27 Mart 2013 Çarşamba
2004 Yılının En İyi Fantezi ve Korku Öyküleri
Yedinci Kapı Yayınları tarafından 2005 yılında yayınlanan bu kitap, “seçme” “fantezi” ve “korku” öykülerinden oluşuyor. Yayınevi bir de aynı yıl “2004 Yılının En İyi Fantezi ve Korku Öyküleri 2” yi yayınlamış. Toplam 15 öykü var kitapta. Ben sahaflarda ucuza bulunca almıştım bu kitabı.
Değerlendirme kısmına geçelim; Stephen King, Neil Gaiman gibi tanınmış isimler sayesinde diğer yazarların da öykülerini tanıtmak için hazırlanmış bir kitap diyebiliriz. Yalnız işin kötü tarafı ben bu kitaptaki hemen hemen hiçbir öyküyü beğenmedim, çok sevdiğim Stephen King bile beni hayal kırıklığına uğrattı, Neil Gaiman ise kendi tarzında Sherlock Holmes’i yorumlamış. İlginç olan bu kitapta korku öyküsüne rastlamadım, belki biraz gerilim, ucundan fantezi. Fantezi öyküsü deyince de yanlış bir anlaşılma olmuş sanki bazı öykülerde, "fantezi"yi oluşturan, öyküye hiçbir katkısı olmayan bir sürü gereksiz ve saçma ayrıntı. Hele bazı öyküler gerçekten çok kötüydü. Az da olsa beğendiğim tek öykü “Virginia” oldu, biraz da “Yıldız Uçurtması”. Kitabı pek beğenmedim anladığınız üzere, keşke ismi daha az iddialı bir şey olsaydı.
19 Mart 2013 Salı
Ayışığı Kedisi- Ayşım Okudan
Uzun zamandır okumak istediğim ancak yıllık kitap alışverişlerimi en az 6ayda bir yaptığım için ancak alıp okuma fırsatı bulduğum Ayışığı Kedisi'ni sonunda okudum. Yazar Ayşım Okudan aslında blogunu çok severek takip ettiğim blogger arkadaşım, bir kaç ay önce kendisinin bir çok marifetinin yanında aynı zamanda yazar olduğunu öğrenince çok şaşırdım, üstelik Ayışığı Kedisi kendisinin ikinci kitabı.
Yakın zamanda kitabı çıkan diğer bir blogger arkadaşım da Hakiki Vladimir blogunun sahibi Deniz Moralıgil, onun Gölge Falı isimli kitabını da okumak için sabırsızlanıyorum:)
Ayışığı Kedisi'ni geri dönecek olursak, 114 sayfalık kitap yazarımızın şiir ve hikayelerinden oluşuyor. Öncelikle kitabın kapağına bayıldım, kedi sevgisini yakından bildiğim arkadaşımın kitap kapağı kitabına çok yakışmış, kitabın ismi de öyle, hatta Ayışığımın Kedisi de olabilirmiş dedim, yazarımızın ismiyle kafiyeli olurdu diye düşündüm :))
Yazar kitabın arka kapağında kitabını şöyle tanımlamış;
"Beynimin geri dönüşüm kutusunu kurcaladım ve içindeki birikimlerle harf harf döşeyip kelimeleri, bu kitabı hazırladım Çıfıt çarşısı gibi bir manzara karşımda, ben bile şaştım onca kalabalığa... Yaşadıklarımı, yaşattıklarımı, gördüğüm yerleri, şahit olduğum olayları, edindiğim bilgileri hepsini istiflemişim. Acıları, kayıpları, hüüznleri en uzağa iteklemişim. İyi antikacı olur benden. Eskiye ait ne varsa belleğime kaydetmişim. Anıların kimi bir şarkıya kimi bir kokuya kimi de bir dizeye tutunmuş, canlanmak için sırasını bekler dururmuş. Velhasıl kelam beynimin geri dönüşüm kutusunun içindekileriyle elinizde tutmakta olduğunuz bu naçizane söz-nağmeler ortaya çıktı.
