26 Aralık 2012 Çarşamba

Frankenstein - Mary Shelley

Hepimizin adını mutlaka duymuş hatta hakkında bir sürü film izlemiş olduğu, pek çok kitaba ve yazara da ilham vermiş olan bir kitaptır Frankenstein. Hikaye hepimiz için çok bildik olduğundan şu zamana kadar kitabı okumak için bir istek duymamıştım. Bir kaç ay önce, takip ettiğim Okuyan Kedi blogunda Mary Shelley ve Frankenstein hakkında kapsamlı bir yazı vardı, hatta kitabı okumaya da bu yazıdan sonra karar vermiştim, okumak için tıklayınız. Hem Mary Shelley'in hayatı hem de kitabın özellikleri çok ilginç geldiğinden okumak istedim.

Mary Shelley kitabı 1818 yılında yazmış, kitabı yazmaya başladığında 19 yaşındaymış, gerçekten çok etkileyici. Üstelik bu roman ilk bilimkurgu roman sayılıyor. Bana göre bu kitaba bilim kurgu demek çok zor, çünkü yaratığın ortaya çıkışıyla ilgili neredeyse hiç ayrıntı verilmemiş, bu nokta üzerinde durulmamış, yine de sanıyorum zamanının gerçekçiliğiyle karşılaştırıldığında bu sınıflandırmayı hak etmiştir.

Öncelikle kitapla ilgili beklentim oldukça yüksekti, bildiğimiz manada duygu yoğunlukları içeren bir korku/gerilim romanı okumayı umuyordum. Öncelikle kitap, hikayeyle şahsen ilgisi bulunmayan bir kaptanın kardeşine mektuplarıyla başlıyor, Walton kuzey kutbuna doğru yol alırken Victor Frankenstein'i buzların arasından kurtarır, daha sonra arkadaşlıkları ilerler ve Victor Frankenstein, Walton'a hikayesini anlatır. Hikaye Frankenstein'in babasından başlar ve ailesini detaylı olarak anlatır. Bu bölümlerde oldukça sıkıldığımı itiraf edeyim. Sonra canavarın yaratılış süreci gelir, bu kısımda ise beklediğim duygu yoğunluğundan eser yoktu, Victor'un bunu neden yaptığı, yaratık meydana geldiğindeki hisleri, yaratığın pek fazla tasvirine bile yer verilmemişti. Daha sonra canavar ortadan kaybolur ve Viktor'un evinde işlenen bir cinayete odaklanırız. Bu noktada Viktor bu cinayetten canavarı sorumlu tutarak onun peşine düşer ve onu bir ailenin yanına sığınmış bulur. Doğrusu korku öğelerinden de pek bir şey bulamadım, canavar konuşmayı, okuma yazmayı öğrenmiş, mutlu mesut yaşıyordu:))

Fazla uzatmayayım, Viktor'un macerası canavarla ödeşmeye dayanıyor, yani kitabı bir korku/gerilim hikayesiyle karşılaşma beklentisi içinde okursanız hayal kırıklığına uğrarsınız. Sanıyorum Mary Shelley bu romanında bazı metaforlar kullanarak yazdığından daha başka konuları vurgulamış, zaten dediğim gibi bir ödeşme hikayesi, canavarın yalnızlığı ve umutsuzluğu üzerinde duruluyor, felsefi bir roman belki biraz da. Okuyan Kedi'nin yukarıda linkini verdiğim yazıları da sizi bu konuda aydınlatabilir. Bu bilgiler ışığında farkılı bir tat alabilirsiniz Frankenstein'den. Keyifli okumalar.

