30 Eylül 2014 Salı
Robert Oppenheimer; Karanlık Prens – Jack Rummel
Önsözde Oppenheimer hakkında kısaca şu bilgi verilmiş;
“Karanlık Prens, atom bombasının gelişmesine yol açan Manhattan Projesi’ne -20. Yüzyılın en tartışmalı bilimsel girişimlerinden biri- öncülük eden adamın yaşamını ve çalışmasını kayda geçiriyor. Oppenheimer’ın öyküsü sadece, çalışması ulusların her zamanki gidişini değiştiren ve bu gezegende yaşam ve ölüm hakkındaki düşünüş biçimini altüst eden korkunç bir gücü zincirlerinden boşalttığı için değil, aynı zamanda 20. Yüzyılda bilimle dünya işlerinin nasıl sıkı sıkıya birbiri içine girmeye başladığını gösterdiği için de saygı uyandırıcıdır.”
Los Alamos'tan Bir Görüntü
Kitabın ilk bölümü atom bombasının çölde denenmesiyle başlıyor. Sonraki bölümde ise Oppenheimer’ın yaşamı anlatılmış. Babası 17 yaşında Almanya’dan Amerika’ya geliyor, daha sonra evleniyor ve Robert dünyaya geliyor. Önce kimya okuyor sonra da fizik okumak üzere İngiltere’ye gidiyor, o dönemde tam olarak anlaşılamamış olan atom modelleri konusunda uzman olan Rutherford ve Bohr ile tanışıyor ve böylece kuantum mekaniği konusundaki çalışmaları başlıyor. Uzun süre yurtdışında gidip gelerek kendisi bu alana bir yenilik getirememiş olsa da herkesçe konunun uzmanı olarak kabul ediliyor. 25 yaşında Amerika’ya döndüğünde kendisine istediği gibi bir fizik bölümü kurması teklif ediliyor. Bu arada benzer konularda tanışan Enrico Fermi ile tanışıyor ve birkaç bilim adamı daha atom üzerinde yaptıkları çalışmalar sonucu özellikle Uranyum ve benzeri radyoaktif elementlerin çeşitli işlemlerle inanılmaz enerjiler ortaya çıkardıklarını keşfediyorlar, ikinci dünya savaşı sürerken bu gücün Amerika’ya müthiş bir avantaj sağlayacağını düşünerek orduya bomba hazırlayabilecekleri teklifiyle gidiyorlar, önce ciddiye alınmıyorlar ama çabalamaya devam ediyorlar.
Oppenheimer, Einstein ile görüşürken.
Özellikle Oppenheimer bir çok önemli fizikçiyi ikna etmeye çalışıyor, bunlardan biri olan Einstein savaş karşıtı tutumuyla katılmayı reddediyor ancak dönemin başbakanı olan Roosevelt’e konunun önemine ilişkin bir mektup yazıyor. Yine I.I. Rabi bombayı ahlaka aykırı bularak bilim grubuna katılmayı reddediyor, yine de bir çok başka bilim adamı bu projede yer alıyor. Sonunda proje kabul görüyor ve Teksas çölünün ortasında terk edilmiş bir hayvan çiftliği olan Los Alamos etrafı tellerle çevrilmiş bir bilim kampına dönüştürülüyor ve Manhattan Projesi başlıyor. Oppenheimer da ekibin başına geçiyor.
Bombadan sonra Hiroşima
Ben her zaman atom bombası gibi insanlığa sığmayan bir vahşetin ancak sonuçlarının tam olarak bilinmemesinden, bunu geliştiren kişilere devlet tarafından baskı yapılmasından vs. kaynaklanabileceğini düşünmüştüm. Ancak sonuçlar neredeyse net bir şekilde biliniyormuş, zaten öncesinde yapılan denemede de bu görülmüş. Projenin kabulü için neredeyse Oppenheimer devlete baskı yapmış. Sıra Japonya’da vurulacak yerlerin seçimine gelmiş, askeri öneme sahip yerlerin yanı sıra sivillerin de bulunacağı bir yer olmalıymış, örneğin etrafı lojmanlarla sıkıca çevrili bir askeri üs gibi! Bazı bilim adamları bombanın Japon hükümetine ‘kanıtlanmasını’ yani devlet yetkilileriyle beraber yapılan bir uygulamada onlara bombanın yıkıcılığını göstererek teslim olmalarının sağlanmasını önermiş ancak Oppenheimer özellikle buna karşı çıkmış. Sonra bomba atılmış, 10-15 saniye süren 1650 C’lik sıcaklık patlamasıyla yüzbine yakın kişi ve diğer her şey kömür olmuş, o tarifsiz yıkım ekip tarafından soluksuz izlenmiş, inanılmaz bir sevinç ve coşku yaşanıyormuş.
