30 Aralık 2019 Pazartesi
Gizli Özne - Nihan Kaya
Nihan Kaya’nın daha önce İyi Aile Yoktur ve İyi Toplum yoktur kitaplarını okumuştum. Yazarın kurgu türünde okuduğum ilk kitabı
bu. İthaki Yayınları’dan çıkan romanımız 261 sayfa, sonda da yazarın 6 sayfalık notu buunuyor.
1979 doğumlu yazarımız kitabı 20 yaşında yazmaya başlamış ve 24 yaşındayken tamamlamış. Oldukça “yoğun”
bir roman diyebilirim...
Revna, nişanlısı Reha’yı kaybedince, daha önce tanışmamış olduğu annesi Bihter ve babası Kemal’in kapısını
çalar. Kitapta br bölüm Revna’yı, bir bölüm Bihter’i okuruz... Özellikle Bihter’li bölümler beni çok etkiledi. Bihter’in bir türlü anlaşılamaması,
bir türlü mutluluğu ve huzuru tadamaması çok acıydı. Bu arada romanda, yazarın İyi Aile Yoktur kitabında değindiği pek çok konuya da yer vermiş.
Gizli Özne çok beğendiğim, özellikle Bihter’in yaşadıklarıyla etkileyici bir roman oldu, sonuna kadar merakla okunuyor ve düşündürüyor.
Bence İyi Aile Yoktur’dan sonra okunursa daha etkileyici olur... Keyifli okumalar dilerim.. Ve tabi ki şimdiden herkese muhteşem bir 2020 dilerim:)
23 Aralık 2019 Pazartesi
Melekler Zamanı - Iris Murdoch
Iris Murdoch en sevdiğim yazarlardan birisi, bence hem olay örgüsüyle insanı bu kadar saran hem de felsefi tarafıyla insanı bu kadar düşündüren
başka bir yazar aklıma gelmiyor açıkçası... Yazarın dilimize çevrilip de okumamış olduğum kurgu türündeki en son kitabı da Melekler Zamanı’ydı,
nihayet onu da okudum...
Simavi Yayınları’ndan 1992 yılında çıkmış olan 262 sayfalık kitabımızı, çok sevdiğim yazar ve çevirmen
Nihal Yeğinobalı çevirmiş.
Çevresi tarafından en iyimser şekilde “egzantrik” olarak tanımlanan rahip Carel, 24 yaşındaki kızı Muriel, sırt rahatsızlığından
dolayı evden çıkamayan güzel yeğeni 21 yaşındaki Elizabeth ve 30larındaki zenci hizmetçileri Pattie ile kırsaldan Londra’ya taşınmışlardır.
Bu yeni evde Rus kahyaları Eugenie ve oğlu 20’li yaşlardaki Leo’nun varlığı, onların ilişkilerinin “pamuk ipliğine bağlı” dengesini alt üst
edecektir...
Satır aralarında yazar inancın felsefesi, iyiliğin felsefesi, sadizm ve ensest gibi konulara da değiniyor...
Romanın tadı damağımda kaldı diyebilirim, o kadar gündelik konular arasında bu kadar gerilim yaratabilmek, hakkında sadece 2 satır bilgi
verdiği karakterleri bu kadar canlı kılabilmek muhteşem bir yazarlık gerçekten... Yazarın en sevdiğim kitapları arasına girdi Melekler Zamanı, sizi düşündürecek
bir roman arıyorsanız mutlaka tavsiye ederim, keyifli okumalar...
16 Aralık 2019 Pazartesi
Mahur Beste - Ahmet Hamdi Tanpınar
Edebiyatımızın en
önemli yazarlarından olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü,
Yaz Yağmuru, Huzur kitaplarını okumuştum. Mahur Beste’yi de en iyi yerli
romamlar listesinde görmüştüm. Aslında bu yazarın ölümünden sonra yayınlanan
(1962) , kendisinin yarım bırakmış olduğu bir esermiş, hatta yazarın ilk roman
denemesiymiş (1944-45). Yazarımız 1901 doğumlu bu arada. Dipnotkitap.net
adresinde yer alan bir makaleden öğrendiğime göre (benim dikkatimden nedense kaçmış);
mahur beste olarak (bu makamda yazılmış bir eser) Nesati’nin bir gazeli anılmaktaymış
ve romanda;
“Mahur Beste,
Atiye’nin küçük eniştesi Lütfullah Bey’in babası Talat Bey’in eseriydi...”
şeklinde
geçiyormuş. Ayrıca bu mahur besteye yazar diğer romanlarında da yer vermiş. Ben
bu romanı Dergah Yayınları’nın (1. baskısı aynı yayınevinden Eylül 1988’de
yapılmış) 2019 (21. baskı) baskısından okudum. Roman 150 sayfa, en arkada
yazarın kahramanı Behçet Bey’e mektubu var, eseri niye yarım bıraktığını açıklayarak
romanına son noktayı koyuyor.
Romanımız Behçet
Bey ile başlayıp onun kayın pederine, oradan başka bir kişiye, oradan da başka
bir kişiye geçerek hemen hemen bu şekilde her bölümde farklı bir kişiye
odaklanarak onların hikayelerini anlatıyor. Açıkçası bana pek hitap etmedi, her
bölümde anlatılan kişiler son derece derinlikli anlatılmış da olsa bunları bir
yerde birleştiremeyince hikayeler tek başlarına çok da anlam ifade etmedi bana.
Ama tabi eser Tanpınar’ın, hele de ilk romanı olunca muhakkak ki çok değerli.
Sonundaki mektupla beraber özellikle ayrı bir yer edinmiş edebiyatımızda.
Keyifli okumalar dilerim.
9 Aralık 2019 Pazartesi
Beastly - Alex Flinn
Birkaç yıl önce
Beastly’nin aynı isimli filmini (2011- imdb:5,8) izleyip çok sevmiştim. O filme
bakarken bir roman uyarlaması olduğunu görüp romanını okumak istedim. Mayıs
2011’de Pegasus Yayınları’ndan çıkan 312 sayfalık kitabımızı Sevinç Tezcan
Yanar çevirmiş. Kitabımız modern bir “Güzel ve Çirkin” uyarlaması aslında. Kyle
Kimgsbury, ünlü haber spikeri Roy Kingsbury’nin aşırı yakışıklı ve havalı
oğludur. Özel Tuttle Koleji’ne gitmektedir ve okulun gözbebeğidir. Bir gün
derste Kendra isimli bir kızla biraz atışır ve ona bir oyun oynamak ister. Ama
bu oyun ona pahalıya patlar çünkü Kendra aslında bir cadıdır ve onu aslan, ayı
ve insan karışımı bir hayvana dönüştürür. Gerisini biliyorsunuz zaten. Ama bu
hikayede kör öğretmen Will ve Doğu Avrupalı hizmetçi Magda’nın da rolleri var.
Gerçekten tatlı bir kitaptı. Rastlarsanız tavsiye ederim, masalların (veya
bilindik başka hikayelerin) modern uyarlamalarını seviyorum. Cinder ve serisini
duymuştum ama nedense pek okumak içimden gelmedi onu, başka tavsiyeniz var mı?
:)
2 Aralık 2019 Pazartesi
Handan - Halide Edip Adıvar
Halide Edip Adıvar
edebiyatımızın temel direklerinden biri olması yanısıra cumhuriyetimizin
kuruluşunda da çok emek vermiş çok değerli bir yazar ve fikir insanı. Daha önce
Ateşten Gömlek, Kalp Ağrısı, Zeyno’nun Oğlu ve YUsufcuk’u okumuştum. Handan’ı
1912’de yazmış (30 yaşında), Kalp Ağrısı’nı 1924’te (42 yaşında). Handan’ı
Atlas Kitabevi 21. baskısından okudum. 208 sayfalık kitabımızın konusuna
gelecek olursak; Refik Cemal Neriman ile evlenir, Neriman’ın Handan isminde bir
kuzeni vardır, bu kız ailede aklı başındalığı, bilgililiği ile nam salmıştır.
