26 Eylül 2013 Perşembe

Bokura Ga Ita

Uzun zamandır anime yazısı yayınlamamıştım. En son izlediğim anime Bokura Ga Ita (We Were There), 2006 yılında çıkmış, 26 bölümlük bir anime. Yine romantizm ağırlıklı bir anime.

Nana, liseye başladığında yakışıklılığı, popülerliği ve peşindeki kızların sayısıyla meşhur Yano Motoharu ile aynı sınıfta olduğunu görür. Yano gerçekten çok yakışıklı, sıcakkanlı, neşeli ve rahat bir çocuktur, Nana da ona kayıtsız kalamaz ve ondan hoşlanmaya başlar. Bu arada Nana'nın sınıf başkanı, Yano'nun da onun yardımcılığına seçilmesi ikisinin yakınlaşması için zemin hazırlar. Nana önceleri onun gibi popüler bir çocuğun kendisinden hoşlanmasını ummaz bile ama kısa sürede duygularının karşılıklı olduğu ortaya çıkar ve çıkmaya başlarlar.


Ancak her aşkta olduğu gibi bu aşkta da engeller ve olumsuz durumlar vardır tabi. Yano'nun önceki kız arkadaşı -onun da ismi Nana'dır-, aynı zamanda sınıf arkadaşları Yuri'nin ablasıdır ve iki sene önce Yano'dan önceki serseri sevgilisinin arabasındayken geçirdikleri trafik kazası sonucu ölmüştür. Olayın üzerinden iki sene geçmesine rağmen Yano bu olayı henüz atlatamamıştır, çünkü hem kız arkadaşının onu aldattığını düşünmektedir hem de hala ona karşı birşeyler hissettiğinden ölümünü kabullenememektedir. Bu çelişkili duyguları onun yeni kız arkadaşı Nana ile ilişkisine zarar verir. Diğer taraftan bambaşka bir sorun da eski sevgili Nana'nın kız kardeşi Yuri'nin de Yano'dan hoşlanıyor olması ve Yano ile bir geçmişlerinin olmasıdır. Yuri kolay bir rakip değildir ve dizinin son bölümüne -ve hatta sonrası için bile- kadar bu ilişki için tehdit oluşturacaktır.

Bu aşkı zorlaştıran bir başka faktör de Yano'nun en yakın arkadaşı Takeuchi'nin de Nana'dan hoşlanıyor olması, Nana'nın da ondan etkilenmesidir. Bu gibi şeyler 26 bölüm boyunca yanlış anlaşılmalara, küslüklere sebep olup dururlar, ancak Yano ve Nana arasındaki aşk o kadar büyüktür ki, herşeyin üstesinden gelir. Özellikle son iki-üç bölümde bu ilişki için bambaşka bir zorluk belirir, ne olacağını bilemeyiz ama bu çifte güvenimiz tamdır.

Hoş, romantik bir animeydi. Bana Zaman zaman Kimi Ni Todoke'yi hatırlattı. Nana'nın mızmızlıklarına sinir olsam da son iki üç bölüm özellikle çok hoşuma gitti. İzleyecek romantik bir anime arıyorsanız fena bulmayacağınızı düşünüyorum, iyi seyirler.

Resim 1:http://gallery.minitokyo.net/view/501729
Resim 2:http://www.zerochan.net/127847


23 Eylül 2013 Pazartesi

Kör Suikastçı - Margaret Atwood

Kanadalı yazar Margaret Atwood dünyanın en iyi romancılarından biri kabul ediliyor. Onuncu romanı olan Kör Suikastçı, 2000 yılı Booker ödülünü kazanmış. Bugüne kadar yazarın adını çok duymuş olduğum halde daha önce bir kitabını okumamıştım, sadece yazarın aynı adlı kitrabından uyarlanmış olan Damızlık Kızın Öyküsü ismindeki filmi seyretmiştim.

