı bitirdiğimde çok müthiş bir roman olduğunu düşündüm, beni büyülemişti kitap. Okumaya devam ettim, bu sefer sıra (çok da spoiler sayılmaz ama İngiliz gemisinde yaşananlara ve devamındaki kısımlara geldi, bu 100-150 sayfa boyunca çoğunlukla sıkıldığımı itiraf edeyim. Yazar bence bu tip gemicilik, diplomasi vs. konusunda bir şey yazma isteğini romanın bu kısmında gidermiş, bana soracak olursanız bu bölümün yarı yarıya kısatlmasıyla romanda bir kayıp olmazdı ve akıcılık korunabilirdi. Kısacası roman bir bütün olarak hüzünlü bir aşk hikayesi, çoğunlukla Jacob de Zoet’in Japonya’da geçirdiği uzun ve zorlu yılların hikayesi, kahramanımızın geçirdiği değişimi anlatan bir yolculuk hikayesi. Bu arada kitap kapağı güzel ama kırmızı pembe Hollanda laleleri ile oldukça neşeli oysa hikayemiz hüzünlü, daha farklı bir kapak seçilebilirdi diye düşünüyorum. Toplamda benim çok beğendiğim bir kitap olan Jacob de Zoet’in Bin Sonbaharı’I tavsiye edeceğim bir kitap oldu.
Bu arada kitabın ismi neden Jacob de Zoet’in Bin Sonbaharı derseniz? Kitapta bu sorunun cevabı şöyle geliyor “Japonlar ülkelerine süslü isimler verirlermiş. Bin Sonbahar Ülkesi veya Güneşin Doğduğu Yer gibi…”.
resim 2:http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/ac/Nanbansen2.jpg
Etiketler:
David Mitchell,
Jacob de Zoet'in Bin Sonbaharı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)