Nazım isminde genç bir subaydan aldığı evlilik teklifini istediği derecede
sevilmediğini düşündüğünden reddetmiştir, onun yerine kendisinden büyük biraz
hovarda Hilmi Paşa ile evlenir. Kahramanların birbirlerine yazdıkları
mektuplarla ilerleyen romanda Handan’ın mutsuzluğu ve Refik Cemal’in ister
istemez onun hayatına karışması işlenmektedir.
Kalp Ağrısı’nı
daha çok beğenmiştim, özellikle iki romanın yazılış yıllarını yazım, çünkü Kalp
Ağrısı’nın daha bir olgunluk eseri olduğu belli oluyor bence, yine de okunabilir:) Keyifli okumalar
dilerim...
27 Kasım 2019 Çarşamba
Ben, Kirke - Madeline Miller
Öncelikle, yurtdışındaki orijinaliyle aynı olan kapağa bayıldım... Babası Güneş Tanrısı Helios ile benzer ışıltıya sahip Kirke'yi güzel yansıtmış bence...
Kirke bir nympha'dır, yani ilahlığı kendisine anca yeten ikincil su perilerinden biridir. Babası Helios'un oniks sarayında çok yalnızdır, bir gün bir ölümlüye aşık olur ama o başkasını -güzel Skylla'yı- sevince duyduğu kıskançlıkla Skylla'yı canavara dönüştüren bir sihir yapar... Bunun üzerine Zeus onu cezalandırır, bir cadı olduğu tescillenen Kirke sonsuza dek tek başına yaşayacağı ıssız adaya sürgün edilir. Bu sırada Kirke'nin hayatından kimler kimler geçer, satır aralarında Daidalos ile oğlu İkros'un, öküz başlı canavar Minotauros'un, kyklops'un hikayelerine de rastlarız. Hermes, Athena ve Odysseus ise bu hikayenin baş kahramanlarından...
Kitabı çok beğendim ama Akhilleus'un Şarkısı daha çok hoşuma gitmişti, daha dokunaklıydı ve bir ölümlüyü merkez aldığından belki, bana daha derli toplu gelmişti. Bu arada daha önce de dediğim gibi HBO kitabı mini diziye uyarlamayı düşünüyormuş... Keyifli okumalar dilerim...
24 Kasım 2019 Pazar
Surrey Üniversitesi Eğitim Programları Neler?
Geçmişi 119 yıl öncesine dayanan 1966 yılından bu yana üniversite olarak eğitim vermeye devam eden
Surrey Üniversitesi dünyanın pek çok ülkesinde çok büyük bir ilgi görüyor. Her yıl çok sayıda yabancı
öğrencinin eğitim için başvurduğu bu üniversite kaliteli eğitimi ile adından söz ettiren ender eğitim
kurumlarından biri olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de ise University of Surrey programları son
dönemde daha fazla ilgi çekmeye başladı.
Surrey Üniversitesi dünyanın pek çok ülkesinde çok büyük bir ilgi görüyor. Her yıl çok sayıda yabancı
öğrencinin eğitim için başvurduğu bu üniversite kaliteli eğitimi ile adından söz ettiren ender eğitim
kurumlarından biri olarak değerlendiriliyor. Türkiye’de ise University of Surrey programları son
dönemde daha fazla ilgi çekmeye başladı.
Bu üniversitelerin hangi bölümlerinde ne olduğu ya da üniversitede eğitim almak için nasıl bir prosedür
yerine getirmek gerektiği gibi konularda sıklıkla araştırma yapılıyor. Çünkü daha fazla sayıda genç
üniversite eğitimi almak için rotasını bu okula çevirmek istiyor. Üniversitenin pek çok bölümü dünya
sıralamasında ilk 20'ye girmeyi başarmış durumda ve bu bölümler her geçen yıl daha fazla sayıda
kişiden talep görüyor.
yerine getirmek gerektiği gibi konularda sıklıkla araştırma yapılıyor. Çünkü daha fazla sayıda genç
üniversite eğitimi almak için rotasını bu okula çevirmek istiyor. Üniversitenin pek çok bölümü dünya
sıralamasında ilk 20'ye girmeyi başarmış durumda ve bu bölümler her geçen yıl daha fazla sayıda
kişiden talep görüyor.
Üniversitede işletme, ekonomi, hukuk, politika, mühendislik, fen bilimler ve matematik bölümleri en
çok tercih edilen ve dünya sıralamasında da üst noktalarda bulunan bölümler oluyor. Öğrencilerine
son derece yaratıcı ve yenilikçi bir eğitim programı ile seslenen bu üniversitede okumanın bir ayrıcalık
olduğundan da söz edebiliriz. Öğrencilere sürekli olarak araştırma yapmaları yönünde telkinde
bulunuyor ve üniversitenin kütüphanesinin 24 saat açık olduğunu da belirtmek gerekiyor. Kütüphanede
400 binden fazla kitap bulunuyor. Günün diledikleri herhangi bir saatinde öğrenciler bu kütüphaneden
faydalanabiliyor.
çok tercih edilen ve dünya sıralamasında da üst noktalarda bulunan bölümler oluyor. Öğrencilerine
son derece yaratıcı ve yenilikçi bir eğitim programı ile seslenen bu üniversitede okumanın bir ayrıcalık
olduğundan da söz edebiliriz. Öğrencilere sürekli olarak araştırma yapmaları yönünde telkinde
bulunuyor ve üniversitenin kütüphanesinin 24 saat açık olduğunu da belirtmek gerekiyor. Kütüphanede
400 binden fazla kitap bulunuyor. Günün diledikleri herhangi bir saatinde öğrenciler bu kütüphaneden
faydalanabiliyor.
Söz konusu üniversitenin YÖK denkliğinin bulunup bulunmadığı da merak ediliyor. Bu üniversitenin
YÖK denkliği mevcut ve üniversitede eğitim alanların diploması ülkemizde geçerli oluyor. Bu nedenle
herhangi bir endişe duymadan rahatlıkla söz konusu üniversiteye başvuru işlemlerinizin
gerçekleştirilmesini sağlayabilirsiniz. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi okula kayıt alabilmeniz için bazı
koşullara uygun olmanız lazım…
YÖK denkliği mevcut ve üniversitede eğitim alanların diploması ülkemizde geçerli oluyor. Bu nedenle
herhangi bir endişe duymadan rahatlıkla söz konusu üniversiteye başvuru işlemlerinizin
gerçekleştirilmesini sağlayabilirsiniz. Ancak tahmin edebileceğiniz gibi okula kayıt alabilmeniz için bazı
koşullara uygun olmanız lazım…
Bu noktada ICES Turkey eğitim danışmanlığı firmasından faydalanabilirsiniz. Söz konusu üniversiteye
kayıt yaptırabilmek için hangi koşulları yerine getirmeniz gerektiği ya da hangi belgelere sahip olmanız
gerektiği gibi merak ettiğiniz tüm sorularda size rehberlik edebiliyorlar. Hatta üniversiteye kayıt
olabilmeniz için gerekli başvuru işlemleriniz de yapılabiliyor. Daha detaylı bilgi almak istiyorsanız
internet sitesine tıklayabilirsiniz.
kayıt yaptırabilmek için hangi koşulları yerine getirmeniz gerektiği ya da hangi belgelere sahip olmanız
gerektiği gibi merak ettiğiniz tüm sorularda size rehberlik edebiliyorlar. Hatta üniversiteye kayıt
olabilmeniz için gerekli başvuru işlemleriniz de yapılabiliyor. Daha detaylı bilgi almak istiyorsanız
internet sitesine tıklayabilirsiniz.
18 Kasım 2019 Pazartesi
İlk Aşk - Turgenyev
Daha önce yazarın Babalar ve Oğullar romanını okumuştum. İlk Aşk da yazarın sevilen romanlarından biri. 104 sayfalık romanımız
seçkin bir ailenin oğlu olan 16 yaşındaki Vladimir’in ilk aşkını anlatıyor...