652 sayfalık Kör Suikastçı'yı anlatmak biraz zor. İlk başta 1930'lu yıllarda Kanada'da Chase Düğme Fabrikası'nın sahibinin küçük kızları Iris ve Laura'nın hayatlarını okumaya başlarız. İki kızın hayatları, Iris 18 Laura ise 14 yaşındayken bir piknikte Alex Thomas isimli genç adamla tanışmalarıyla değişir. Bu genç adam kasabada hoş karşılanmamaktadır, hem bir yabancı hem de "komunist bir aylak" olduğu konuşulmaktadır. İki kız adamla sohbet eder, yakınlık kurarlar. İki kızın hayatında büyük rolü olacak olan Richard Griffin de aynı gün hayatlarına girer, bu zengin adam Bay Chase'in ahbabıdır ve Chase Düğme Fabrikası ile yakından ilgilidir. Fabrikada işler iyi gitmemektedir, Richard da çifte teklif yapar, Iris'le evlenmek ve fabrikayı kurtarmak. Bu teklifi kabul etmek fedakarlığını gösterir Iris. Okur hem Iris ve Laura'nın hayatlarındaki gelişmeleri okur hem de yazar Laura Chase'e ait olan Kör Suikastçı isimli aşk romanından parçaları. Ancak hiç bir şey göründüğü gibi değildir. Iris ve Laura'nın sırlar dolu hayatlarını bir solukta okuyacaksınız. İlk başta sayfa sayısı gözümü korkutmuştu ama hikaye gerçekten ilginç ve hızla akıp gidiyor, mutlaka tevsiye edeceğim bir kitap. Bu arada kitapla ilgili şu yazı da okunabilir. Keyifli okumalar.

17 Eylül 2013 Salı

Kasabamız - Sherwood Anderson

Amerikan edebiyatının temel eserlerinden biri olarak geçer "Kasabamız" romanı. Yazar kitabı 1919 yılında yazmış. Sherwood Anderson'dan da biraz bahsetmek istiyorum bu arada, yazarın hayatı da oldukça ilginç, 1876'da doğmuş ve aynen romanında anlattığı gibi bir orta batı eyaleti olan Ohio'da büyümüş, bir çok işte çalışmış, hatta işler okul zamanlarıyla çakıştığından okulu bırakmış. Küba'da İspanyol- Amerikan savaşına katıldıktan sonra, Wittenberg Akademisinde eğitimini tamamlamış, bu eğitimden sonra relamcılık dergisinde çalışmış, ardından fabrika yöneticiliği yapmış, çatı kaplama şirketi kurmuş ve en sonunda 1912'de ilk romanını yazmış, daha sonra yeniden reklamcılığa başlamış ancak bundan sonra sürekli olarak yazmaya devam etmiş. Hem bir çok roman hem de öykü yazmış, ödüller kazanmış, hatta iki tane yerel gazete satın almış, bu gazetelerde baş yazarlık başta olmak üzere çeşitli işlerle ilgilenmiş. Ekonomik buhran yıllarında güney eyaletlerini dolaşarak sonuçlarını gözlemiş, işçi sorunlarına el atmış, dördüncü eşiyle bu sorunların çözümü için çalışmış. 1941'den yanlışlıkla yuttuğu bir kürdanın yol açtığı karın zarı yangısından ölmüş.

Görüldüğü gibi çalışkan, girişimci, entelektüel, duyarlı ve çevresine fayda sağlamaya çalışan bir insan. Düşünceleri de gerçekten ilginç, örneğin toplumsal konumların, maddi çıkarların insan ilişkilerini nasıl değiştirdiğini gözlemiş, ülkesini baştan başa gezerken "ne dinimiz ortak, ne yurt sevgimiz" sonucuna varmış.