Ayın gölgesinde
Bir kuyruk mesafesindeki
Mutluluğa mırıldanıyor
Ayışığı kedisi"
Gerçekten de şiirleri, hikayeleri okurken görüyorsunuz neler takılmış yazarımızın gözüne, neler etkilemiş onu, yılların birikimleri duyarlı ve hassas bir elden dökülmüş kağıda. Bu yüzden bir çırpıda okunacak bir kitap değil, ağır ağır sindire sindire okunmalı. Ben akşamları yatmadan önce bir kaç sayfa okudum. Şiirler hem yüreğe hem de kulağa hitap ediyor, kelimeler o kadar ahenkli seçilmiş ki neredeyse müzikli. Hikayeleri de çok yaratıcı buldum, merakla okudum. Sonuç olarak Ayışığı Kedisi çok beğendiğim bir kitap oldu, yazarı da blog arkadaşım olduğundan çok mutlu oldum, gurur duydum:) Bence Ayşım Okudan'ın daha çok kitabını okuyacağız, hatta ben şahsen onun kaleminden daha uzun hikayeler okumak isterim:) İnşallah bir imza gününde kendisine kitabını da imzalatmak isterim, keyifli okumalar:)
8 Mart 2013 Cuma
Cevdet Bey ve Oğulları - Orhan Pamuk
Orhan Pamuk'un 22 yaşındayken başladığı, yazımı 4 yıl süren bu ilk romanı 1979 Milliyet Yayınları Roman Armağanı ve 1983 Orhan Kemal Roman Armağanı ödüllerine sahip. Pamuk, bu romanı Thomas Mann'ın Buddenbrooklar isimli romanından esinlenerek yazmış. Her iki romanda tüccar bir ailenin üç kuşağı anlatılıyor.
Cevdet Bey ve Oğulları üç kısımdan oluşuyor, ilk kısımda babasının kömür ticareti işini büyütüp Karaköy'de nalbur ve elektrik alet edevatı ticareti yapılan bir dükkan açan Cevdet Bey'in 1905 yılında Şükrü Paşa'nın kızı Nigan Hanım'la nişanlılığının öyküsü var, aynı zamanda bir müslüman olarak yabancların arasında ticaret yapmanın zorlukları, Cevdet Bey'in ağabeyi Nusret Bey ve onun oğlu Ziya ile olan ilişkisinden de bahsediliyor.
Bu bölümde sık sık padişahlık, devrim ve jön türkler konuları tartışılıyor. Bir tarafta kayıtsız şartsız padişaha itaat, diğer tarafta insanların aydınlanma ve özgürlük ihtiyaçları yer alıyor. Cevdet Bey ve Nuret Bey arasında da sık sık bu konularda tartışmalar oluyor. Nusret Bey aşağıdaki sözlere kardeşini eleştiriyor.
".... Niye ıslık çalıyor? Çünkü aptal! Bu çirkin ve iğrenç dünyada ancak aptallar mutlu olabilir... Aptallar... Ben akıllıyım, her şeyi biliyorum ve ölüyorum...
Aptal değilsin belki, ama hayatından memnunsun! Çünkü ruhsuzsun. Tabi insan gülünç elbiseleri, kapının önünde duran arabayı, bir paşa kızını ancak ruhsuz olursa ister..."
Eski Nişantaşı
İkinci kısım, 1936 yılında başlıyor, Cevdet Bey eşiyle birlikte Nişantaşı'nda yaptırdığı konağa taşınmış, artık yaşlanmış olduğu için işleri daha çok büyük oğlu Osman ve küçük oğlu Refik'e bırakmış, ilk oğlundan iki küçük torunu olmuş, küçük oğlunun eşi de hamile, küçük kızı da gelinlik çağa gelmiş. Bu bölüm daha çok zengin ve seçkin tüccar ailesinin Nişantaşı'ndaki yaşamını ve farklı kişilikler olan Refik ile arkadaşlarının hayatlarının anlamını arayışları üzerine. Refik'in üniversiteden arkadaşları dünyayı feth etme arzusundaki Ömer ve tanınmış bir şair olmayı kafasına takmış, mutsuz Muhittin'den de fazlasıyla bahsediliyor romanda.
Ağabey Nusret ve Ömer birbirlerine benziyorkar biraz, ikiside hırslı ve gündelik hayatın rehavetine kapılmayı aşağılıyorlar, ancak Nusret aydınlanmayı arayan devrimci biriyken Ömer'in sadece kişisel kazancı hedefleyen bir hırs.
Üç arkadaşın da birbiriyle benzeyen tarafları da var, Refik ile Muhittin'in yazma istekleri ve entellektüellikleri , Ömer ile Muhittin'in hırsları ve sıradanlığı küçümseyişleri, Refik ile Ömer'in üst tabakadan yaşam tarzları benziyor. Bunlar kendi aralarında hayatlarının anlamı, nasıl yaşanması gerektiği konularını tartışıyorlar.