Uzun hikaye tarzında, romantik, hoş bir kitaptı, tavsiye ederim, keyifli okumalar:)
11 Kasım 2019 Pazartesi
Fobi - Wulf Dorn
Daha önce yazarın
Hain Yüreğim isimli kitabını okumuş ve beğenmiştim, o nedenle yazarın başka
kitaplarını da okumak istedim ve Fobi’den başladım. Yazar 20 yıl bir psikiyatri
kliniğinde çalışmış, dolayısıyla kitaplarında psikolojinin yeri büyük. Hain
Yüreğim’de de aynı şekildeydi. Analdığım kadarıyla Fobi bir yerde yazarın ilk kitabı
Psikiyatrist’in devamı gibi, çünkü kahramanlarımızdan Mark Behrendt o romanın
baş kahramanıymış, bu romanda da baş rollerden birinde.
Kitabımız 2013’te
yazılmış, Pegasus Yayınları’ndan Temmuz 2018’de çıkmış.346 sayfa, çevirisi
Regaip Minareci’ye ait, güzel bir çeviri.
Kitabın konusu
oldukça ilginç, tahminen 30larının ortasında olan Sarah bir akşam oğlu Harvey
ile evlerinde uyumaktadır, kocası Stephen sık sık olduğu gibi iş gezisindedir,
gecenin bir vakti alt kattan sesler gelince Sarah eşinin geziden erken
döndüğünü düşünür ama gelen eşi değil onun kıyafetlerini giyip onun gibi
davranan tuhaf bir adamdır... Bu olay herşeyin başlangıcı. Bu büyük gizemi
çözebilmek içim polisten destek göremeyen Sarah, o sırada bir cenaze töreni
için şehirde bulunan yakın arkadaşı psikiyatrist Mark Behrendt’ten yardım
ister.
Özellikle kitabın
ikinci yarısında elimden bırakamadım, son derece sürükleyiciydi. Psikiyatrist,
Oyunbaz ve Şizofren de yazarın okumak istediğim diğer kitapları. Keyifli
okumalar dilerim...:)
4 Kasım 2019 Pazartesi
Yalnızca Yavaşladığında Görebileceğin Şeyler - Haemin Sunim
Kitabımız Pegasus
Yayınları’ndan Ocak 2018’de çıkmış, ben de alalı bir seneden fazla olmuştur
sanırım, başucumda tutup vakit buldukça 3-5 sayfa okuyarak bitirdim kitabı. 265
sayfalık kitap aslında bol illüstrasyonlu ve çoğu sayfadaki yazı miktarı az,
yani bence yaklaşık 150 sayfalık bir kitap da olabilirmiş.
Çevirisini Sevinç
Seyla Tezcan yapmış. Yazarımız Güney Kore’nin en itibarlı Zen Budist
öğretmenlerinden ve yazarlarından biri olarak tanıtılmış. Twitter ve
facebook’ta takipçi sayısı bir milyondan fazlaymış.
Kitabımız sekiz
bölümden oluşuyor; dinlen; farkındalık; tutku; ilişkiler; sevgi; hayat; gelecek
ve spiritüellik isimli bölümlerden oluşuyor. Yazar çoğunlukla kendi yaşadıklarından
hareketle konuyla ilgili kısa kısa paylaşımlarda bulunmuş. Basit görünen ama
derin anlamlı ve üzerinde düşündüren cümleler... Kitabı beğendim, sizi bambaşka
bir hayata sürükleyeceğini düşünmeyin ama dediğim gibi anlamlı, faydalı ve
düşündürücü... Keyifli okumalar dilerim:)
28 Ekim 2019 Pazartesi
Arkadaşlarla Sohbetler - Sally Rooney
Monokl
Yayınları’ndan bu sene çıkan 270 sayfalık kitabımızın çevirisini Pınar Umman
yapmış. Sally Rooney’in ilk kitabı olan Arkadaşlarla Sohbetler oldukça ses
getirmiş, Guardian “Snapchat neslinin Salinger’i” demiş, Zadie Smith yine çok
beğendiğine dair bir yorum yapmış. 1991 doğumlu İrlandalı yazar Trinity Collage
mezunu.
Romana gelirsek,
kahramanımız Frances 21 yaşında bir üniversite öğrencisidir, liseden en yakın
arkadaşı ve eski sevgilisi olan Bobbi ile birlikte (Bobbi’yi ilk sayfalarda
erkek zannetmiştim ama kız) şiir okuma performansları sergilemektedirler. Bir
gün ünlü sayılabilecek fotoğrafçı ve yazar Melissa ile tanışırlar, Melissa
(sanıyorum 37 yaşında), onları evine davet eder. Orada Melissa’nın kocası (32 yaşında,
biraz ünlü bir oyuncu) ile de tanışırlar. Bobbi ile Melissa’nın yakınlaşması
dolaylı olarak Nick ile Frances’in de yakınlaşmasına sebep olur. Frances
aslında sıkıntılı bir durumdadır, ailesi maddi açıdan pek iyi durumda değildir
ve ona sınırlı yardımda bulunabiliyorlardır, iş konusunda pek bir şey yapmak
istemez, Bobbi’yi güzelliği, maddi durumu ve ilişkilerinden dolayı kıskanır.
Sürpriz bozan
olabilir diyerek devam ediyorum, Frances Nick’i öper ve ilişkileri başlar.
Kitap bana fazlasıyla Sırça Fanus’u hatırlattı, onu da okurken böyle içim
sıkılmıştı, yani kitap sıkıcı değil ama karakterin iç sıkıntısı sizi de içine
çekiyor. Kitap iyi yazılmış gerçekten, bence o yaşlardaki bir insanın
hissettiği “hayatım ne yöne gidiyor? ne olacak şimdi?” gibi endişelerini,
boşluk hissini güzel anlatmış.
Ama yani, Frances
ve Nick ikisi de deli etti beni. Hadi Frances’i anlıyorum, tam bir boşlukta ve
tutunacak hiç birşeyi yok, gerçi staj yaptığı yerden iş teklif ediliyor
neredeyse, o işi sevdiği ve paraya ihtiyacı olduğu halde kabul etmiyor falan...
Nick ise tam bir patolojik vakka, 32 yaşına kadar nasıl gelmiş anlamak mümkün
değil, hiç birşeye “hayır” diyemediği için saçma sapan olaylar yaşıyor...
Melissa Nick ilişkisi zaten ayrı bir inceleme konusu. Frances bu ilişkiyi
canlandıracak bir “nesne” muamelesi gördüğünü anladığı halde hala o kadar
boşlukta ki ikinci kere yine bu ilişkiye devam ediyor. Frances’in annesi
kızının evli bir erkekle birlikte olmasını nasıl onaylıyor ona da şaşırdım...
Yani bu ilişkiler yumağından çok bir anlam çıkaramadım, sadece yukarıda dediğim
gibi o gençlik psikolojisini iyi vermiş diyebilirim, Frances’in yaşadıkları yer
yer bayağı dramatikti... Ama bu kitapta bu kadar abartılacak birşey
göremediğimi de ekleyeyim, sıradan bir kitap bence... Yine de merak duygusuyla
çabucak okunacak bir kitap. Ha bu arada Frances ve Bobbi’nin kendilerini çok
zeki bularak yaptıkları konuşmaları da sıkıcı bulduğumu ekleyeyim. Yani olan
bitenler hiç de zeki insanların başına geliyormuş gibi değil bence... Keyifli
okumalar dilerim....
21 Ekim 2019 Pazartesi
İyi Toplum Yoktur - Nihan Kaya
Daha önce okumuş olduğum “İyi Aile Yoktur” kitabının devamı, alt başlığı da “Günlük hayatta toplumun
bireyi istismar biçimleri”. İthaki Yayınları’ndan 2019’da çıkmış. 165 sayfalık kitabımız iki bölümden oluşuyor; ilk bölüm
“iyi tören yoktur” ve ikinci bölüm de “başkaları için yaşamak”. İki kitap birbirini tamamlıyor, hatta belki ilk kitap bu olmalıydı dedirtiyor;
tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar gibi birşey.
