29 Eylül 2018 Cumartesi

Sen ve Ben - Niccolo Ammaniti


 

 
 



Bu kitabı sevgili SevKoz’un bloğu Okumak Hayattır’da gördüm, kendisi övgüyle bahsedince ben de okumak istedim. Bu yazardan başka İtalyan yazar okudum mu diye düşünüyorum ve sanırım cevap hayır, ne Umberto Eco okudum ne de İtalo Calvino, başka kimse de gelmiyor aklıma. Belki gotikromantik serisinde olabilir bir İtalyan yazar..?

 

Yazarımız Ammaniti 1966 Roma doğumlu. 2001’de yayınlanan Korkmuyorum isimli romanıyla ödül kazanmış. Yine 2007’de yayınlanan Tanrı Nasıl İsterse ile başka bir ödül kazanmış, sinemaya da uyarlanan bu iki yapıtı dışında dilimize de çevrilmiş başka romanları da var. İtalya’nın genç ve başarılı yazarlarından biri kendisi anlaşıldığı üzere. Bu romanı 2010’da yazmış.

 

114 sayfalık bu romanı İtalyanca aslından Şemsa Gezgin çevirmiş dilimize. Roman Can Yayınları’ndan 2012’de çıkmış.

Konumuza gelirsek, Lorenzo çevresine uyum sağlamakta zorlanan ama arkadaş edinmeyı, herkes gibi olmayı da içten içe isteyen 13 yaşında bir çocuktur. Bir gün -ailesinin de hep istediği gibi- arkadaşlarıyla tatil yapmaya davet edildiğini söyler ailesine, aslında öylesine söylenmiş bir yalandır bu ama Lorenzo yalanını bir türlü itiraf edemediği için apartmanın bodrumuna saklanmak zorunda kalır. Bu zorunluluk onun başına yeni bir macera açacaktır...

 

Ben kitabı hiç tahmin etmediğim şekilde çok sevdim, gayet sade ama etkileyici bir anlatımı vardı. Kitaplığımda tutmak istediğim bir kitap oldu Sen ve Ben. Yazarın özellikle Korkmuyorum kitabını da okumak isterdim ama baskısı olmadığı için ikinci el piyasası oldukça yüksek :) Sen ve Ben’i tavsiye ederim, keyifli okumalar dilerim..:)


 

24 Eylül 2018 Pazartesi

Sobe Siyah Orkide- Yaprak Öz





Blogumu takip edenler Yaprak Öz’ün severek takip ettiğim bir yazar olduğunu bilirler. Sobe Siyah Orkide de yazarın son romanı. Yitik Ülke Yayınları’ndan Nisan 2018’de çıkmış. Nasıl atlamışım ben kaç aydır dedim şimdi:) 165 sayfalık kitap yazarın diğer kitapları gibi gerilim türünde. Berlinli Apartmanı, hatta Tilki, Baykuş, Bakire romanlarında olduğu gibi kadın kahramanımız yeni bir eve taşınıyor. Jülide 25 yaşında genç bir kadın, sevgilisi Hakan’dan travmatik bir şekilde ayrılıyor, bunu atlatabilmek için de yeni bir daireye taşınıyor. Altıyol’daki Işıl Apartmanı’nın sahibi yaşlı İspanyol Paloma Hanım da Jülide’nin komşularından biri. Jülide ve Paloma arasında kısa sürede büyük bir dostluk gelişiyor. Ama bu dostluk göründüğü kadar masum mu acaba?

 

Yine çok heyecanlı, son sayfaya kadar yüksek tansiyonlu bir roman. Ama açıkçası önceki romanları kadar etkilemedi beni. 2017’de Tilki, Baykuş, Bakire yayınlanmıştı ve kısa bir süre sonra da bu kitap geldi. Konu gerçekten yaratıcı ama bilemiyorum birşeyler eksikti sanki. Bir de hemen birinci ağızdan Jülide anlatıyor olayları, hem de onun günlüğünden okuyoruz, bu da az da olsa tekrara sebep oluyor. Günlüğe gerek yoktu sanki diye düşündüm. Sobe Siyah Orkide tabi ki benden geçer not alıyor ama yazarı ilk defa okuyacaksanız başka bir romanından başlamanızı öneririm. Keyifli okumalar...