Resim:http://www.hollywoodgothique.com/2012/10/retro-review-frankenstein-1931/

24 Aralık 2012 Pazartesi

Türkiyede Ölmeden Önce Açmanız Gereken Gizemli 78 Kapı- Ata Nirun

Ata Nirun'un Destek Yayınları'ndan çıkmış olan 275 sayfalık bu kitabı 3 bölümden oluşuyor; 1) Gezin ve Görün, 2)Öğrenin ve Uygulayın, 3)Okuyun ve Araştırın. İlk bölümde Yedi Uyurlar Mağarası'ndan Sümela Manastırı'na Türkiye'de bulunan 42 ilginç mekandan bahsediliyor, bu bölüm özellikle büyük bir birikim ve titizlikle hazırlanmış, isimlerini duymuş olsanız bile çoğu mekan hakkında daha önce duymadığınız ilginç bilgiler edinebilirsiniz. İkinci bölümde ise yaratıcı imgeleme sanatı, feng shui, meditasyon gibi 26 farklı konudan bahsedilmiş. Son bölümde de sizi etkileyecek 10 farklı kitap tavsiyesi yer alıyor; bunların içinde Küçük Prens, Sofi'nin Dünyası ve Halil Cibran gibi farklı isimler var. Kitap renkli ve resimli tasarımıyla hem kolay okunuyor hem de ilginizi canlı tutuyor. Konular daha çok kaba taslak bir fikir verecek şekilde işlenmiş, siz bu kitapla ilginizi çeken şeyleri tespit ederek daha sonra bunları kendiniz araştırabilirsiniz. İlginizi çekebilir...


20 Aralık 2012 Perşembe

Çekiliş Sonucu

Çekilişimiz sonuçlandı. Hepinize katıldığınız için, çekilişi paylaştığınız için ve güzel yorumlarınız için çok çok teşekkür ederim, hepsi beni çok mutlu etti, beğendiğiniz yazılarımı belirtmeniz bana yol gösterici oldu, beni yüreklendirdi:) Gelelim talihlimize, bu sefer çekilişimizi random.org'la değil eski usül yaptık:) Evet talihlimiz Yavuz oldu.

Yavuz'u tebrik ediyorum. Yeni çekilişlerde görüşmek üzere:)


16 Aralık 2012 Pazar

Infamous mu, Capote mi?

1959 yılında Kansas'ın ücra bir kasabasında 4 kişilik bir çiftçi ailesi geceyarısı yüzlerinden vurularak katledilir. Dönemin ünlü yazarı Truman Capote, Tiffany'de Kahvaltı adlı eserini yeni yayınlamıştır ve yeni bir konu arayışındadır, dolayısıyla gazetede okuduğu bu katliam haberi onu çok etkiler. Hemen yakın arkadaşı yazar (henüz "Bülbülü Öldürmek" isimli kitabını yayınlatmamıştır) Nelle Harper Lee'yi arar ve olayı araştırmak üzere kendisiyle Kansas'a gelmesini rica eder. Harper Lee'nin kabul etmesi üzerine ikili Kansas'ta uzun sürecek bir araştırmaya girişirler.

Turman Capote'nin "Soğukkanlılıkla" ismini vereceği bu gerçeğe dayalı kitabının yazım öyküsü, biri 2005 (Capote), biri 2006'da (Infamous) olmak üzere iki ayrı filme konu olmuştur. "Soğukkanlılıkla" isimli kitabı henüz okumamış olsam da hem Capote hem de Infamous isimli filmleri yakın zamanda izledim. İki filmin senaryosu birbirine bu kadar benzeyince insan ister istemez bir karşılaştırma yapıyor.

Olayların geçtiği yıllarda Truman Capote

Capote'nin imdb puanı 7,4 iken, Infamous'unki 7; ancak ben Infamous'u çok daha fazla beğendim. Capote'de Truman Capote'yi daha çok kötü adam rollerinden hatırlayacağımız Philip Seymour Hoffman canlandırırken - ki Hoffman'ın kariyeri açısından bu rolün son derece zenginleştirici olduğunu düşünüyorum-, Infamous'ta sevimli rollerden tanıdığımız Toby Jones oynuyor. Infamous'ta yan rollerde Sandra Bullock, Sigourney Weaver gibi fazlasıyla tanınmış oyuncular varken, Capote'nin yan rollerinde ise pek tanıdık bir isme rastlamıyoruz. Infamous'ta daha karikatürize ve ne kadar bencil olursa olsun daha sevimli bir Truman Capote izliyoruz, belki bu nedenle Infamous daha çok hoşuma giden bir film oldu.