Kitabı bir günde bitirdim, yine çok etkileyiciydi. Aslında sorgulamadan inandığımız, kabullendiğimiz, sorgulamanın aklımızdzan
bile geçmediği şeylerin aslında toplumun mevcut düzenini oluşturmak ve korumak için kurulmuş mekanizmalar olduğunu gösteriyor bize. Evlilik deyince ne anlıyoruz ama
aslında aevlilik nedir... Özellikle sünnet töreni, düğün, kına gecesinin anlamları ne, neye hizmet ediyor? En masum görünen şeylerin bile altında hangi anlamlar
yatıyor? Toplumumuzda kadının ve çocuğun yeri nedir? Ev işleri konusu var bir de... Aslında basit bir konu gibi geliyor kulağa, ama hele bizim toplumumuzda çok derin, çok
önemli bir noktaya karşılık geliyor...
Yazar ayrıca kitapta pek çok filme, romana da atıfta bulunuyor ve tabi gerçek olaylara da yer veriyor. Yine su gibi okunan, bol bol düşündüren
bir kitap. Bu kitabı herkesin okumasını isterdim...
13 Ekim 2019 Pazar
Çernobil 01.23.40 - Andrew Leatherbarrow
İndigo Yayınları’ndan Eylül 2019’da çıkan kitabımızı Kazım Mert Dalgıç çevirmiş (çeviri ve düzenleme
daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum). 284 sayfalık kitabın son 30 sayfası kaynakça, ondan önceki 30 sayfası yazarın gezi sırasında çektiği fotoğraflardan
oluşuyor. Yazar ilk bölümde bu kitabın nasıl ortaya çıktığını anlatıyor, daha sonra da bir bölüm kaza ve sonrasındaki kronolojik olarak olayları,
bir bölüm bölgeye yaptığı geziden izlenimleri olacak şekilde ilerleyerek günümüze kadar geliyor...
Durumun trajikliği ile ilgili birşey söylemeye hiç gerek yok, sayısal verileri heryerde bulabilirsiniz zaten. Okurken bir kere daha tüylerim ürperdi.
Bölgede hala normalin birkaç yüz katı radyasyon var ve ortadan kalkaması için 24.000 (24bin) yıl geçmesi gerekiyormuş... Kitapta ayrıca olayın günümüz
sağlık sorunlarıyla ilişkisine de yer verilmiş, internetten okuduğuma göre Amerika’da 1980-1996 yıllarında 5 aydan fazla Türkiye’de bulunan kişilerden kan
alınmıyormuş (hürriyet gazetesi haberi). Günümüzde özellikle marmara ve karadeniz bölgesinde kanser vakaları 2-3 kat artmış durumda. Bu çok korkunç
birşey tabi. Yazar kitapta nükleer enerji konusundaki son durumu, kendi görüşlerini ve 2011’de yaşanan son nükleer facia olan Fukuşima’dan da bahsediyor. Örneğin
enerji ihtiyacının %75’ini nükleer enerjiden sağlayan Fransa bile nükleer enerjiden vazgeçme planları yapmaktaymış. Nükleer enerji santrallerinin çoğunun
kullanım ömrü de 30-40 yıl civarıymış.
Görüldüğü gibi nükleer enerji konusunda yaşanacak bir felaketin sonuçları küresel düzeyde oluyor, yani bir ülkenin “santralimizin
sorumluluğu bize ait” gibi bir savunması olamaz diye düşünüyorum, bu tip konularda uluslar-arası, uluslar-üstü, bağımsız ve yetkin bir komisyon karar verebilir
mesela, çok ütopik bir fikir tabi ama...:)
Sonuç olarak, kitabı beğendim, (yazar, dizinin yazarı değil ama), diziyi izleyenlere çok farklı bir bilgi sunmuyor, yine de bunları yazılı
görmek, kaynakçalara göz atmak, yazarın şahsi görüşlerini okumak ve kazadan sonra boşaltılan Pripriyat şehri hakkında biraz daha bilgi sahibi olmak için
güzel. Sohbet havasında yazılmış, kolay okunan bir kitap, tavsiye ederim...
7 Ekim 2019 Pazartesi
Kiralık Konak - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Kiralık Konak’ın adını ilk defa Hababam Sınıfı’nda duymuştum, sınıfın haylazları bir arkadaşlarının
Kiralık Konak kitabının içini kesip yerine Çalıkuşu’nu koyuyorlar, edebiyat dersinde sözlüde Kiralık Konak’ı anlatması gereken genç başlıyor
Çalıkuşu’nu anlatmaya, öğretmen de “e nerde bu kiralık konak?” diye soruyor, “ben de anlamadım hocam,” diye cevaplıyor genç. Buna çok gülmüştüm
okuduğumda, gerçi Kiralık Konak’ı okurken ben de neredeyse “e nerde bu kiralık konak?” diye soracaktım, yani kiralık konak biraz konu dışı kalmış
gibiydi...
Yakup Kadri’nin Yaban romanını okumuştum ortaokulda ve tabi pek kasvetli gelmişti. Yazar Manisa milletvekilliği ve elçilik de yapmış çok
önemli bir yazarımız. 1989 doğumlu, bu eserini 1920 yılında (31 yaşında) yazmış.
Kitabın, İletişim Yayınlar’ndan çıkmış baskısını okudum, 217 sayfalık romanın sonunda yazar ve eserleri hakkında
bilgi ve bunlarla ilgili bibliyografya listesi verilmişti, bunu çok beğendim.
Ben kitabı çok beğendim, bu kadar beğeneceğimi ummuyordum açıkçası. Klasik edebiyatımızın seçkin ve önemli
eserlerinden birisi, tavsiye ederim :)
30 Eylül 2019 Pazartesi
Krem Bahane Cinayet Şahane - Elvan Sayar
Oğlak Yayınevi Maceraperest kitaplar serisinden çıkan kitabımız 182 sayfa, 2018 yılında çıkmış. Kitabın kapağında bir Zuhal Aydan macerası ibaresi yer alıyor, yani yazarımız yeni bir Zuhal Aydan macerası ile karşımıza gelebilir önümüzdeki zamanlarda. Kitabı, Yaprak Öz'ün instagram sayfasında görmüştüm, iki yazar aynı yayınevinden kitap çıkarıyor zaten.
Kitabımıza gelirsek, Zuhal 43 yaşında boşanmış bir annedir, aynı zamanda 15 yaşında bir kız annesidir. Ev hanımı olan Zuhal, eşi nafaka ödemelerini aksatınca ek gelir arayışına girer ve bir şekilde kendini komşusu Aysel vasıtasıyla, Şahane Kozmatik temsilcisi olarak bulur. Bir gün kendisine, bu şirkete 12bin TL borcu olduğuna dair mesaj gelince soluğu Şahane Kozmetik'te alır... Ama sular bir cinayet haberiyle bulanır...
Kitap su gibi akıp gidiyor, bir günde okuyabileceğiniz neşeli esprili bir kitap. Cinayetten ziyade orta yaşlı bir kadının eğlenceli dünyasına odaklanmış yazar. Kafanızı dağıtabileceğiniz bu tatlı kitabı tavsiye ederim, keyifli okumalar:)
23 Eylül 2019 Pazartesi
Aşktroloji - İlknur Gegek
İlknur Gegek astrolojiye ilgisi olan bir öğretmen, mesleği gereği birçok insan tanıdığından burçların tutarlılığı konusunda gözlem yapma imkanı olmuş, bu ilgisini ünlü aşklar üzerinde de değerlendirmiş. AZ Yayınlarından çıkan kitabımız 124 sayfa. Yazar ünlü çiftlerin ilişkilerini burç uyumu açısından incelemiş, çiftlerimiz Frida Kahlo- Diego, John Lennon- Yoko Ono, Tolstoy ve eşi, Balzac ve eşi ayrıca Tomris - Turgut Uyar, Özdemir Asaf- Yıldız Moran ve son olarak David- Victoria Beckham 'dan oluşuyor. Özellikle Özdemir Asaf, Turgut Uyar şiirlerinden örnekler de var. Fikir güzel, ama astrolojik değerlendirme haliyle biraz zayıf kalıyor, birkaç saatte okuyabileceğiniz hoş bir kitap. Keyifli okumalar dilerim...
