2 Ocak 2012 Pazartesi
Bahar Karları - Yukio Mişima
Bereket Denizi dörtlemesi birinci kitabıdır "Bahar Karları". Mişima romanı 1968 yılında yazmış, ancak roman imparator Taisho dönemi olan 1910’lu yıllarda geçiyor. Öncelikle Mişima’yı tanıyalım.
14 Ocak 1925 doğumlu yazar, 12 yaşına kadar anneannesi tarafından bakılmış, anne tarafı Samuray ailesinden geliyormu,ş anneannesi çok sert biriymiş ve Yukio’yu hep kızlarla ve kız oyuncaklarıyla oynatmış. 12 yaşında anne ve babasının yanına geri dönmüş Yukio, yazı yazmayı çok seviyormuş ama aşırı sevgisi babasının hoşuna gitmemiş, babası da çok sert ve askeri disiplini seven bir adammış ve efemine bir uğraş olarak gördüğü için yazı yazmasını yasaklamış, ama o gizlice yazmaya devam etmiş, annesi onu destekliyormuş ve ilk yazdıklarını hep annesi okuyormuş. Yazarın annesiyle garip (“neredeyse enseste varan” şeklinde bir ifade okudum) bir ilişkisi varmış. Bir de evlenip iki çocuk sahibi olmasına rağmen eşcinsel olduğu biliniyormuş, “Bir Maskenin İtirafları” isimli otobiyografik romanı çok ilgi görmüş.
Mişima aktörlük de dahil olmak üzere çeşitli işler yapmış, hatta Tokyo Üniversitei’nden mezun olduktan sonra Ekonomi Bakanlığı’nda iş bularak parlak bir kariyer edinme fırsatı bulmuş. Bu arada çok fazla yazmış, çok üretken bir yazarmış. Ona yazarlık serüveninde Yasunari Kawabata yol göstermiş. 1968 yılında Kawabata Nobel ödülünü alınca, Mişima iki Japon yazarın üst üste ödül alma ihtimalinin düşüklüğünden dolayı kendisinin bu ödülü almasının pek olası olmadığını görmüş. Milliyetçi bir dernek olan Kalkan Cemiyeti’ni kurmuş, Japonya'nın modernleşmesi ve geleneksel değerlerini yitirmesine karşı sert bir muhalefet tavrı göstermiş, bu fikirlerini Bereket Denizi dörtlemesinde savunmuş. Bu dörtlemeyi bitirdiği gün söyleyecek başka hiçbir şeyi kalmadığını hissetmiş ve bir yıl öncesinden planladığı gibi Japon Silahlı Kuvvetleri’nde görevli bir komutanı da bağlayarak bir konuşma yaptıktan sonra törensel intiharını (seppuku) gerçekleştirmiş. Gördüğünüz gibi son derece sıra dışı bir yaşam.
(Resim romanın film uyarlamasının afişidir.)
Bahar Karları 378 sayfa. Dediğimiz gibi 1910’larda geçiyor (Taisho Dönemi, 1912-1926), kahramanlıklarla, çeşitli ilerlemelerle dolu altın çağ olan imparator Meiji dönemi yeni bitmiştir. Matsugae ailesi birkaç kuşaktır zengin bir ailedir, büyükbaba Matsugae çeşitli askeri başarıları olan herkesin saygı duyduğu önemli biridir. Baba Matsugae oldukça zengin olmuş ve Marki ünvanını almıştır, parası sayesinde dünyayı gezmiş, geleneksel Japon tarzı yerine Batı tarzı yaşamı benimsemiştir, oldukça nüfuzludur. Ancak para bu aileye kültür getirmiş olsa bile pek fazla incelik getirememiştir görünüş dışında. Kiyoaki, Matsugae’lerin 17 yaşındaki oğullarıdır. Matsugae’lerin yakın aile dostları Ayakura’lar ise 27 kuşaktır imparatorluğun koruması altında olan soylu bir ailedir, ancak maddi durumları pek iyi sayılmaz. Kont Ayakura bir saray soylusu olduğundan, Kiyoaki küçük yaştan itibaren Kontun Kiyoaki’den bir yaş büyük kızı Satoko ile birlikte konttan zerafet ve şiir okuma, güzel yazı gibi ince zevkler konusunda ders almaya başlar. Hem bu dersler hem de ailesinin rahat tutumu genç adamı hiçbir amacı olmayan, zevk ve sefahatten başka bir şey düşünmeyen ama aşırı derece kibar ve duyarlı biri haline getirir. Liseye gitmektedir ama dersleri hiç de iyi değildir, zaten belli bir yaşa gelince yüksek mevkilere gelebilmesi için son derece yeterli olan yüksek bir saray derecesi alacaktır. En yakın arkadaşı Honda'nın babası anayasa yargıcıdır, ailesi son derece kültürlü ve Matsugae'lerin tersine insanlarla içiçe ve sosyal yardımlar yapan bir ailedir. Honda’nın dünyası, zevk, sefa, hayallerden kurulu olan Kiyoaki’ninkinden çok farklıdır, o babası gibi yargıç olmak istemektedir.