Ayrıca Infamous'da hem cinayet hem de diğer olaylar daha ayrıntılı işlenmiş, Capote'da ise olaylar daha üstün körü anlatılmakla birlikte diğer filmden 4 dakika daha uzun:)Tabi insan Infamous'ta verilen "bazı" ayrıntıların abartılmış olacağını da düşünüyor, özellikle de Capote'yi izledikten sonra. Ancak bana sorarsanız, başta da dediğim gibi Infamous daha eğlenceli ve doyurucu bir film. Siz bu filmleri izlediniz mi, yorumunuz ne, merak ediyorum?:)


12 Aralık 2012 Çarşamba

Yılbaşı Çekilişi

Yılın son günlerine girdik, ben de yeni bir kitap çekilişi düzenlemeye karar verdim:) Çekilişimizdeki kitaplar yukarıda gördükleriniz,üstlerine tıkladığınızda kitaplarla ilgili yazılara ulaşabilirsiniz, şanslı kişi yukarıdakilerden istediği bir kitabın ve hoş bir not defterinin sahibi olacak. Çekiliş 19 Aralık günü sonlanacak, talihli 20 Aralık perşembe günü ilan edilecek.

Çekilişe katılabilmek için;

Takipçim olmanız, aşağıdaki yazıya bu yıl en beğendiğiniz yazımın başlığını ve iletişim adresinizi yazmanız yeterli. Çekişimi duyurmanız zorunlu değil ama duyurusanız da sevinirim:) Herkese iyi şanslar:)


10 Aralık 2012 Pazartesi

Kırık Hayatlar- Halid Ziya Uşaklıgil

Daha önce Halid Ziya Uşaklıgil’in “Aşk-ı Memnu” ile “Mai ve Siyah” isimli romanlarını okumuştum, bir de “Solgun Demet” isimli hikaye kitabını. Kırık Hayatlar’a da bir sahafta rastlayıp almıştım. 400 sayfalık bu romanı İnklap Kitabevi’nin 1989 basımından okudum. Kitabın baş kısmında kitabı düzenleyen Şemsettin Kutlu’nun önsözü yer almakta. Halid Ziya Uşaklıgil’i şahsen tanımış olan Kutlu, 1901 yılında önce bir gazetede parça parça yayınlanmış olan Kırık Hayatlar’ın bir roman olarak basılması için yeniden yazımında Uşaklıgil’e yardımcı olmuş. Kutlu aynı zamanda romanın bu basımında da okur için anlaşılır olması için titizlikle dip notlar eklemiş. Önsözde ayrıca Uşaklıgil’in Kırık Hayatlar isimli bu romanını diğer romanlarından daha başka ve özel bir yere koyduğundan bahsediliyor.

Romanın konusundan bahsedecek olursak; Ömer Behiç orta yaşlı, evli ve iki küçük çocuğu olan, ailesine bağlı bir doktordur. Genel olarak olayları Ömer Behiç gözünden anlatır yazar bize. Ömer Behiç ve ailesi ne kadar namuslu bir hayat sürseler de çevrelerindeki ahlaksız ilişkilere veya garipliklere de şahit olurlar, eşlerini göz göre göre aldatanlar, bir koca bulmak için hocalardan medet uman yaşlı kadınlar hatta Ömer Behiç’in, torunu yaşındaki hizmetçi kızı sıkıştıran kayınpederi, hepsi adeta sıradan olaylardır neredeyse. Bir gün bu ahlaksız kişilerden biri olabileceği ise hiç aklına gelmez Ömer Behiç’in?

Yazıldığı yıllarda gazetede yayınlanabilmesi için roman bir çok sansüre uğramış, zaten bu nedenle Uşaklıgil bunu gazetede yayınlamaktan vazgeçmiş ve roman olarak basılmış. Bu ahlaksızlık hikayeleri özellikle yazıldığı zamanı düşünürsem şok edici, doğrusu o zamanlar gerçekten böyle bir ortam var mıymış merak ettim. Açıkçası romanı fazla karamsar buldum, kendisi okuduğum roman ve hikayelerinden karamsar ve dramatik tablolar çizmeyi seviyor ancak bu romanı içlerinde en ağır olanıydı bana göre. Yine de en önemli klasik edebiyatçılarımızdan olan Uşaklıgil’in kendisinin de en önemli bulduğu bu romanı okumak isteyebilirsiniz, iyi okumalar.