Bonus: Şu an dinlediğim şarkı Beni Adınla Çağır Filmi'nin müziklerinde Sufjan Stevens'ten Visions of Gideon. Aşağıda Sufjan Stevens'i görüyorsunuz... :)
Ekşisözlük'ten okuduğuma göre "sufjan stevens'ın hikayesi de kendisi ve şarkıları kadar ilginçtir aslında. 1 temmuz 1975'te stevens ailesi tarafından detroit'teki evlerinin kapılarının önündeki süt sepetinin içinde bulunmuştur. "seni seviyorum" yazan bir not ile birlikte. jo-jo, zukey-dukey ve jam-jam adında 3 tane çocukları daha olan ve fakir bir aile olan stevenslar buldukları çocuğu da yanlarında tutmaya karar vermişlerdir. ve adını sufjan stevens koymuşlardır. ermeni sufi savaşçı abu sufjan muhammad'den esinlenerek. " (yazar "pumuckl")
16 Eylül 2019 Pazartesi
İyi Aile Yoktur - Nihan Kaya
Önce yazarımızı tanıyalım, 1979 doğumlu, Boğaziçi Üniversitesi’nda İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu, Essex Üniversitesi
psikanalitik çalışmalar merkezinde yüksek lisans, KiNg’s Collage’da doktora yapmış, devamında da psikoloji konusunda çalışmalarına devam etmiş. Ayrıca
roman yazarı.
İthaki Yayınları’ndan Ekim 2018’de çıkan kitabımız 290 sayfa ve 4 bölümden oluşuyor.
Ayrıca yetişkinlikle karşılaşılan bütün psikolojik sorunların temelinde çocukluk yaşantıları ve tabi ki ebeveynlerle
yaşananlar olduğunu söylüyor (öncelikle Alice Miller) ve yazar. Çünkü çocuğun egosu henüz gelişmediği için zayıf ve her türlü yaralanmaya
açık...
“Ailesi bu çocuğa iyi bir terbiye verememiş, adap öğretememiş,” derlerse?” gibi bir endişeniz varsa, bu endişenizi haklı
gördüğünüz ölçüde onu çocuğunuzun mutluluğuna tercih ettiğinizi hatırlayın.
Bugün bile en basitinden “kimle evleneceğine hiç karışmadık” gibi “yüce gönüllü” yorumlar duyabiliyoruz sanki
normali bu seçimi anne ve babanın yapmasıymış gibi... Çocuğun bir birey olduğunu -kaç yaşına gelirse gelsin - kabul etmek çok zor oluyor...
Kitabın başlangıçta anne-babalara çok yüklendiğini düşünmedim değil, çocuğuna bağırmamış bir
anne baba düşüenmiyorum mesela, nasıl ki çoğu çocuk da anne babasına mutlaka bağırmıştır çünkü iyi-kötü tüm duygularımızın
en yakın şahidi tabi ki en yakınlarımız olacaktır. Ama her olayı kendi çerçevesinde değerlendireceğiz tabi ki, yani bir olayda o anki şartlara göre hissedilenler
değişecektir diye düşünüyorum.
Kitapta 5 yalında vejeteryan olan bir kızla ilgili örnek vardı, izlediği bir filmden sonra vejeteryan olmaya karar vermiş, ailesi buna saygı duymuş
ve evde yenen yemekler buna göre ayarlanmış. Ülkemizde böyle birşeyin mümkün olacağını düşünemiyorum.
Kitap toplumsal yapının temelinde de bu “aile kutsaldır” kabulünün olduğunu söylüyor, çünkü bu toplumsal kabuller
olmadan toplumu yönetmek, sisteme hizmet eden bu mekanizmalar olmadan onu yönlendirmek mümkün olmayacaktır... İyi evlat ol, itaat et, evlen, çocuk yap, itaat et...Aynen okulun da bu amaca
hizmet etmesi gibi... zorunlu eğitimin nasıl ortaya çıktığı da kitapta anlatılıyor... Birşeyi gerçekten kabul edebilmek, ancak onu eleştirebilmekle mümkündür
ancak annelik, aile bizim için kutsaldır ve eleştirilemez...
Kitaptan Alice Miller’a ait oldukça ilginç başka alıntı;
“Bir insanın anne-baba ve çocuk ilişkisi hakkındaki düşünceleriyle devlet ve vatandaş ilişkisi hakkındaki düşünceleri
arasında her zaman sıkı bir bağ vardır.”
Alice Miller bence şu an ülkemizedeki siyasi durumu açıklayan bir şey söylüyor; “Kitlelerin, kendi babalarını gördükleri
önder konumundaki insanlar, aslında öç alan çocuktur. Kitleler kendi amaçları (öç almak) için bu kişiye ihtiyaç duyar... Karşısında kendi
babası gibi konuşan, onun gibi hareket eden bir adam çıktığında , yetişkin de demokratik haklarını unutacak, hatta belki, hatt belki onları hiç algılayamayacak,
kendini bu adamın boyunduruğu altına sokacak, ona sevgi gösterilerinde bulunacak, kendini ona kullandırtacak, ona güvenecek, sonunda tamamen ona teslim olacak ve köleliğinin farkında
olmayacaktır. İnsanın hiçbir şeyin farkında olmaması çocukluğunun devam ettiği anlamına gelir.”
Son bölümde yazar okuma tavsiyeleri veriyor ve önem sırasına göre kitapları önemli alıntılarla birlikte listeliyor.
Kitap hakkında size biraz fikir vermeye çalıştım, ama ister anne olun ister olmayın bu kitabı okumanızı mutlaka tavisye ederim. Zaten kolay
okunan, bol örnekli, sohbet havasında bir kitap ; ancak her bölümde bolca kaynak verilmiş, sistematik yazılmış, temelleri olan bir kitap aynı zamanda. Sadece çocuk-ebeyn
ilişkisi de değil toplumsal yapı hakkında da (yukarıdaki alıntı gibi) pek çok şey söylüyor. Mutlaka tavisye ederim, keyifli okumalar...
resim 2: ithaki yayınları
9 Eylül 2019 Pazartesi
Akhilleus'un Şarkısı - Madeline Miller
Önce bu kitabı nasıl keşfettiğimi anlatmam lazım..:) www.sarapci.com severek takip ettiğim bir blog, Şarapçı şu yazısında şu yazısında yazardan ve eserlerinden övgüyle söz ediyor, mitolojiyi sevdiğimden Madeline Miller'ın ilk eseri, 2012 Orange Ödüllü Akhilleus'un Şarkısını - baskısı olmadığından- Nadirkitap'tan aldım.
Önce yazardan kısaca bahsedeyim, 78 doğumlu Amerikalı, Yunanca ve Latince öğretmenliği yapıyormuş, ilk kitabı Akhilleus'un Şarkısını tam 10 yılda yazmış. 2018'de de yine mitolojik bir karakter olan Circe'nin hikayesini anlattığı aynı isimli romanı yayınlanmış. HBO yazarın bu eserini 8 bölümlük mini dizi yapacakmış.
Kitabımız Everest Yayınları'ndan 2013 yılında çıkan 388 sayfalık kitabımızı Seda Çıngay çevirmiş.
Size de tanıdık geleceği gibi, Akhilleus (veya bizim okuduğumuz şekliyle Aşil) mitolojik bir kahraman, onu Aşil Tendonu ile ilgili söylenceden, gelmiş geçmiş en iyi savaşçı ünvanından veya Truva Savaşı'ndan rolünden hatırlayabiliriz. Bu arada Akhilleus'u Brad Pitt'in oynadığı 2004 yapımı Troy (imdb:7,2) filmi hatırlayacaksınız. Hemen söyleyeyim filmdeki Akhilleus'un hikayesinin kitapla ilgisi yok (ama kitabı okurken Akhilleus olarak kafanızda Brad Pitt'i canlandırmanızın hiç bir sakıncası yok tabi:))). Kitapta esas olarak Patroklos ve Akhilleus'un ilişkisi işleniyor.