Otto Frisch
Fizikçi Otto Frisch şöyle diyor; “… biri kapımı açtı ve bağırdı ‘Hiroşima mahvoldu’. Bir huzursuzluk hissettiğimi, arkadaşlarımdan ne kadar çoğunun telefona, Santa Fe, La Fonda Hotel’deki kutlama için masa ayırtmaya koştuğunu gördüğüm zaman gerçek bir tiksinti duyduğumu anımsıyorum.”
Oppenheimer ise patlamanın ertesi günü laboratuara bir şampiyon bir boksör gibi girerek ellerini başının üzerinde yumruk yapıp gururla tebrikleri kabul ediyor. Daha sonra Japon imparatoru teslimiyeti yasaklayınca Nagazaki de oluşacak yıkımın son derece farkında olunarak bombalanıyor. Benim edindiğim izlenime göre atom bombasının yaratacağı yıkımın gölgesinde kendi gücünü görmek isteyen Oppenheimer’ın egosundan kaynaklana bir felaket olmuş ve buna çeşitli kılıflar bulunmuş. Bohr ise atom bombasının barış çağını getireceğini düşünmüş, çünkü atom bombası olan iki ülke birbirine saldıramazmış…
Bombanın atılmasından kısa bir süre önce Roosevelt ölür ve yerine konuyla ilgili hiç bilgisi olmayan Truman geçer. Oppenheimer Truman’la olan bir görüşmesinde ‘benim de ellerim kana bulaştı’, der, bu da bana göre oldukça ironik bir söz.
Kitabı neredeyse tamamen anlattım ama internette bile çok daha kapsamlı bilgiye ulaşabilirsiniz. Kitapta bir taraftan Oppenheimer’in hayatı anlatılırken paralelinde projenin süreçlerine de yer veriliyor, ayrıca bombanın geliştirilmesindeki teknik ayrıntılar bile verilmiş. Kitap temel olarak bilim adamını anlattığı için geri kalan kısım yüzeysel boyutta kalmış. Bir de yazarın anlatım tarzını hiç beğenmedim, anlatımda kronoloji neredeyse yok. Bir paragrafta 1941 yılı anlatılırken hemen altında 1939 yılı anlatılıyor, olayların hangisi önce hangisi sonra olmuş takip etmekte zorlanıyorsunuz.
Ve son olarak çeviri gerçekten çok kötüydü. Birkaç örnek vermem gerekirse;
“Ph.D. : Doctor of philosophy. Yani ‘doktora derecesinin kısaltması. Çevirmenimiz bunu ‘Oppenheimer felsefe doktorası yapmaya gider,’ şeklinde çevirmiş :))
Başka bir örnek ‘one and a half year’… ‘bir ve yarım yıl fizik okudu’ :))
Kısacası kitap bu konuda temel bir bilgi verse de internette çok daha kapsamlı ve düzenli bilgi bulabilirsiniz, keyifli okumalar.