4 Aralık 2012 Salı

Red Bull SoundClash Kanatlandırmaya Geliyor

2006’dan bu yana dünyanın çeşitli ülkelerinde, o ülkenin ünlü gruplarını çarpıştıran Red Bull SoundClash, Türkiye ayağını 14 Aralık 2012’de Küçükçiftlik Park’ta gerçekleştiriyor. Bir tarafta Ska’nın ustası Athena, bir tarafta Alternatif Rock müziğin devi MaNga, sizi müthiş bir müzik şölenine davet ediyor.

SoundClash’te 2 grup için 2 sahne kuruluyor, 4 raunt sürecek olan çarpışmanın sonunda sadece en iyi olan kazanıyor. İlk raunt “Cover Raundu”. Gruplar önceden birlikte karar verdikleri ünlü bir şarkıyı kendi tarzlarında yorumluyor. İkinci raunt olan “Devralma Raundu”nda bir grubun çalmaya başladığı şarkıya diğer grup devam ediyor. Üçüncü raund ise “SoundClash”. Gruplar kendi şarkılarını 3 farklı türde söyleyerek kendilerini gösteriyorlar. Her tarza hakim olmak önemli! Ve son müzikal raunt, “Joker Raundu”. Gruplar o ana kadar gizli tuttukları konuk sanatçılarını sahneye çağırarak son numaralarını yapıyorlar.

Heyecanı doruklarda yaşayacağınız soluksuz bir müzik çarpışması sizi bekliyor.

Konuşmaya dahil olmak için: #rbsoundclash’i takip edebilirsiniz.

http://www.biletix.com/etkinlik/NRDB1/ISTANBUL/tr
http://www.redbull.com.tr

Bir bumads advertorial içeriğidir.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Sony'den Son Bond Görevi; "Kaçırılan Ajanı Bulabilecek Misin?"

Sony, “Skyfall” konseptli yarışmalarıyla ödül dağıtmaya devam ediyor. Yeni görev, aynı zamanda final görevi. Sony Türkiye Facebook Sayfası’ndan verilecek talimatlarda, Ajan S olarak karargahtan alacağınız 3 farklı görevle, tüm ipuçlarını takip ederek kaçırılan ajanı kurtarmanız bekleniyor. Zekice kurgulanmış her göreve ait farklı videolar hazırlanmış. Videoları izleyip, seni kayıp ajana adım adım yaklaştıracak ipuçlarını bulmanız isteniyor.

Her görevin sonunda doğru cevaba ulaşan kişiler, Sony’den muhteşem ödüller kazanma şansını yakalıyor.

Birinci görev; 30 Kasım–3 Aralık 2012 tarihleri arasında gerçekleşecek ve görevi doğru cevaplayanlar arasından yapılacak çekilişle; bir kişi Bravia HX850 TV, bir kişi de  Xperia Tablet S kazanma şansı yakalayacak.

İkinci görev; 3-6 Aralık 2012 tarihlerinde devam edecek ve doğru cevaplayanlar arasından yapılacak çekilişle; bir kişi NEX-5R fotoğraf makinesi, bir kişi de Xperia ion akıllı telefon kazanma şansı yakalayacak.

Üçüncü görev; 6-10 Aralık 2012 tarihleri arasında devam ediyor olacak ve doğru cevaplayanlar arasından yapılacak çekilişle; bir kişi Xperia ion akıllı telefon, bir kişi de MDR-1 kulaklık kazanma şansı yakalayacak.

Videoyu dikkatle izle, ipucunu bul. Bulacağın her cevap seni Ajan’a biraz daha yaklaştıracak. Unutma, hayatı senin elinde!

Yarışmaya http://on.fb.me/TvnXgs linkinden ulaşabilirsin.

Yarışmayla ilgili detaylı bilgi Sony Türkiye Facebook sayfasında: http://www.facebook.com/SonyTR


Bir bumads advertorial içeriğidir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...