 

17 Eylül 2018 Pazartesi

Mutluluk Uygulamaları - Ruth A. Baer

Bu kitabı alırken gündelik mutluluk uygulamaları tarzında, basit içerikli olduğunu zannetmiştim; mesela "güne güzel bir kahveyle başlamak sizi mutlu eder" gibi öneriler olmasını bekliyordum. Ancak farklı çıktı ve kitabı çok beğendiğimi de peşinen söyleyeyim:)

Olimpos Yayınları'ndan Ocak 2017'de çıkan kitap Kıvılcım Ertaş tarafından çevrilmiş, 379 sayfa. Kitabın arkasında dizin de mevcut, bildiğiniz gibi dizinli kitaplar (belli başlı kelimelerin veya konuların geçtiği sayfaları içeren liste) çok kullanışlı oluyor.

Kitap 4 bölümden oluşuyor, ilk bölümde kitaptan nasıl faydalanabileceğimiz ve zihnimizle ilgili bazı özellikler anlatılmış. İkinci bölüm, psikolojik tuzaklar. Psikolojide sıkça bahsi geçen "bilişsel çarpıtmalar"a değinilmiş kısmen, bunlardan bir kısmı ruminasyon (olumsuz düşünceye saplanma), özellikle ruminasyon üzerinde çok durulmuş. Bazen gerçekten de saçma olduğunu bildiğiniz halde olumsuz bir düşünce kafanızda döner durur. İşte bu bölümde ondan nasıl kaçınabileceğimizi de anlatmış yazar. Aslında sadece ruminasyonun da değil neredeyse herşeyin çaresi, mutluluğun anahtarı farkındalık; başka bir deyişle anı yaşamak.


Çok ilginç bir araştırma sonucundan bahsetmek istiyorum, beni çok şaşırttı; hani bulaşık yıkarken, yerleri süpürürken veya yürürken kendimizi düşüncelerimize kaptırırız, kafamızda geçmişle veya gelecekle meşgul oluruz, kendimizi bir anlamda otomatik pilota bağlarız. İşte, yapılan araştırmalar kendilerini daha az otomatik pilota bağlayan kişilerin daha mutlu olduğunu göstermiş. Yani ne kadar "anda" kalırsanız o kadar mutlu oluyorsunuz.

Peki, "anda kalmak" ne demek? Bütün duyularımızda o anda ve orada olmak, havadaki kokuları, tenimizde esintiyi, renkleri, geçen insanları fark etmek... İşte o zaman, yavaş yavaş yaşamın güzelliğini de fark etmiş oluyoruz, anlar geçiyor ve bir daha hiç biri geri gelmeyecek, hepsi çok özel...

Diğer psikolojik tuzaklar kaçınma, duygu odaklı davranış (mantığı devre dışı bırakma) ve özeleştiri. Bütün bunların en iyi ilacı ise "özşefkat". Çoğu zaman disiplinli olabilmek ve kendimizi bırakmamak için özeleştiriye sarılırız, oysa yapılan araştırmalar "özsevgi" ve "özşefkat" ile davranmanın, yani kendisine sevgi ve şefkat dolu davrananların çeşitli konularda çok daha iyi performans gösterdiğini ortaya çıkartmış.

Üçüncü bölüm farkındalık becerileri kazanmak üzerinde duruyor, bilinçli gözlem, kabullenme ve isteklilik gibi alt başlıklar var, yine çok önemli bilgiler verilmiş. Dördüncü ve son bölümde de verilen tüm bilgiler bir araya getirilerek çeşitli egzersizlerle farkındalık becerilerinin arttırılması hedeflenmiş. Ayrıca her bölümün sonunda özetler var ve konular çok çeşitli örneklerle pekiştirilmiş.