"...İnsanları koparan ayrılık duygusuna ve gelişen maddecilikle birlikte insancıl değerlerde ortaya çıkan düşüşe karşı içinde bir nefret duygusu gelişti. .. Bütün yaşamı boyunca, ülkesindeki insanlıktan uzaklaşma sorununu anlatmaya ve halkın yakınlaşmasını sağlayacak 'ortak tutku'yu bulmaya çaba gösterdi. "


Kasabamız yazara göre " bastırmanın, toplumun deliliğe varan acayipliklerini" sergiler.
"...Amerikalılar'ın farkına varamadıkları bir baskı altında olduklarını, kendilerinin yarattığı bu baskının çapını görebilirlerse o zaman öbür insanların acılarına karşı daha duyarlı olabileceklerini düşünmüştü. Öykülerinde insanların düş ve ülkü peşinde koşmakta özgür bırakılmalarının ve buna özendirilmelerinin onları daha mutlu ve daha tam bir insan olmaya yönlendireceğini söylemeye çalışmıştı."
Bu bilgi ve alıntıları, romanın başındaki anlatım kısmından aldım.

Romana gelecek olursak, 216 sayfalık roman kısa bölümlerden oluşuyor, yazar Winesburg Kasabasının sakinlerinin yaşamlarını ve hikayelerini tek tek anlatıyor, romanın orijinal ismi de "Winesburg, Ohio". Romanda diğer karakterlerden biraz daha öne çıkmış olan kişi Willard İşletmesi denilen kasaba otelinin sahibinin oğlu, gazeteci olma sevdalısı 18 yaşındaki George Willard'dır. Kasaba sakinlerinin hayatları daha çok cinsel arayışlarının sonucu olarak şekil alır, ya gerçekten sevmedikleri biriyle evlenmek zorunda kalırlar ya da ömür boyu sürecek bir bekleyişe atılırlar. Bu kişilerin çoğunun herhangi bir tutkusu yoktur, hayatlarını adeta suyun akışına bırakmışlardır. Bunun tek istisnası gazeteci olmak isteyen George Willard'dır, gerçi onun bir tutkusu vardır ama aşkta ne istediğini bilmez biridir, çoğu zaman cinsel tutkularının esiri olur. Kitabın cinsellik üzerinde bu derece duruşu zamanında pek çok yasaklamayla karşılaşmasına sebep olmuş.

Doğrusunu söylemek gerekirse pek de sürükleyici bir kitap değil, ben romanın kendisinden ziyade yazarı daha ilginç buldum ancak sanıyorum Amerikan edebiyatında yazarın önemli bir yeri var, gerek yazım tarzı gerek işlediği konularla William Faulkner gibi pek çok yazara ilham vermiş, bu sebeplerden okumak isteyebilirsiniz. Keyifli okumalar.

Resim 2: http://www.quirkbooks.com/sites/default/files/editor_uploads/Winesburg.jpg

10 Eylül 2013 Salı

Art Journal - Bölüm 2

Size daha önce şu yazımda art journal çalışmamdan bahsetmiştim. Uzun zamandır yeni defterim üzerinde devam ediyorum bu çalışmama. Aslında art journal, scrapbook, smash journal'den sonra şimdi de Project life diye bir şey çıkmış. Farkları ne diye sorarsanız, belki daha önce bahsetmiştim ama, scrapbook daha çok fotoğraf ve anı malzemesi ağırlıklıyken, art journal daha çok çizimler, eskizler ve sanatsal ifadeler üzerine, smash journal (veya junk journal) hoşunuza giden şeyleri, dergilerden kestiklerinizi rastgele yapıştırdığınız bir tür hatta bunun arka planı hazır olanlarını internette bulmak mümkün, yeni moda olan Project life'da ise yine scrapbooka benzer, oyun kartı büyüklüğünde desenli veya üzerine yazı yazmak için olan kartları fotoğraflarınızla birlikte özel albümlerine yerleştiriyorsunuz. Benim yaptığım sanırım scrapbook ile artjournal arası bir şey, ama benim asıl amacım fotoğrafları sergilemekten ziyade görsel olarak hoş sayfalar ortaya çıkarmak, bu yüzden art journali daha yakın buluyorum.