Kiyoaki son derece yakışıklı bir çocuktur, küçüklüğünden beri görünüşü ve nezaketiyle ilgili övgüler almaya çok alışıktır, bu yüzden de neredeyse kibirli biri olup çıkmıştır, ancak 18 yaşına kadar da karşı cinse karşı hiç ilgi duymamıştır. Küçüklüğünden beri tanıdığı Satoko son derece dikkat çekici bir güzelliğe sahip olsa da Kiyoaki buna hiç dikkat etmemiştir. Yeni yeni Satoko'nun kendisine ilgisini fark ettikçe anlamlandıramadığı ve sınıflandıramadığı bir takım duygular hissetmeye başlar. Bu duygu aşktır, ancak öyle gururludur ki bunu kabullenmek istemez, tersine genç kızla paylaştığı güzellikleri onu kullanmak olarak görmek ister ve böylesine yalın olabilecek olayları adeta çapraşık hale getirmeye çalışır.
Kiyoaki'de müthiş bir duyarlılık ve nezaket vardı, çok duyarlı, hassas ama işe yaramaz, hatta çoğu zaman bencilliği nedeniyle acımasız olabiliyordu. Kiyoaki'nin kendisiyle ilgili düşüncelerine şu şekilde yer verilmiş;
"Her şeyin tadı kaçtı. Bir daha asla mutlu olamayacağım. Her şeye egemen olan korkunç bir duruluk var. Sanki dünya bir kristalden yapılmış, onu boydan boya çatlatmak için tırnakla şöyle bir dokunmak yeter...Ya yalnızlık? Sanki yanan bir şey. Tıpkı üflemeden ağzına alamadığın, koyu, sıcak bir çorba gibi. Ve hep orada, tam önümde! ....... Odamda yapayalnız... geceler boyu bir başıma... dünyadan ve herkesten uzak, acılar içinde. Haykırsam sesimi kim duyar? Bu arada başkalarının yanında ben'im her zamanki inceliğini koruyor. Bomboş bir soyluluk- işte benden geriye kalan."
"Artık kendisini Matsugae'lerin kabasaba parmaklarına batmış zarif bir diken gibi görmüyordu. Fakat kendisini o parmaklardan biri gibi görecek kadar da değişmemişti henüz. Yalnızca bir zamanlar öylesine önemli bir parçası olan kibarlık artık solmuştu. Yüreği bomboş kalmıştı. Şiiri esinlendiren o saygın hüznünden iz kalmamıştı. İçi boşalmıştı, ruhuysa kavurucu rüzgarların estiği bir çöldü. Zarafete de güzelliğe de hiç bu kadar yabancılaşmamıştı."
Honda ise (sanıyorum Bereket Denizinin diğer romanlarında baş kahramanımız o olacak) zeki, duyarlı ama duygu açısından biraz zayıftı, yaptığı şeylerde duygu veya vicdan değil görev bilinci hakimdi, bu açıdan yine Japon halkına bir eleştiri var sanıyorum. Japonlarda duyguların gösterilmesinin hoş karşılanmadığı da ("... duyduğu acı öyle derinleşmişti ki, duyguların böyle apaçık dışa vurulmasını onaylamayan bir ülkeye gittiği için korkusu daha da artıyordu.") vurgulanmış.