Ben kitabı çok sevdim, çok faydalı buldum. Özet bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Hatta tekrar okumak istiyorum. Mutlu olmak herkesin hedefi olduğuna göre, ben de bu kitabı herkese öneririm:)

resim 2: http://thethoughtgardener.com/seize-every-moment-to-seize-the-day-with-eft-tapping/


11 Eylül 2018 Salı

Sis - Stephen King

Merhaba sevgili arkadaşlar, öncelikle sevgili blogger arkadaşlarım sizi istediğim kadar sık ziyaret edip yorum yapamıyorum, maalesef son dönemde hayatın koşturmacasına iyice kapılmış durumdayım, ne olur kusura bakmayın, buna rağmen bloguma gelip bana yorumlar yaptığınız için çok teşekkür ederim, iyi ki varsınız ve sizi çok seviyorum :)

Biliyorsunuz büyük bir Stephen King hayranıyım. Altın Kitaplar yazarın eski eserlerini tekrar basıyor, hatta bu kitapta olduğu gibi bazen karma olarak hikayelerini de yeniden yayınlıyor. Bu kitap Ağustos 2017'de çıkmış. Not kısmında belirtildiğine göre farklı kaynaklardan hikayeler de Sis'in önceki baskılarında yer alan hikayelere eklenmiş. 

                           ( Bu kitabın kapağına bayılıyorum....)

Yanlış hatırlamıyorsam daha önce Hayaletin Garip Huyları isimli kitapta -ki bence yazarın en iyi hikayelerini içeriyordu- yer alan bazı hikayelere de rastladım. 

638 sayfalık kitapta Sis (kısa roman demek daha doğru olur buna), Nona, Raft, Yaşama Hırsı, Maymun gibi başlıca hikayelerin yanı sıra Kum Dünyası, Burada Kaplan Var, Azrail'in Görüntüsü, Sabah Dağıtımı ve daha başkaları ile toplamda 22 hikaye var. Ve sonda tabi ki yazarın hikayelerle ilgili notları bulunuyor.

Nedense bu hikaye derlemesini pek sevmedim, öykülerin bir kısmı zaten birer klasik (Sis, Raft, Nona gibi..) diğer kısmıysa ikinci kere okumayı arzulamayacağınız kadar sıradan. Eğer Stephen King'in yayınlanmış bütün eserlerini toplama niyetindeyseniz buyrun...:)


5 Eylül 2018 Çarşamba

İlk Son Öpücük - Ali Harris



Yine sevgili blogger arkadaşım Deep Tone’un tavsiyesiyle okuduğum bir kitap. Biliyorsunuz aşk romanları seviyorum (akşa inananlar ve aşka inanmayanlar için olanları da:))), ama aradığımı bulmakta zorlanıyorum. İşte İlk Son Öpücük gerçeketn hoş ve doğal bir kitaptı.
Martı Yayınları’ndan 2013’de çıkan kitap 576 sayfa, çevirisini Zeynep Yeşiltuna yapmış. Ali Harris de aslen gazeteciymiş ve pek çok kadın dergisinde editörlük dahil pek çok görevde yer almış.
İngiltere’de Leigh on Sea isimli küçük kasabada yaşan Molly tek arkadaşı hafif çatlak Casey olan, içe dönük, kendi halinde bir genç kızdır, günlerden bir gün tüm kasabanın ölüp bittiği sporcu, zeki Ryan onunla ilgilendiğinde buna bir türlü inanamaz. Ama kader bu ikiliyi bir araya getirmeye kararlıdır. 14 yaşında olmayan bu iş, yıllar sonra Molly, Londra’da bir dergide çalışan genç bir kadın olduğunda ne noktaya varacaktır acaba?
Dolu dizgin bir aşk hikayesi bir noktada drama dönüşüyor ve biz olayları bir geçmişten bir gelecekten okuyoruz, merakımız da sürekli artıyor tabi. Arada da Molly’nin blogu için hazırladığı öpücük yazılarını okuyoruz.
Ben kitabı çok sevdim, kolay okunuyor ve çoğu aşk romanı gibi zorlama değil, keşke sonu dram olmasaydı ama o da işte bir efsane aşk havası veriyor. Aşk romanı arayışında olanlara tavsiye edebilirim, keyifli okuamalar:)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...