Anlatıcımız Kral Menoitios'un oğlu Patroklos'tur. Kazayla bir çocuğun ölümüne sebep olunca, 9 yaşında Phtia'ya sürgün edilir. Burada Kral Peleus'un himayesinde savaşmayı öğrenecek ve günü gelince onun ordusunda yerini alacaktır. Peleus'un oğlu yine aynı yaşlardaki Akhilleus'tur, onun annesi Thetis'tir, denizlerde yaşasa da oğlunu sürekli himaye eder. Akhilleus o yaşta bile göz kamaştırır. Patroklos ve Akhilleus arkadaş olurlar ve kısa sürede de yakın dost, yoldaş olurlar. Thetis bu yakınlaşmayı yakından takip eder ve bunun dostluk sınırını aştığını fark edince onları ayırmaya çalışır ama başaramaz. Çünkü ikisi arasında müthiş bir bağlılık vardır. İlerleyen zamanda Troya Savaşı patlak verir. Burada Akhilleus'un rolü büyüktür, ortada pek çok kehanet vardır. Bu süreçte Akhilleus ve Patroklos pek çok sınavdan geçerler...
Konuyu fazla anlatıp heyecanını kaçırmak istemiyorum ama ben bu kitaba ba-yıl-dım... Çok güzel, sürükleyici, şiirsel bir dile sahip etkileyici bir kitaptı. Patroklos ve Akhilleus'un ilişkileri çok etkileyiciydi, özellikle son bölüm inanılmazdı, çok duygulandırıcıydı gerçekten. Mutlaka okumalısınız diyorum...:)
Yazarın resmi www.goodreads.com
2 Eylül 2019 Pazartesi
Kedimle Sohbetler- Eduardo Jauregui
Altın Kitaplar’dan 2017’de çıkan kitabımız 318 sayfa ve çevirisi (keşke aslı İspanyolca olan kitabın hangi dilden çevrildiği
de yazılsaymış, tahminimce çeviri İngilizce’den ama olsun..:) Hazal Gül’e ait. Çok beğendiğim kapak Gülhan Taşlı tarafından yapılmış,
kendisini tebrik ediyorum çünkü diğer dillerdeki kapaklardan çok daha etkileyici buldum kendisininkini.
Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum aslında, çünkü kedilerle ilgili kitaplar çok hoşuma gidiyor. Ama arka kapak yazısı çok iddiasızdı, tahminime göre mutsuz bir kadın sorunlarını kedisine anlatıp onun hareketleri veya miyavlamalarından anlam çıkarıyor olmalıydı, bir insan-kedi dostluğu hikayesi olabilirdi en iyi ihtimalle. Nedense kitabın çok da ilginç olmayacağını, vereceğim zamana değmeyebileceğini düşünüyordum. Ama... kitaba bayıldım....
Konumuz, Sara kendisi gibi İspanyol olan sevgilisi Jaquin ile yaşayan 39 yaşında pek de mutlu olmayan bir iş kadınıdır. Hayatının yolunda
olmadığının bilincinde ama bu kısır döngüden kurtulamayacak derecede olağan düzenin içinde sıkışmış durumdadır. Bir gün pencereden
içeri bakıp onunla konuşmaya çalışan Habeş kedisi dikkatini çeker, evet kedi konuşmaktadır ve adı da Sebilla’dır. Sara, bir kaç gün içinde
sevgilisinin 2 yıldır kendisini aldatmakta olduğunu öğrenir ve kısır döngü böylece onun isteği dışında da olsa çökmeye başlar. Sara’nın
hayatında başka bir çok sorun daha vardır ama Sebilla her zaman sonsuz kedi bilgeliği, verdiği öğütler ve alıştırmalarıyla yeni sahibin yanındadır.
Sebilla, başta anı yaşamak, anda kalabilmek, farkındalık gibi konular olmak üzere beden sağlığı, ekoloji, beslenme gibi konularda Sara’ya yol gösterir.
Başta da dediğim gibi, kitaba bayıldım, Ye, Sev, Dua Et’i okumamıştım ama sanırım o tarzda bir kitap. Beni çok etkiledi, yer yer duygulandırdı. Bir de Sara’nın bütün planlarının sorunsuzca işlememesi, zaman zaman ona uymayan şeyler de olması (örneğin Ivana ile mektuplardan sıkılması gibi) güzeldi.
Tek içime sinmeyen şey (dikkat sürprizbozan), Sara’nın kendi prensiplerine uymadığı halde içinde çalışmayı sürdürdüğü projeye ihnaet etmesi oldu, bunu etik bulmadım açıkçası, yani evet bu proje zaten kendisi insan ırkına ihanet etmekte olan bir petrol firması için yapılmaktaydı ama bununla mücadele için seçilen yöntem bu mu olmalıtdı emin değilim... Son olarak esas oğlanın teknede yaşmaası da bana uymadı diyerek yazımı bitiriyorum:)) Keyifli okumalar dilerim:)
Bu kitabı uzun zamandır okumak istiyordum aslında, çünkü kedilerle ilgili kitaplar çok hoşuma gidiyor. Ama arka kapak yazısı çok iddiasızdı, tahminime göre mutsuz bir kadın sorunlarını kedisine anlatıp onun hareketleri veya miyavlamalarından anlam çıkarıyor olmalıydı, bir insan-kedi dostluğu hikayesi olabilirdi en iyi ihtimalle. Nedense kitabın çok da ilginç olmayacağını, vereceğim zamana değmeyebileceğini düşünüyordum. Ama... kitaba bayıldım....
Başta da dediğim gibi, kitaba bayıldım, Ye, Sev, Dua Et’i okumamıştım ama sanırım o tarzda bir kitap. Beni çok etkiledi, yer yer duygulandırdı. Bir de Sara’nın bütün planlarının sorunsuzca işlememesi, zaman zaman ona uymayan şeyler de olması (örneğin Ivana ile mektuplardan sıkılması gibi) güzeldi.
Tek içime sinmeyen şey (dikkat sürprizbozan), Sara’nın kendi prensiplerine uymadığı halde içinde çalışmayı sürdürdüğü projeye ihnaet etmesi oldu, bunu etik bulmadım açıkçası, yani evet bu proje zaten kendisi insan ırkına ihanet etmekte olan bir petrol firması için yapılmaktaydı ama bununla mücadele için seçilen yöntem bu mu olmalıtdı emin değilim... Son olarak esas oğlanın teknede yaşmaası da bana uymadı diyerek yazımı bitiriyorum:)) Keyifli okumalar dilerim:)
28 Ağustos 2019 Çarşamba
Hobi Blogumuza Bakıyor Musunuz? :D
Merhaba, bugün kısa bir hatırlatma için geldim:) biliyorsunuz bir süredir www.hoby.ist sitemizden hobi ve sanatsal malzemeler satıyoruz. Sitemizin blog bölümünde de hobi ve sanat konularında çoğunlukla "nasıl yaptık" tarzında yazılar paylaşıyoruz. Örneğin son olarak yukarıdaki resimde gördüğünüz, Çin şans paraları ile süs yapımı hakkında bir yazı paylaştık...
Yazılarımızı görmek için buraya tıklayabilirsiniz, sayfada pek görünmüyor ama ikinci sayfadaki yazıları görmek için sol taraftaki "sonraki" yazısına tıklayabilirsiniz. Bayağı bir yazımız birikti, umarım beğenirsiniz. Görüşmek üzere:)
26 Ağustos 2019 Pazartesi
Ikigai; Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı - Héctor Garcia, Frances Miralles
Kidega'nın hediye kitabı olarak geldi İkigai (bu arada Kidega çok beğendiğim bir kitap satış sitesi, tavsiye ederim:)). Aralık 2017 3. baskısından okudum kitabı, çevirisini Meltem Uzun yapmış. Yazarlarımız 1968 ve 1981 doğumlu iki İspanyol. Japonya'da (özellikle de Okinawa Adası'nda) insanların daha uzun, sağlıklı ve mutlu yaşaması üzerine bir araştırma yaparak bu kitabı yazıyorlar. Ikigai sevdiğimiz, iyi olduğumuz, para kazandığımız şeyler ile dünyanın ihtiyaç duyduğu şeyin kesişimi. Aslında Ikigai konusu kitabın kapsamını karşılamayan bir sözcük, kitapta sağlıklı yaşam, egzersiz, beslenme gibi konular da var. Özellikle kitaptaki logoterapi konusu ilgimi çekti, kurucusu Yahudi toplama kamplarından sağ kurtulmayı başarmış ünlü bir psikiyatrist olan Victor Frankl. 171 sayfalık kitabı beğendim, kısaca konulara dikkatinizi çeken hoş, kolay okunan bir kitap. Keyifli okumalar:)
19 Ağustos 2019 Pazartesi
Canavarın Çağrısı - Patrick Ness
DeliDolu Yayınları'ndan 2016'da çıkan kitabımız 219 sayfa, çevirisi Arif Cem Ünver'e ait. Yazar Patrick Ness kitabın fikrini hayatını kaybeden yazar Siobhan Dowd'dan almış. Ayrıca kitap 2016'da filme uyarlanmış, Felicity Jones ve Sigourney Weaver oynuyor, imdb puanı 7,5. Ben de filmini izleyip çok beğenince kitabını da okumak istedim. Kitap da güzeldi ama filmi daha çok hoşuma gitti açıkçası...:)
Kahramanımız Conor 13 yaşında bir çocuktur, annesi ve babasının ayrılmış olmasının yanı sıra annesi kanser tedavisi görmektedir ve işler hiç de iyi gitmiyordur... Conor her gece korkunç bir kabusla uyanmaktadır. Bütün bunların üstüne penceresinin baktığı mezarlık bahçesindeki dev porsuk ağacı canlanır ve Conor'la konuşur, ona anlatmak istediği birşey vardır ve bunu hikayeleri ile yapar...