Resim 1:http://www.amusingplanet.com/2010/08/65th-anniversary-of-hiroshima-atomic.html
Resim 2:http://static.guim.co.uk/sys-images/Admin/BkFill/Default_image_group/2012/11/6/1352214585289/J-Robert-Oppenheimer-talk-008.jpg
Resim 3:http://www.aip.org/history/historymatters/images/frisch2.jpg
Resim 4:http://www.freeinfosociety.com/media/images/798.jpg
Etiketler:
Jack Rummel,
Karanlık Prens,
Robbert Oppenheimer
24 Eylül 2014 Çarşamba
8. Beyoğlu Sahaf Festivali İzlenimlerim
Perşembe günü benim festival alanına varmamdan kısa bir sure sonra sağanak yağış başladı, neyse ki şemsiyem vardı Ama orta alanlarda yer alan kitap sergilerinin üstleri haliyle naylonlarla örtüldü, yağmur da iyice bastırınca boş dönmemek için çok aklımda olmayan bir iki kitap alıp evin yolunu tuttum. Bu yüzden Cumartesi günü bu sefer eski gazete düşkünü eşimle tekrar gittim, haftasonu olması sebebiyle alan daha kalabalıktı. Nedense uzun bir alınacaklar listem olmasına rağmen listemden sadece 3 kitabı buldum, Siddharta (10 TL), Deli aşk (10 TL) ve Donna Tart’tan Gizli Tarih (10 TL). Thomas Moore’un Ütopya’sı (5 TL) ve Ruhi Mücerret (15 TL) ise listemde olmamasına rağmen merak ettiğim ve uygun fiyatlı bulduğum için aldığım kitaplar oldu. Eşim de 2-3 TL’ye bir kaç eski gazete aldı. Atatürk’ün cenazesini anlatan bir gazete 120 TL’ye satılıyordu. Aradıklarımı pek de bulamasam da dolaşması oldukça zevkliydi, bir türlü ayrılmak istemedim, baktığım yerlere aradıklarımdan birini bulmak umuduyla tekrar tekrar baktım. Festival 7 Ekim’e kadar Tepebaşı’nda devam edecek, keyifli gezmeler
22 Eylül 2014 Pazartesi
On Bir - Mark Watson
16 Eylül 2014 Salı
Nagazaki - Eric Faye
10 Eylül 2014 Çarşamba
Kıran Kırana - Amelié Nothomb
6 Eylül 2014 Cumartesi
Kebikeç Duası
"Birçok el yazması eserin kapağında ya da ilk sayfasında rastladığımız 'Yâ Kebikeç' ifâdesi, kitapların böceklerden, güvelerden korunması maksadıyla yazılmış bir nevi 'kitap tılsımı' olarak meşhurdur. Çünkü Kebikeç, kitaplar kurtlanmasın, böcekler, güveler kemirmesin diye kitabın kapağına kondurulan bir çeşit efsundu.
Biz de Kitapyurdu Ekibi olarak 'Yâ Kebikeç' çalışmasını özellikle hat sanatının zirve isimlerinden Fuat Başer'e özel yazdırdık. Kitap Ayracı olarak hazırlanmasının daha anlamlı olacağını düşündük.
Tılsımlı olduğuna inanılan bu ismin, kitapları her türlü haşerâttan koruyan efsâne bir canlı olduğuna inanılsa da; Kebikeç, kitap kurtlarının şâhı olarak biliniyor.
Kitaplara 'Yâ Kebikeç' yazılması bir nevi "Ey kurtçuk, bu kitap sana âit değil. Başkasının malına zarar verme!" ikâzıdır. Tabi kitap kurtlarının, efendilerinin ismini kitabın üzerinde görünce "Bu kitap efendimizin himayesinde" diyerek yaklaşmayacağı düşünülmüştür."
İşte ben bu yazıya bayıldım. İşlerini sadece ticaret olarak görmeyip kitaplar seven ve müşterilerini mutlu eden Kitap Yurdu'na çok teşekkür ederim:)
4 Eylül 2014 Perşembe
Brahms Dinleyen Kedi - Lilian Jackson Braun
206 sayfalık bu kitapta kahramanımız sanıyorum yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi gazetece Jim Qwillerian. Şehir hayatından bunalan ve kafasını dinlemek isteyen Jim, annesinin çok eski arkadaşı olan Fanny Teyzesinden davet gelince, onun Kazmalı Kasaba’daki kulübesinde bir sure kalmayı Kabul eder. Amacı hem dinlenmek hem de romanını yazmaktır ama kedi duyularına sahip adam daha ilk günden öyle şüpheli şeyler fark eder ki, zaten olayların devamı da çorap söküğü gibi gelmeye başlar. Tabi bunları çözerken Jim’in en büyük yardımcısı iki siyam kedisi Koko ve Yum Yum’dur.
Bu şirin polisiyeyi okurken hiç canınız sıkılmayacak, bir kadın duyarlılığı ile yazılmış olduğu hemen anlaşılan kitap polisiye anlamında çok tatmin edici olmasa da, dediğim gibi keyifli vakit geçirmenizi garanti ediyor:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)