Size daha önce sunduğum ilk çalışmalarımda elimde hiç malzemem yoktu, oysa aradan geçen zaman içinde ebay'den oldukça uygun fiyata bazı çıkartmalar ve hazır kesilmiş şekiller aldım, bunlarla her şey çok daha kolay oldu. Aslında ebay'de veya başka yabancı sitelerdeki malzeme zenginliği inanılmaz boyutta, muhteşem fon kağıtları, çıkartmalar, mühürler, kağıt şekiller bulmak mümkün ama maalesef nakliye masrafları alacağınız ürünün bir kaç katını buluyor, ben herhalde şans eseri bir kaç parça ürün bulmuşum uygun fiyata. Ama tabi sayfalarınızı süslemek için kendiniz de bir şeyler yapabilirsiniz, mesela ben dantel, kurdele, düğme, yassı boncuk veya pullarla sayfa süslemeyi seviyorum, arka plan olarak da sulu boyayla rastgele şeyler yapmak hoşuma gidiyor. Bunun dışında internette bulup sevdiğiniz resimlerin çıktısını alıp uygun renk veya konudaki sayfalara yapıştırmak da zenginlik katıyor. Elinize geçen her türlü nesneye de "bunu kullanabilir miyim?" gözüyle bakabilirsiniz, bir davetiye, bir zarf, telden bir çiçek, desenli bir kağıt bardak bazen çok kullanışlı olabiliyor.

Bir sayfaya baktığınızda çoğu zaman "aman ne var bunda arka planı boyamış üstüne fotoğrafları, resimleri yapıştırmış, 10 dakikalık iş," diyebilirsiniz ama sayfanın başına oturup da yapmaya geldi mi bir sayfayı yapmak bir kaç saat sürebiliyor, bazen bir sayfaya yakışacak resmi bulmak için tek tek hepsini elden geçirmek bile zaman alıcı oluyor. Yorucu olsa da benim için çok zevkli ve kafa dinlendirici bir iş. Ama şunu da eklemeliyim ki ortalığın oldukça dağılmasına sebebiyet veren de bir hobi, benim bütün malzemelerimi içinde sakladığım kocaman bir kutum var. Aşağıda defterimden seçme bazı sayfalar var (fotoğraflar ve çiçek-kelebek kamuflajlarım oldukça amatörce oldu ama kusura bakmayın:)), internette daha sayısız örnek bulabilirsiniz, keyifli gezintiler:)


7 Eylül 2013 Cumartesi

Sevimli Küçük Yalancılar ; Kusursuz - Sara Shepard

Sevimli Küçük Yalancılar dizisine bir kaç kez tv2'de rastlamıştım, klasik gençlik dizilerinden farklı içinde gerilim unsuru da olan bir dizi olması nedeniyle ilgimi çekmişti. Star gazetesinin best seller seti içinde olan bu kitabı da böylece okumaya karar verdim. Okuduğum cep boy kitap 379 sayfa. Plajda okunacak cinsten hafif, sürükleyici bir kitap, 1-2 günde bitirdim ben de.

Konumuz; orta okulda pek de dikkat çekmeyen dört kız Aria, Hanna, Emily ve Spencer , her zaman bir ilgi odağı olan Alison'la arkadaşlık kurup bir grup oluştururlar. Alison'un arkadaşlığı ve yardımları bu kızları birbirinden güzel ve popüler hale getirmişti. Her cuma gecesi yaptıkları gibi Alison'un evinde yine biraraya gelmiş birbirlerinin kıyafetlerini denerken okulun garip çocuğu Toby'nin o sırada kendilerini izlemekte olduğunu gördüler, çocuk yakalandığını görünce kaçmıştı. Kızlar rahatsız olmuşlardı, Toby hakkında konuşmaya başladılar ama Alison bir şeyler yapıp intikam almak istiyordu. Spencer ile Alison dışarı çıktılar, geri döndüklerinde bir terslik olduğu anlaşılıyordu, bir süre sonra sokağı ambulans ve polis arabalarının gürültüsü doldurdu. Toby üvey kızkardeşi Jenna'nın kör olmasına sebep olduğu için ıslah evine gönderildi, Jenna da hastaneye gidiyordu. Peki bu masum beş kızın olaydaki rolü neydi? Alison, Toby ve Spencer arasındaki sır neydi? Olaydan üç yıl sonra Alison'un cesedi bulundu. Artık kızlar liseye gidiyorlardı ve arkadaşlıkları da arlarındaki sıra rağmen biraz gevşemişti, ancak bu korkunç olay onları yine bir araya getirdi, daha kötüsü ise -A rumuzla birinden tehditkar cep telefonu mesajları alıyorlardı. Kimdi -A ve ne biliyordu? Her şey Toby ve Jenna'nın da kasabaya dönmesiyle karışık bir hal almıştı.