Tahmin edebileceğiniz gibi hüzünlü bir kitaptı, ama kesinlikle güzeldi, çocuk kitabı formatında ama yetişkinler de zevkle okuyabilir, tavsiye ederim, keyifli okumalar:)
12 Ağustos 2019 Pazartesi
Yabancı – Stephen King
“Stephen King ne yazsa okurum,” diyenlerdenim. Gerçi, Kim
Bulduysa Onundur serisinden, Son Nöbet ve Bay Mersedes’i okumadım, Uyuyan
Güzelleri’i ise aldım ama okuma fırsatım olmadı. Yabancı, Altın Kitaplar’dan
Nisan 2019’da çıkmış, 541 sayfa, çevirisi Esat Ören’e ait.
Flint City’de bir cinayet işlenir, 11 yaşındaki Frank
Peterson korkunç bir şekilde öldürülmüştür. Görgü tanıkları ve tüm deliller
şüphe bırakmayacak şekilde beyzbol koçu Terry Maitland’ı işaret etmektedir. Tabi
çocuklarla bu kadar içli dışlı olan, sevilen birinin böyle bir suç işlemesi
şehirde infiale sebep olur (Burada yaşananlar bana Av filmini hatırlattı bu arada). Ama işin ilginci Terry Maitland’ın da suçun
işlendiği sırada başka yerde olduğuna dair kanıtları ve hatta tanıkları vardır.
Terry’nin eşi ve onu olmadık şekilde tutuklayarak başına gelenlerden kendini
sorumlu tutan dedektif Ralph Anderson bu işin peşini bırakmak istemezler, bir
şekilde haksızlığa uğrayan Terry’nin adına sürülen lekeyi temizlemek için
araştırmaya devam ederler.
Araştırmaların derinleştiği noktada, Terry’nin avukatının
yardımcısı Alec’in aklına, daha önce beraber çalıştığı Finders Keepers
dedektiflik bürosundan Bill gelir, tabi Bill ölmüştür ama Holly hala oradadır.
Dedektiflik konusunda oldukça kendini geliştirmiş olan Holly de (Kim Bulduysa
Onundur üçlemesinde yer alan) bu araştırmaya dahil olur. Stephen King’in bu
romanları arasında geçişler yapan karakterlerine bayılıyorum. Konu sadece polisiye değil, O kitabında olduğu gibi bir takım doğaüstü durumlarda söz konusu bu arada...
Bu arada sürprizbozan olacak ama; Ralph ve Holly arasındaki
etkilenme de kitabın sonuna hoş bir baharat katmış bence.
Yorumuma gelirsek; kitabın ilk 350-400 sayfasını günde
120-130 sayfa okuyarak 3 günde bitirdim, çok sürükleyiciydi gerçekten. Ama işte
her zaman olduğu gibi aksiyon kısımlarına gelince biraz sıkıldım, adam da ne
yapsın işte olay bir şekilde çözülecek, o da aksiyonsuz olmuyor işteJ) Ortanın üstünde bir
kitap kesinlikle, hayranları zaten okuyacaktır…J
5 Ağustos 2019 Pazartesi
Zor Olsa da Hayat Devam Ediyor - Rövşen Abdullahoğlu
Merhaba, bugün yeni çıkan bir kitapla karşınızdayım; "Zor Olsa da Hayat Devam Ediyor". Yazarımız
Rövşen Abdullahoğlu’nın dilimizdeki ikinci kitabıymış bu. Rövşen Abdullahoğlu kitapyurdu’nda
şu şekilde tanıtılmış;
“Yazar Rövşen Abdullaoğlu filozof, Doğu bilimci ve psikologdur.
Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesini bitirdikten sonra çeşitli eğitim
kurumlarında Arap ve Fars dillerinde teoloji, Arap edebiyatı, Doğu ve Batı
felsefesi alanlarında eğitim aldı. Moskova’da Pozitif Teknolojiler ve
Konsalting Enstitüsünün Psikolojik Danışmanlık bölümü mezunudur. Yazarın bugüne
dek motivasyon psikolojisi, irfan, felsefe, teoloji ve roman türünde 26 kitabı
yayımlandı.”
Abdullahoğlu, Azerbaycan’da çok popüler bir yazarmış, doğrusu bu
kitabından sonra ülkemizde de popüler bir yazar olacağına eminim…
Destek Yayınları’ndan çıkan kitabımız 271 sayfa ve kısa kısa birbirini
takip eden bölümlerden oluşuyor, özellikle kısa kısa bölümler olması, yazarın
sohbet havasında ve hayattan örneklerle konulara değinmesi kitabın
çok kolay okunmasını sağlıyor. Bu arada kitapta hiç yazım hatası görmedim, görsel olarak da yuvarlatılmış köşeleri, kapağı olsun içeriği dışında da her bakımdan başarılı bir kitap olmuş, bunu da eklemek isterim...
Konu olarak başlıktan da anladığınız üzere ana temamız hayatın
zorluklarına rağmen olumsuzluklara kapılıp pes etmemek… Özellikle yazarımız bu
konulara kutsal kitaplar çerçevesinden de bakarak dikkatimizi bunların dini
kökenlerine çekiyor. Ama bu kısıtlayıcı değil zenginleştirici bir unsur. Ayrıca benim en çok
hoşuma giden kısım ünlü insanların zorlukları nasıl yendiklerini anlattığı
bölümler oldu, Edison Miranda’nın hayatı özellikle çok ilginçti. Bu kitap klasik
bir kişisel gelişim kitabının ötesinde hayata manevi bir bakış açısıyla
bakmamızı sağlamayı amaçlıyor, çünkü hayat sadece bizim gördüklerimizden ibaret
değil, olayların bizim algılayamadığımız başka sebepleri olabilir.
Kitabı çok beğendim, bana yeni bir şeyler kattı ve bakış açımı
değiştirdi diyebilirim. Ayrıca yazarın samimiyetini hissettim, yani yazarın
okura faydalı olmak için yazdığını, o pozitif hislerini okura yansıtmış.
Yazarımıza başarılar dilerim, inşallah daha nice kitaplarını okuruz. Keyifli
okumalar dilerim…😊
Etiketler:
Rövşen Abdullahoğlu,
Zor Olsa da Hayat Devam Ediyor
29 Temmuz 2019 Pazartesi
13’üncü Warren ve Her Şeyi Gören Göz - Tania Del Rio, Will Staehle
Redhouse Kids Yayınları’ndan (Sev Yayıncılık) haziran 2017’de çıkmış kitabımız (nasıl daha önce rastlamadım
bilmiyorum), 217 sayfa ve çevirisini Oğuzhan Aydın yapmış.
İşte hayalimdeki çocuk kitabı; son derece ilginç bir konu, şaşırtıcı ve gizemli bir hikaye, harika ilüstrasyonlar ve her okuyuşunuzda
yeni bir tanesini keşfedebileceğiniz bir sürü ince detay ve kaliteli baskı tabi ki...