Kitap aslında dediğim gibi Japon halkına bir eleştiri, Japon’ların batılaşma özlemine, rehavete kapılmalarına, törenselliğe, gösterişe, imparatorun tanrısallık düzeyine çıkarılışına, maddi değerlerin daha çok insani değerlerinse daha az önemsenmesine bir eleştiri diyebilirim sanırım.
Arka planda toplumsal eleştiriler yer alırken ön planda da dramatik bir aşk hikayesini takip ediyoruz, ki bu aşk hikayesi beni inanılmaz etkileyen müthiş bir hikaye. Bana Masumiyet Müzesi’ni hatırlattı biraz, o da beni çok etkilemişti. Tabi sadece aşk değil, her alanda müthiş duygusal çözümleme ve gözlemler var. Bunları okuyunca insan olmanın evrenselliği ve sonsuzluğu yani zamandan bağımsızlığını hissediyoruz.
Bazı alıntılara da yer vermeden edemeyceğim:)
"Kutsal olan herşeyin özünde düşler, anılar vardır, biz de zaman ya da uzaklık yüzünden ayrı düştüğümüz şeyi ansızın elle tutulur halde karşımıza çıkaran o mucizeyi yaşarız. Düşler, anılar, kutsal şeyler - hepsi de aynıdır, çünkü hiç birine dokunamayız. Dokunabileceğimiz şeyden bir kere ayrıldık mı, artık o şey kutsallaşmıştır; ulaşılamayanın güzelliğine, mucizesellik niteliği karışır."
"İnsanı bir beden olarak değil de yaşamsal bir akım olarak düşünmek gerçekten de olasıydı. Böylece insan varoluş kavramını durağan değil, dinamik, sürekli bir hareket olarak kavrayabilirdi. Tıpkı dediği gibi, çeşitli yaşamsal akımlara sahip tek bir bilinçle, çeşitli bilinçlere hayat veren tek bir yaşamsal akım arasında hiç fark yoktu. Çünkü yaşamla bilinç bir bütün içinde kaynaşacaktı."
Bana soracak olursanız bu yazarın nobeli almaması çok büyük bir haksızlık, muhteşem bir kitaptı, beni böylesine saran, böylesine sade ama böylesine bir duygu bütünlüğüne alan bir eser okudum mu hatırlamıyorum. Kiyoaki bencilliği, kendini beğenmişliği ile ne kadar itici olursa olsun başlarda, sonlarda da aşka olan teslimiyeti, tutkusu ve saflığıyla o kadar etkileyiciydi, ondan etkilenmemek mümkün değil. Kitabın sonu beni çok hüzünlendirdi, bir güzelliğin yok yere yitirilişi gibi bir hisle...
Bu kitaptan sonra okuduğum bütün kitapların yavan gelme tehlikesi var, çok sevdiğiniz bir tatlı yedikten sonra o tadı korumak için bir süre bir şey yemek istememeniz gibi. Mutlaka okunmalı bence.
Resim 1: http://www.ohmigallery.com/DB/Images/Tsuchiya_Koitsu/Tsuchiya_Koitsu-Sketches_of_Famous_Places_In_Japan-Spring_Snow_Kyoto_Maruyama-010297-03-17-2010-10297-x800.jpg
Resim 4: http://www.artvalue.com/auctionresult--hasui-kawase-bunjiro-1883-1957-1-kiyosumien-no-yuki-snow-at-k-2108891.htm
Resim 5: http://www.flickr.com/photos/24443965@N08/4623083426/
Resim 6: http://www.hiroshige.org.uk/hiroshige/views_scenes/kyoto_1835/images/gion_shrine_snow.jpg
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Önce senin yazdıklarını okudum daha sonra araştırdım biraz. Gerçekten sıra dışı bir yaşam ve o farklılıkla yazılan kitaplar.