Refik'in hayatını sorgulayışı, Rousseau'nun İtiraflarını okuduktan sonra başlıyor.
Bir ara hayatının anlamını arayan Refik, biraz kafasını toplamak ve kendine gelmek için Kemah'ta tünel açma işinin müteahhitliğini yapan Ömer'in yanına gidiyor, 7-8 ay burada kalıp köy kalkınması üzerine bir kitap yazmaya başlıyor. Refik'in de asıl amacı aydınlığı getirmek. İkinci bölümde de memleketin kalkınması, hükümet meseleleri karakterler arasında sık sık tartışılıyor.
Erzincan - Kemah Boğazı
Üçüncü bölüm 1970'lerde geçiyor, Nişantaşı'ndaki konağın yerine apartman yapılmış, Osman Bey ve onun çocuklarının aileleri, Nigan Hanım ve Refik'in oğlu Ahmet bu binanın katlarına yerleşmişler. 30 yaşındaki Ahmet ressam olmuş, bir yakınından duyduğu darbe söylentisini tartışıyor. Roman Nigan Hanım'ın vefat etmesiyle bitiyor.
Cevdet Bey ve Oğulları beğendiğim bir roman oldu. Orhan Pamuk'un bu kadar genç bir yaşta içinde hayatın anlamını veya nasıl yaşamalı sorularını tartıştığı, her devrin kendi tarihiyle ilgili sorunlara yer verdiği, hepsi birbirinden farklı karakterde bu kadar çok kahramanı ustalıkla yönettiği kitabından çok etkilendim. Benim eşsiz bulduğum içinde bir sürü gizem barındıran Orhan Pamuk kitaplarından olmadığını itiraf edeyim ama yukarıda dediğim gibi oldukça etkileyici. Bölümler karakterlerin gözünden yazılmış, örneğin Nigan Hanım'ın gözünden yazılmış bir bölümde bekleme odasında fotoğrafları olan beylerden "mösyöler" diye bahsedilmiş, bunun gibi o bölüm kimin gözünden yazılmışsa onun seçeceği kelimeler kullanılmış.
Hayatının büyük kısmını Nişantaşı'nda geçirmiş olan Pamuk, bu romanına kendi hayatından çok şey katmış, bana göre kitapta ona en yakın bulduğum karakter Refik, diğer taraftan Refik'in kendisini ressam olmaya adamış oğlu Ahmet de yazarla benzerlikler gösteriyor.
Orhan Pamuk, Manzaradan Parçalar kitabında, bu romanı yazaraken Cumhuriyet burjuvazisinin ortaya çıkacağı bir 19. yy. gerçekçi romanı yazmak istediğini söylemiş, şimdi hala Cevdet Bey ve Oğullarını yazarın en iyi romanı olarak gören okurlarının ve kendisine "niye artık öyle yazmıyorsunuz?" diye sorduklarından bahsetmiş. Manzaradan Parçalar kitabında yazarın, kitabın Almanca baskısına yazdığı önsöz de var, buradan Cevdet Bey ve Oğulları'ndaki Ahmet ve ablası Melek'in Masumiyet Müzesi'nde de boy göstermiş olduklarını öğrendim. Bir de Cevdet Bey ve Oğulları hakkında yazılmış "Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları ile Thomas Mann'n Buddenbrooks Adlı Romanlarında Aile ve Toplum Eleştirisi" isminde ve "Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları Romanında Anlam Arayışı" isminde iki de kitap mevcut.
Geçen yıla ait bir haberde ise romanın dizi olacağını okudum, merakla bekliyorum tabi gerçekse.
Cevdet Bey ve Oğulları romanını okumanızı tavsiye ederim. Ben şu an yazara bu kitabı yazması için ilham veren Buddenbrooklar'ı okuyorum, şimdiden bazı benzerlikleri yakaladım:) Keyifli okumalar:)
Not: Hikaye yazma yarışmamıza katılım olmadığından iptal olmuştur, belki başka bir bahara:)
Resim 2:http://wowturkey.com/t.php?p=/tr280/Gokhan_AsGul_Nisantasi_11.jpg
Resim 4:http://www.sehirler.net/resim-erzincan-resimleri-54-erzincan-kemah-bogazi-3252.htm
Etiketler:
Cevdet Bey ve Oğulları,
Manzaradan Parçalar,
Orhan Pamuk,
Rousseau
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)