Hikaye aslında çizerimize ait (Will Staehle), belki bu yüzden çizimler bu kadar detaylı ve güzel, iç kapaktaki yazıya göre bazı
resim detayları Shutterstock’tan alınmış, bu da ilginç bir detay. Metin Tania Del Rio’ya ait (ki kendisi de aynı zamanda bir ilüstratörmüş). Kitabın arka
kapağında bile bir sürpriz var. Dediğim gibi, kitap küçük detaylarla dolu, hepsine bayıldım. Her sayfanın başında o sayfadaki resimle ilgili bir başlık
var, cadıların geçtiği bölümlerin sayfaları siyah ve sayfa başlığı tersten yazılmış.
Konumuza gelirsek; annesi ve babasını kaybetmiş olan küçük Warren (13.Warren), varisi olduğu döküntü Warren Oteli’nde komilik
(ve başka bir sürü iş) yapmaktadır, dayısı ise çılgınlar gibi aşık olduğu Annaconda’sından başka bir şeyi görmez. Annaconda ise sadece
sahibine büyük güç kazandıracak Her Şeyi Gören Göz’ün peşindedir ve bu değerli hazine otelde gizlidir. Acaba onu ilk kim bulacak?
Kitaba bayıldım, kitaplığımı bunun gibi kitaplarla doldurmak istityorum, çocukken okumuş olsaydım herhalde gece yatarken kitabı yastığımın
altına koyup uyurdum:)) Sizin bunun gibi kitap önerileriniz var mı?:)
22 Temmuz 2019 Pazartesi
Çılgın Gibi - Suat Derviş
Geçenlerde “Türk edebiyatında en iyi 100” gibi bir listeye rastladım, Çılgın Gibi de o listede “hak ettiği ilgiyi görememiş”
bir eser olarak yer alıyordu. 2015 İthaki Yayınları baskısından okuduğum kitabın önsözünü de Ercan Kesal yazmış. Yazar hakkında da bilgi verilmiş
tabi, 1903-1972 yılları arasında yaşamış, yurtdışında piyano, edebiyat, felsefe dersleri almış, gazetecilik yapmış, 1932’de Türkiye’ye dönmüş
ve eserleri yayınlanmaya başlamış. Çok fırtınalı bir hayatı olmuş, tam 4 kez evlenmiş, hapse girmiş, kominist olduğu gerekçesiyle eserleri unutturulmaya
çalışılmış. Çılgın Gibi’yi 1945’te yazmış, otobiyografik öğeleri içerdiği söyleniyor (muhetemelen Celile’nin Çerkes
kökeni ve ilk mutsuz evliliği düşünülerek).
Öncelikle kitabı beğendim, yalnız bazı yerlerde gereksiz uzatmalar ve tekrarlar zaman zaman sıkıcı oldu. Özellikle Muhsin ve Celile’nin
duygularını anlatırken çok tekrara düşmüş yazar. Ama oldukça etkileyiciydi. Gerçi Celile’yi de Muhsin’i de antipatik buldum, duygudaşlık hissedemedim.
Celile kendisiyle ilgili olduğunda aşırı duygusal, aşırı hassas ama örneğin Ahmet’in duygularına en ufak değer vermiyor. Belki yetiştirilişinden kaynaklanıyor
ama hayatını sadece Muhsin’in aşkı ile geçireceğini düşünüyor. Sürprizbozan olacak ama sonda bileziği Muhsin’in kafasına fırlatmak yerine,
ona ceza olarak denize atıyor, kendisine ait omayan birşey aslında o bilezik... Bir de ben önsözü en son okudum, okumadan önce kitabın son sayfalarının eksik olduğunu
düşünmüştüm... Yine sürprizbozan olacak ama, Ercan Kesal Celile’nin intihar yerine yaşamayı seçişi olarak yorumlamış, oysa Celile o sözleri söyleyip
yine intihar edebilir... Ne yapacağını çok merak ettim. Ne pahasına olursa olsun Muhsin’le kalmamalı, ama artık ne Ahmet’e, ne amcasının yanına gidebilir. Keşke
yazar devamını da yazsaymış, yani “bu kadar her taraf tıkalı görünse de bir çıkış var” deseymiş okura. Ercan Kesal bu romanı başta Madam
Bovary’e benzettiğini (bu arada psikolojide Bovarizm diye bir tanım varmış; romantizm isteği, aşk için herşeyi feda etme isteğiymiş), ama buradaki aşkın oradakinden
bambaşka çıktığını söylüyor. Ha bir de bu romanda karakterlerin hissettiğinin sadece tensel bir aşk olduğu ortaya çıkıyor. Son olarak; Muhsin’in
sinirlerinizi zıplatmasını göze alın okurken:)) Keyifli okumalar:)
15 Temmuz 2019 Pazartesi
Ruhun Ateşi (Ateş Dizisi 2) - Rita Hunter
Historical Romance (tarihsel romantizm) türü kitapları seviyorum, özellikle Judith McNaught bu türün en sevdiğim yazarı. Sanıyorum onun tüm
kitaplarını okumuştum, sanıyorum bu seriyi sevgili blogger arkadaşım Gül Akça tavsiye etmişti. Ben de Nadirkitap’tan serinin üç kitabını da alıvermiştim.
Rita Hunter aslında Zeynep Avcı Ataş’ın takma ismi, kendisi 8 Ağustos 1980 doğumluymuş. İstanbul Üniversitesi, İşletme Bölümü mezunuymuş. Bu
seri dışında başka kitapları da varmış.
Ateş Dizisinin ilk kitabı Aşkın Ateşi’ni hevesle okumaya başlamıştım ama nedense ilk 150 sayfasını kendimi zorlayarak okumuş
ama bitirememiştim. Sonra kitapları satmaya karar verince ikinci kitaba yeniden bir şans vereyim dedim ve pişman olmadım. Kitabı bir türün piri kabul edilen bir Judith McNaught kitabından
ayırt etmek mümkün değil.
Epsilon Yayınları’ndan 2013’de çıkmış olan kitap 495 sayfa. Bu arada kitap kapağı çok uygun seçilmiş, zaman zaman
kapağın kitapla alakası bile olmaz ama kitapta bir sahnede aynen kapaktaki fotoğraf tarif ediliyordu ve bu ayrıntı çok hoşuma gitti.
Gelelim konumuza; Lilian Sophie’nin yaşıtı kuzenidir, küçük yaşta ailesini kaybedince amcasının ailesiyle beraber yaşamaya başlar,
ama iki kız asla dost olamazlar. Lilian çok güzel, dişi ama yüzeysel ve kötü kalplidir, Sophie ise doğal ve iyi yüreklidir. Lilian amcasının kızı Sophie’nin
sahip olduklarını kıskanmaktadır. Zengin biriyle evlenmeyi kafasına koyan Lilian’ın aradığı talip tam olarak son derece zengin, güçlü, yakışıklı,
erkeksi olan Leighton Kontu Brendan’dır. Brendan’da Lilian’ı beğenir ama kader onun Sophie ile evlenmesine sebep olur. İsteksizce başlayan bu evlilik onlara neler yaşatacaktır
merak ediyorsanız okuyun:)
Kitap türün meraklıları için son derece tahmin edilebilir bir senaryoda ilerliyor ama bu okuma zevkinizden birşey götürmüyor tabi. Son derece
cüretkar sahneler olduğunu ekleyeyim. Bu arada kitapta ilk kitabın kahramanları Adrian ve eşi Isabel de var. Hepsi zengin ve yakışıklı üç kont olan Adrian, Brendan ve
Stephan sırasıyla bu dizinin kitaplarının ana kahramanlarını oluşturuyorlar. Bakalım üçüncü kitap Kalbin Ateşi’nde Stephan nasıl bir çözülme
yaşayacak. Çünkü Ruhun Ateşi isimli bu kitapta dışarıdan kibri ve kayıtsızlığı ile ruhsuz bir adam olarak görünen Brendan bize ruhu olduğunu
fazlasıyla gösteriyor. Kısacası kitabı oldukça profesyonel ve başarılı buldum. Keyifli okumalar dilerim:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)