YanıtlaSilBu kitabı en üste aldım en kısa zamanda alıp okucam.
Ayrıca bu kadar açıklayıcı bilgi verdigin içinde çok tsk ederim..
Çamur durmadan zıplıyor klavyenin üstünde ama yine de yazacağım :
YanıtlaSilSizi böyle etkilemiş, - ki hayat hikayesi de ilginçmiş yazarın- bir kenara not edeyim, yayınevi hangisi?
Yazı da resimler de çok güzel. Tam olması gerektiği gibi çok merak ettirdi kitabı. Ekliyorum alınacaklar listeme.
YanıtlaSilSevgili Aslı, güzel yorumun için teşekkür ederim, gerçekten farklı bir yaşam değil mi? Umarım sen de beğenirsin kitabı, okuduktan sonra yorumunu merak ediyorum:)
YanıtlaSilSevgili Narda, kitap Can yayınlarından çıkmış, sizi de etkiler umarım, Çamur'u da öptüm:))
Sevgili Biblio, güzel yorumun için çok teşekkür ederim, bakalım sen nasıl bulacaksın kitabı:) sevgiler:)
Gerçekten çok aydınlatıcı, çok ayrıntılı postlar hazırlıyorsun Eren. Ben çok seviyorum seni okumayı.
YanıtlaSilOkuduktan sonra mutlaka yazarım :)
Aslıcım çok teşekkür ederim, çok mutlu ettin beni:) merakla bekliyorum:)
YanıtlaSilNe güzel bir tanıtım olmuş, ilk defa duyuyorum adını,okunacaklar listesin ekliyorum.
YanıtlaSilSevgilerimle..
Sevgili Zeynep, beğenmene sevindim, teşekkür ederim, Bahar Karları'nı sen de seversin umarım, sevgiler:)
YanıtlaSilÇOK İLginçmiş konusu.. paylaşımınıza teşekkürler.. ilginizi çekerse benn de okuduklarımı yeni bir blogda yazıyorum.. ilginizi çekerse buyrun..
YanıtlaSilhttp://kitaplarimolmadanasla.blogspot.com
Yorumunuz icin tesekkur ederim ben de sizin blogunuzu takibe aldim, gorusmek uzere, sevgiler:)
YanıtlaSilHarika bir yazı olmuş bence! Hiç tanımadığım bir yazar ve eseri hakkında bulabileceğim her şey güzel bir şekilde bir araya gelmiş yazınızda. Okuma listeme ekliyorum yazarın kitaplarını ve serinin diğer eserlerini bitirdiğinizde yorumlarınızı bekliyorum ;)
YanıtlaSilGörüşmek üzere
Çok teşekkür ederim yorumunuz beni çok mutlu etti:) serinin diğer kitaplarını da mutlaka okumak istiyorum, tabi o zaman yorumlarımı da yaparım:) ben de siz kitabı okuduğunuzda yorumunuzu beklerim, görüşmek üzere:)
YanıtlaSilharika bir kitap özeti ve tanıtımı olmuş. ellerinize sağlık :) hemen takibe alıyorum sizi bana da beklerim :)
YanıtlaSilsosyetepazarimm.blogspot.com
Çok teşekkür ederim Selda Hanım, sizin bloğunuz da çok güzel, ben de takibe aldım, sevgiler:)
YanıtlaSilUzakdoğu kültürüne ilgim var. Ancak romanlarını okumaya daha fırsat bulamadım. Anlatımınızdan sonra okuyacaklarım listesinde kesin olarak. Ben de bloğuma beklerim bu arada.
YanıtlaSilBahar Karları'nı beğeneceğinizi tahmin ediyorum, keyifli okumalar:) Blogunuzu ziyaret ettim bile, çok güzel gerçekten:)
YanıtlaSilKitabı okuyup ben de inceledim. Yorumunuzu beklerim.
Silsiz de çok güzel değerlendirmişsiniz okudum, yorumumu da yaptım, elinize sağlık:)
Sil