Kitapta -A'nın sebep olduğu gerilimli olayların yanı sıra bu dört genç kızın hayatlarını da yakından görüyor ve Alison ile ilişkilerinin iç yüzünü anlıyoruz. Bir seriye ait olan bu kitapta bir takım gerçekler su yüzüne çıksa da büyük bir kısmı da serinin diğer kitaplarında açıklanmak üzere gizemini koruyor. Açıkçası ben -A'nın kim olduğunu tahmin ettim çünkü bir yerde verilen küçük ama bariz bir ayrıntı bu tahmin için yeterliydi. Dediğim gibi kafanızı dağıtacak sürükleyici ve hafif bir kitap, keyifli okumalar.

3 Eylül 2013 Salı

Hayatı Emen Karanlık - Stephen King

Orta 1. sınıftayken korku romanlarını seven ve benim de sevdiğimi bilen bir arkadaşım bana doğum günü hediyesi olarak bu kitabı vermişti. Stephen King'in ilk okuduğum kitabıdır bu. Beni çok etkilemişti ve yazara olan sevgim de böylece başlamış oldu. O zamanlar daha çok kitap okuyabilmek için elimdeki kitapları sürekli takas ediyordum, dolayısıyla bu kitap da elimden bir takasla çıkmış oldu. Ama ilk aşkın unutulmaması gibi bu kitap da sürekli aklımdaydı, ne zaman sahaflara gitsem bu kitaba bakınırdım, sanıyorum az bulunan bir kitap çünkü hiç rastlamadım. Size daha önce de bahsetmiş olduğum www.nadirkitap.com sitesinden buldum sonunda.

Kısaca konusundan bahsedeyim, Thad Beaumont bir kaç roman yazmış, tanınmış denebilecek bir yazar ve aynı zamanda öğretim görevlisidir, eşi ve ikiz çocuklarıyla sakin bir hayat sürmektedir. Ancak Thad'la ilgili herkesin yeni öğrendiği bir gerçek vardır, o aynı zamanda yoğun şiddet içeriğinden dolayı bir kısım okurun hayranı olduğu, çok satanlar listesinden inmeyen Machine isimli kitap serisinin de George Stark takma isimli yazarıdır. Bu gerçeği hiç bir zaman açıklamak istemese de bir öğrencisinin yaptığı şantaj nedeniyle bunu itiraf eder ve Machine serisinin bittiğini açıklar, bir de bir dergi için George Stark adına hazırlanan mezar başında neşeyle poz verir. İşte olaylar böyle başlar. George Stark "nedir?".

Bu sürükleyici, son derece yaratıcı romanla ilgili daha fazla ayrıntı vermek istemiyorum, bizde ilk basımı 1990 yılında yapılmış olan kitabı eminim hayranlar çoktan okumuştur, Stephen King hayranı olmayanların da severek ve merakla okuyacaklarına inanıyorum, benim için yazarın en sevdiğim kitaplarından biri. Aynı zamanda 1994 yapımı John Carpenter'ın yönettiği harika bir sinema uyarlaması da mevcut, onu da tavsiye ederim. Keyifli okumalar, iyi seyirler:)

Not: Bu arada biraz önce tesadüfen bir etkinliğe rastladım; Pinuccia'nın blogunda yazar ayları etkinliği yapılıyor ve bu ay Stephen King ayı olarak seçilmiş, ben de tesadüfen katılmış oldum etkinliğe:) Bu ay bir çok kitap bloğunda Stephen King kitap yorumları okuyabilirsiniz:)Katılımcılar ve inceleyecekleri kitaplar burada .
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...